Tiyatro Dergisi’nin Mart 1969 tarihli, “İttihat ve Terakki” adlı oyuna ayrılmış özel sayısında yayımlanan Yaşar Kemal’in Engin Cezzar için yazdığı portre yazısı K24'ün Evvel Zaman sayfalarında...
09 Şubat 2017 13:55
Arkadaşlarım üzerine konuşmayı hiç sevmem. Hele sevdiklerim, çok sevdiklerim üstüne hiç konuşmak istemem. Sıcak, tatlı bir düş gibi bazı anıları saklarım. Engin de öylesi arkadaşlarımdan birisidir. Engini anlattığım düşsel anılarımı bir yanından sökeyim. Bu, elimden gelmez. Dehşet heyecanlar yaşadık birlikte. Benim ilk piyesimi sahneye Engin koydu. Tenekenin ilk düzeltmesini birlikte yazdık. Bir romancının bir piyes yazması bir acaip iş… Tenekeyi piyes yazarken ne üç duvar tanımışım, ne sahne… Ver etmişim, doludizgin yazmışım babam yazmışım. Aklımda kaldığına göre Tenekenin birinci perdesi yalnız iki buçuk saat sürüyordu. Ve bütün piyeste elliden fazla kişi vardı. Enginle beraber bu kadar uzun piyes üstüne çok gülüştük. Sonra başladık Tenekeyi kırpmağa, yeniden yazmağa… Sonra biz Enginle çok hayaller kurduk. Gençliğimde çok hayal kurardım Adanada. Bir sürü arkadaşla yeni dünyalar yaratır, yeni dünyalar yıkardık. Adanadan sonra coşkunlukla birlikte hayal kurduğum arkadaşım, hem de bu yaşta Engin Cezzar oldu. Biz Enginle ne filimler çevirmedik, ne konular işlemedik. Bir yaratmanın doludizgin tadını yıllarca yaşadık. Türküleri, dağları, ovaları, renkleri yaşadık. Daha uzun yıllar coşkunluğumuzu yaşayacağız.
Engin hayatta, alçak gönüllü, uz bir kişiliktir. Hiç bir şeyi öyle parlak dışa vurmaz. İçinden aydınlanır her şey onda. Sıcaklığı öfkesi, yaratıcılığı hep derindedir. Birlikte, uzun bir süre çalıştığım için bilirim, durmadan yaratır Engin. Oturur, konuşurken, alçak gönüllü nasıl gülümser, bilmem. Ama Engin alçak gönüllü gülümser. Böyle gülümsemek Engine vergidir.
Ben Enginin yaratıcılığını, usta kişiliğini Keşanlı Ali Destanında gördüm.Ondan önce bu alçak gönüllü ustanın yaratıcılığına varmamıştım. Keşanlı Ali türlü duygular içinde bocalayan bir kişiyi bütün canlılığıyla yaratmıştı. Keşanlı Aliyi gördükten sonra Engine sormuştum: “Ne kadar hapiste kaldın?” diye “Kalmadım”, deyince şaşırmıştım.Nerden tanımış da Keşanlı Aliyi bu kadar iyi canlandırmıştı. Nasıl yaşıyordur Engin Keşanlıyı, inanılmaz. Ben sanatın yaşanmışından yanayım. Yaşanmamışa o kadar papuç bırakmam. Ama bir Engin karşıma çıkıyor, bir Keşanlı Ali yaratıyordu ki, bu işin içinde bir iş var dedirtiyordu bana. Bu alçak gönüllü adamın kendine göre bir sanat gizi, bir sanat gücü vardı ama, ben çıkaramıyordum. Belki aktörlük sanatını bilmediğimdendi. Ama Engin Cezzarı yakından biliyordum. Engin Cezzar o alçak gönüllü haliyle bence hayatı, bütün yönleriyle, gizli gizli yaşıyordur. Bu gece bir sanatçının ne yapacağı hiç belli olmaz. Toprağa, taşa, insanlara çabuk işleyen bir bakışı vardır sanatçı soyunun. Engininki daha çabuk olmasın… Bir köy anlatmıştı bana Engin, Kilisin bir köyüydü her halde. Kepir taşlı bir köy… Kurak… Acaip bir köy kaldı aklımda. Silahlar, dostluklar var şimdi aklımda, o köyden. Bir de bana öyle gelmişti ki o zaman, Engin sanki bu köylüydü. Halbuki ancak iki yıl yaşamıştı o köyde. Demek ki alçak gönüllü gülen Engin yoğun yaşıyordu hayatı. Keşanlıyı nerede yaşamıştı?
Teknedeki Kürt Memet Ali rolünü ben teklif ettim Engine. Engin nere, Kürt Memet Ali nere? Çok ısrar ettim. Engin kabul etti. Korkuyordum da… Enginin başına bir belâ sarmıştım ki, Kürt şivesi, kılığı kıyafeti, davranışı… Nasıl kalkılırdı altından? Engin bütün bunlara çok uzaktı. Sonunda bir büyü gerçekleşti. Engin Memet Ali’yi, Memet Aliler gibi yaratmıştı. Engin geniş kültürü, sıcak dostluğu, gıllıgışsız insanlığı, saf, temiz yaratıcılığı, çocuksuluğuyla bize bir tiyatro dünyasını kuracaktır. Biz ikimiz birlikte dünyalar kurmaya devam edeceğiz. Bana öyle geliyor ki, başımız sıkıştıkça şu belâlı dünyada biz Enginle bir araya gelip geleceğimizin sanat dünyasını kurup yıkacağız, kurup yıkacağız… Bugünlerde başım sıkıştı, onun da başı az belâda değil… Yakında her şeyi bırakıp dünyalar yaratmağa başlarız. Bir gün bir şeyler yaparız belki. Hiç belli olmaz… Bu kadar yaratıp yıkmanın bir sonu gelir elbette.
Arkadaşlarım üstüne konuşmayı hiç sevmem. Hele sevdiklerim, çok sevdiklerim üstüne hiç konuşmak istemem. Sıcak, bir düş gibi bazı anıları saklamayı yeğ tutarım. Engin Cezzar üstüne mi? Yağma mı var, konuştum sanki...