Sizce de hayvanlara gereksiz yere zarar vermek yanlış mı?

Hayvanlar da insanlar gibi hissedebilen varlıklardır ve hissedebilen varlıklara gereksiz yere zarar vermek yanlıştır...

06 Eylül 2018 14:40

“Tabii ki yanlış. Hayvanlara zarar vermenin gerekliliği mi olurmuş” dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse size çok güzel bir haberim var: Hemen bugün vegan olup hayvanlara gereksiz yere zarar vermekten vazgeçebilirsiniz.

Hayvanlar da insanlar gibi hissedebilen varlıklardır ve hissedebilen varlıklara gereksiz yere zarar vermek yanlıştır. Hissedebilirlik, hissetme yetisine sahip olmaktır. Acının ve zevkin bilincinde olan bir varlık olmak; acıdan kaçınmak, zevk alınan durumlara yönelmektir. Hissedebilen varlıklarda bir “ben” bilinci ve kimse onlara bir değer yüklemese de kendi “içkin değer”leri vardır. Birtakım uyaranlara tepki olarak güneşe dönen günebakan çiçeği, güneşe dönüşü sırasında aynı yönden gelen bir biçme makinesini fark edip güneşe dönüşünü durdurmaz. Ancak tarlada keyifle güneşlenen bir inek, biçme makinesini fark edecek ve zarar görmemek için oradan uzaklaşacaktır. Konu veganlık olduğunda, insanlardan “ama bitkilerin de canı var” yorumunun geldiğine sıklıkla şahit oluruz. İşte, bu sebeple asıl konunun hissedebilirlik olduğunu iyice vurgulamak gerekir. Bitkiler de canlıdır elbette, ancak insanlar ve hayvanlar gibi hissedebilen varlıklar değillerdir.

Aslında bunun gayet farkında olduğumuzu hayat pratiklerimizle sürekli ispat ederiz. İçinde bir saksı çiçeği ve bir kedi bulunan yanan evden saksıdaki çiçeği değil, köpeği kurtarırız, hem de hiç tereddüt etmeden. Pikniğe gittiğimizde, doğanın keyfini çıkartıyorken, birinin bir köpeğe vurduğunu görsek çok kızarız. Bunun yanlış olduğunu düşünür, hatta yapan kişiye tepkimizi belirtiriz. Ancak o sırada üzerinde yattığımız otlar hiç umurumuzda değildir. Çünkü insanlar ve insan harici hayvanların hissedebilen varlıklar olduğunu, ancak bitkilerin olmadığını biliriz. Bitkilerin hissedebilirliğini sorgulayan yazı, kitap ve videoları incelediğimizde ise, her ne kadar başlıkları “bitkiler de hissedebiliyor” şeklinde sansasyonel olsa da, sonucun “acaba bitkiler de hissedebiliyor mu” sorusundan öteye gitmediğini görürüz. Elbette günebakan çiçeğinde olduğu gibi bitkiler, birtakım uyaranlara bazı tepkiler verirler ancak bu tepkilerin hareketle tetiklenen bir alarmın çalışmasından farklı olduğunu gösteren bilimsel herhangi bir bulgu yoktur. 

İyi planlanmış bir vegan beslenme, hayatın tüm evreleri için uygundur ve birçok fayda sağlar

Hayvanlar gibi, rızalarını alamadığımız ağır derecede engelli insanlar ile çocukların da hissedebilen varlıklar olduğunu biliriz. Bu durumlarda kriterlerimiz akıl yürütebiliyor olmaları ya da düşünebiliyor olmaları değil, acı çekiyor olup olmadıklarıdır. Ağır derecede engelli bir insan, akıl yürütemese de hissedebilen varlıkların en temel hakkı olan “başkaları tarafından mal ve kaynak olarak kullanılmama hakkı”na sahiptir. Hayvanlar da hissedebilen varlıklar olduğu için bu en temel hakka sahip oldukları bir dünya yaratmak, hayvanların kullanıldığı toplumsal normu değiştirmek gerekir. Tabii, hissedebilen varlıklara kriz durumlarında zarar vermek sorgulanan bir durum olagelmiştir. Örneğin, bir kriz durumunda (diyelim ki bir adada mahsur kaldık) bir insanın diğer insanı yemesinin gerekliliğini sorgulayabiliriz; bazılarımız yemek zorunda olduğunu söylerken, bazılarımız da asla böyle bir şey yapmayacağını söyler. Sonuç ne olursa olsun, hayatımızda verdiğimiz ahlakî kararları kriz durumlarında nasıl davranacağımıza göre belirleyemeyiz. Bir katil kendini savunurken “ben ahlaken bir adada mahsur kaldığımda diğer kişiyi yemenin mazur görülebilir bir durum olduğunu savunuyorum” argümanını kullanmaz, kullansa da muhtemelen herkes tarafından alaya alınırdı. Günlük hayatta barındırdığımız herhangi bir hayvan kullanımının bir kriz durumuyla ilgisi olmadığı için, bu gereksiz kullanımların hepsini hayatımızdan çıkarıp, hayat pratiklerimizi hayvanlara gereksiz yere zarar vermeyecek şekilde düzenlememiz, yani vegan olmamız gayet mümkün.

Bazılarımız sürekli hayatımızda hayvan kullanımlarını sorgularken (“aslında et yemek istemiyorum, yediğim hayvanın gözleri geliyor gözümün önüne” vs.), bazılarımız da bir şekilde denk geldiğimiz vegan argümanlarla “veganlık” denen bir şey olduğunu fark edip, belki de üzerine birkaç dakika düşünmüşüzdür. Kısa ya da uzun, bu düşünceler sonunda genellikle yaşamak, sağlıklı olmak için hayvanları kullanmamız gerektiği sonucuna varır, konuyu kolaylıkla kapatırız. Ancak artık birçok dünyaca ünlü sağlık ve beslenme kurumu veganlığın herkes için uygun olduğunu söylüyor:

 “Amerikan Beslenme Derneği’nin kanısı, vegan ve tam vejetaryen de dâhil uygun biçimde planlanan tüm vejetaryen beslenmelerin sağlıklı, gıda açısından yeterli ve belli hastalıklardan korunmada fayda sağlar nitelikte olduğu yönündedir. İyi planlanmış vejetaryen beslenmeler, hamilelik, emzirme, bebeklik, çocukluk ve yetişkinlik gibi hayatın her evresindeki bireyler ve sporcular için uygundur.” Amerikan Beslenme Derneği 

“Vegan bir beslenme tahılları, meyveleri, sebzeleri, baklagilleri (kuru baklagiller, nohutlar ve mercimekler), tohumları ve yemişleri temel alır. Et, balık, tavuk, süt ürünü, yumurta ve bunları içeren gıdalarla diğer hayvansal gıdaları içermez. Vegan bir beslenmenin sağlığa birçok potansiyel faydası vardır. Bunların arasında obezite, kalp hastalığı, yüksek tansiyon, 2. tip şeker hastalığı ve kanserin belli tipleri gibi hastalıkların çok daha düşük oranda görülmesi vardır. Diğer faydaları da daha düşük kolesterol seviyeleri ve safra taşıyla bağırsak sorunlarının düşmesidir. Bu beslenme biraz daha planlama gerektirebilir. Veganlar protein, demir, çinko, kalsiyum, D ve B12 vitaminleri ve omega-3 yağları gibi besin öğelerini yeterince almaya dikkat etmelidirler. İyi planlanmış bir vegan beslenme tüm bu ihtiyaçları karşılayabilir. Hamile ve emziren kadınlar, bebekler, çocuklar, ergenlik dönemindekiler ve yaşlılar için de güvenli ve sağlıklıdır. Gün boyu yenen çeşitli bitkisel gıdalar iyi bir sağlık seviyesini sağlayıp sürdürmek için yeterli proteini sağlayabilir.”
Kanada Beslenme Uzmanları

“İyi planlanmış bir vegan beslenme, hayatın tüm evreleri için uygundur ve birçok fayda sağlar.”
Birleşik Krallık Beslenme Uzmanları Derneği

"Sağlıklı ve dengeli bir vegan beslenme anlayışının iyi planlanmasıyla vücudunuza gereken tüm besinleri alabilirsiniz.”
Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Hizmetleri

Bu durumda anlıyoruz ki yaşamak ve sağlıklı olmak için hayvanları hiçbir şekilde kullanmak zorunda değiliz. Böyle bir zorunluluk olmadığı için yumurta, süt, et tüketerek hayvanlara verdiğimiz zarar, hepimizin isyan ederek ayıpladığımız dört bacağı kesilen yavru köpeğe verilen zarar kadar gereksizdir. Çünkü eğer tüketmeden de sağlıklı olabiliyorsak, tadını seviyor olmak yumurta yememiz için kabul edilebilir bir gerekçe olamaz. Zira çok iyi koşullarda bakılıyor olsa da bir tavuğun yumurtasını aldığımızda, o tavuğu o yumurtanın kaynağı olan bir mala indirgemiş oluruz. Çünkü bir hissedebilen varlığı rızası dışında kullanmak, onun vücut salgı ve çıktılarından faydalanmak, onun en temel hakkı olan “başkaları tarafından mal ve kaynak olarak kullanılmama” hakkına tecavüzdür. Bu köleleştirmedir. Bu, hissedebilen bir varlığı bir masa, bir sandalye, bir araba gibi kullanmaktır ki, bu yanlıştır. Zaten tavuğu yumurtası için köleleştirdiğimizde ona, arabamız gibi bakım yapmamız çok aşikârdır. Çünkü ondan, yani malımızdan istediğimiz, uygun verimi almaktır. Bu verimi alamadığımızda, arabamızı ya satarız ya da hurdaya göndeririz, tıpkı tavuğumuzu kesilmek üzere satmamız ya da kendi ellerimizle kesmemiz gibi.

Neredeyse diğer tüm memelilerde olduğu gibi ineklerin de süt vermesi için doğurması, doğurmuş olması gerekir. Günümüzde birer süt makinesi olarak görülen ineklerin daha çok süt vermesi çeşitli yöntemlerle sağlanıyor. Süt veren bir ineği, yavrusunun emmesine çoğunlukla izin verilmez. İzin verilse bile, biz yavrusunun emdiği bir inekten sadece bir bardak süt alıyor dahi olsak, aynı şekilde hissedebilen bir varlığın vücut salgısını onun rızası almadan kullanmış oluruz. Elbette yavrusunun onu ememediği durumlarda, tıpkı yavruları ölmüş bir dişi köpeğe yaptığımız gibi sütü bir şekilde vücuttan uzaklaştırarak ineği rahatlatmamız gerekir. Ancak sütünü sağıyor olmamız o sütü kullanmamızı gerektirmez. Köpek örneğinde olduğu gibi, sütü vücuttan uzaklaştırır ve kullanmayız. Bu şekilde vücuttan uzaklaştırılan ve kullanılmayan süt, boşa gitmiş de olmaz, çünkü ancak bir mal, bir eşya kullanılmazsa boşa gidebilir, ziyan olur.

Vegan olmak mümkün, kolay ve sağlıklı. Yapmamız gereken tek şey hayvanları önemsediğimiz gerçeğiyle hayat pratiklerimizi birleştirmek

Her ne kadar hissedebilen varlıklar olan insan ve insan harici hayvanları mal ve kaynak olarak kullanmamız yanlıştır desek de maalesef dünyada hayvan hakları tarihine baktığımızda, çoğunlukla benimsenen görüşün bu olmadığını görüyoruz. Bir hukuk profesörü olan Gary L. Francione tarafından ortaya atılan “Hayvan Haklarına Abolisyonist Yaklaşım” teorisinden önceki tüm yaklaşımlar, bazı hayvanların belirli durumlarda kullanılabileceği yönündeydi. Bu yüzden bazı ülkelerde yenen köpeklere, yenmeden önce nasıl davranıldığını önemsemeden şiddetle itiraz ederken, söz konusu inekler olduğunda “ama onlara iyi bakılıyor” gerekçesini duyabiliyoruz sıklıkla.

Descartes’ın hayvanları tanrı tarafından dizayn edilmiş eşsiz makineler olarak gördüğü, ruhları olmadığı için acıyı hissetmediklerini söylediği, hayvanlar üzerinde canlı canlı deneyler yaptığı günlerden hayvanların hissedebilen varlıklar olduğunun kabul edildiği, onlara gereksiz yere acı verilmesinin yanlış kabul edildiği günlere geldik. Bu kabule rağmen, yüzyıllardır süregelen faydacı ahlak anlayışı ve refahçı yaklaşımlar, hayvanları eti, sütü, yumurtası, derisi, kemiği, iliği vb. için sömürmemize gerekçeler oluşturup önümüze sunuyor. 18. yüzyılda faydacı düşüncenin kurucularından Jeremy Bentham, hayvanların acı çektiğini kabul edip odaklanmamız gereken konunun bu olduğunu söylerken, hayvanların yaşamdan insanlar gibi bir çıkarı olmadığı için kalabalık insan gruplarının alacağı haz için hayvanların acı çektirilmeden sömürülüp öldürülebileceğini söylüyordu. Peynirden vazgeçememekte alacağı hazzı önemseyen birçok insana bu düşünce tanıdık gelecektir. Uzun yıllar hayvan haklarının babası olarak lanse edilen ve yeni refahçı ideolojinin lideri Peter Singer ise onlara eziyet etmedikçe hayvanları yemek, giysi, denek olarak kullanabileceğimizi öğütler. Acı hissettiği kabul edilen, hissedebilen varlıkları hangi koşullarda kullanabileceğimizin tartışılması hayvan hakları açısından yüzyıllar süren bir talihsizlik. Bu talihsiz yaklaşımlar neticesinde hayvanların acı çektiklerinin anlaşıldığı ilk günlerden bugünlere hayvan kullanımı artarak devam ediyor.

Yirmi yılı aşkın bir süredir “Hayvan Haklarına Abolisyonist Yaklaşım” teorisi ile çalışmalar yapan Prof. Gary L. Francione’la birlikte, hayvanların başkaları tarafından kullanılmama hakkının tanınması ile ilgili söylemler gündeme geldi. Bu teori sayesinde, mal ve kaynak olarak görülüp köleleştirilen hayvanların şartlarının iyileştirilmesi değil, bu kölelikten tamamen kurtulmaları gerektiği vurgulanmaya başladı. Nasıl ki rızalarını alamadığımız küçük çocukların birer köle gibi fabrikalarda çalıştırıldıkları durumlara hemen hepimiz itiraz ediyor ve aklımıza çocukların daha iyi şartlarda çalıştırılabilecekleri ortamları yaratmayı tartışmak gelmiyorsa, bu çocuklardan farklarının olmadığını bildiğimiz ineklerin, koyunların, tavukların ve diğer tüm insan harici hayvanların da bu kölelik durumundan kurtulması için vegan olmanın ve veganlığı yaygınlaştırmanın zamanı da gelip geçiyor. Hele ki veganlığın ilk kez II. Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında ortaya atıldığını düşünürsek... Donald Watson ve arkadaşları savaş sırasında vegan olabildiklerine göre, günümüz dünyasında vegan olmamak için hiçbir engel yok.

Siz de hemen bugün vegan olabilirsiniz; vegan olmak mümkün, kolay ve sağlıklı. Yapmamız gereken tek şey hayvanları önemsediğimiz gerçeğiyle hayat pratiklerimizi birleştirmek. Sabah kalktığımızda vegan diş macunumuzla dişlerimizi fırçalamamız, vegan şampuanımızla duş almamız, kahvaltımızı vegan olarak hazırlamamız daha sonra işimize, herhangi bir eyleme, protestoya, yürüyüşe gitmemiz mümkün. Hak mücadelelerini sıraya koymadan vegan kişiler olarak da insan, çocuk, kadın, işçi,.. haklarını savunabilir, dünyayı tüm hissedebilen varlıkların aynı haklara sahip olduğu, türcülük dâhil tüm ayrımcılıkların ortadan kalktığı, herkesin eşit yaşam hakkına sahip olduğu bir yer hâline hep birlikte getirebiliriz.

 

*Özlem Yağan: Veteriner, vegan aktivist