Vampir öldü, yaşasın android

Artık miadını doldurdu vampir. Onun çağı değil bu çağ. Vampirin altın çağı uzun ve görkemliydi. Ne var ki, bundan sonra ancak kurtadam ya da mumya gibi görülecektir, nostaljik bir sevgiyle yaklaşılacaktır kendisine...

01 Kasım 2018 14:18

Popüler canavarlar içinde en verimli karakterin vampir olduğunu söyleyebiliriz. Halk kültüründe mezarından çıkarak yaşayanlara musallat olan iğrenç bir yaratık olan vampiri, popüler kültür ürünlerinde erotik bir arzu nesnesine dönüştürdük. Vampir karakteri kaygılarımızı, korkularımızı ve arzularımızı karşılamak üzere her tür kılığa büründü, değişik metaforları giyindi. Marksist okumalara da üzerinden tarihin çarpıtılmasına da tarihsel, politik, sosyolojik, psikolojik yorum ve eleştiriye de açıktı vampir konusu. Sabun köpüğü gençlik dizilerine de sosyo-ekonomik ve felsefî konuların işlendiği filmlere de elverdi konu. Vampiri Bela Lugosi de Catherine Deneauve de canlandırdı. 

Fakat artık miadını doldurdu vampir. Onun çağı değil bu çağ. Vampirin altın çağı uzun ve görkemliydi. Ne var ki, bundan sonra ancak kurtadam ya da mumya gibi görülecektir, nostaljik bir sevgiyle yaklaşılacaktır kendisine. Muhakkak bir süre daha internette üstünkörü bir taramada bile yeni vampir haberlerine, köylülerin vampir avcılığına soyunmalarına rastlanabilecek, vampir klasikleşmiş hâliyle ya da değişim geçirerek film, dizi, çizgi roman ve bilgisayar oyunu gibi popüler kültür ürünlerinde karşımıza çıkacaktır. Ana akım medya kolay kolay bırakmaz süper kahramanları, canavarları, kültleşmiş karakterleri. Arada bir Låt den rätte komma in (Tomas Alfredson, 2008) gibi bizi hem şaşırtan hem sevindiren yapıtlara da rastlayacağız. Ama ancak bu kadar. Çağın, ruhu bilimin ve teknolojinin rüzgârıyla şekilleniyor çünkü. Tam da bu nedenle, vampir öldü, yaşasın android.

 Låt den rätte komma in, Yönetmen: Tomas Alfredson, 2008Vampirin kült bir karakter olarak boy göstermesinde tartışmasız Bram Stoker’dan yapılan uyarlamaların büyük etkisi olmuştur. Eser çokkatmanlı yapısıyla son derece etkileyici olmakla birlikte, getirdiği toplumsal eleştiriyi gözden kaçırmadan Stoker’ın çocukluğu, yetiştiği çevre, Henry Irving’le ilişkisi gibi unsurlar da Stoker’ın vampirini anlamamız için önemlidir. Yazarın eserini yaratmasında vampir inancına ilişkin araştırması elbette çok değerli ama aynı zamanda vampirini şekillendirmek için  Erzsebet Bathory ile Vlad Tepeş’i seçmiş olması da öyle. Bathory için Avrupa’nın hanedanlarına bakmak gerek. Tepeş içinse Fransız devriminden önce ulus devlet fikriyle inşa etmeye çalıştığı yapıya, Hristiyanlığın doğu kalesi olarak büyük devletlere yaptığı karşılıksız kalan çağrılarına, Fatih ile ilişkisine... Kazıklı Voyvoda lakabıysa hepten gülünç, zira kazığa geçirme dönemin en popüler ceza ve idam yöntemlerinden, hatta tercih edilen çeşidi, iç organlara zarar vermeden kazığa geçirerek mümkün olan en uzun sürede acı dolu ölümün gerçekleşmesiydi. 

Özellikle edebiyat ve sonraki dönemde baskın olarak sinema filmleriyle popülerleşti vampir. Köylülerin kanını emen korkutucu aristokrat zaman içinde yakışıklı, güzel, güçlü, sahip olduğu yetenekler açısından süper kahraman gibi algılanmaya müsait, erotik ve cazip bir karaktere dönüştü. Kendi canavarlığıyla yüzleşti, boğuştu. Frankenstein’ın toplum eleştirisi yapan, yalnızlığa itilmiş, toplum dışı bırakılmışlığıyla son derece mutsuz canavarından farklıydı vampirin hâli. Sentetik kan üreten bir şirket sahibi oldu. Kan içmemek için uğraşan, öldürmeden sadece hayatta kalacak kadar içen ya da hayvan kanıyla yetinen Anne Rice evreninde vampir aynı zamanda rock star idi.

Popüler kültür ürünleri vampir inancının nasıl giderek dinin etkisinde kaldığını açıkça gösterir. Örneğin, vampirliğinden şüphe duyulan kişinin kilise mezarlığı gibi kutsal sayılan topraklara gömülmesine izin verilmez. Önceleri doğrudan mezarından çıkmasını engellemeye yönelik bedeni toprağa sabitlemek, cesedin başını ayak ucuna koymak gibi uygulamalar yerini korumakla birlikte, haç ve kutsal su, sarımsağın yanında yerini alır. Her tür yoruma ve aşırı yoruma da açıktır vampir konusu elbette. Lilith ve Kabil’le ilişkilendirilir sıklıkla. Kabil için Tekvin’e başvurulduğunda, bu yorumun asılsızlığı, aşırı yorum olarak bile değerlendirilemeyeceği açıkça görülür. Feminizmle ilişkilendirilmesi Lilith’i lamiae ve empusanın önüne geçirdiyse de psişik vampire örnek teşkil eden Lilith söylencesi için ilkin Alphabet of Ben Sira’ya bakmak gerek.

Peki ama vampiri bu denli sevmekte derdimiz neydi? Ölümü aşan bir varlık olmasıyla cazipti ama ilginci, ölümlü insandan daha fazlasını da bilmiyordu. İnsanın en büyük açmazı olan ölüm konusunda bilincini koruyarak kendi bedeninde dirilen bir karakter olması belki en cazip özelliğidir vampirin. Halk kültürüne bakıldığında, farklı isimlerle anılan vampir, mezarından çıkarak yakınlarına musallat olur. Neden? Sanırım asıl soru bu olmalı. İnsan ölüp yok olup gitme fikrine dayanamaz. Bir ruhu olmalı ve ölümden sonra yaşamalıdır. Dolayısıyla bilinç sahibi ruhun yaşayacağı bir öte dünya vardır. Ama insan bildiği bu dünyada yaşamak ister.

İlkellerin ölümü anlayış biçimi, doğal ölümün anlaşılmamasında, ölümün ancak bir yaralanma sonucuyla ya da işlenen bir günah veya yapılan bir büyü nedeniyle gerçekleşeceği düşüncesi ile alınan önlemlerde ve büyücü hekimin/şamanın yardımıyla ruhun bedende tutulması ya da bedene geri döndürülmesinde en açık hâliyle görülür. Yaşam ilkesinin yaygın şekilde kan olarak belirlenmiş olması konumuz için altı çizilmesi gereken bir unsur. Ölümün bulaşıcı olduğu düşüncesi ve yeni ölmüş kişinin ruhunun yaşayanları yanına çekmek isteyeceğine olan inanç, ölenin ruhunu bedeninde tutmaya yönelik değişik önlemlerin alınmasına da yol açar. Ölen kişinin bedeni pek çok kültürde bu nedenle derhal gömülür, cenaze töreninden sonra yapılan arınma ritüelleri pek çok kültürde gözlemlenebilir. Ölenin en yakınları, özellikle eşi tehlikededir. Vampirin mezarında tutulmasına yönelik önlemler tam da yeni ölenin mezarından kalkmasını engellemek için alınan önlemlere benzerdir. İlkel kültürlerdeki ruhun, bir hayvanın bedeninde yaşayabileceği, hortlağın hayvan biçimine girebileceği düşüncesinin yansımalarını, yarasanın kurbanının kanını emmek için odasına girmek istemesi gibi bizi gülümseten sahnelerde görürüz. Tarihsel süreçte ilkel zihniyetin pratiklerine din, salgın hastalıklar, erken gömülme olayları, kültürün şekillendirmesi gibi etkenlerin katılımıyla örülür vampirin pratikleri. Örneğin, dinen yasaklanan intihar, vampire dönüşme sebebi olarak görülür. Kadından doğma vampirden olma çocuklar renkli bir örnektir, farklı kültürlerde karşımıza çıkan bu çocukların (glogove, vampirdzii, dhampir) ortak özellikleri, vampiri tespit etme ve öldürebilme yeteneğidir. Ya da hadi adını koyalım, eşi ölen kadın ancak kocası vampire dönüşüp kendisiyle birlikte olduysa hamile kalabilir ve toplumsal uzlaşma örneği olarak vampir avcısı çocuğunu selametle doğurur. Vampir saldırısı, salgın hastalıklar gibi bulaşıcıdır. Özellikle belirtileri nedeniyle tüberkülozdan ölenlerin vampir saldırısına uğradığı düşünülmüştür. Sanatsal yapıtlardaysa, topluma yayılan salgın genellikle ideolojik eleştiri için metafor olarak kullanılmıştır. 

Vampirin kurgulanışındaki pek çok özellik yeni ölüden duyulan korkuyla şekillenmiştir. Yeni ölmüş kişiden korku duyulur, geri dönerek yakınlarını yanına çekeceğinden endişe edilirken, ölümünün üzerinden zaman geçmiş olan kişilere saygı duyulmuştur. Hatta ölü atalara toplumsal roller biçilmiştir, onlar saygı görmüş, baş köşede yer almışlardır. Bunun tek nedeni, ölümünün üzerinden zaman geçenlerin yaşayanlar için bir tehdit unsuru olarak görülmemesidir. Elbette bu korku hâlen yerini koruyor. Artık mezarlar gündelik yaşantımızda değil, evlerimizin bahçelerinden izole mekânlara taşındı. İlkel toplumlarda olduğundan farksız şekilde çabucak ölüyle ilişkimizi kesiyoruz. Bilmediğimizden ölesiye korkuyoruz. Bu dünyadaki varlığımızı korumak için hâlen çabalıyoruz, vazgeçmiş değiliz bu umuttan. Bundan evvel simya yoluyla ölümsüzlüğün peşine düştük, olmadı öte dünyalar tasarladık. Yoginlerin ölümsüzlüğe ulaşma yolundaki yöntemleri unutuldu modern dünyada, temel erekleri de felsefî yaklaşımları da es geçilerek bugün sadece yoga adında bir egzersiz olarak görülüyor. Ve bu gibi egzersizlerin yanı sıra teknolojiyle el ele veren tıbbın ilerleyişi yaşam süresini iyice uzattı. Gerek popüler kültür ürünlerinde gerek söylencelerde gerekse inanç sistemlerinde Lethe Irmağı’ndan hep sakındık, bireyselliğimizi, benliğimizi ölümden sonra korumak, bu kurguların en önemli unsuruydu sanırım.

Bugün insan beyninin modellenmesi için çalışılıyor, DNA’nın şifresi çözülüyor, 3D yazıcılar kullanıma girdi, yapay zekâ konusunda fobiler geliştiriliyor. İnsan zihninin işleyişine erişen düzeyde yapay zekâ sahibi bir makineye kişisel anılarımızı yüklemekten ya da başka bir gezegendeki yazıcıdan DNA’mıza uygun alınan kopyaya bellek aktarımından bahsediyoruz. Sonunda kabuğumuzdan vazgeçmeyi kabullenirken anılarımızı dijital varoluşumuza taşımak, zihnimizin işleyişini aynen gerçekleştirebilen yapay zekâ arzusuyla neredeyse eşsizliğimizi korumak istiyoruz. Dijital insana hazırız ve androidlere Mnemosyne’nin suyundan içirmek için yanıp tutuşuyoruz. Hâlâ ölümden korkuyoruz. Hâlâ ölümsüz olmak istiyoruz. Hâlâ eşsizliğimize takılıp kalıyor, bunu korumak istiyoruz- ki en önemli sorunumuz budur bence.

Korkumuz da kaygımız da arzumuz da aynı. Dolayısıyla temalar aynı kalmakla birlikte, evren tasarımı ve karakterler değişmiştir. Sadece günümüzde gelinen bilimsel ve teknolojik noktada vampir artık temsil yetkisinde değildir, korkularımızı ve arzularımızı besleyemez ancak şanlı tarihiyle bir sıfat olmaya hak kazanmış durumdadır. Temanın aynılığı Altered Carbon’daki temsillerin naifliğinde şematik olarak dahi görülür, Ghost in the Shell dizisi ve filmleri birlikte izlendiğinde, güncel bilimsel ve teknolojik düzeyin değişimi ve yapıta etkisi açıkça görülür, Westworld gerçekçi bir sistem eleştirisi yaparken, ölümsüzlük düşü temasını da bilimkurgu yönü tartışmalı olsa da güncel bilimsel çalışmalara uygun şekilde yansıtır. 

Belki bu noktada tür kavramı sorguya açılabilir. Korku ve bilimkurgu kelime anlamlarıyla anlaşılmalıdır. Bilimkurgu evrenine sahip bir film korku filmi de olabilir dram da. Ama önemli olan bu ürünlere bilimkurgu diyebilir miyiz, sorusu. Çünkü bilimsel temele dayanan bir kurgudan çok, güncel temaların işlendiği filmler/diziler, karşımıza çıkanlar. Evren tasarımları geleceğin dünyasını kurucu biçimde yansıtmaktan çok, bildik sistem eleştirisine yönelen ürünler. Gerçi bilimle felsefenin ayrışmadığı zamanlarda yaşamıyoruz, bugünün bilimsel kuramlarından yükselecek bir kurguyu öngörmek, yaratmak kolay olmasa gerek. Yine de hayrete düşeceğimiz eserleri beklemekten vazgeçmeden okuyor, izliyoruz.