Türkgücü Münih – göçmen kulüplerinin şampiyonu

"Türkgücü’nün sportif direktör Robert Hettich şöyle demiş: 'Meslekî kariyerimin büyük kısmını bu şehirde geçirdim ama bu kulüptekiler bende daha fazla Münihliler.' Takım kaptanı –Almanya doğumlu– Yasin Yılmaz, 'Türkgücü’ne hâlâ Türk kulübü denebilir mi?' sorusuna bir karşı soruyla cevap vermiş: 'Türk kulübü ne demektir?'... 'Bizdeki bütün Türkler aslında Alman,' demiş devamında."

20 Eylül 2020 13:34

Dün Almanya 3. Futbol liginde (3. Bundesliga) ilginç bir müsabaka oynandı. (Futbol âlimleri, dünyanın en kuvvetli 3. ligi, diyorlar.) Bir Münih derbisiydi. Bayern Münih 2. takımı (veya Bayern Münih B) ile Türkgücü Münih karşılaştılar. Çekişmeli geçti, 2-2 bitti. Bayern Münih B, geçen sezon bu ligde şampiyon olmuştu, fakat B takımları 2. Lige terfi ettirilmediği için statü gereği bu sezon da bir numaralı favori olarak 3. ligde sahne alıyor. Türkgücü Münih ise geçen sezon sonunda 3. lige çıkmıştı. Bu maçın ilginçliği, önemi de buydu zaten: Almanya futbol tarihinde bir göçmen kulübünün (günümüz Almancasında siyasî doğruculuk hesabına “göçmen arka planlı” diyorlar) profesyonel liglerde oynadığı ilk maçtı. Türkgücü Münih, geçtiğimiz yaz, Almanya’da profesyonel seviyeye çıkmayı başaran ilk göçmen kulübü.


Dün 2-2 biten maçtan bir enstantane. Sağdaki oyuncu Türkgücü'nden Stefan Srangl.

Avrupa liglerindeki daha önceki tek emsali, İsveç’te Süryani kulüpleri Syrianska FC ve Assyriska Föreningen’in İsveç’in en üst ligine kadar çıkabilmiş olmalarıdır. Syrianska hâlâ orada, Assyriska 2. ligde.

Bir fenomen

Bu vesileyle, Almanya’da basbayağı bir fenomen olan göçmen kulüpleri ve bilhassa Türkiyeli futbol kulüpleri ekosistemine bir göz atalım.

Fenomen diyorum, zira Almanya çapında 384 göçmen kökenli futbol kulübü bulunuyor. Haritası da manidardır; koca Doğu Almanya’da tek bir göçmen kulubü yok. Ren-Ruhr bölgesi, Frankfurt çevresi, Bavyera ve Berlin, yoğunlaşma alanları.

Bu fenomen içinde bir de Türkiye fenomeni var. 384 kulübün 219’u, yani % 59’u, Türkiye mahreçli. İkinci sıradaki Hırvatistan göçmenlerinin kulüplerinin sayısı sadece 25. Devamı şöyle: Yunanistan 22, Sırbistan 10, İtalya 9, Kosova 9, Arnavutluk 7, Fas 7, İspanya 6, Bosna Hersek 6.

En eskisi, 1962 tarihli. Aşağı Saksonya’da, Wolfsburg’da İtalyan otomotiv işçilerinin kurduğu Sportclub Lupo. İtalyanca kurt demek olan Lupo, Wolfsburg’a (Kurtkalesi) nazire. Lupo, 1981’de şehrin 1970’te kurulan ikinci İtalyan takımı US Martini ile birleşip Lupo Martini olmuş, günümüzde Aşağı Saksonya üst yerel liginde oynuyor (ligler merdiveninde 5. basamak). Güney’de Vaihingen kasabasında mukim Yunan kulübü Omonia da, kökünün 1962’ye uzandığı iddiasında.

Bu 384 kulübün hepsi, şu vakte kadar amatör liglerde oynuyorlardı. İşte, Türkgücü Münih, profesyonel seviyeye çıkmayı başaran ilk kulüp oldu.

Yoğunlaşma merkezlerinden biri olan Frankfurt’taki manzarayı sunayım size, göçmen kulüpleri ekosistemi hakkında bir fikir vermek için. Frankfurt merkez ilçe amatör liglerinde faaliyet gösteren 75 futbol kulübünün 16’sı göçmen kulübü. Türkiye menşeli üç kulüp var, gayet renkli bir yelpaze:  TKSV Türk Gücü Frankfurt 1983, FC Çorumspor 78 Frankfurt ve FC Serkeftinspor Frankfurt - Serkeftin, Kürtçe başarı demek. Birçok eski Yugoslavya menşeli kulüp var. Almanya’nın birçok yöresinde bulunan FC Croatia’lardan (Hırvatistan Futbol Kulübü) burada da bir tane mevcut. Adını Sava nehri havzasında bir şehirden alan FC Posavina var. FC Kosova var, 1. FC Sancak var. Bosna-Hersek adını taşıyan bir kulüp var: KSG Bosnien-Herzegowina. Makedonlu var: MKSV Makedonija. Frankfurt. İranlıların SV İran Frankfurt 1991’i, Faslıların FC Union Maroc Frankfurt 1974’ü, İtalyanların FSV 1910 Italia Bergen-Enkheimı, Afganlıların Afghan Kickers’i, Yunanlıların Griechische Sport Union’u (Yunan Spor Birliği), Eritrelilerin  SV Eritrea 1982’si, Korelilerin FC Korea’sı var.

“Entegrasyon şampiyonu” Türkiyemspor

Türkiye’den giden göçmenlerin ilk kulübü ise 1965’te kurulan Türkspor Berlin’di. Berlin, “Türkiye göçmen arka planlı” futbol kulüplerinin merkezi, zaten. Doruk noktasına 1980’lerin ortasında ulaşılmıştı, 28 kulüp vardı. Zaman içinde dağılan, isim değiştiren, birleşenlerle sayı 19’a düştü.

Bunların en bilineni, Berlin Türkiyemspor’dur. Aslında Türkgücü Münih’ten bile fazla bilinir, Almanya’daki “Türk takımlarının” marka değeri en yüksek olanıdır. Bu kulüp, 1978’de Kreuzberg Gençler Birliği adıyla gazozuna (veya birasına) top oynayan bir grup futbolcunun girişimiyle kuruldu. 1983/84’te BFC İzmirspor adıyla Berlin amatör liginin üçüncü basamağına çıktılar. (Oyuncuların çoğu İzmirliymiş.) Üst üste iki yıl küme çıkıp, eyalet ligine yükseldiler. 1987 başında Türkiyemspor Berlin adını aldılar.

1986/87 sezonunda Berlin üst yerel ligine terfi ettiler. Bir basamak sonrası, 2. Bundesliga demekti, yani profesyonel lig. O iştahla kafaya oynadığı iki sezon oldu Türkiyemspor’un. O aralar 10 binin üzerinde seyirci çektiği müsabakalara çıktılar. Bu arada iki defa Almanya Kupası’na katılma hakkı elde etti. 1996-2001 arasında Türkiye Süperlig’inde 359 maça çıkıp 136 gol atan Ümit Karan, 1995/96 sezonunda bu kulüpte oynamıştı.

1990’ların ortasından sonra işler bozuldu, mahallî lige, yani 7. basamağa kadar düştüler. İflas tehlikesiyle boğuştular. 2000’lerde yavaş yavaş toparlandılar, 2018 sezon sonunda eyalet ligine (6. Basamak) çıktılar.

2000’lerde Berlin Türkiyemspor, Almanya’da ırkçılıkla mücadelenin ve “entegrasyon”un simgelerinden birine dönüştü. Entegrasyon, kem gözle bakınca “asimilasyon,” iyi niyetle bakınca “uyum” ve yerleşik toplumla bütünleşme olarak anlaşılan, çok tartışılan bir kavram. 2007’de Almanya Futbol Federasyonu, o yıl ihdas ettiği “Entegrasyon Ödülü”nün ilkini Türkiyemspor’a verdi. Kulüp, sosyal projeleriyle, özellikle 2004’ten beri kadın futboluna ciddi önem vermesiyle ve çok kültürlü bir ortam yaratma başarısıyla takdir görüyor.

“Çok kültürlülüğün” ilk emaresi, oyuncu kadrosunda Türkiye kökenlilerin ağırlık oluşturmaktan çıkması. 2009’da kulüp hakkında yapılan yapılan bir radyo röportajında, takımın doğma büyüme Berlinli Alman kalecisi Marc Stillenmunkes hoş şeyler anlatmış. Arada defans oyuncularına Türkçe seslendiği için rakip taraftarlar kendisine “pis Türk, döner yiyici” diye küfrediyormuş. Oysa, rakip hücumcu anlamasın diye Türkçeyi tercih ettiğini söylüyor masum masum. Kaleci Marc, “burada, hep sadece Almanlar arasında olduğumdan daha iyi hissediyorum kendimi,” demiş. Almanya’daki ırkçılık karşıtı hareketin yirmi sene kadar önce “Türkler dışarı” (Türken raus) sloganına karşı ürettiği nükteyi hatırlatıyor bu: “Türkler bir yere gitmeyin, bizi bu Almanlarla yalnız bırakmayın.”

“Tanınmak için oynamak”

Stefan Metzger’in 2016’da kitaplaşan doktora tezinin adı: Das Spiel um Anerkennung, yani “Tanınmak için Oynamak.” Alt başlık: “Berlin amatör futbolunda Türkiye bağlantılı kulüpler.” Metzger, Berlin futbol ortamındaki Türkiye bağlantılı göçmen kulüplerinin değişim hikâyelerine ve kimlik karmaşalarına ışık tutar bu çalışmada.

Bu kulüplerin temel kuruluş saikini, çalışmanın adı bize söylüyor: tanınmak, kabul ve saygı görmek. Şöyle açıyor, bu saiki Metzger: Üyelerinin kültürel ve dinî alışkanlıklarının dikkate alındığı bir ortamda spor yapmak. Futbol bürokrasisinin ilgisizliğini ve dışlayıcılığını aşmak. Göç sürecinin zorluklarıyla baş etmeye katkı.

Metzger, Berlin’deki Türkiye kökenli kulüpler örneğinde, özellikle 1970’lerde ve 80’lerde siyasî özdeşleşmenin de devreye girdiğini saptıyor. Tipik örnekleri, CHP’ye yakın göçmenlerin Umutspor’u ve ülkücülere yakın Göktürkspor. 1987’de cami derneğinden doğan Hilalspor da, dinî kimliğin futbol kulübünde temsili. 1993’te kurulan Alspor (Alevi’nin kısaltması) da var, 2003’te Dersimspor’la birleşip Al-Dersimspor olduğu yetmiyormuş gibi, 2012’de gayrı federe FC Amed’i de bünyesine aldı! 1983’te Aramî cemaatince kurulan Tur Abdin Berlin de, “Türkiye bağlantılı göçmen kulüpleri” kadrosunda sayılıyor.

Türkiye’deki kulüplerle özdeşleşen kulüpler var ayrıca: Beşiktaş Berlin 2000, SV Galatasaray Spandau, Trabzonspor Berlin. Steglitzer Gençler Birliği de var ama Ankara Gençlerbirliği’yle bir sempati ilişkisi yok, Gençler Birliği’ni jenerik ad olarak almış. Memleketteki yerel aidiyeti sürdüren kulüplerden, 1983’te Ağrıspor var, 1978’de Karadenizspor olarak kurulup 2003’te Samsunspor adını alan bir kulüp var.

Bu Berlin Samsunspor’unun 2011’de FC Kreuzberg adını alması, bir başka eğilimin işareti. Aynı istikamette bir isim değişikliği daha var: Göktürkspor’un 2011’de SV Rixdorf’a dönüşmesi. Gerçi Stefan Metzger, bu isim değişikliklerinin, biraz da futbol kamuoyunun ve hakemlerin ırkçı veya göçmen karşıtı önyargılarından kendini koruma, daha iyi muamele görme beklentisiyle yapıldığına dikkat çekiyor. Ama aynı zamanda fiilî çok-kültürlüleşmenin ve “yerlileşmenin”-yerleşikleşmenin sonucu bu. Yani kadrolara giderek daha fazla Almanın ve yetmiş iki milletten oyuncunun dolmasının sonucu… ve bu kulüplerin, “Berlinli” kimliğinin baskın hale gelmesinin sonucu.

Stefan Metzger, göçmen kulüplerinin tarihsel seyrinde, yalıtıma ve millî cemaatçiliğe karşı “entegrasyon” ve “çoğulcu sivil toplum” etmeninin giderek daha ağır bastığı izlenimine sahip. Sportif başarı saikinin de, bu çoğullaşmaya katkıda bulunduğu kanısında. Bununla beraber, hiç eksik olmayan ırkçı saldırılar, sataşmalar veya önyargılı dışlamalar, kimlik bilenmesini takviye eden bir rol oynuyor.

Türkgücü

Dönelim Almanya’da profesyonel seviyeye yükselmeyi başaran ilk göçmen kulübü unvanını kazanan Türkgücü Münih’e.

Bu kulüp, 1975’te SV Türk Gücü München adıyla kuruldu. Kurucular, “Türklerin serseriler ve Kanaklar değil, iyi futbol oynayan düzgün insanlar olduğunu göstermek” diye dile getirmişler.

Şu “Kanak” lâfını boş geçmeyelim. Güney Pasifik’teki “ilkel” bir topluluğun adı aslında; fakat Almanya’da 1960’larda itibaren argoya başta Türkiye’den gelenler olmak üzere “kara kafalı” göçmenleri aşağılayan bir lâkap olarak yerleşmiştir. 1990’ların sonunda göçmen kökenli muhalif-eleştirel bir okur yazar grup, bu hakareti “inadına” üstlenip “Kanak Atak” adlı bir hareket başlatmıştı. Almanya toplumundaki ırkçı, dışlayıcı zihniyet ve yapıları provokatif bir eleştiriyle sorgulamak üzere yapıyorlardı bunu. ABD’de siyah hareketinin veya post-Fanoncu söylemin “niger” (zenci) adlandırmasını inadına üstlenmesi gibi. “Kanak,” günümüzde belki en fazla, futbol statlarında işitilen bir hakaret. Irkçı, aslında genel olarak sağcı futbol muhitlerinde göçmen kulüplerine “getto kulübü,” Türkiye bağlantılı olanlara da “kanak kulüpleri” deniyor. Bazı kulüpler bu rezilliklere “biz kanak kulübü değiliz” diye karşı çıkarken, “Almanya’nın bir kulübü olduklarını,” “farklı milliyetlerden oyuncular oynattıklarını” söyleyerek “aklıyorlar” kendilerini genellikle. “Kanak” damgasının maalesef pek eleştirel olmayan bir teyidi.

Münih Türk Gücü’ne dönelim. Kulüp, 1988-1996 arasında aralıklarla, o sırada ulusal lig sisteminin 3. basamağı olan Bavyera liginde eğleşmişti. Binlerce seyirci çekiyordu. O ara, Münih’in Bayern ve 1860’tan sonra üçüncü büyük kulübü diye anılıyordu! Türk Gücü o dönemde, Alman vatandaşlığı bulunmayan ama Almanya’da yetişmiş futbolcular için “futbol Almanı” statüsünün icat edilmesine de öncülük etti.

Süperlig’de 164 maçta 66 gol, ulusal takımda 21 maçta 7 gol atan İlhan Mansız, 1996/97 sezonunda bu kulüpte oynamıştı.

Münih Türk Gücü, 2001’de finansör başkanlarının Türkiye’ye dönmesinden sonra iflas etti. Devamı olarak, 2004’te Türkische SV München kulübü kuruldu. Mahalli ligden başladı, önce ilçe ligine yani 8. basamağa, sonra semt ligine yani 9. basamağa düştü. 2008’de, semt ligindeki SV Ataspor München’le birleşti.  SV Türkgücü-Ataspor adını alan kulüp 2013’te eyalet ligine kadar yükseldi.

2016 yılı başında, daha önce bu takımda oynamış da olan Hasan Kıvran’ın başkanlığa gelmesiyle, kulüp yönetimi seviye atladı. Kıvran sağlam bir finansman sağlamakla kalmadı, A takımı bir A.Ş. bünyesine aktardı ve genel olarak profesyonel bir yönetim anlayışı getirdi. Hedefi, 2020’ye kadar bölgesel lige (4. basamak) çıkmak olarak koymuşlardı. Bu hedefe 2019’da eriştiler. O yaz, isim değişikliğine giderek şimdiki adlarını aldılar: Türkgücü München. Yeni hedefi, 2023’te 2. Bundesliga diye belirlediler.

Türkgücü Münih, bölgesel ligin 2019/2020 sezonunda ilk yarıyı lider bitirdi. Mart ortasında Covid-9 salgını nedeniyle ligler tatil edildiğinde de liderdi. Federasyon, 21 Haziran’da ligin bu şekilde tescil edilmesine ve Türkgücü’nün 3. Bundesliga’ya terfiine karar verdi.

Almanya spor medyasında Türkgücü Münih epey ilgi görüyor. Münih’in güçlü muhafazakâr gazetesi Merkur, Türkgücü’nün “Türk takımlarının disiplin ve taktik yetersizliğine takıldığı zamanları geride bıraktığını” yazarken, doğrusu Türkiyeli futbol uzmanlarının da üzerine aldığı bir klişeyi tekrar ediyor! Liberal eğilimli sayılan saygın ulusal gazete Die Zeit, bir yıl kadar önce, 9 Ağustos 2019’da, yükselişteki Türkgücü hakkında, acaba “paralel toplumu” mu temsil ettiği sorusunu dile getirmişti. Futbol kamuoyunda dolanan şöyle bir kuşkuyu aktarıyorlardı, hatta: “Ya Türkgücü bir basamak daha çıkar da Türkiye’nin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekerse? Türkgücü’nün maçları AKP taraftarlarının seçim şenliğine dönüşürse?”

Türkgücü’nün sportif direktör Robert Hettich, bu kuşkular karşısında, “kulüp yönetiminin siyasetle ilgisi olmadığı” kanaatini beyan etmiş. Şöyle demiş: “Meslekî kariyerimin büyük kısmını bu şehirde geçirdim ama bu kulüptekiler bende daha fazla Münihliler.” Takım kaptanı –Almanya doğumlu– Yasin Yılmaz, “Türkgücü’ne hâlâ Türk kulübü denebilir mi?” sorusuna bir karşı soruyla cevap vermiş: “Türk kulübü ne demektir?” “Bizdeki bütün Türkler aslında Alman,” demiş devamında.

Türkgücü Münih’in şampiyon ilk on birinde Türkiye kökenli üç oyuncu oynuyordu. Geçen sezondan sadece 4 oyuncu barındıran 3. Bundesliga kadrosunda, sadece 6 Türkiye kökenli futbolcu bulunuyor – bunların da 5’i Almanya vatandaşı. Bir de Hollanda-Türkiye çifte vatandaşı oyuncu var. Kadroda en büyük “etnik grup,” 13 kişiyle Almanlar. Ayrıca 2 Avusturyalı, 1 Koreli, 2 İtalya, 1 Hollanda, 3 eski Yugoslavya kökenli, 1 İspanya uyruklu oyuncu bulunuyor.

Türkgücü Münih sözcüleri, Bavyeralı-Türk olarak görülmek istediklerini söylüyorlar. Zaten kulüp flaması, mavi beyaz damalı Bavyera bayrağı ile kırmızı zemini üzerinde ay yıldızı bir araya getiriyor “Kulübün kuruluşundan beri Alman-Türk yakınlaşmasına ve entegrasyona katkında bulunduğunu, bunu sürdüreceğini” vurguluyorlar. Türkgücü Münih’in internet sayfasındaki temel şiârı “Gelenekleri korumak – kültürleri birleştirmek” diye tanımlanmış: “Kültürleri birleştiriyor, öteki kültürlerden öğreniyoruz.” “Kendimizi 1975’te Türk mültecilerce Münih’te kurulmuş bir Alman kulübü olarak görüyoruz,” diyor, “uluslararası düzeyde öncü konumu olan Alman futboluna” katkıda bulunmaktan söz ediyorlar. Fair play ve özellikle “cinsel şiddeti önlemek ve müdahale etmek,” öncelikli ilkeler olarak sayılmış.

İhtilâflı başlangıç

Türkgücü Münih, sezona bazı belirsizlik ve ihtilâflarla başlıyor. Önce, 3. Lig maçlarını hangi statta oynayacağı sorunu çıktı. 1860 Münih ve FC Bayern II takımıyla beraber Grünwald Şehir Stadı’nı kullanmasına izin çıktı. Ancak “kültür varlığı” sayılan statta yılda en fazla 50 maça izin verildiğinden, muhtemelen 8 maçını Olimpiyat stadında oynamak zorunda kalacak. Kulüp, lisans çıkartabilmek için, sorun çıkması durumunda ek seçenek olarak Würzburg Arena’yı gösterdi. Bu da bölgesel ligde şampiyonluk için mücadele ettiği rakibi 1. FC Schweinfurt 05 kulübünün tepkisini çekti. Schweinfurt yönetimi, federasyonun Münih’ten 300 kilometre ötedeki bir stadı kabul etmesini “şüpheli” bulduğunu söyleyerek protestoda bulundu.

Schweinfurt’la Türkgücü arasında daha sonra başka bir arıza çıktı. Salgın nedeniyle tatil edilmiş olan ligde Türkgücü’nün şampiyonluğunun tecil edilmesine mukabil, şampiyona tahsisli Federasyon Kupasına katılım hakkı da Schweinfurt’a verilmişti. Ancak Türkgücü yönetimi, Schweinfurt kulübünün şu stat meselesiyle ilgili itirazını ve protestosunu, uzlaşmayı bozmak olarak yorumladı ve mahkemeye başvurarak kupaya katılım hakkına da talip oldu! Schweinfurt yönetimi ise, stat kararını protesto etseler de Türkgücü’nün terfisine resmen asla yasal itirazda bulunmadıklarını ve bulunmayacaklarını söyleyerek, bu suçlamayı iftira olarak değerlendiriyor; ya kupaya katılım hakkı ya tazminat istiyor.

Kupaya katılım hakkı ballı börek, zira kurada rakip olarak Schalke 04 çıktı; sıkı yayın ve reklam geliri demek bu. Türkgücü’yle Schweinfurt mahkemelik olunca, 13 Eylül’de oynanması gereken kupa maçı ertelendi. Mahkeme, 28 Eylül’de karar verecek.

 

GİRİŞ RESMİ:

1980'lerde Türkgücü Münih tribünleri... Sağda Türkiyemspor Berlin ile Türkgücünün logoları ve Türkgücü Münih'in şampiyonluğunu kutlayan 18 Mayıs 1988 tarihli Hürriyet gazetesi.