Tartarin’in nüktelerinden Van Gogh’un renklerine

"Van Gogh için Alphonse Daudet önemli bir yazardır. Onun hiciv dolu güzellemesiyle anlattığı Tarascon ve Güney Fransalı komik karakteri Tartarin de... Eylül 1888’de kardeşi Theo’ya mektubunda yeni yaptığı Gece Kahvesi resminde Japon neşesi ve Tartarin’in nüktesi olduğunu yazar."

01 Eylül 2022 16:37

“Gerçek benim için çok kıymetli, aynı zamanda gerçeği yaratmaya çalışmak…”[1]

Van Gogh yaşamı boyunca ruhsal gelgitlerine rağmen resim yapmayı başarabilen bir sanatçı olmuştur. 19. yüzyılın dinsel motiflerinin sanatsal kırılım yaşadığı dönemde, renklerin ruhunu gördükleri karşısında hissettiklerini anlatmak için kullanır. Bugün kimileri için bir ilah, kimileri için büyülü bir ressamdır Van Gogh… Resimdeki ifade şeklinin yanı sıra inandıkları, yaşadıkları ve hissettikleri ile yarattığı özgün kimlik onu sadece sanatıyla değil, hayatıyla da unutulmaz yapar.

Vincent van Gogh zorluklar ve çilelerle dolu yaşamında her zaman değişimin manevi gücüne inanır. Kardeşi Theo’ya yazdığı mektupların satırlarında inancı, çalışma azmi ve kendini adadığı sanatı vardır. Kaleme aldığı bu mektuplar, bugün ressam ve eserleri hakkındaki birçok detayı ortaya koyar. Van Gogh’un iç dünyasını, hissettiklerini, okuduklarını, düşündüklerini yani hikâyesini kendi yazısından biliyor olmak bizi ona daha çok yakınlaştırır.

1880 yılında başladığı resim hayatına binlerce eser sığdırır. Her döneminde yaratılışın sınırlarını zorlayan bir içgüdüyle hayallerini boyayarak derin yalnızlığıyla yüzleşmeyi seçer. Kasvetli tonlar ve koyu renklerle başlayan sanat hayatı, Japon sanatını keşfi ve Paris yaşamıyla parlak renklere, güçlü, cesur fırça darbelerine yerini bırakır.

1888 yılında Fransa’nın güneyinde yer alan Arles’e sanat grubu kurma düşüncesiyle giden Van Gogh’un burada geçirdiği süre, en fazla eser ürettiği dönemdir. Arles’in tabiatını, havasını, rengini, ışığını, bir de kadınlarını güzel bulur Van Gogh. Fakat müzesi için aynı duygularda değildir, Tarascon’da olmaya uygun bir şaka kadar korkunç olduğunu düşünür.

Arles’te Alphonse Daudet’nin bahsettiği neşeyi arayan Van Gogh, bunu bulamadığını söylese de bu orayı sevmediği anlamına gelmez, bilakis karayel olmasa kendini neredeyse Japonya’da hissedecektir. Van Gogh için Alphonse Daudet önemli bir yazardır. Onun hiciv dolu güzellemesiyle anlattığı Tarascon ve Güney Fransalı komik karakteri Tartarin de...

Eylül 1888’de kardeşi Theo’ya mektubunda yeni yaptığı Gece Kahvesi resminde Japon neşesi ve Tartarin’in nüktesi olduğunu yazar. Van Gogh bu eserini en kötü resimlerden biri olarak görse de bugün başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Renkleri ve duygusuyla akımının öncülerinden olan Gece Kahvesi, onun sanatının karakterini ve üslup amaçlarını anlatan mücadelesinin temsilidir.

Vincent van Gogh (1888), Le café de nuit (Gece Kahvesi), Yale Üniversitesi Sanat Galerisi.

 Van Gogh’un Tartarin ile kurduğu içtenlikli bağda, Alphonse Daudet’nin hayatı olduğu gibi anlatmayı seven duruşu ve samimiyeti vardır. Daudet her ne kadar gerçekçi bir yazar olmak istese de ekolünün isimleri ile anılmaz. Günlük hayatın akışını gerçeklik duygusuyla yazarken kullandığı samimi dil, cana yakın anlatım gücü ve gülümseten tavrı çizdiği yaşamı hep canlı tutar. Bu canlılık ise Vincent van Gogh için paha biçilmez, sessiz bir dostluğa dönüşür.

18 Nisan 1888’de Emile Bernard’a yazdığı mektupta Van Gogh şöyle yazar:

“Şu an hâlâ çok sessiz ve sakinim ancak daha sonra çok fazla gürültü yapmak zorunda kalacağım. Ölümsüz Tarasconlu Tartarin’in ününü paylaşmaya can atıyorum.”

Ne de olsa Tartarin, Tarascon sakinlerinin en sevdikleri uğraşlar olan avcılık, şapkaya ateş etmek gibi işlerde başarısından dolayı çok saygı gören biridir. Uzun yolculukları hakkında övünmeyi sever ama aslında Tarascon’un dışına hiç çıkmamıştır. Van Gogh bu uslanmaz kahramana olan tutkusunu “Tarascon Stagecoach” isimli eserine taşır. Ekim 1888’de Theo’ya mektubunda bu resminin doğuşunu anlatır. Resmin konusunu Alphonse Daudet’nin Tarasconlu Tartarin adlı romanından ilham aldığını açıklayarak kompozisyon hakkında fikir edinebilmesi için ona küçük bir eskiz gönderir.

Vincent van Gogh, Tarascon Stagecoach (Tarascon posta arabası), 1888, Princeton University Art Museum.

“Hanın bahçesinde duran o kırmızı yeşil arabayı henüz boyadım”[2] diyerek anlattığı satırlarda Claude Monet ve Monticelli’nin tekniğini de tartışır. Hanın kapalı kepenkleri ve kısa gölgeler erken öğleden sonrayı işaret eder. Arabalar bu yüzden mi atsızdır? Resim, Van Gogh’un Japon sanatına olan tutkusunun izlerini renklerle taşırken Provence’ın nostaljik yaşamına özlemini de anlatır. Anılarında hâlâ capcanlı yaşayan bu sokaklarda gezerken de çok sevdiği yazarın elinden tutar.

Alphonse Daudet yaşamın içindeki olaylardan beslenir; etrafındaki değişik karakterlerden, sıradan insanların sıradan duygularından… Onun için hayatın olağan akışında hikâyelerine güç veren içten ve canlı bir haz saklıdır. Aynı Van Gogh’un doğanın renklerinden aldığı güçlü haz gibi!

Renkler Van Gogh’un duygularını taşıyan emekçilerdir. Vincent van Gogh, “Geleceğin ressamı bir renkçidir, bugüne kadar eşine rastlanmamış bir renk ustasıdır”[3] diye yazar bir mektubunda. Kendini ne güzel de tasvir etmiştir aslında, değil mi? Onun için renkten anlamak, doğada bir rengi gördüğünde onu soğukkanlılıkla analiz edebilmektir, ve onu paletine taşıyabilmek. Alphonse Daudet’nin yaşamda gördüklerini aynı soğukkanlılıkla ve sade bir dille satırlara taşıması bu sanatsal aktarımın edebi yansımasıdır.

Van Gogh doğa sevgisinin sanatla ilgilenen insanda bir akor oluşturduğunu savunur. Arles’in tabiatı ve güzel havasının koynuna sokulan insanlarına, tarlalara, başaklara, ayçiçeklerine, uçsuz bucaksız gökyüzüne, yıldızlara, geceye rengârenk bakar. Ve yaptığı her resim bir hayal gibi ortaya çıkar. Arles, Vincent van Gogh’un manevi ışığı ve renk ustalığı ile değişir. Üstelik müzeleri de güzelleşir…

“Büyük adamların yaşadığı yerlerde dünya durduğu sürece kendilerinden bir şeyler dönüp dolaştığı gerçekse…”[4] diye yazar Alphonse Daudet. Vincent van Gogh bunun gerçek olduğunu yazara fısıldayanlardan biridir.

 

NOTLAR:


[1] Vincent van Gogh, The Letters, 12 Şubat 1890, https://vangoghletters.org/

[2] Vincent van Gogh, The Letters, https://vangoghletters.org/

[3] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, çev. Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 13. baskı, s. 70.

[4] Alphonse Daudet, Tarasconlu Tartarin, çev. Tahsin Yücel, Can Yayınları

 

MERAKLISINA NOTLAR:


Vincent van Gogh’un tüm mektuplarını içeren güzel bir kaynak:
https://vangoghletters.org/
Yazarken Mehmet Güreli’nin Van Gogh’unu dinlemeden olmazdı.
Remzi Kitabevi, Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar kalp kırıklığıydı. 

KAYNAKLAR:


Vincent van Gogh Museum
https://www.vangoghmuseum.nl/en
Alphonse Daudet, Tarasconlu Tartarin, çev. Tahsin Yücel, Can Yayınları
Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, çev. Azra Erhat, Remzi Kitabevi