Space Invaders’ı bellek ve edebiyat ilişkisi odağında okumak

"Ben bir okur olarak Space Invaders’a 'kolaj-roman' demeyi tercih ediyorum. Çünkü bu tabir 'bellek direnişçisi' Nona Fernández’in yaratmak istediği bulanık/belirsiz ve özellikle 'çoksesli' anılar atmosferine karşılık geliyor. Anlatıcının söylediği gibi, zaman bulanık ve her şeyin yerini değiştirip her şeyi birbirine karıştırıyor, dönüştürüyor."

05 Ağustos 2021 18:00

“Oysaki her zaman başvurabileceğimiz ilk tanık, kendimizizdir.”
Maurice Halbwachs, Kolektif Hafıza

Toplumsal yaşamda meydana gelmiş hadiselerin hatırlanmasına dayanan ve nasıl hatırlandığıyla alakadar olan toplumsal bellek –yahut kolektif hafıza– hem bireysel bellekle hem de –toplumun bir parçası konumundaki– bireyi ilgilendiren her “şey”le ilişki içindedir. Bireysel belleği de kullanarak zaman zaman farklı alanlarda, farklı araçlar vasıtasıyla kendini gösterir. Bu araçlardan biri, dışavurumun çok iyi örneklerine ev sahipliği yapan edebiyattır kuşkusuz. Özellikle toplum/ülke/coğrafya tarihinde yer etmiş yıkım/savaş/mücadele dönemleri, sanatın ve sanatçının/yazarın ve edebi metnin konusudur. Kimi zaman metnin kurulma sebebidir ve gerçekleri birebir anlatmak için orada bulunur; kimi zaman kurmacayı ayakta tutan kolonlardan biri durumundadır, hikâyeyi destekler. Toplumsal belleğin bireysel belleklere nüfuz etmesinin –edebiyat sahasındaki– en iyi örneklerinden biriyse, anı ve günlük türündeki metinlerin “kaynak” olarak kullanılmasıdır.

Latin Amerikalı yazar Nona Fernández (gerçek adıyla Patricia Paola Fernández), roman ve öykü türünde verdiği eserlerle toplumsal bellek ve edebiyat arasındaki ilişkiyi ortaya koyan yazarlardan. Özellikle karanlık dönemlere ilgi duyan yazar “bellek” konusuna odaklanıyor. Mensubu olduğu coğrafyanın –Şili’nin– tarihini edebiyatın merkezine koyuyor, unutulmasına izin vermiyor, hatırlatıyor. Bir nevi hatırlatma işçisi Fernández. “Bellek direnişçisi” deniyor onun için. Harika bir tanımlama!

Nona Fernández’in “kısa roman” yahut “novella” olarak adlandırılan ve 2013’te yayımlandıktan sonra birçok dile çevrilen kitabı Space Invaders, Roza Hakmen’in –aşina olduğumuz– özenli çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlandı geçtiğimiz günlerde. Takipçisi olduğum İthaki-Modern dizisinin 43. kitabı olarak Türkçeye kazandırılan Space Invaders’ın her şeyden evvel tanıtım bülteninde yazılanlar ve içerikle oldukça uyumlu tasarlanmış kapağı dikkat çekiyor. Patti Smith “Pırlanta gibi bir kitap” diyor onun için. Alejandro Zambra ise metni, “Yaşadıkları berbat ülkeyi anlamaya çalışan Şilili çocukların nesli hakkında, karanlık ve oyunbaz bir roman” olarak niteliyor. Kitabın kapağındaki oyun görseli ve Şili bayrağı oldukça açık olsa da yine kapakta bulunan “yeşil el”i anlamlandırmak için hikâyeye vâkıf olmak şart.

Space Invaders ilk bakışta şaşırtıcı bir kitap; hacimce bir halkası olduğu dizinin kitaplarından farklı ve yazılış/kuruluş biçimi alışılmışın dışında. Hikâyenin geçtiği yılların popüler oyunu –kitaba da adını veren– Space Invaders’a uygun şekilde kitap “Birinci Can”, “İkinci Can”, “Üçüncü Can” ve “Game Over” adlı başlıklara ayrılmış. Her başlık numaralarla bölümlendirilmiş ve bu bölümler genellikle bir iki sayfa uzunluğunda. Bu nitelik kitabın niçin “novella” yahut “kısa roman” olarak adlandırıldığını –henüz hikâyeye geçmeden, yalnızca biçimsel bakışla– anlaşılır kılıyor. Elbette tüm bunlar ilk bakışın verdiği yüzeysel bilgiler. Hikâye ise yüzeye yakın değil, aksine bir kuşağın portresini çizecek kadar derinde.

Nona Fernández, Georges Perec’in Karanlık Dükkân’ından bir alıntıyla açıyor kitabını:

“… rüyaya tabi olduğum gibi:
Bunun sadece bir rüya olduğunu biliyorum, ama kaçamıyorum rüyadan.”

Bu dizeler kitabı çepeçevre saran rüya halinin habercisi. Fernández kısa bölümlerle kurduğu hikâyesinde rüya halinin belirsiz/parçalı/kopuk yapısından yararlanmış. Hatta doğrudan bu halin hüküm sürdüğü bir atmosfer yaratmayı arzulamış diyebilirim. Uykuyla uyanıklık arasında geçiyor Space Invaders. Metindeki zaman öğesi yazarın verdiği tarihlerden ibaret; mekânsa Santiago-Şili, fakat değişken ve kaygan bir zemin aynı zamanda. Çünkü Fernández somut hikâyeleri soyut bir düzlemde anlatıyor. İki farklı Şili var: Birincisi toplumuyla, insanıyla, tarihiyle “gerçek” Şili. İkincisi, kitaptaki çocukların zihinlerinde/rüyalarında var olan Şili.

1980’li yıllardayız. Bir grup çocukluk arkadaşının anılarında/rüyalarında ortak arkadaşları Estrella González’in hayaletinin nasıl gezindiğini okuyoruz. Estrella aynı zamanda yazarın kitabını ithaf ettiği kişi.[1] Hangi anlatıcı konuşuyor olursa olsun, “çoğul” bir ses duyuyoruz. Ki bu da yazarın –kuşkusuz herkesin başaramayacağı– oyunlarından biri. Çocuklar geçmişte birdenbire ortadan kaybolan Estrella’nın varlığını farklı biçimde hissediyor. Rüyaları birbirinden farklı, tıpkı zihinleri/anıları/kendileri gibi. Örneğin Acosta, Estrella’yı okul üniforması ve saç örgüleriyle görürken, Zuñiga onun saçlarının hiçbir zaman örgülü olmadığını söylüyor. Fuenzalida rüyalarında görüntüye değil, sese önem veriyor. Maldonado’nun rüyaları kelimelerden oluşuyor. rüyalarında mektuplar görüyor o; her biri Estrella tarafından yazılmış ve bir yıldızla imzalanmış mektuplar.[2] Ki bu mektuplar kitapta da tam metin halinde yer alıyor. Bununla birlikte, hikâyesinin sonunda yazarın Maldonado’ya özel bir teşekkür etmesi ayrıca dikkate değer: “Uykunun eşiğinde Maldonado’ya minnettarım. Mektupları, anıları ve dostluğu yıllara ve mermilere dayanıklı.” (s. 68)

Ve Estrella’nın evine giden tek kişi olan Riquelme’nin rüyaları… Onun rüyalarında protez eller var. Arkadaşının evinde gördüğü, onun üniformalı babasının taktığı protez eller. Bu eller rüyalarında çoğalıyor, çeşitleniyor, “Space Invaders” oyununun içine sızıyor. Tıpkı oyundaki mermiler gibi fosforlu yeşil renge bürünüyor ve oradan kitabın kapağına taşınıyor.

Yazar “hatırlatma”nın peşinde. Peki neyi? Şili’de ’80’li yıllarda yaşananları, Pinochet rejimini, diktatörlüğün yetiştirdiği çocukları… Bunu Estrella’nın kayboluşu üzerinden yapıyor. Onu unutmayan arkadaşları o günlerde yaşananları da unutmuyor. Bireysel bellek toplumsal belleğin emrinde. Estrella’ysa bir yansıtıcı.

“Aradan yıllar geçti. Çok fazla yıl. Tıpkı hayatlarımız gibi şiltelerimiz de şehre dağıldı ve birbiriyle bağlantısını kaybetti. Her birimiz ne olduk? Ce­vaplanması pek önemli olmayan bir soru. Uzaktan rüyalarımızı paylaşırız. En azından kareli bir önlüğün yakasına beyaz iplikle işlenmiş bir adı: Estrella González.” (s. 15)

Kitabın kurgusu tarihten ibaret değil elbette. Space Invaders’ın kendine özgü bir bulanıklığı var. Zaman-mekân öğelerinin, belirsizliğin, kaygının, kâbusların oluşturduğu bir bulanıklık bu; Fernández’in, “anıları canlandırarak” oluşturduğu dünyayı başarılı bir şekilde yansıtmasını sağlıyor. Hikâyedeki çocukların hiçbir siyasi olayın içinde doğrudan bulunmadığını düşünüyoruz, biliyoruz; fakat bu olayların yarattığı gergin atmosfer de, devamlı tedirgin/kaygılı olma hali de duraksamıyor metinde. Baskıcı bir toplum, katı kurallar, ezberlenmiş toplumsal roller, çocuk algısı ve bakışıyla yorumlanan hadiseler, travma psikolojisi… Hepsi bir oyunun içinde. Peki ya çocuklar? Onlar dünyalı mı yoksa uzaylı mı? Yok edenlerden mi yoksa birer hedef mi?

Pinochet yönetimindeki Şili’de her an hedef olmak mümkün. Kitaptaki çocuklar bunu birlikte deneyimliyor; yalnızca gazete haberlerini değil, “kavram”ları da anlamlandırmaya çabalıyorlar. Aralarında geçen bazı diyaloglar bu kısa metni çözümleme konusunda anahtar görevi görebilir. Bir örnek:

“Zuñiga siyasete bu­laştı, o yüzden geliyor bunlar başına, diye cevap veriyor Acosta. Siyasete bulaştı ne demek ki? diye soruyor Donoso. Siyasete bulaşması imkânsız, çünkü yaşı çok küçük, diyor Maldonado. Olabilir aslında, çünkü ailesi yönetimde, ağabeyi de militan, diye cevap veriyor Fuenzalida. Militan olmak ne ki? Yönetimde olmak ne? diye soruyor Donoso. Büyük sınıflardaki herkes yö­netimde ya da militan. Uyan, uyan, o kadar küçük değiliz, diye cevap veriyor Bustamante. Küçüğüz tabii, diyor Maldonado, on iki yaşındayız daha. Hayır, bazı şeyler için küçük sayılmayız, diye cevap veriyor Bustamante. Siyaset nedir ki? Her şey siya­settir. Ne işe yarar? Ne fark eder?” (s. 40)

Kitaba göre 1985’in 29 Mart’ında Vergara Toledo kar­deşler, on sekiz yaşındaki Rafael ve yirmi yaşındaki Eduardo polisler tarafından vurularak öldürülüyor. Anlatıcı onlar için, “her ikisi de siyasi bağlantılarından ötürü, ajitasyon ve bildiri dağıt­makla suçlanarak eğitimlerini yarım bırakmış olmalılar” diyor. Aynı günün sabahında Latinomericano de Integración’un önünde her ikisi de komünist militan olan öğretmen Manuel Guerrero ve öğrenci velisi José Manuel Parada polisler tarafın­dan yürütülen bir operasyonla kaçırılıyor ve ertesi gün de öldürülüyor. İkisinin ve militan Santiago Nattino’nun cesetleri boğazları kesilmiş olarak bulunuyor. Dönemin gazetelerinin manşetlerinde iki kelime yan yana geliyor devamlı: “Boynu vurulanlar.” Çocuklar bu ifadeyle neyin kastedildiğini tam olarak bilemese de bir felaket olduğunu anlıyor, felaketi kâbuslarında misafir ediyorlar. Tıpkı “açlık yürüyüşü” yazılı teksirleri gördükleri gün olduğu gibi. Zamanla Matta Caddesi’ndeki okulda bir kız çocuğu derslere gelmemeye başlıyor. Onun kim olduğunu tahmin etmek çok da zor değil: Estrella.

“Tam zamanını kimse hatırlayamıyor ama ansızın ortaya tabut­lar, cenazeler, çelenkler çıktığını hepimiz hatırlıyoruz; bundan bir daha kurtulamadık, çünkü her şey adeta bir kâbusa dönüş­müştü. Belki hep öyleydi de biz fark etmemiştik. Belki Maldo­nado haklıydı, daha önce çok küçüktük belki. Belki onca tarih ödeviyle, matematik sınavıyla, Perulular’a karşı savaş temsil­leriyle serseme çevirmişlerdi bizi.” (s. 50)

Hatırlayanlar bilir, “Space Invaders” uzaylı “düşmanlar”ı avlamak üzerine tasarlanmış ve bir dönem oldukça popüler olmuş oyunlardandı. Yazar Fernández, hikâyesindeki çocukların karışık zihinlerini/yaşananlara verdikleri tepkileri okura aktardığı bölümlerde, bu “atari” oyununun görsel imkânlarından da yararlanıyor:

“Bizleri okul avlusunun ortasında uzun bir sıra halinde arka arkaya dizdiler. Yanımızda bir başka uzun sıra, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha. Tam bir kare oluşturuyoruz, bir çeşit oyun tahtası. Bir oyunun taşlarıyız, ama hangi oyunun, bilmi­yoruz.” (s. 16)

“Sonsuz, tam bir kare oluşturan sıralar; uygun adım ilerleyen bir blok, oyun tahtasında hareket eden tek bir beden. Bir oyunun devasa taşıyız, ama hangi oyunun, henüz bilmiyoruz.” (s. 45)

“Fosforlu yeşil bir el. Riquelme eli rüyasında görmeye devam ediyor, kurtulamıyor elden. Bu sefer bir televizyon ekranında görüyor. El uzaylı çocuk avında süratle ilerliyor. (…) Yeşil el ve daha birçok yeşil el daha fazla space invader av­lamak üzere bir dünyalı silahından çıkıyor.” (s. 46)

Yazar Nona Fernández bir röportajında, –kitabı Estrella’ya ithaf etmesi ve Maldonado’ya teşekkür etmesiyle ilgili bir soruya cevap verirken– Space Invaders’ın kişisel tarihinin kitapta anlattığı hikâye olduğunu söylüyor. Estrella’nın sınıf arkadaşı olduğunu ve onunla ilgili anıları toplamaya çalışırken her bir arkadaşının farklı bir anıyı hatırladığını da ekliyor – tıpkı kitapta olduğu gibi.[3] Yazarın bu sözleri hikâyenin hem bireysel belleğe hem de somut gerçekliğe uzanan yönünü ortaya koyduğu gibi, kişisel tarihin toplumsal tarihin bir parçası olduğunu da yeniden hatırlatıyor. Bu durumda, “Space Invaders” oyununun da onun aracılığıyla işaret edilen şiddetin de hem yazarın kişisel tarihine hem mensubu olduğu döneme ait olduğunu söyleyebilirim. Bir kuşağın maruz kaldıklarının hikâyesi Space Invaders. Çocukların okullarında bile askerî düzene göre sıraya girdiklerini, bayrakları yükseltip savaşları canlandırdıklarını, bir katilin çok yakınımızda olabileceğini görüyoruz bu hikâyede.

Kitabın “kısa roman” yahut “novella” olarak tanımlandığından bahsetmiştim. Ben bir okur olarak Space Invaders’a “kolaj-roman” demeyi tercih ediyorum. Çünkü bu tabir Nona Fernández’in yaratmak istediği bulanık/belirsiz ve özellikle “çoksesli” anılar atmosferine karşılık geliyor. Anlatıcının söylediği gibi, zaman bulanık ve her şeyin yerini değiştirip her şeyi birbirine karıştırıyor, dönüştürüyor. Bugünlerinden geçmişlerine bakan “çocuklar” oradalar mıydı yoksa değiller miydi, tüm bunlar olurken şiddetin içindeler miydi yoksa hiçbirine katılmadılar mı, artık belirsiz. Fakat bir döngünün olduğu ve bu döngüde şiddetin tekrarlandığı aşikâr.

Yazar elindeki malzemeyi metne dönüştürürken olabildiğince minimalist bir tutum sergilemiş. Her şey, herkesin hatırladığı kadar. Hepsi kolektif anıların derlemesi. Gerçeğin kurgulandığı yerde, yazar da dahil olmak üzere hikâye kişileri aynı rüyanın içinde:

“Yastıklarımız yakılmış mantar sakallarımızdan kirlenmiş, tatsız bir hisle, fosforlu yeşil bir mermi, ahşap bir protez el tarafından delik deşik edilmişiz hissiyle uyanıyoruz rüyadan.” (s. 52) 

 

 

NOTLAR:


[1]  “Estrella González J.’ye” – (s. 7)

[2] “Estrella” İspanyolcada “yıldız” anlamına geliyor.

[3] Bkz. “A Novella About Chilean History, Structured Like an Arcade Game”, Electric Literature – son erişim tarihi: 24.07.2021