Judith Herzberg’in ilk üç kitabını bir araya getiren toplam, Mustafa Özen’in Hollandaca aslından çevirisiyle, Şimdiki Gibi adıyla 160. Kilometre tarafından önümüzdeki günlerde yayımlanıyor. Mustafa Özen’in kitaba yazdığı ön yazıyı ve kitaptan altı şiiri Tadımlık olarak sunuyoruz.
Şimdiki Gibi üzerine
1961 yılında yirmi yedi yaşındayken haftalık dergi Vrij Nederland’da yayımlanan ilk şiirlerinin ardından üç yayınevi ilk kitabını basmak için kapısını çaldığında Herzberg tercihini ailesinin de yakından tanıdığı Geert van Oorschot’un yayınevinden yana yapar. O dönemde Van Oorschot ile Herzberg’in birbirleriyle haberleştikleri, Hollanda Edebiyat Müzesi’nin arşivinde saklanan mektuplardan Herzberg’in iki yıl sonra Zeepost (Deniz Postası) adıyla çıkacak ilk şiir kitabı için önce başka isimler düşündüğü anlaşılıyor. Zira 1963 Haziran’ında gönderdiği mektupta, Kasım ayında basılması planlanan kitap için şu başlıkları önermiş: “Şimdi ya da hiçbir yerde”, “Şimdiki gibi” veya “Sadece biz, şimdi, bir an”; kitapta yer alan “Dağ Gölü” isimli son şiirin son dizesi.
“Kitabın adı Deniz Postası olunca okuyucuda kişisel tonda yazılmış şiirler beklentisi uyandırıyor,” diye yazmış eleştirmen J.P. Guepin, Hollands Maandblad dergisinde yayımlanan yazısında. “Ve beklendiği gibi de çıkıyor. Okur okumaz çekiciliğine kapılıyorsunuz şiirlerin, en azından ben böyle hissettim ve bildiğim kadarıyla pek çok diğer okuyucu da benimle aynı fikirde. Ama şiirler aynı zamanda o kadar dolambaçlı ki içlerinden geçen ana hattı keşfedebilmek için haftalarca tekrar tekrar okumam gerekti. Ve ayrıca bu labirentin aldatıcı basitlikte bir sürü de girişi var.”
Kitap çıktıktan kısa bir süre sonra Herzberg başka bir yere taşındığı ve belinden rahatsızlandığı için yeni şiirler yazması biraz zaman alır. En azından bunları mazeret olarak ileri sürer, çünkü Deniz Postası’nın gördüğü ilginin coşkusuyla Van Oorschot heyecanla ikinci kitabın beklentisi içinde Herzberg’e yeni şiirler yazması için mektuplar gönderir. Hatta bir keresinde yolda annesiyle babasına rastladığını, ona Herzberg’in yeni şiirlerle meşgul olduğunu anlattıklarını ve bu habere çok sevindiğini yazar. Ama Herzberg sadece araştırma niteliğinde yazıp çiziktirdiğini, kitap oluşturacak sayıda şiire henüz sahip olmadığını, bu konuda zaten pek acelesi de olmadığını iletir ve bu Van Oorschot’un pek hoşuna gitmez.
İkinci kitabın çıkması yine de fazla uzun sürmez. 1968 yılında çıkan Beemdgras (Dere Çimeni) büyük ilgi görür ve Deniz Postası’nda olduğu gibi eleştirmenler tarafından da oldukça olumlu karşılanır: “Son zamanların en dokunaklı şiir kitabı” (Rein Bloem), “Hollanda şiir sanatında pek rastlanmayan türden bir somut gözlem ve araştırıcı bakış karışımı” (Adriaan Morriën), “Herzberg, şiiri her seferinde zorlayıcı ve de ritmik dizelerle bitirmemeyi, hatta ‘mesaj’ ritmik bir son gerektirdiğinde bile açık bırakmayı bilen bir şair” (Dirk Kroon).
Eleştirmen Guido Goedemé’ye göre Herzberg, şiirlerinde duyguları doğrudan ifade eden kelimeler yerine duygu uyandıran kelimeleri tercih eder ve çoğunlukla nereden geldikleri belli olmayan çağrışımlardan yola çıkar. Onun amacı, olanı tanımlamak değil, sadece işaret etmektir ve bunu kişisel bir bakış açısıyla eksiksiz bir şekilde, herhangi bir retoriğe başvurmadan yapar. Dilbilimci Frida Balk-Smit Duyzentkunst’e göre ise Herzberg’in şiirlerinin önemli bir karakteristik özelliği konuşma ya da yazı dilinden alıntıların (örneğin bir kartpostal; “Posta”, bir uyarı tabelası; “Uyarı”, bir etiket; “Afalladı, birden”) birebir aktarıma kaçmadan, ufak değişikliklerle şairin kişisel bakış açısını yansıtacak bir şekilde işlenmesidir. Bu yüzden bu şiirler çoğu zaman “ready-made” gibi görünürler ama dikkatlice okunduklarında farklı oldukları ortaya çıkar.
Herzberg şiirlerinin bir diğer önemli özelliği, “somut gözlem”, üçüncü kitap Sinekler’in çıkış noktasını oluşturuyor. Adından da anlaşılacağı gibi Herzberg bu kitabında doğanın minik yaratıkları sineklere odaklanmış. Amerikalı şair Wallace Stevens’in Harmonium (1923) isimli ilk kitabının tanınmış “Thirteen Ways of Looking at a Blackbird” (Bir Karatavuğa Bakmanın On Üç Yolu) şiirine bir gönderme niteliğini taşıyan Sinekler başlıksız, çoğu üç ya da dört, en fazla sekiz mısradan oluşan otuz kısa şiir içeriyor. On üç kısa dizeyle karatavuk kuşunu değerlendiren Stevens gibi otuz kısa şiirle son derece ayrıntılı bir şekilde sineklerin dünyasını gözlemleyen Herzberg bu kitabında kendine özgü minik bulgularla insanlarla sinekler arasındaki farklara ve benzerliklere ayna tutuyor.
Şairin 2018’de layık görüldüğü “Prijs der Nederlandse Letteren” ödülünün jüri raporunda bu kitaba şöyle değinilmiş: “Kendine özgü, berrak bir şiir diliyle sinekler hakkında otuz şiir yazmaya cesaret eden bir şairi ne yaparsınız? Evet yanlış duymadınız, bazen ortalıkta dolanarak sinirlerimizi bozan, evlerimizin davetsiz misafiri bu minik yaratık hakkında otuz şiirle aynı onun gibi sabit bir rota izlemeden oraya buraya konarak, daireler çizerek, bazen ortalıkta görünmeden sadece sesini duyurarak, ev ortamına ve sineğin tabiatına uygun kelimeler kullanarak hayata ve dünyaya bakışını okuyucuya iletmeyi becerebilen bir şairi ne yaparsınız? Ödüllendirirsiniz tabii ki, hem de Hollanda edebiyatının en önemli ödülüyle.”
MUSTAFA ÖZEN
Amsterdam 2021
STOKLANMIŞ DUYGU
R. için
Her şeyi kendime mal etsem de,
“bütün dünya ve bir çift yeni paten” –
henüz bunlarla mozaiği döşedim
ya da ebediyet kelimesini buldum sanma.
Sen şimdi “Andersen’den araklıyorsun” dersen
haklısın, ondan araklıyorum, Vaiz’den,
mümkünse gazetelerden, onlar
bunun için var, ancak böyle işime yarar.
Çaresizliklerini ödünç almak zorunda değilim
sadece tanıdığım şeyleri bilirim ben
gerisini es geçip beni olduğumdan
daha çaresiz kılmalarına izin vermem.
(Şöyle de olabilir: Amsterdam’ın güneyinde
dört yaşında bir erkek çocuğu Lumumba için
iki gözü iki çeşme ağlar radyoda Paul Robeson’un
Poor Old Joe şarkısını duyduğunda.)
SİHİR
Savaştan önce farklıydı –
gökkuşağının her renginde
kutular dolusu uçları sivriltilmiş Caran d’Ache,
ama sürgülü kapakları açıldığında
her şey farklılaştı çünkü
savaştan önce savaş çıktı.
Bak çocuklar ne kadar şirin
bak biz ne kadar şirindik
biz annemizi bodruma kapattık
biz kurbağaları pipetle patlattık.
Ve kutuların sürgülü kapaklarını açtık
ve içlerinden fırlayan paraşütlü havai fişekler
tekrar vurulup yere düşürüldüler
ve düşerken gökyüzünü çizgilendirdiler.
Yani bunların hepsi
kendi hatamızdı
derdi annemiz hep.
YİDİŞ
Babam eskiden annesinin söylediği
yarısını anlamadığı şarkıları
daha sonra benim için söyledi.
Aynı sözcükleri söylüyorum yine
hasret boğazımda pır pır ediyor
sahip olduğum şeye duyduğum hasret.
Anlamadığım şarkıları
çocuklarım için söylüyorum
ki onlar daha sonra, daha sonra?
Daha güller solmadan
çiçek suyu içiyoruz.
Hüzünlü samimi dil
bu kafanın içinde pörsüdüğün için
senden özür diliyorum.
Artık sana ihtiyacı yok
ama özlüyor seni.
ÜZERİ ÇİZİLENİ OKUMAYA DEVAM
Böyledir çoğu zaman en has kendi düşüncelerimiz
en yakın, en üzücü,
üzerini çizmek, kazımak
zorunda kaldığımız.
Gece yarılana kadar konuşur, konuşuruz.
Bu saat artığında, uzatılmış
saniye artığında köpekler gibi
geçiririz dişlerimizi bizim için
böylesine kıymetli paçavraya.
HASTA ZİYARETİ
Babam uzun bir saat boyunca susup durdu yatağımın yanında.
Şapkasını giydiğinde
ah, dedim, bu konuşma
kolayca özetlenebilir.
Hayır, dedi babam, sen öyle san,
dene bak görürsün.
BULAŞIK MAKİNESİ
çatal bıçak takımıma
Elveda çatallar ve bıçaklar, sizleri artık asla yıkamayacağım.
Aramızdaki her şey bitti. O yumuşak bezlerin arasındaki
sadık çene çalmalar sona erdi, sizi yaramaz çocuklar gibi
bir kreşe bırakacağım, sizlere sahip olmaktan mutluyum,
sizleri asla kaybetmek istemem! ama artık hiçbir zaman
tanıdık olarak elimden geçmeyeceksiniz.
Bacaksızlar! bundan sonra artık bulaşıksınız.
Bana bakın, makul olmalıyız, yakışmıyor
o kahvaltı sonrası sohbetler, lapa nasıldı,
yumurta fazla mı leke yaptı, çok mu sert
ısırdılar seni, ışgın ferahlatıcı mıydı?
Ve afacan küçük kaşık benim minik çentiğim benim
şirin mongolcuğum, sen de mi gireceksin değirmene?
Ah büyük servis kaşığı senin çocukların bundan sonra artık
kim olduklarına bakılmaksızın sudan dayak mı yiyecekler?
Çocuksuluğu bırakalım. Deterjanlı sıcak banyolar
artık gerilerde kaldı. Dünyanın daha ciddi meseleler için
bize ihtiyacı var. Benim kişiliğim mesela,
daha gelişmesi lazım. Bu tabii ki sizlerle
ya da fincanlarla mümkün değil.
•