Halk kültürü alanındaki çalışmalarıyla bilinen Ahmet Kutsi Tecer, Halkbilim dergisinin Mayıs 1957 tarihli sayısında Rock’n Roll ile Yunus Emre’yi bakın nasıl buluşturuyor
04 Şubat 2015 02:20
Yazımın başlığındaki iki isimden biri son moda bir dans salgınının adı, öbürü onüçüncü yüzyıl Anadolusunun ve belki bütün zamanların büyük bir şairinin adı. Bunların nasıl olup da kalemimde böyle yan yana geldiklerine ben bile şaşsam yeridir.
Bu iki isim arasında hiçbir yönden en ufak bir münasebet olmamakla beraber bunların yan yana gelmesindeki tesadüfü anlattığım zaman bir kere daha “hayat mantıkı” nın “fikir mantıkı” ndan bambaşka bir şey olduğunu görmüş olacağız.
Geçenlerde Ankaradan İstanbula gelirken trende bir tanıdıkla karşılaştım. Eskişehirden biniyordu. Bir edebiyat öğretmeni, dergilerde çıkan bazı güzel yazıların altında imzası bulunan bir genç olduğu için bu tesadüften faydalanarak kendisinden Eskişehirde kurulduğunu gazetelerden haber aldığım Yunus Emre Derneği hakkında bilgi rica ettim. Bu Osman Turgut Pamirli’dir. Eksik olmasın, bana etraflı bilgi verdi. Geçen kış bir Yunus Emre Gecesi yapmak istemişler, yapmışlar da. İşte bu gecenin hazırlığile uğraşıldığı bir sırada Eskişehir bölgesi için de manevi bir değer hazinesi olan Yunus Emre’yi ne kadar ihmal ettiklerini görmüşler. Böyle sohbetler esnasında biri çıkıp: “Arkadaşlar,” demiş, burnumuzun dibindeki Ankarada Rock’n Roll Derneği kurarlar da biz bir Yunus Emremiz için dernek kuramaz mıyız?” ve bu teklif hep birden heyecanla karşılanmış. Kırk, elli imza ile dernek kurmak için Valiliğe başvurmuşlar. İçlerinde şairler, öğretmenler olduğu gibi memleketlerinin şerefi namına Yunus Emrenin adı etrafında toplanan tüccar, sanayici, serbest meslek sahibleri de var. Şimdi bu kurucuların yakında ilk kongreleri yapılacak. Bir yönetim kurulu seçecekler ve dernek faaliyete koyulacak.
Ben bu haberi ilkin gazetelerde gördüğüm zaman derneğin sırf Yunus Emre’ye bir mezar yaptırmak amacile kurulduğu zannına varmıştım. Yanılmışım. Dernek her sene Yunus Emre Haftası tertibleyecek, bu haftanın Eskişehir bölgesinin turistik vasıfları bakımından en elverişli bir mevsimde olmasını araştıracak. Bütün Yunus Emre hayranları, bütün sanat ve kültür adamları, şairler, edebiyatçılar ve basın Eskişehire dâvet olunacak. Bu bir hafta zarfında en selâhiyetli ağızlardan Yunus Emreye aid konferanslar dinlenecek, şiir toplantıları yapılacak. Yunusa dair eserler bastırılacak. Bir yıl içinde Yunus Emreye aid yazılanların en iyilerine mükâfatlar verilecek. Her yıl bir Yunus Emre yıllığı çıkarılacak. Yunus Emre Haftası zarfında şairin doğduğu, yaşadığı, öldüğü yerleri içine alan ve Eskişehirin tabiî, tarihî güzelliklerini de tanıttıracak olan geziler tertiblenecek. Bu hafta içinde musiki programları, belki de resim, heykel gibi diğer sanat gösterileri hazırlanacak.
Şüphesiz derneğin bütün faaliyeti bu bir tek haftaya bağlı kalmıyacaktır. Bu hafta, derneğin bir yıllık çalışmalarını ortaya koymağa vesile olacak, fakat derneğin çalışmaları bütün yıl devam edecektir. Yunus Emre konusu ile ilgili bilginler, bilim kurumları ve basınla devamlı münasebette bulunmak, araştırıcılara mümkün olan yardımları sağlamak, mükâfat işlerini yürütmek, ayrıca idarî mahiyetteki çalışmalar, meselâ para bulmak için yapılacak gayretler, her halde epey bir yekûn tutacak olan mu habere işleri (ki ihmale gelmez) ve benzerleri, aralıksız yapılacak işlerdendir.
Var olsun uyanık gayretli Eskişehirliler. Kurdukları dernek de bundan böyle Yunus Emrenin adı ile birlikte yaşasın. Memleketlerini ve millî külfetlerini seven ve ona hizmet etmeyi bilen bugünkü müteşebbis neslin torunlarının torunları da aynı ruhla hareket ederler inşallah.
Ben kendi hesabıma şimdiden gelecek ilk Yunus Emre haftasını sabırsızlıkla bekliyorum. Birkaç sene üstüste birer haftalık ziyaretlerle bu bölgenin bütün hususiyetlerini tanımaya ve daha çok sevmeye imkân bulacağım. Bu bölge eski Anadolu büyük Tanrıçası Kubala’nın, Toprak Ana’nın en ünlü bir tapınağının bulunduğu bir bölgedir. İsadan iki yüz dört yıl önce Romadan Anadoluya gelen resmî bir heyet buradan Toprak Ana’nın kutsal varlığını temsil eden bir göktaşını büyük törenlerle İtalyaya götürdü. Anibal ordularının karşısında korkulu sarsıntılar geçiren Roma, bu suretle kendisine mânevi bir destek bulmuş oluyordu. Bu tarih olayı bana şunu düşündürüyor: Yunus henüz dünya için açılmamış bir hazinedir. Evet, Yunus Emre sayıları pek çok olmıyan o büyük ruhlardan biridir ki onlar önce vatanlarının, sonra da bütün dünyanın malıdırlar. Yunus Emre bir elmasın içinden geçen ışık gibi, tabiatın sırlarını içine alan berrak bir düşüncenin ilâhî heyecanile terennüm eden bir şair olarak insan ruhunun derinlerine inmesini bilmiş “Allah, Tabiat, Ölüm, İnsan, Aşk, Hayat” gibi metafizik temalarda insanı şaşırtan bir sadelik içinde, lirizmasile herkesi sürükliyecek bir kudret göstermiştir.
“Ben dost için ağlarisem gözüm yaşını kim sile?”
yahut:
“Ey beni ayıplıyan gel beni aşktan kurtar.”
yahut:
“Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın?”
gibi sözler dile kolay!
Yunus Emrenin doğduyu, yaşadığı, öldüğü mevkilerde ve Eskişehirde ayrı ayı anıtları ve -bilmiyorum ama- eğer eski minyatürcülerden kalma bir tasviri varsa bu geleneğe uyarak heykeli ve fireskleri yapılmak yerinde olur. Eskişehirden geçen bir yolcu yalnız o güzelim Eskişehir taşından zarif el işlerini değil, çeşitli malzeme ile yapılmış, Yunusla ilgili motifler taşıyan küçük şeyler. Yunusun şiirleri işlenmiş örtüler, eşarplar, mendiller, tabaklar, kutular, ne bileyim, hâtıra olabilecek birçok şey bulmalıdır. Eskişehirin bütün kitapçılarında ve en küçük gazete satış barakasında bile her yaşa, her seviyeye göre yazılmış Yunus Emrenin hayatına, menkıbelerine aid resimli, güzel baskılı eserlere, şiirlerinden seçilmiş derlemelere rastlanmalıdır. İşte derneğin gayretleriyle bugün hayal edip de gerçekten henüz bulamadığınız bu medenî gelişmeyi belki on sene içinde gerçekleştirmek mümkün olur.
Eskişehirin attığı adım, yapılabilecekleri gözönüne getirilirse, mühim bir kültür hareketi olmaya namzettir. Yeter ki, çalışmalarında süreklilik olsun. Bunu da başaracakları şüphesizdir. Hele memleketlerinin ticaret, endüstrisi ve diğer alanlardaki gelişmelerile âhenkli bir yürüyüş sağlarlarsa... Türk cemiyetinin hayat gücü ile ilgili olan ve bunun gibi diğer hareketleri yanında gene bugünkü cemiyet içinde Rock’ın Roll’cuların da yeri olursa bundan ne zarar? Ben Rock’ın Roll’ün ne lehinde ne aleyhindeyim. Bir toplum hayatında çeşitli tezahürlere rastlanır. Gelişmiş memleketlerde çeşid daha artar ama kültür ve medeniyet kıymetleri de, sanat ve yaratıcılık gücü de birlikte artar.
Yunus Emre ile Rock’ın Roll arasında doğrudan doğruya, bilhassa “Fikir mantığı” yönünden hiç bir ilgi olmadığı halde her ikisi de aynı cemiyet içinde yer alan iki toplum olaydır. Bunları yazımın başlığı içinde birleştiren tesadüfe kıymet vermemek de imkânsız; çünkü Rock’ın Roll’cuların teşebbüsü Yunus Emre Derneğinin kurucularını harekete getirmeye sebep olmuş. “Hayat mantığı” dediğim işte budur.
Yanılmıyorsam, bundan on beş yıl kadar önce Ankarada bir Yunus Emre Derneği kurulmuş, büyük şairin eserlerini bastırmayı ön plâna alarak çalışmaya koyulmuştu. Sarıköy istasyonu yakınında, tren yolcusunun da görebileceği yerde ve bir çeşme -namazgâh biçiminde yaptırılmış olan Yunus anıtı da- zannedersem -bu derneğin teşebbüsü ile olmuştur, ama Yunusun eserleri henüz basılmamıştır. Halbuki büyük hazırlıklar yapılmış, birçok eski metin buldurularak fotokopileri alınmış, birçok emek verilmiştir. Bunlar kaybolursa acırım. Şayet bir şeyler kalmışsa, Yunusun eserini bastırmak hususunda her iki derneğin işbirliği yapmasını dilemekten kendimi alamıyorum.