Oyun oynamanın ateş yüzü: Newroz

Newroz oyundur. Newroz festivaldir. Newroz ateştir. Uzun uzun ateşe bakın. Sizi oyun oynamaya çağıracaktır. Size kurallarını ve sırlarını fısıldayacaktır. Çekinmeyin, üzerinden atlayın.

21 Mart 2019 11:48

 

Varlığın en büyülü elementlerinden biridir ateş. Arkaik bir doğurgandır; kendini kendinden doğurandır. Aşktır, hayaldir, oyundur, arzudur, düşüncedir o. Her yerde ve herkestedir. Hem tanrısal hem şeytanîdir. Aradadır; aydınlık ve karanlık arasında... Yaşama da ölüme de kaynaktır. Zalimin zulmü, mazlumun direnişidir. Güneşin yer yüzündeki temsilcisidir. Güneş tanrının nûru, sabahın atlısı, yeni günün haberci meleği, yaşamın kaynağıdır. Newroz’un tükenmeyen umududur. New-roz yeni-gün demektir.

Ateş bir çarpışmadır. Varlığımızın, aynı zamanda bir hata oluşunun sebebebi olan bir çarpışma… Kötülüğün ve iyiliğin çarpışması… Ve dahi çok şeydir ateş.

Dünyamız hergün bu çarpışmanın bolca yaşandığı bir yangın yeri…

Bu yangın yerinde insan, ateşin keşfiyle bir şey daha keşfetti: kendi içine bakmayı; içinde alevlenen, fakir benliğine özgün ve özgür bir hayat yolu öğütleyen yaşam ateşini!...

Bir av hikâyesinden bu yana ateşe baktı insan. Ateşin etrafında döndü. Hareketin, taklidin, an’latının, törensel coşkunun, şenliğin ve gölgenin gücünü ve estetiğini keşfetti. Bu keşifle kendinden geçti. Dünyasal ihtiyaçlarından arınıp ruhunu inceltti. Varlığının gücünü tinle hissetti. Çünkü ateşe bakmak kendine bakmaktır; incelmek, berraklaşmaktır; ateş olmaktır.

Bir çoğumuzun çocukluğunda ateş cezbedici, merak uyandırıcı ve yakıcı olmuştur. Evi yakma arzumuz ateşi anlama çabamızdan ileri geldiği gibi içimizdeki karanlığa ışık tutma çabasıdır da. Bu paradoksla büyürüz. Bu paradoks kanımızdaki yaşam ateşinin oyunudur. Ateş oyundur; yakıcı ve aydınlatıcıdır.

Ateş, onu yakmak yıkmak için kullanmayı keşfedenlerin, insanları mağaralara kapatmak isteyenlerin ruhlarını körelttiği gibi; yaşamak yapmak üretmek için keşfedenlerin ve mağaralardan çıkanların ruhlarını inceltir. Ne var ki her iki tür insan da ateş paradoksunu yaşamaya devam eder. Biri paradoksu yönetemezken diğeri paradoksu yönetmeyi öğrenir; yani niyetsizce ateşe dalar; kendiyle yüzleşir. Ateşe dalmak hayale dalmaktır.

Bugün Kürdistan ruhu körelmişlerin işgal ettiği bir yangın yeri. Aynı zamanda Kürdistan ruhu incelmişlerin yaşamak yaşatmak için direndiği bir ateşgâh, bir hakîkat, bir barikat.

İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de Kürtler neredeyse 100 yıldır kendi ocaklarının ateşini yakmak, kendi dillerini öğrenmek; kış gecelerinde, bahar şenliklerinde, düğünlerde, cenazelerde, bayramlarda, ekin ekilirken, tarla biçilirken öğrendikleri kılamları, stranları, hikayeleri, oyunları, dansları, ritüelleri, efsaneleri kendi dillerinde yaşamak; kendi dillerinde öğrenmek, kendi kendilerini kendi dillerince yönetmek için özgürlük ateşleri yakıyorlar. Egemenler ise hiç vazgeçmiyor kötülüğün ateşini harlamaktan. Ateşi kusuyor, ateş kusturuyorlar.

Bu dört egemen ülkede Kürtçe, insanların dilini yakan bir ateşe dönüştürüldü.

Bu dört egemen ülkede Kürtlük ateş, Kürt ise ateş dansçısı oldu. 

Bu dört egemen ülkede Kürt, kendi topraklarında yabancı edildi.

Yüzyılı geçkin bir zamandır Kürdistan toplumu canını ateşle alan ruhu körelmişlere karşı içindeki özgürlük ateşiyle direniyor, ateşle olan ilişkisini aydınlıktan yana kullanmaya devam ediyor.

Zerdüşt öğretilerinden; mitolojik kahraman Demirci Kawa’nın Zalim Dehak’a karşı ateşli başkaldırısından; Newroz ateşinin tazeleyici, doğurgan ve karnavalesk neşesinden; ateşler etrafında oynanan Kose Geli, Kalê Gağan, Beran Berdan ve nice ritüel ve seyirlik oyunun davetkârlığından; dengbêjlerin ateşin koruyla coşan kılamlarından; çirokbêjlerin dillere dolanan ateşten anlatılarından; aşk ile yananlardan; direniş ateşi olanlardan; yılmayanlardan geliyor bu umutlu aydınlık.

“Halbû ki ateş hakkında ilk öğrendiğimiz şey ona dokunmamamız gerektiğidir. Babanın cetveli parmaklarımıza vurmak için hazır bekler. Ateş daha yakmadan babanın cetveli yakar elimizi”[1]. Aldırmayın. Yakın babanın cetvelini. Tıpkı Demirci Kawa gibi…

Newroz oyundur. Newroz festivaldir. Newroz ateştir. Uzun uzun ateşe bakın. Sizi oyun oynamaya çağıracaktır. Size kurallarını ve sırlarını fısıldayacaktır. Çekinmeyin, üzerinden atlayın. İçinizde hissedin. Dokunun. Oynayın onunla. “Oyun özgür bir eylemdir[2]”; verili olana, tabulara, yasaklara, normlara karşı duruştur, yaratıcı bir özgürlük çağrısıdır oyun. Ateş gibi…

Kürtler özgürlük çağrısı yapan, artık gelenekselleşmiş ve Newroz’la, ateşle özdeşleşmiş Demirci Kawa oyununu değişik isimlerle neredeyse 100 yıldır oynuyor. Belki de çok daha fazla zaman… Mitolojiye göre Demirci Kawa bir baş kaldırı örgütleyerek, Zalim Kral Dehak’ı yok eder ve bunu halkına bildirmek üzere sarayda ateş yakar. Bunu gören bütün mazlumlar dağlarda, kırlarda, köylerde, kasabalarda ve şehirlerde ateşler yakıp üstünden atlar. Bugün pek oynanmasa dahi bu oyunun yarattığı drama geleneği ve ateşin kültürel, inançsal, mitolojik, siyasal ve psikanalitik tüm anlamları her dört egemen ülkede zor-zahmet de olsa Kürt tiyatrosunun damarlarında akıyor ve gelişiyor.

Kürt dramasının dramaturgudur ateş. Ateş Newroz’dur. Newroz oyundur. Newroz festivaldir.

Newroz’umuz şen, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’müz kutlu olsun!


[1]Bachelard, Gaston, Ateşin Psikanalizi (1995) Araştırma Dizisi-Bağlam Yayınları S.16

[2]Huizinga, Johan, Homo Ludens (2010) Ayrıntı Yayınları