Başlığı Attilâ İlhan ve Roland Barthes üzerinden koydum; çünkü Mustafa Irgat’ın aslında kim olduğu, şiirinin nereden uçlandığı, kimin çocuğu olduğuna da değineceğim
14 Şubat 2019 09:00
“Yazar için, geleneğe uymanın, bir yazınsal kurallar bütününe bağlı kalmak olduğunu düşünüyorum. Bu bütün de, tıpkı buluşlar geleneğindeki gibi içinde bulunulan ânın teknik olanaklarından oluşur.”[1]
Viktor Şklovski’nin bu ifadesini yazarın/şairin yaşadığı çağdaki olanakları olarak da bir metni yazarken oluşturduğu kendi olanakları olarak da anlamamız mümkün. Ben, kişinin bir metin kurmaya giriştiği esnada kendi oluşturduğu teknik olanaklar diye anlıyorum.
Başlığı Attilâ İlhan ve Roland Barthes üzerinden koydum; çünkü Irgat’ın aslında kim olduğu, şiirinin nereden uçlandığı, kimin çocuğu olduğu üzerinden süregelen bir tartışmaya, şairin şiirinin sosyolojik-politik-sinematografik-dilbilimsel ve benzeri birçok göndermeyi, ifadeyi bağdaştırmasına da değineceğim bu yazıda ilkin bu anlamda sözü almak istiyorum.
İzzet Yasar ve Mustafa Irgat’ın, Ece Ayhan’dan düşme iki şair oldukları söylenegelir, şiirlerinin Sivil Şair ile ilintisinin sanki bir kopya ya da light bir taklidi olduğu da belli belirsiz öne sürülür. Oysa Irgat şiirini, Ece Ayhan şiirinden tamamen bağımsız konuşamayacaksak bile, bütünüyle ona bitiştirerek konuşmak da yanlıştır. Irgat’ı, Ayhan’dan ayıran ve onu bir adım önde tutan en belirgin özelliğin ben -sözü edilmese de- Metin Eloğlu olduğunu düşünüyorum. Irgat’ın şiiri biçim ve biçem olarak bu iki şaire yakındır. Sözcük seçimi, şiiriyle bir çeşitleme kurması, dili bozması, bıçkınlığı… Kısaca kendine has jargonunun oluşmasındaki etmenlerin temelinde bu iki şairi görüyorum. Şiirlerinde Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, İzzet Yasar gibi şairleri andığını zaten görürüz; fakat bu şairlerden biri olan Metin Eloğlu’nu, hemen her şiirinde kendini belli eden sözcük çeşitliliğinde, biçimde ayrıca yakalarız.
Ait’siz Kimlik Kitabı 24 yıl sonra, Eylül 2018’de ikinci baskıyı yaptı. Mustafa Irgat şiirimizin gidebileceği en uç noktalarda elini kolunu sallaya sallaya gezen bir şair. Kendini her türlü denetimin dışında tutup teknik olanakları olabildiğince esneterek söz almak istediği hemen her şeyi, kurduğu düzen dışı mekanizmanın işlevselliği, tıkırı içinde bir kusma, kusarak boca etme hâlinde şiire taşır -İlhan Berk, Irgat şiiri için böyle der. Bunu sağlayan şey bulunduğu ânın teknik olanaklarını son raddesine kadar kullanmaya çalışmasıdır. Politika, dilbilim, sinema, sosyoloji, teoloji, tarih, argo, müzik, resim, yasa dışılık, totaliter yapı; toplumun birbiriyle ve muteberle olan ilişkisi, yoksulluk, yoksunluk, faşizm gibi birçok kavram ve olguyu kendine has ve zengin jargonuyla bir ejderhanın alev kusması gibi bozuk, uyumsuz, bütünü yırtan bir dil kurarak birbirine boca eder. Dizgeyi bozduğu gibi algıyı da şaşalatır. Bir kurallar bütünü olan gramatik, dilbilimsel ögeler biçimi şairce belirlenmiş bir birdir bir oyunu içinde taklalar atar.
Irgat’ın iyi bir anlatıcı olması, onun bir hikâye bütününü sürdürmektense anlatı parçalarını bozuk dizge içinde masalsı ve hızlı bir biçimde işlemeyi tercih etmesine olanak sağlar. Dizeyi içinde, dizgeye bağlı ve dizgeden ayrı biçimde bozarak anlatı kırıkları, anlam heyelanları yaratır. Bu, şiirlerdeki söz konusu ettiğim belirgin ögeler, şairin masalsı deyişiyle güçlü kılınıp politik tekdüzenin üzerine çıkılmasını da sağlar. Her anlamda politik ve masalsı bir şiir kuran Irgat’ın anlatısını müstehcen, pornografik ifadeler, türetmelerle daha da berk kılması şiirini çetin bir ceviz yapar.
Irgat sözcük türetmede de kendine has jargonuyla şiirimizde önemli bir yere sahiptir. Sikit ve götgâh en sağlam iki sözcüğü diye öne atılabilir. Sözcük türetmedeki yetkinliği, politik ve mizahî yönüyle de Metin Eloğlu ile kesişir. Halk dilinden birçok sözcüğü şiire taşımasının yanı sıra, Eski Türkçeden ve ulaşılsa bile ne olduğu anlaşılmayan kaynaklardan da bazı sözcükleri şiirlerinde işler. Uyuşturucu, eşcinsel jargonundan yerel, kenarda bir jargona kadar seçtiği bu sözcükler söz konusu anlatı ve ögeleri işlemede şairin yaverliğini yapar.
Eleştirel-politik, bozukanlatı şiirleriyle Mustafa Irgat aidiyetin, kurulu düzenin bütünüyle dışında bir yer edindi kendine. Bu yazıda şairin önemli bulduğum birkaç şiirindeki göze gelen birimleri ele alırken, sözcük seçimi üzerinden kurduğu çatkıya ve biçim, biçem üzerinden ilerleyen anlatıların birbirleriyle nasıl bağdaştıklarına değineceğim.
“Yaralı İyileştirici’ye Mandıra Havası,” Ait’siz Kimlik Kitabı’nın bence önemli şiirlerinden biri, “Temsil Edilemeyen”e adlı şiirden itibaren kendini belirgin kılan sözcük seçimi bu şiirde, şairin önemli türetmelerinden biriyle yarattığı kendiliği daha belirgin kılar: götgâh.
Boşluğuna âşık hayvanca sözsüz dolarak uyurdun,
olasılıklar çıldırttığında bilemezsin insanı ...
Zaman kadir-i mutlak, bir ayaklı otomat
yazmak gelmez içinden - - bitsin sarıl ki götgâh
dikili kemik çatırdayan kiriş; gök'e takı, isim.
Kitaptaki sözcük sağanağı daha çok bu şiirden sonra başlar. Bu sağanak, Irgat’ın şiirindeki ögeleri sıkı ve berk bir hâle getirir, dizgedeki ve anlatıdaki bozukluğu yahut pekişmeyi daha öne çıkarır:
Karabasan eser. Paşa korusu kar kaplıdır. Ten sıyrıla sıyrıla
mülküne çıkar bir kadının, adaleti damızlık dağıtmak bisokum
kargış düzümü dizilmiş koyunların ufkundaki kan kokulu semte.
Karabasan esmesiyle değil çökmesi, basması ile bilinen karanlık bir düş hayaleti, kâbustur; fakat Irgat, anlatısını politik yaklaşımıyla sürdürürken, bu karanlığı yaymak için karabasanı estirir. Esen karabasan damızlık dağıtılan adalete, kargış düzümü dizilmiş koyunlara ve bir yanıyla şiirlerin bütününe kadar eser. Yukarıdaki dizeler, kitabın önemli şiirlerinden biri olan “Yalılar Meseli”nden. Şairin şiirlerindeki eleştirel-politik, erotik-pornografik ögeler birbiri üzerinden ilerler, böylece söylemini çeşitlendirirken, bu iki birleşik çatkı üzerinden anlatı alanını genişletir:
Oturak ellerinde eyyam ağaları dolanır selamlıkta cüceleşmiş
parmak namlu şakakta koşturur çevrelerinde gölgeleri dörtnala.
Haremlik ulur. Kapalı kurt ağzımızı okuruz suda. Acıyı bir deniz-
anası yerimize çeker. Orgazm büküntüsü lop güneştir o. Gecelemiş.
Şiirinin masalsılıkla yüklendiği ne varsa birbiriyle ilintili veya ilintisiz şairde yeri olan her şeyi biçimlendirir. Parmak namlu, yani baş ve işaret parmaklarıyla silah şeklini almış el. Şakaktaki ağrıyı hafifletmek için ovalama eylemini deforme çatkısı içerisine (uluyan haremlik, orgazm büküntüsü lop güneş) eklemleyerek algısal deformasyonu, yukarıda bahsettiğim iki birleşik çatkıyı belirgin kılar ve kendisine yeni alanlar açar. Benzer örnekleri kitaptaki birçok şiirde görmek mümkün. Yanı sıra gerçeklik ve düşsellik bir bozulma üzerinden sürer, şiirin son dizesi iyi bir örnektir: söylen misin yine dikerim diye bir gerçeklikten bütünü yırtmayan?
Bu son dizeden yola çıkarak kitabın önemli bir diğer şiiri olan “Bir Yedek EbucehilKarpuzu’na Tırnak Yoluyla Mektup Kazıyor” şiirindeki şu ifade, belirttiğim şeyi somutluyor:
Ha aşkım özel o liman. Terk-i derya.
Dil akarsa, yırtarsa seni. Mecrada
kal, bir apartman katı kadar uçurum.
Elinde kadeh, ayağınla sek yumruk.
Söylemek, yine, gerçeklik, bütün, yırtmak, dil, akmak, yırtmak… İki farklı şiirde birbiriyle bağdaşan şey bize şairin şiiri hakkında bir fikir verir. Bir sonraki, kitabın önemli şiirlerinden biri olan “Sular İdaresi’nin Ordan Mancınıkçı Yummacalara” ilk dizeden itibaren kitaptaki şiirlerin havası üzerine tastamam fikir veren bir başka şiir. Irgat dizgede verdiği bozukluğu ilk dize daha iki üç sözcük ilerlemişken bile belirgin kılar:
Artık ve yanyana bile ermeni vatman hısmıyla tramvay süremez
fenalığa eşzamanlı cemaatten bir yarım köprü-adam; kafa sesinde
aşiretten çürümüş aileler hep devletli bir sarhoşlukta kubbedirler.
Ermeni Vatman artık hısmıyla yanyana (olsa) bile tramvay süremez, dizeyi kurallı hâle getirdiğimizde bile anlamın kaydığını, dizede bir belirsizliğin soluklandığını görürüz. Irgat, bu bozukluğu o ânın tüm olanaklarını kullanarak varabileceği en uç noktaya taşır. Sonraki iki dize ise yine yukarıda sözünü ettiğim iki birleşik çatkıdan peydahlanır. Bu şiir de Mustafa Irgat’ın söyleminin belirgin bir biçimde çeşitlendiği önemli şiirlerinden biridir. Eleştirel-politik yaklaşım, erotik-pornografik ögeler ve algısal deformasyon çeşitlemesi sürgit devam eder (domuzuna-şok yazısı, erte yeni yıl!, anısı haykırınca saralı asker ismini nasıl evser, ense kökün parke taşını da karşılar, daha ilk cemre kavukla düşerken, gulâmsı sha’ir, tahte’l-kişi’sel). Bilhassa şiirin I., III., VI., VIII. bölümlerine bakılabilir.
“Sazlı Damın Tıkırtı Almaz Kısa Türk Sinema Tarihi (Bütünlenmemiş)” adlı şiir yine birtakım göndermelerin, anıştırmaların olduğu önemli bir şiir. Deformasyon, sözcük oyunları burada da belirginleşir:
Düşmeyen Umut'du ilk zar tozan, döne çakşır düşe melundram
Sevmek Zamanı'yla eşkanar; yeşilç'am puslarına koltuk gölü
mermerden ters lale kayık yonar; nakışsız hem eşkâl suretsiz
ve
Belki de Ana-Baba Oteli kaydedilse tam ası atmaca bir sabah
sünnet çocukları 9'u öten, 5'i sakat bir Nagra ağlatı sikit
hatim indirilir şerefiye Zebercet gömülürken, çat! kapı önüne.
Açıkça görüldüğü üzere, melodram sözcüğüyle oynanır ve melundram olur, günümüzde klişe sayılabilecek bir başka deforme de yeşilç’am’dır. Dikit sözcüğünden yola çıkılarak türetilmiş ve Irgat’ın has jargonunu vurgulayan bir diğer önemli sözcük de sikittir. Algısal deformasyonu da şöyle görürüz: ilk zar tozan, mermerden ters lale yonar, nakışsız hem eşkâl suretsiz, ası atmaca bir sabah…
Şklovski, aynı kitaptaki “Teknik Olarak Sanat” adlı yazısında erotik sanatın, imgenin işlevlerini daha iyi gözlemlememize yaradığını belirtir. Erotik veya pornografik öge bir yerde işlendiği metni uçlaştırır da.
Bir kısas-ı enbiya, kesikler almış bir masal olan “Üst Üste (Bindirme) Çekilmiş (Dağar) Fotoğraflarına İlişkin Mesafeli Mesel” şiiri için eğri büğrü, konsantre bir anlatı sarmalı denebilir:
Müddeiler (iddia edenler) fırsat gözlediler, ta bir gece ki Sultan İktidar Bay son derece mest idi, arzeylediler ki ananız "Takrir-i Fuhuş" kanununca Şair Fiil'di - Nite'Kim'in nikâhına girmiştir. Sultan İktidar Bay çok huzursuz oldu ve buyurdu ki, "şair"i suya atın, attılar. Şair Hiç'Emek - Us 'Tası'na haber erişti, bundan dolayı o da zıtlaştı, başını secdeye koydu, bir hayli zaman sonra kaldırıp dedi ki: Yeniden Üretim Tarzı Hazretleri'nden istedim ki oğlum Fiil'di - Nite'Kim kan pahası için mülkü Sultan İktidar Bay'ından ala, icabet buyurdu. Sultan İktidar Bay'a bu sözü fiştekIediler; aşırı pişman oldu; piyade (yaya) olarak Şair Hiç'Emek - Us'Tası'na geldi ve bir leğen dolusu altun getirdi.
Şairin masalsılığı hangi birimler üzerinden işlediğinin iyi bir örneğidir bu şiir, şiirlerde göze gelen bütün ögeler bir biçime tıkıştırılır. “Michiganlı Ölmüş Şair Theodore Roethke’yi Okurken Katlanan Sadelik: Kasım 1975” kitabın dikkat çeken bir başka önemli şiiridir ve Theodore Roethke’nin “Uyanış”[2] adlı şiirine bir göndermedir. Irgat’ın dizge ve anlatıyı nasıl bozabildiği kadar bir arada tutabildiğini gösteren bir şiir bu. “At Gözü,” “Adam Anatomisi,” “Ayrılık Şiiri” gibi şiirler bu anlamda örnek gösterilebilir. Şiire dönersek:
Bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi,
Öfkemi bağırıyorum baskın getirilmiş işbu sevinçte,
Fakirlik içre öğreniyorum o gidilmesi gereken yeri.
Hissederek yaşarız. Burada bilinmesi istenen ne ki?
Oluşumu dinliyorum kakılırken sağırdan sağıra ten.
Bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi.
Eleştirel-politik öge burada duygu yoğun bir farkındalığın; fakat arayışın, bir çağrının yüklenicisidir.
Önemli şiirlerden biri olan “Gözdağı’na Karşı Gözdağı Şarkısı;” “Sular İdaresi’nin Ordan Mancınıkçı Yummacaları,” “Kam Makamı’na Krank Mili’nden Yol… Turgut Uyar’a,” “(Hür) Şeref Bakanlığı’nın Bahçesinde, Eşref Saatinde, Ölüm Silerken İmzayı,” “Yalılar Meseli,” “Parçalanmış Minyatür” şiirlerindeki işleyişe benzer havada kurulur.
Boşluk etten kıvılcım aldı, ayna buruna dayandı
parmakları boş andı, ay lekesi sağanakta şakıdı
yoksul belini getirme oyunu sesinde yağan ışık
[…]
düğümü zor atılan mekanın çiğneyip yuttuğu fercini de
sakın, n’olursun, donatılmış bir dübüre daha kiralatma.
“(Hür) Şeref Bakanlığı’nın Bahçesinde, Eşref Saatinde, Ölüm Silerken İmzayı”
Ay lekesi sağanakta şakıdı deformasyondan bir başka deformasyon türetilir ve anlam kaymasıyla bir sonraki deformasyonla bağdaştırılır: Sesinde yağan ışık. Bu işleyiş sözcüklerin sesleriyle ve/veya çağrışımla pekiştirilir: Sağanak şakıdı/ yağan ışık.
Ki, canına kesileyim tekliğim izken, düşümü emek enenmekse
anlaşılır intihar süsümü öpüp belirsizliğinden sıyırayım.
“Kam Makamı’na Krank Mili’nden Yol….. Turgut Uyar’a”
Sen, 'civelek taburu, amentü gemisini işleten Allahtan sürmeli, sen
Lirik, su şıpırtısı, dokuzda alan sekizde veren, sen
devlet kapısından bakan kör, sessiz sinema oyuncusu, estetik böcek,
ben neyim?
“Parçalanmış Minyatür”
Şiire dönersek, şaire has türetmelerin alaturanga, ayruk’fendilik; şaire has deformasyonların -Değil-ben, sıfatsızlanmışlık, sıfır atımlık nefes, yelin azık yolu, firavun mıhlanan yakışıksız isteğim, çiğnenmiş eli sürünce, susku bile çemremişti… - olduğu bozuk bir deyiş havası taşıyor şiir. Kendine has jargonunu bu şiirde de belirgin kılarak şiirler boyunca sürdürdüğü işleyişi yine berkleştiriyor:
Sen zan san, ey iyi isim. Yarak’ı sır-özdeş aynadan indirensin
ve ölük sınıf dölü dolaşımda kan gece. Ayıbın sarkardı
göl kuyuya sevdiğinin intiharını hayranca örtünebilmen için.
Irgat’ın dile getirdiği söylem çeşitliliği anlatıyı birbirine düğümlüyor. Tarihsel süreç, politik akış, sinematografik, sosyolojik, pornografik ve sözünü ettiğim diğer ögeler dilin, dizgenin bozumuna tanıklık etmeleri için şiire çağrılmış gibidir. Ukaz Panayırı, Leh bir göz doktoru tarafından yaratılan yapma dil Esperanto, Raga, Narthex gibi dört bir yandan gelen tanıkların yanı sıra “sındırgı,” “düşüt,” “ekaliyet,” “hülhül,” “götgâh,” “sikit,” “obartı,” “tünütetik,” “taylam vurgusu,” “adkanmak,” “kutduvar” ve benzeri birçok kavram, türetme, halk dilinden aldığı sözcüklerle de şiirine tanıklar toplar.
[1] Tzvetan Todorov, Yazın Kuramı içinde Viktor Şklovski, s. 177, YKY, Şubat 2016.
[2] Çağdaş Amerikan Şiiri Antolojisi, Cevat Çapan, Adam Yayınları, 1988, s. 95.