Müslüman bir İspanya’yı mı özlüyordu Don Quijote?

“Don Quijote’de İslam’ın rolü parodi değil, hicivdir. Cervantes kayıp, güzel bir İspanya’ya, Engizisyon’un yıktığı ülkeye hayranlık besler. Anlatıcı, Don Quijote’nin Arapça bir metin olduğunu, Toledo’da –o kutsal Toledo’da– bulunduğunu ve yazarının La Mancha’lı bir İspanya Arabı olan Seyyid Hâmid Badincani  olduğunu söyler.”

Don Quijote, İspanya Engizisyonu’nun “Saturday Night Live”ı sayılır. Cervantes, Katolik kilisesi ve okuyucu da dahil herkesi falakaya yatırıyor adeta. Yaygın olarak Batının ilk romanı olarak kabul edilen bu başyapıt gerçekten de okumaya dair bir kitap: Carlos Fuentes bir keresinde gayet yerinde bir ifadeyle Quijote için “Su lectura es su locura” [“Okuması onun deliliğidir”] demişti.[1] Quijote fazla okur (böyle bir şey varsa tabii) ve kitaplarının edebi kahramanı olmak ister. Peki, kimdir bu kahramanlar?

Quijote, Amadís de Gaula, El Cid ve Roland’ın yanında başkalarından da övgüyle söz eder. Bu arada Kuran’dan isimler –bunlar Hıristiyan İspanya’nın düşmanlarıdır– ve Müslüman ataları olduğu için sürülen İspanyollara da hürmeti eksik etmez.

Quijote’nin kitaplarındaki “Reconquista” (yeniden fetih) Batı Avrupa’daki (Granada) son bağımsız Müslüman krallığının sürüldüğü 1492’den yüz yıl önce sona ermişti. Quijote’nin zamanında artık İberya’da Mağripli kalmamış olsa da, o El Cid kılığında İspanya’yı günahlarından arındırmak için kahramanca savaşlar arayışıyla yola koyulur. (Tarihî karakter Cid, [Rodrigo Díaz de Vivar] Sarakustalı Taifa’nın sarayında hizmet etmiştir, ama başarılarını anlatan epik şiirde sadece Müslümanlara karşı savaşır.)

Quijote büyük macerasında sadece delilik ve Mançega’nın yel değirmenleriyle karşılaşır ve ikincisini devlerle (örn. Mağripliler) karıştırır. Ancak Cervantes satır aralarına edebiyat eleştirmenlerinin yeni yeni çözmeye başladığı bir hikâye gizlemiştir. Bu hem Katolik kilisesinin iğneleyici bir yergisi hem de İspanya’daki İslam kültürünün sistematik yıkımının nostaljik ve acılı bir öyküsüdür.


Kitap okuyan Don Quijote. (Gustave Doré)

ABD öncülüğünde Bağdat’ın işgaline varan aylar boyunca pek çok Iraklı öğrenci Avrupa’daki üniversitelere gitmek üzere ülkesini terk etmişti. Bunlardan biri de Madrid’de “Las huellas de la cultura islámica en el Quijote” [Don Quijote’de İslam Kültürünün Etkisi] adlı doktora çalışmasını tamamlayan Muhsin al-Ramli’ydi. Bir ölçüde al-Ramli’nin sürgündeki kuşağı sayesinde İspanya’nın edebiyat çevreleri son yirmi yıl içinde kendilerini çoktan vakti gelmiş bir çırpınmanın içinde buldular.

Araştırmacıların gelenekselci bir grubu Cervantes’in İslamofobik ve hatta bağnaz bir Katolik olduğunu düşünüyor. Universidad de Alicante’den Prof. Luis Fernando Bernabé Pons Cervantes’in Moriskoları* “sıkı” Katolikler olmaya “ikna etmek” isteyen bir evanjelik olduğunu ileri sürüyor ve şöyle devam ediyor: “Cervantes’in İslam’a hoşgörüyle yaklaştığını veya saygı duyduğunu kabul etmiyorum. Cervantes bir Hıristiyandı ve Moriskoların dönmesini istiyordu.”[2]

Benzer şekilde Northwestern’dan emekli profesör Darío Fernández-Morera “Cervantes’in çokkültürlü bir İspanya tahayyül etmesi pek mümkün değildir. ... Ulusal, kültürel ve dinî farklılıkları seyreltmekten çok onları korumak tarafında yer alırdı” savını ileri sürüyor.[3]

Iraklı bilim insanı Al-Ramli ise şöyle der: “Benim farklı bir görüşüm var: Cervantes İslam taraftarıydı. ‘Engizisyon varlığını sürdürüyordu’ ve Cervantes düşüncelerini nasıl kamufle edeceğini biliyordu.” Al-Ramli, yazarın Müslüman dünyasındaki deneyimlerine özel bir önem atfediyor: "Altı yıl yaşadığı Cezayir’deki deneyimleri olmasaydı, ne bildiğimiz Cervantes ne de edebi eserleri olurdu.”[4]

İslam ve Cervantes

İspanya’nın belli bölgeleri neredeyse sekiz yüz yıl Müslümanların hâkimiyeti altındaydı. Cervantes’in gençlik yıllarında Moriskolar her yerdeydi: Katolik kilisesi standart sınamalar (yüzünü buruşturmadan domuz eti yemek) ve bir casuslar ağı (yeşil giyiyor, düzenli olarak yıkanıyor veya Arapça yazılı bir metne sahip iseniz, başınız dertteydi) aracılığıyla Moriskoları ayıklamaya çalışmıştı. En büyük kitlesel Morisko sürgünü herhalde 1609’da, Don Quijote 1 (1605) ile devamı (1615) arasında gerçekleşmiştir. İşin köküne inecek olursak, Morisko bir İspanya düşüncesi çıldırtıcıydı.


Miguel de Cervantes Saavedra. (Tablo muhtemelen Juan de Jáuregui y Aguilar'ın elinden çıkma.) 

Cervantes, Madrid’de Morisko nüfusunun en yoğun olduğu Alcalá de Henares’te doğmuştu.[5] Büyük ihtimalle her ikisi de İslam kültürünün merkezi olan Sevilla ve Córdoba’da yaşamıştı. Bu dönemden aile kayıtları büyük ölçüde kalmadığından bazı araştırmacılar atalarının Hıristiyanlığa geçmiş olduğunu düşünmektedir. David Castillo ve William Egginton “Cervantes’in din değiştirip değiştirmediği metinlerin çözümlenmesi açısından hayati önem taşır”[6] der.

Ordóñez’in dikkat çektiği üzere “İslamcılar Cervantes’in Mağripli olduğunu söyler. Bu arada Musevi olduğunu söyleyenler de bulunur. ‘Cervantes nedir?’ yerine ‘Ne değildir?’[7] sorusu sorulabilir.” Her ne kadar bir dinden diğerine geçmek ve bazen de geri dönmek akışkanlıkla nitelenebilecek bir durum olsa da, “Müslüman”, “Musevi” ve “Hıristiyan” gibi terimler değişmez kategoriler olarak kabul edilir.[8] Sözcüklerin kendisi bile zaman zaman yetersizdir: Dinlerarası geçişler gizlenir (özellikle de bu geçiş baskı altında gerçekleşiyorsa). Don Quijote bu aradaki alana bakar.

1575’te Batı edebiyat tarihi açısından çok önemli bir olay meydana gelir: Cervantes Barselona’dan Napoli’ye giderken gemisi İslam’a geçmiş bir İspanyol’un kaptanlığını yaptığı bir Berberi gemisine yakalanır.[9]Esir düşen Cervantes götürüldüğü Cezayir’de altı yıl tutulur. Kendisini esir alan ve İslam’a geçmiş bir Arnavut olan Arnaut Mamí, Cervantes’in kişisel eşyaları arasında Don Juan ve Sessa Dükü’nden mektuplar bulunca, bir yanılgıya kapılıp onu nüfuzlu bir asil sanır. Cornell’den emekli profesör María Antonia Garcés’in bu konudaki gözlemi şöyledir: “Cervantes, kendisini İspanya’nın önde gelen beyefendilerinden sanarak onun hakkında abartılı düşüncelere sahip olan Arnaut’tan sık sık şikâyet eder.”[10]

Varlıklı bir esir olan Cervantes çalışmak için değil, fidye için tutulduğundan birçok ayrıcalığa sahip olmuştu. Yazarın bu dönemle ilgili biyografilerinde “esaret” ve “kölelik” gibi sözcükler sık sık yer alsa da hiçbir şekilde çalışmak zorunda kalmamış ve kent içinde serbestçe hareket edebilmişti. (İlk kaçma girişiminde bir sonraki kente gitmeye kalkışmış, yorgun düşüp susuz kalınca da yürüyerek geri dönmüştü.) Hiçbir görevi yoktu. Dört kaçma girişimine rağmen diğer esirler gibi cezalandırılmamıştı. Mektup alıp gönderebiliyor ve Cezayir ya da Osmanlı dünyasından arkadaşlarıyla bol bol vakit geçiriyordu.

Cezayir o tarihte 125 bin kişinin yaşadığı kozmopolit bir kentti ve sürülmüş Moriskolardan oluşan büyük bir yerleşimdi. Cezayir’deki –esir düşerek ya da başka yollarla gelen– pek çok Avrupalı gönüllü olarak İslam’ı kabul etmişti.[11] Cervantes’i esir alan Arnaut gibi din değiştirenlerin seçkin olanları “komutanlık ve benzeri mevkilerle ödüllendirilmişti”.[12] Belli ki, Mamí ve diğerleri Cervantes’i Müslüman olmaya teşvik ediyordu. Cervantes görünürde bu teklifleri reddetmiş olsa da İslam kültürüne dalmış, Arapça ve başka diller konuşarak yaşamış, Ramazan, namaz ve beş şartı deneyimlemiş ve belki de bunlara katılmıştı.


Cervantes Lepanto savaşında. (Augusto Ferrer-Dalmau)

Bir yerde altı yıl yaşayınca hayat türlü oyunlar oynar. Garcés’e göre bazı araştırmacılar “Cervantes ve Mağripli bir kadın arasında bir aşk ilişkisi” yaşanmış olabileceğine inanıyor.[13]

Nihayet fidye ödenip 1580 yılı Ekimi’nin sonlarında İspanya’ya dönen Cervantes kendi ülkesinde büyük ihtimal ters bir kültür şoku sonucu birkaç mutsuz ay geçirir ve enteresan bir şekilde Cezayir’e dönmeye çalışır. 1581 ortasında tekrar Berberi kıyısındadır, ama bu defa kraliyet elçisi olarak. (Daha sonra Lizbon’a gönderilir.)

Pek çok eleştirmen Kuzey Afrika’da geçen bu yılların büyük önemini vurgular. Bu konuda Américo Castro “manevi kariyerinin en aşkın olayı” benzetmesi yaparken, Juan Bautista Avalle-Arce bu deneyimin “Cervantes’in tüm hayatını düzene soktuğunu” ileri sürer.[14]

İslam ve Don Quijote[15]

Porto Riko Üniversitesi’nden Kevin Bullard Quiñones bana yazdığı bir e-postada “Cervantes öykülerinde İslam ve Yahudilikten üstü örtülü ve kolayca anlaşılmayacak bir şekilde söz etmiştir. Zira görüşleri Katolik kilisesinin kurmaya çalıştığı anlatıyla örtüşmüyordu” demişti. Cervantes’in başyapıtının pek çok boyutu bulunur; büyük bir kısmı kurnaz ve zeki –Quiñones’e göre “üstü örtülü ve kolayca anlaşılamayacak”– anlatım tekniğiyle ilgilidir. Örneğin Don Quijote’yi bir deliye dönüştürerek Engizisyon’un meraklı bakışlarından kurtulmayı başarmıştı. Kahramanının deliliği kisvesi altında ruhban sınıfını ve hatta İncil’i bile aşağılayabilmişti.

Dolayısıyla malzemesinin büyük bir kısmını kelime oyunları, nükteler ve parodiler aracılığıyla apaçık ortaya koyabilmiştir. Kelime oyunu daha birinci bölümde, anlatıcı ana karakterin soyadını açıklarken karşımıza çıkar: “Soyadının ‘Quijada’ ya da ‘Quesada’ olduğu söylenir... Güvenilir kaynaklardan, soyadının ‘Quejana’ olduğu anlaşılmaktadır. Ancak hikâyemizde bunun pek önemi yok.”[16] Pek önemi yok mu? Esprileri kaçırırsanız belki. “Quejana” (İspanyolca bu sözcük Bask dilinde de “Kejaa”dır) İspanya’nın en kuzeyinde bulunan bir Bask bölgesidir. “Quijada” çene anlamına gelirken, “Quejada” bir Mağripli soyadıdır.[17]


Don Quijote. (Gustave Doré)

Yine de Don Quijote’de İslam’ın rolü parodi değil, hicivdir. Cervantes kayıp, güzel bir İspanya’ya, Engizisyon’un yıktığı ülkeye hayranlık duyar. Anlatıcı, Don Quijote’nin Arapça bir metin olduğunu (Arap harfleriyle yazılan İspanyolca olan el-acemiyye olabilir), Toledo’da –o kutsal Toledo’da– bulunduğunu ve yazarının La Mancha’lı bir İspanya Arabı olan Seyyid Hâmid Badincani [Cid Hemata Benegeli] olduğunu söyler.

Peki Don Quijote Arapça yazılmış bir İspanyol masalıysa, o zaman bizim okuduğumuz Latin alfabesine çevrilmiş ya da uyarlanmış olmalıdır (Borges bununla ilgili olarak şakacı bir şekilde “kötü bir çeviri” demiştir).[18] Pek çok araştırmacı tüm bu arka planın bir şaka olduğunu ileri sürer. Mesele ne olursa olsun, anlatıcı Quijote’nin Arapça konuştuğunu bilmemizi ister:

“[Hâmid Badincani] bir Mağripli ismi” dedi Don Quijote.

“Öyledir herhalde,” dedi Sancho, “çünkü duyduğuma göre, Mağriplilerin çoğu patlıcanı çok severmiş.” (Arapça bādincān sözcüğünden gelen patlıcanı İberya’ya Müslümanlar getirmiş ve dolayısıyla Ramazan’da bir kısmı patlıcan yemiştir.)

“Sen herhalde bu Seyyid’in –‘Seyyid’ Arapça beyefendi demektir– soyadını yanlış hatırlıyorsun Sancho” dedi Don Quijote.

Sancho alboka (albogue) sözcüğünü sorduğunda Quijote onu tanımlar (bir müzik enstrümanı olarak) ve sözcüğün “İspanyolcada al ile başlayan diğer bütün kelimeler, yani almohaza, almorzar, alhombra, alguacil, alhucema, almacen, alcancia” gibi Arapça kökenli olduğunu söyler.[19] Quijote’nin varoluşunun, adı ve dil konusundaki yetkinliği gibi, belli başlı unsurları onu doğrudan İslam-İspanyol-Arap âlemiyle ilişkilendirir.

Roman, Müslümanların Katolik kanunlarıyla yaşamasına da değinir. Ubeydullah Ahmed ibn Ebî Cum’a el-Magravi’nin 1504 tarihli Oran Fetvası, İspanyol Müslümanların baskı altındayken alkol ve domuz eti tüketerek takiyye yapabileceklerine hükmeder. Hafta sonu yenen duelos y quebrantos (domuz pastırması ve yumurta) Quijote’nin gizli ıstırabına işaret ediyor olabilir. Carolyn Nadeau bu yemeğin adının (sınamalar ve üzüntüler olarak çevrilebilir) domuz eti yemenin bir Katolik olduğunu ispatlama çabası ve bu hareketin yarattığı “fiziksel ve ahlaki acı”nın bir göstergesi olduğunu ileri sürer.[20]

Ancak geleneksel bakış bunu tümüyle reddeder. Fernández-Morera, Cervantes’in Moriskoların sürülmesini hoş karşıladığını şu sözlerle iddia eder:

“Bir aziz bile kendisini esir edip topraklarını işgal eden insanların nihayet kovulduğunu gördüğünde bu durumda ilahi adalet hissine kapılacaktır.”

Yedi yüz seksen bir yıllık bir süreyi tarif etmek için “işgal” sözcüğünün doğru olup olmadığı bir yana, Fernández-Morera iddiasını kanıtlamak için daha da ileri gider: “Don Quijote’nin aksiyolojik (değer kuramı açısından) düşmanı Yeşil Ceketli Şövalye’dir.”[21]


Gustave Doré'nin Don Quijote için çizdiği illüstrasyonlardan biri.

Rukhsana Qamber, Engizisyon döneminde “Hıristiyanlık dışı kabul edilen uygulamalardan birinin güzel kıyafetler, özellikle de ipekli olanları giymek olduğunu belirtir.[22] İslam’ın belki de en sembolik rengi yeşildir (bazı Müslümanlar için Cennet yeşil renktedir) ve Cezayir, Andalucía (günümüz İspanyası’ndaki özerk bölge coğrafyası) ve Endülüs de dahil olmak üzere bölgedeki birçok güncel ve tarihsel bayrakta da görülür. Ama Cervantes, Quijote’nin kendisinin de “yeşil ipekli” çorap giydiğini vurgular: “Yeşil ipek diyorum [üçüncü kez], çünkü çorapları yeşildi.”[23]

Bunun dışında, Müslümanların peygamberi ile Don Quijote’nin çarpıcı benzerlikleri bulunur. Muhammed’in, bazılarının “Nübüvvet Mührü”[24] dedikleri, sırtının ortasında doğuştan gelen bir beni vardı. Quijote “Sancho, evladım, gel de soyunmama yardım et” dediğinde, Dorothea “Zat-ı âliniz niye soyunmak istiyorsunuz?” diye sorar. Don Quijote’nin cevabı “... söylediği ben, bende de var mı diye bakmak istiyorum” olur. Sancho hemen araya girerek “Ben zat-ı âlinizin belkemiğinin ortasında bu tarife uygun bir ben bulunduğunu biliyorum; güçlü erkek olmanın işaretidir bu” der.[25] Muhammed ve Quijote’nin ölümleri de benzerdir. Dokuz günlük bir bilinç kaybı sonrasında ateşleri düşer ve zihinleri berraklaştığında mülkiyete ve haklara dair nasihatler verip hayata gözlerini kaparlar.

Tesadüfi olduğunu hiç de düşünmediğim bu söylenenlerin teferruat olup olmadığı belirsizdir. Ama Cervantes, Moriskoların sürülmesini Don Quijote’nin 1615 tarihli ikinci kitabında ele alır. Elli dördüncü bölümde Sancho eski komşusu Ricote’yle karşılaşır; artık sürülmüş olan Ricote hacı kılığında İspanya’ya dönmüştür. Sürgün emrini tartışmadan önce birlikte gülüp ağlarlar. Sonunda Sancho kendi toprağına gelmiş olan İspanyol’u “kaçak” olarak ihbar etmeyi reddeder. (Eğer bu ortaya çıksaydı, Sancho “bir şey görüp hiçbir şey söylememe” kararından dolayı ceza alabilirdi.)

Ricote, Cervantes’in büyük ihtimalle Cezayir’deki İspanyol sürgünlerden işittiği hislerin bir yankısı olarak şöyle konuşur:

“Başımıza gelen felakete yakışır bir karşılamayı hiçbir yerde bulamıyoruz; istekle karşılanıp ağırlanacağımızı, ikram göreceğimizi sandığımız Berberistan’da ve Afrika’nın her yerinde ise en fazla hakarete uğruyor, en kötü muameleyi görüyoruz.”

Belagati Badincani’nin yermediği bir şeyi anlatır: “Ülkelerine duydukları sevgi” ve “hasretleri öyle büyük”tür ki, “hemen hepsinin İspanya’ya dönmesi” gerekir. “...nerede olursak olalım, İspanya için göz yaşı döküyoruz” der Ricote.[26]

Romanın belki de en eğitimli karakteri olan Ricote’nin adı İspanyolcada “çok zengin” anlamına gelir. 1614 yılında Murcia bölgesindeki Valle de Ricote –El Valle Morisco [Morisko Vadisi] olarak da bilinir– ülke dışına sürülen son İspanyol topluluğuydu.

İslam ve sürgün

Cervantes’in labirenti yerler, tarihler, metaforlar, topluluklar, diller, yazı sistemleri ve çevirinin kesişiminden oluşur. Bizi İslam İspanyası’nın (Quejana) en kuzey noktasından alıp kuşatılmış son bölgeye (Valle de Ricote) getirir. Ama Ricote’nin “nerede olursak olalım, İspanya için göz yaşı döküyoruz” sözleriyle dile getirdiği acısı sınırların ötesine geçer ve Cervantes’in başyapıtını aşar. Sözleri Arapça, İngilizce, İspanyolca veya İbranice dillerinin hepsinde ister Cezayir, Alcalá de Henares, Mekke ve Kudüs ister Meksika/ABD sınırı olsun, aynı anlamı taşır.

Mukadder Yaycıoğlu ustaca kurguladığı savında, Don Quijote’de çevirinin (Arapçadan İngilizceye) ve transkripsiyonun (Arap harflerinden Latin harflerine) varlık, zaman, topluluk ve deneyim gibi derinlikli unsurları kaynaştırdığını belirtir:

“Oyunu anlamaya çalıştığımızda, sonuna kadar okuyup bir kez daha göz atmadan tam olarak anlayamayacağımızı fark ediyoruz: Geleceği öngörmek için geriye ve ileriyle dönük olarak, sondan başlayıp (şimdinin/şu ânın karşılığı olarak) başa dönerek (öncesinin/geçmişin karşılığı olarak) veya bunun tersini yaparak tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini. Bizi tarihi unutma tehlikesinden kurtaran o ebedi dönüştür. Cervantes, Batı ve Doğu kültürlerinin buluştuğu bu doğrusal ve dairesel yapıda ve el-cemiyye metin ve onun Latin alfabesine transkripsiyonunda kültürlerarası bir oyun/kandırmaca yaratır ve ikisi arasındaki farkın biçimsel bir gerçeklikten başka bir şey olmadığını ve başlangıç ve son kavramını değiştirmediğini göstermek için Semitik diller olan Arapça ve İbranice (arkadan öne doğru ve sağdan sola yazılan) ile Latincenin (önden arkaya ve soldan sağa doğru yazılan) yazı sistemini yüz yüze getirir.”[27]

Siz ne yapabiliyorsanız, Cervantes katbekat fazlasını yapıyor.

Tarihin susturduğunu romanlar dillendirir. Don Quijote’den günümüze geçen yüzyıllar içinde bu form bize Dublin kentinde bir tanecik haziran günü, Mango Sokağı’ndaki bir evde yaşanan pişmanlık ve Macondo’ya çıkan yokuşu tırmanan eski bir tren vermiştir. Tıpkı Gabriel García Márquez’in Aracataca, Sandra Cisnero’nun Chicago ve James Joyce’un Dublin’indeki sorular gibi, Cervantes’in romanındaki ironi ve mizah da İspanya hakkında ağza alınamayacak sorular sorar: Devlet politikası ve dinî inançlar, birey olmak ve aidiyet hakkındaki bu sorular hakikat ve kurgu, algı ve gerçeklik arasındaki mesafeye vurgu yapar.

Cervantes yaşadığı o korkunç dogmatik gerçekliğin üstesinden hayal gücünün geleceğini biliyordu. Ama İslam İspanyası’nın gücü, güzelliği, mizahı ve belagati, hayal etmek zorunda kalacağı şeyler değildi.

 

Çeviren: AYKUT ŞENGÖZER

 

NOTLAR:


* Morisko, baskı altında Hıristiyanlığı kabul etmiş ama gizlice İslamın gereklerini yerine getiren Mağripliler için kullanılır. (ç.n.)

[1] Carlos Fuentes, En esto creo (İnancım budur) (Planeta DeAgostini / Seix Barral, 2002), s. 162.

[2] Luis Fernando Bernabé Pons, “Los moriscos a través de Cervantes“ (Cervantes’in bakışıyla Magripliler), El Quijote en Ricote - Cervantes, El Islam y Los Moriscos (Ricote’de Quijote: Cervantes, İslam ve Magripliler) içinde, panel, Universidad de Murcia, 25 Mayıs 2015.

[3] Darío Fernández-Morera, “Cervantes and Islam: A Contemporary Analogy,” Cervantes y su mundo (Cervantes ve dünyası) içinde, c. III, ed. Kurt Reichenberger ve A. Robert Lauer, Reichenberger, 2005, s. 153.

[4] Muhsin al-Ramli, “Cervantes y el mundo islámico“ (Cervantes ve İslam dünyası), La Noche de los Libros (Kitap gecesi), sempozyum, Casa Árabe ve Librería Balqís, 22 Nisan 2016.

[5] Francisco J. Moreno Díaz del Campo, “Algo más sobre los moriscos de Madrid” (Madridli Magripliler üzerine başka bilgiler), Tiempos modernos: Revista Electrónica de Historia Moderna (Modern zamanlar: Modern tarih elektronik dergisi), c. 8, no. 34, 2017, s. 322.

[6] David Castillo ve William Egginton, “Hispanism(s) Briefly: A Reflection on the State of the Discipline,” Hispanic Issues Online, 2006, s. 50.

[7] Ordóñez, “Respuesta: Provocación ridícula: Cervantes era catalán y homosexual” (Cevap: gülünç bir tahrik: Cervantes Katalan ve homoseksüeldi), Hispanismo, 14 Mart 2005, s. 1.

[8] Meaghan O’Halley “Cervantes’in yapıtında Hıristiyanlık ve Müslümanlık net bir şekilde ayrıştırılamaz, aksine bir dizi karmaşık durum hem pek çok karakterin belirsiz kimliklerini hem de Müslüman ve Hıristiyan toplumları içindeki muğlak konumlarını açık ettiğinden bu iki kategori arasında bir akışkanlık ve örtüşme söz konusudur” der. O’Halley’nin “Placing Islam: Alternative Visions of the Morisco Expulsion and Spanish Muslim-Christian Relations in the Sixteenth Century” [İslamı Konumlandırmak: 16. Yüzyılda Moriskoların Sürülmesi ve İspanya asıllı Müslüman-Hıristiyan İlişkilerine Alternatif Bakışlar] başlıklı doktora tezinden, Duke Üniversitesi, s. 8.

[9] Bu dönemde İslam’ı kabul etmiş İspanyolların kaptanlık yapması yaygındı. Cervantes’in Los baños de Argel adlı oyununda İslam’a dönmüş iki İspanyol olan Hazén ve Yzuf, orada büyümüş oldukları için kıyı boyunca gemilere en iyi kendilerinin kılavuzluk edecekleri konusunda böbürlenir.

[10] María Antonia Garcés, Cervantes in Algiers: A Captive’s Tale, Vanderbilt University Press, 2005, s. 40.

[11] Bu tür din değiştirmeler eskiden kalmış şeyler değildir. Guantánamo’daki birçok asker mahkûmlarının dinine geçmiştir. Bkz. “Guantanamo guards ‘embrace Islam’”, Al Jazeera, 14 Ekim 2003.

[12] Thomas Roscoe, The Life and Writings of Miguel de Cervantes Saavedra (1839; Wentworth Press, 2019, s. 28.

[13] Garcés, Cervantes in Algiers: A Captive’s Tale, s. 50.

[14] Garcés, Cervantes in Algiers: A Captive’s Tale’den alıntılandığı haliyle, s. 15.

[15] Bu bölüm için çalışmaları dolayısıyla Mukadder Yaycıoğlu, María Antonia Garcés, Luce López-Baralt, Mahmoud Sobh, Rabéb Touihri, Kevin Bullard, Shadi Rohana ve Muhsin al-Ramli’ye müteşekkiriz.

[16] Cervantes, Don Quijote, 1. Bölüm.

[17] Ölmeden önce şöyle der: Deliydim, artık kendime geldim. La Mancha’lı Don Quijote’ydim, artık dediğim gibi Alonso Quijano’yum.” Cervantes, Don Quijote, 74. Bölüm. “Quijada” (çene) konuşkan veya küçümseyerek konuşan kişi anlamına gelebilir.

[18] Jorge Luis Borges, “An Autobiographical Essay”, New Yorker, 19 Eylül 1970, s. 141.

[19] Cervantes, Don Quijote, 67. Bölüm.

[20] Carolyn Nadeau, “‘Duelos y quebrantos los sábados’: la influencia judía y musulmana en la dieta del siglo xvii” [Cumartesileri Duruşmalar ve Üzüntüler: 17. Yüzyıl Beslenmesi Üzerinde Musevi ve Müslümanların Etkisi], Comentarios a Cervantes (Cervantes Üzerine Yorumlar), ed. Emilio Martínez Mata ve María Fernández Ferreiro, Fundación María Cristina Masaveu Peterson, 2014, s. 237.

[21] Fernández-Morera, “Cervantes and Islam: A Contemporary Analogy”, s. 153.

[22] Rukhsana Qamber, “Inquisition Proceedings against Muslims in 16th-Century Latin America,” Islamic Studies, c. 45, no. 1, 2006, s. 26.

[23] Cervantes, Don Quijote, 44. Bölüm.

[24] Hassan Abbas, The Prophet’s Heir: The Life of Ali ibn Abi Talib, Yale University Press, 2021, s. 53.

[25] Cervantes, Don Quijote, 30. Bölüm.

[26] Cervantes, Don Quijote, 54. Bölüm.

[27] Mukadder Yaycıoğlu, “El uso del aljamía por Cid(e) Hamet(e) Benenegel(i), autor(a) del Quijote disfrazado/a de mujer/hombre“ (Kadın/erkek kılığındaki Don Quijote’nin yazarı Cid(e) Hamet(e) Benenegel(i)’nin el-acemiyyeyi kullanması), Siglia, no. 26, 2010, s. 97-98.

 

GİRİŞ RESMİ:

Sevilla'daki Plaza de España'da İspanya eyaletlerini temsil eden dört düzine çini ve seramik duvar resminden birisi: Kastilya-La Mancha bölgesindeki Ciudad Real'i temsil eden bu duvar resmi, Don Quijote'yi romanın en bilindik sahnesinde, yeldeğirmenlerine saldırmak üzereyken resmediyor.

 

Bu makale, 12 Ağustos 2021 tarihinde "Did Don Quixote Long For Muslim Spain?"  başlığıyla Public Books'ta yayımlanmıştır. K24 ile Public Books'un sürekli işbirliği çerçevesinde, yazarın ve Public Books’un özel izniyle Türkçeye çevrilmiştir. Kopyalanamaz, kullanılamaz.