"Başlangıçta insan hakları kuruluşları nezdinde ve Batı medyasında kahramanlaştırıldıktan ve ülkesinde milletvekili seçildikten sonra Cuya, yeni yönetime karşı da eleştirel bakışını sürdürdüğü için Afganistan siyasal sahnesinden de, medya temsilinden de neredeyse tümüyle silindi."
26 Ağustos 2021 16:30
22 Eylül 2015’te International New York Times, Afganistan ile ilgili bir haber yayınladı. Savaş, yoksulluk, yolsuzluk, vs. ile ilgili değil, Afganistan’da bulunan ABD askerî birliklerinin, müttefikleri olan bazı yerel Afgan komutanların erkek çocuklara tecavüzlerine göz yumduğuna ilişkin bir haber. Habere göre bir ABD askeri babasına yazdığı mektupta bu olaylardan rahatsız olduğunu belirtmiş ve kısa süre sonra bir Afganlı tarafından öldürülmüştü. Babası bu ölüm ile oğlunun dile getirdiği şikâyet arasında ilişki olduğunu iddia ediyordu. Bir başka ABD askeri, küçük yaşta bir kız çocuğuna tecavüze ilişkin benzer bir vakayı üstlerine bildirdiğinde, kendisine bu konuların Afganlıların iç işleri olduğunu ve karışmaması gerektiği bildirilmiş ve bir süre sonra görevinden ayrılmıştı.
Bu haberden birkaç ay önce (30 Nisan 2015) The Guardian gazetesinin bir haberine göre, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde bulunan Birleşmiş Milletler Gücü’ne bağlı Fransız askerlerin çocuk tecavüzlerine karıştığı ortaya çıkmıştı. Bu olayı ortaya çıkaran Birleşmiş Milletler görevlisi gizli BM raporlarını açıkladığı için görevinden alınmıştı. Kısacası, sadece Afganistan’da değil; dünyanın her yerinde savaş, çatışma bölgelerinde olan bitenler, haberlerde izlediğimizden çok daha karanlık tablolar oluşturuyor. Yerel şiddet ve vahşet unsurları bir yandan, dışardan müdahale eden güçler diğer yandan korkunç suçlar işliyor.
Afganistan ve Taliban konusunda kitaplar üzerinden yazdığım ilk yazıda da, okumakta olduğunuz yazıda da bu gerçeklerin Taliban yönetimini aklamak için malzeme olmamasına gayret gösteriyorum. Zira son olarak bir televizyon programında izledim; akademik ünvanlı bir şahsa göre Taliban yönetiminin hedefi “temiz toplum” imiş. Taliban olayının ortaya çıkmasının arka planını izah etmek başka, “akım derken” konuyu bu noktaya getirmek bambaşka. Ancak diğer uçta da sanki Afganistan güllük gülistanlık bir yerken, fanatik Taliban ilerleme yolunda ilerleyen Afgan halkının önünü kesmiş gibi esip gürlemek tavrı söz konusu.
Taliban, Afganistan’ın yüzyılı aşın süredir yaşadığı iç kargaşa ile emperyal güçlerin dışardan müdahalelerinin bileşkesinin sonucu olan fukara bir çözüm arayışından başka bir şey değil. Ne Afganistan’da yaşayanların tümünü temsil ediyor, ne de gökten inmiş zebaniler topluluğu, bir toplumun acıklı tarihsel serüveninin sonucu. Geldiğimiz noktada asıl önemli olan “hata”larda ısrar etmek, yani “Taliban’ı tanımayacağız” diye, daha önce yapıldığı gibi, stratejik hesaplar çerçevesinde yoz yerel güçlerle vekâlet savaşlarına devam etme stratejisi.
Önceki yazımda, Afganistan hakkında genel bir fikir sahibi olmak için, 2001 ABD askerî müdahalesine kadar geçen sürece ilişkin birkaç kitap ismi zikretmiştim. O tarihten sonra olan biten üzerine çok sayıda kitap yayınlandı. Bu yazıda kitap listesini uzatmak yerine, sadece Afganlı bir kadın siyasetçinin kitabına dikkatinizi çekmek istiyorum. Çocukluğunu Sovyetler’in Afganistan’ı işgalinin ardından ülkesinden göç eden ailesiyle İran ve Pakistan mülteci kamplarında geçirdikten sonra, Taliban döneminde döndüğü ülkesinde gizlice kadın hakları mücadelesi vermiş, 2003’te yeni Afganistan anayasasının tartışıldığı toplantıda yaptığı konuşmayla dünya basınının dikkatini çekmiş ve 2005’te, 27 yaşında milletvekili seçilmiş Malali Cuya’nın “Sesimi Yükseltmek” (Raising My Voice, Random House, 2009) başlıklı kitabı.
Malali Cuya Kanadalı yazar Derrick O'Keefe ile birlikte kaleme aldığı anılarını A Woman Among Warlords: The Extraordinary Story of an Afghan Who Dared to Raise Her Voice adıyla ABD ve Kanada'da 2009'da yayımlattı. Kitabın İngiltere ve Avustralya baskısı ise Raising my Voice: The Extraordinary Story of an Afghan Who Dared to Raise Her Voice adını taşıyor.
Başlangıçta insan hakları kuruluşları nezdinde ve Batı medyasında kahramanlaştırıldıktan ve ülkesinde milletvekili seçildikten sonra Cuya, yeni yönetime karşı da eleştirel bakışını sürdürdüğü için Afganistan siyasal sahnesinden de, medya temsilinden de neredeyse tümüyle silindi. Benim Cuya’dan haberdar olmam, 1 Aralık 2009 yılında The Guardian gazetesinde, Obama’nın Afganistan siyaseti ve Karzai yönetimini eleştiren makalesi dolayısı ile oldu. Cuya’nın Taliban yönetiminden hoşnut olacak bir kadın olmadığını belirtmeye gerek yok, ancak pek çoklarından farklı olarak ısrarla sorunların Taliban ile başlamadığının altını çizen nadir seslerden biri. Nitekim kitabına “Taliban rejiminin zalimliğinden söz edenlerin, 1992-1996 arasında köktendinci mücahitler yönetimindeki, ülkenin en karanlık dönemi”ni görmezden geldiğinden şikâyetle başlıyor. (s. 4) Asıl önemlisi, Cuya’nın bu karanlık dönemin aktörlerinin ABD destekli yeni yönetimde ön sırada görev almış olmasına yaptığı vurgu. Cuya kadınların örtünmesine ilişkin hukuki düzenlemenin mücahit güçlerin 1992’de yönetime gelmesiyle başladığını, bu süreçte insan hakları sicilinin feci olduğunu, diğer taraftan eğitim ve kültür kurumlarının yok edildiğini belirtiyor. Kabil Müzesi’nin paha biçilmez tarihî eser koleksiyonunun ve Ulusal Arşiv’in bu dönemde yağmalandığını hatırlatıyor. Değerli madenleri yağmalayıp ticaretini yapan Şah Mesud’un 2001 sonrası dönemde kahraman ilan edildiğine ve Fransa tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildiğine işaret ediyor. (s. 33)
Afganistan’ı cehenneme çeviren mücahit savaş ağalarını ABD destekli yönetimin 2005’te toplanan ilk parlamentosunda ön sıralarda görmenin yarattığı şaşkınlığı dile getiriyor. (s. 78) ABD tarafından bir dönem terör listesinde yer alan Hizb-i İslami lideri Gulbettin Hikmetyar’ın parlamentoda 34 vekil ile temsil edildiğini kaydediyor. (s. 148) Kitabı boyunca, Taliban’a karşı ABD ve Batı desteği ile yürütülen savaşın ve siyasetin aktörlerinin ülkenin o hale gelmesinden sorumlu aktörler olduğunu anlatıyor. Pakistan’da bulunan kamplardaki küresel çapta cihat trafiği yöneticilerinden Abdülrabel Sayyaf’ın “ABD destekli demokrasinin aktörü haline gelmesinin ‘terörle savaş’ın ironilerinden biri” olduğunu söylüyor. (s. 152)
ABD’nin 1980’lerden itibaren Afganistan’da Sovyet karşıtlığı adına köktendinci grup ve liderlere verdiği desteğin ötesinde, Afganistan’da kullanılmak üzere, (Washington Post’ta “Cihat okul kitabı skandalı” başlığı ile haber olan) cihat temalı okul kitaplarının bile ABD’de basıldığını hatırlatan (s. 218) Cuya’nın söyledikleri bilinmez gerçekler değil, ancak Afganistanlı bir kadın siyasetçi tarafından teyit edilmesi önemli. Cuya’nın da gönderme yaptığı, Sonali Kolhatkar ve James Ingalls imzalı “Kanayan Afganistan” (Bleeding Afghanistan) gibi, ’90’lı yıllarda mücahitler döneminin sicili konusunda yazılmış kitap ve makaleler mevcut.
Cuya başlangıçta ona atfedilen “Batı medyasının poster kızı” rolüne sığmayacak, ikonaklast bir kadın siyasetçi olduğu için, Afganistan’da ABD destekli yönetiminin göstermelik kadın siyasetlerini de hedef alıyor. Parlamentoda yüzde yirmi beşlik kadın kotasının çoğunun “savaş ağalarının onlarla aynı kafada olan kadınlarıyla doldurulduğunu” ileri sürüyor (s. 163) ve nihayetinde (feministler çok kızacak ama) “asıl önemli olanın kadın cinsiyetinden olmak değil, şahsiyet ve düşünce biçimleri olduğunu” anladığını söylüyor. (s. 220) Bu nokta Afganistan ve benzeri müdahalelerin kadın haklarının ardına sakladıkları gerçekleri sorgulamak açısından önemli.
Cuya 2009’da yazdıklarından sonra da ABD işgali ve ABD destekli Kabil yönetimlerini eleştirmeye devam etti. Nitekim, 2009’da Karzai iktidarına karşı söylediklerinin, Karzai’nin ardından gelen yönetimler altında da aynen devam ettiğini biliyoruz. Bu yazının başında yer verdiğimiz haber gibi vakalar, içerde yolsuzluk, rant kavgaları, dışarda güç rekabetleri Afganistan’ı bugünkü haline getirdi. Taliban’a karşı çarşaf eylemi yapanlar meselenin sıradan bir İslamcı fanatizm olmadığını anlasalar, belki gelecekte Taliban karşıtı diye girişilen her işin peşine takılmazlar diye umalım.
Meraklısına son bir not düşeyim. Afganistan’da modernleşme sürecinde rol almış Afgan siyasetçi ve edebiyatçı Mahmut Tarzi babasının sürgün hayatını geçirdiği II. Abdülhamid döneminde Osmanlı topraklarında yetişmiş, Jön Türklerin milliyetçi düşüncelerinden etkilenmiş bir isim. Mehmet Fazlı’nın Afganistan’da Bir Jöntürk - Mısır Sürgününden Afgan Reformuna başlıklı kitabı (İş Bankası Yayınları, 2007) bu ülkenin geçmişine dair harika bir okuma imkânı veriyor.
Ayrıca Tarzi ailesinin Türkiye’de yerleşen kolundan büyük torunu Ömer Tarzi tarafından yayınlanan İki Kral Bir Lider (Paloma Yayınevi, 2014) başlıklı kitap büyük ölçüde daha önce yayınlanmış biyografilerden ve makalelerden derlenmiş, ancak ailenin serüveni Müslüman coğrafyada modernleşme süreci konusunda ilginç bir örnek oluşturuyor. Dedim ya, meraklısına…
•