Lawrence E. Susskind: Taraflar bir kez konsensusun inşasını içselleştirdiklerinde, gidilecek en iyi yolun bu olduğu aşikâr olur. Artık bunun Türkiye’de de olmasının zamanının geldiğini düşünüyorum
01 Temmuz 2016 16:00
Profesör Lawrence E. Susskind ile Sema Alpan Atamer, “Negotiating Tradeoffs: Environment and Development” (Ödünleri Müzakere Etmek: Çevre ve Kalkınma) konulu Salzburg seminerinde tanışırlar. Daha sonra Sema Alpan Atamer 1998 yılında, Hollanda’nın Zeist şehrinde yine Prof. Susskind’in liderliğinde Sustainability Challenge Foundation tarafından düzenlenen “The International Programme on the Management of Sustainability” (Sürdürülebilirliğin Yönetimi Uluslararası Programı) adlı eğitim programına katılır; ertesi yıl da, aynı seminerde yardımcı eğitmen kadrosunda yer alır. Massachusetts Institute of Technology (ABD) Kentsel ve Çevresel Planlama Bölümü'nde Profesör; Harvard Law School’daki Program on Negotiation biriminde Başkan Yardımcısı; Consensus Building Institute’un kurucusu ve deneyimli bir arabulucu olan Lawrence E. Susskind, günün birinde, kendisi ve Jeffrey L. Cruikshank tarafından yazılan ve 2006 yılında basılan, Breaking Robert’s Rules: The New Way to Run Your Meeting, Build Consensus, and Getting Results başlıklı kitabı, tercüme etmesi, tercüme ederken de Türkiye’nin siyasî, kültürel, yasal ve kurumsal yapısına göre uyarlaması için Sema Alpan Atamer’e gönderir. Kitabın Türkçe sürümü olan Konsensusun İnşası: Kavga Etmeyi Bırak, Yaratıcı Olmaya Bak böyle ortaya çıkar.
Kitap, Profesör Susskind’in “Kendilerini etkileyebilecek karmaşık bir sosyo-ekolojik karara müdahale etmeye hakları olduğunu düşünen birçok paydaş varsa, bu durumda ilgili kamu kuruluşları, konsensusun inşası yöntemini uygularlarsa, daha hakça, daha verimli, daha kalıcı ve makul sonuçlar elde edilmesi olasıdır. Bu, profesyonel bir arabulucu yardımıyla gayrıresmi bir sorun çözme süreci yürütmeleri demektir. Ayrıca bu, geleneksel demokratik karar alma yollarına ilave olarak, politik meşruiyeti arttıracak (anlaşmazlık konularının değerlendirilmesi ve mevcut durumun ortaklaşa belirlenmesi gibi) bir dizi grup hâlinde sorun çözme ve istişare tekniğinin kullanılması anlamına gelir” şeklinde özetlenebilecek tezini esas almakta.
Sema Alpan Atamer, Profesör Lawrence E. Susskind ile kitaba ve konsensusa dair konuştu.
Profesör Susskind, Amerikan toplumunda yaşayan Amerikalılar için yazılmış olan kitabınızın orijinal başlığı “Robert’in Kurallarına Uymamak” (Breaking Robert’s Rules) idi. Türkiye’de “Robert’in Kuralları” bilinmiyor. Kısaca açıklar mısınız?
Robert’in Kuralları (veya sıkça söylenen biçimiyle Parlamenter Usuller), oylama esasına dayanmaktadır ve çoğunluğun dediğinin olması gerektiğini varsaymaktadır. Konsensusun inşası ise, “ortak sorun çözme”ye dayanmakta ve eğer paydaşlar işe müdahil olmayı ve bazı sorumlulukları üstlenmeyi isterlerse, birbirleriyle rekabet hâlinde gözüken çıkarların tümünü hemen hemen daima karşılamanın mümkün olabileceğini varsaymaktadır.
Kitabımızda “çoğunluğun dediği olur” prensibine dayanan oylama yöntemi ile çoğulculuğu esas alan konsensusun inşası yöntemi arasındaki farklar ayrıntılarıyla anlatılıyor. Konsensusun inşası yöntemi sadece sosyo-ekolojik kararlar söz konusu olduğunda mı uygulanabilir? Kitabımızda konsensusun inşası yönteminin bir kuruluşta nasıl kullanılabileceğine dair bir ek yer alıyor ama yine de bu yöntemin hangi durumlarda kullanılabileceğini sormak istiyorum.
Söylediğinde haklısın; ben sosyo-ekolojik kararlara odaklandım. Bununla birlikte, tam olarak böyle demiyorum. Kamu kuruluşlarının her zaman vermek zorunda olduğu kararlar, özellikle de kamusal veya ortak kaynakların nasıl kullanılacağına dair kararlar olduğundan bahsediyorum. Önemli projeler (barajlar, ulaştırma yolları, enerji üretim tesisleri, atık arıtma tesisleri, v.b.) giderek daha fazla kamu-özel sektör işbirliği ile gerçekleştiriliyor. Bu tesislerin çeşitli kullanıcıları, bu kamu-özel işbirliğinin nasıl yapılandırıldığına ve idare edildiğine dair söz sahibi olmak istiyorlar. Konsensusun inşası yöntemi, bu potansiyel işbirliklerine dâhil olan tarafları ilgilendiriyor. Şurası açık ki, işyerleri ve iş çevreleri çatışmaların konsensusun inşası yöntemi ile çözülebileceği anlaşmazlıklarla doludur. Şu sıralar “Girişimciler için Müzakere: MIT usulü” (mitprofessionalx.mit.edu) konulu online bir kurs veriyorum. Dünya üzerinde elliden fazla çok-taraflı anlaşmazlıkta arabuluculuk yaptım. En son kitabım Good for You, Great for Me: Finding the Trading Zone and Winning at Win-Win Negotiation (Public Affairs, 2015), bu durumların pek çoğundan alıntılar içeriyor. Herhangi bir öykünün ayrıntısına girmeden sana şunu söyleyebilirim ki, konsensusun inşası yönteminin her yeni uygulaması neredeyse daima aynı biçimde sonuçlanır: Taraflar, hepsinin çıkarlarını karşılayan bir anlaşmanın, alışageldikleri ya da bekledikleri sonuçlara kıyasla apaçık daha iyi olduğu konusunda hemfikir olurlar. İşlerin niçin daima konsensusun inşası yöntemiyle yürütülmediğini anlayamazlar. Bir kez konsensusun inşasını içselleştirdiklerinde, gidilecek en iyi yolun bu olduğu aşikâr olur.
Türkiye’deki okurların bazıları, konsensusun inşası yönteminin ancak gelişmiş demokrasiye sahip ülkelerde uygulanabileceği yorumunu getirdiler. Birçok dış kaynaklı projede “kolaylaştıcı” olarak çalışmama rağmen, ben de beş adımlı konsensusun inşası sürecini somut bir örnek üzerinden gösterebilmek için Türkiye’de iyi bir uygulama bulamadım. Sonunda kitapta, eğitimlerde kullandığımız simülasyonlardaki rol-oynama tekniğine benzer biçimde Türkiye’ye benzeyen ama hayali bir ülkenin bir şehrindeki bir kentsel dönüşüm vakası üzerinden konsensusun inşası yönteminin nasıl uygulanabileceğini -kentsel dönüşüme konu olmuş bir semtteki kişilerle konuşarak, konunun uzmanı şehir plancılarına danışarak- göstermeye çalıştım. Diğer ülkelerde nasıl örnekler buldular? Okurların kitabınıza yaklaşımları nasıl oldu?
Kitabımız, Hollanda, Fransa, İtalya, Brezilya, Arjantin, Rusya, Çin, Japonya ve Kore’de basılan kitaplara benziyor. Her bir ülkede, konsensusun inşası yöntemini, kendi ülkesindeki karar alma kültürüne göre yeniden uyarlayabilecek ve Breaking Robert’s Rules kitabının o dildeki sürümünü yazacak bir ortakla çalıştım. Türkiye’de konsensusun inşasının nasıl uygulanabileceği konusunda bana yardım ettiğin için sana teşekkür ederim. Çalıştığım her ülkede ilk tepki daima bu fikirlere herhangi bir ilgili olması ihtimalinin bulunmayacağı yönünde oldu. İnanır mısın, Rusya’da ilk tepki, konsensusun inşasına izin verilmeyeceği veya uygulanamayacağı biçimindeydi. Çin’de de öyle. Ama birkaç yıl sonra Moskova, halk arasındaki anlaşmazlıkların çözülebilmesi için bir Arabuluculuk Yasası çıkardı. Rusya’daki bütün hukuk öğrencileri Breaking Robert’s Rules kitabının Rusça sürümünü okumakla görevliler. Kore de aynı şeyi yaptı. Onlarda da arabuluculuk yasası var ve ülkedeki üniversite öğrencileri ve devlet memurları, bir zamanlar öğrencilerim olan profesörlerden ders alıyorlar. Çin’de kitabımızdaki birtakım fikirleri ülkenin en önemli hukuk fakültesinin (Pekin Hukuk Fakültesi) ders programına dâhil ettik. Her ne kadar Türkiye’de demokrasinin güçlendirilmesi tüm kesimlerce benimsenmiş olmasa da, tartışmalı bazı tesislerin yer seçimi konusunda ülkenin her tarafında verilen mücadeleleri biliyorum. Kitabımızın pek yakında üniversitelerin pek çok bölümünde, okunması önerilen kitaplar arasında yer alacağına dair bir önsezim var. Şili, Meksika ve Malezya gibi farklı kalkınma seviyelerine ve demokratik karar almada farklı modellere sahip çeşitli ülkelerdeki çalışmalarım, konsensusun inşası yönteminin bu tür ülkelere ne kadar uygun olduğunu gösteriyor. Eğer konsensusun inşası konusunda uzmanlar yaratabilirsek, onların hizmetine talebin büyüyeceğini tahmin ediyorum. Bir ülkede kamusal çatışmalarda görev alabilecek arabulucu kadroları oluşturmak 10-15 yıl alıyor. Ama bu ancak ulusal hükümetin, hukukçuların ve belli başlı sanayicilerin ısrarları ile olabiliyor. Artık bunun Türkiye’de de olmasının zamanının geldiğini düşünüyorum.
Örneklere gelince, Çin’de eş-yazar konumundaki arkadaşım senin yaptığın gibi yaptı, yani inandırıcı olabilecek ölçüde gerçekçi bir hipotetik durum hayal etti. İtalya’daki eş-yazarım, kamudaki bazı ihtilaflarda kolaştırıcı olarak görev aldı ve daha sonra bu uygulamalardan bazılarını kitabın İtalyanca sürümüne dercetti. Ben nereye gitsem aynı deneyi öneriyorum: Yakın zamandaki bir kamusal çatışmayı özellikle de bir kamu arazisinin ya da bir kamu kaynağının kullanımına ilişkin bir ihtilafı aklınıza getirin ve çok farklı bir yaklaşım düşünmeye çalışın. Eğitimli bir arabulucu (önceden belirlenmiş bir sonuca doğru götürmeye çalışmayan birisi) yardımıyla yürütülen bir sorun çözme diyalogunu hayal edin. İlgili tüm paydaşlardan bu görüşmelere katılmak üzere kendi temsilcilerini seçmelerinin istendiğini tahayyül edin. Tüm tarafların, hep birlikte güvendikleri bir kaynaktan teknik danışmanlık alabilecek yeterli kaynağa sahip olduklarını varsayın. Bunların kamu önünde (hatta web’de canlı olarak) buluştuklarını düşünün. Ve son olarak, hemen hemen tüm paydaşların onaylayacağı bir sonuca varılmadıkça, ortada herhangi bir anlaşma olmadığını varsayın. Bu sürecin ürünü, ilgili seçilmiş kurullara veya idari kuruluşlara iletilebilecek, müdahil herkesin arkasında duracağı bir öneri olacaktır. Çoğu kişinin; sonucun daha hakça, daha verimli, (politik açıdan) daha kalıcı ve (o sırada mevcut bilgilerden yararlanıldığı için) daha akıllıca olduğunu düşüneceğine oldukça eminim. Gezi vakasını kitaba koymanı sana önerirken, Türkiye’de sizin de buna benzer bir şey yapacağınızı umuyordum.
Gezi vakası daha sonra şiddetli bir siyasal çatışmaya dönüştüğü için kitaba koymak istemedim. Ülkemizde bildiğim kadarıyla kentsel planlama, mimarlık, mühendislik, halk sağlığı eğitimlerinde konsensusun inşası teknikleri öğretilmiyor. 2012 yılında çıkarılan Arabuluculuk Yasası çerçevesinde özellikle hukukçular bazı üniversiteler ve eğitim kuruluşlarında arabuluculuk eğitimi alıyorlar. Kitabımızı Türkiye’de bazı gruplara sunduğumda, “tüm tarafların avantajlarını ya da kazançlarını maksimize etmeye, dezavantajlarını veya kayıplarını minimize etmeye çalıştıkları, ‘rasyonel tercihler teorisi’ne dayandığı; hâlbuki insanların ve grupların her zaman rasyonel davranmadıkları, duygusal da olabildikleri” eleştirisini getirdiler. Bu yorumları siz nasıl değerlendirirsiniz?
Sanırım, bunu söyleyen kişiler kitabımızı yeterince iyi okumamışlar. Rasyonel tercihler teorisi, bir dizi alternatif sunulması durumunda, insanların kişisel hesaplamalar yapacağına odaklanır. Oysa konsensusun inşası yöntemi, paydaş grupların hepsinin ortak çıkarlarını gözeten farklı yollar bulmaya çalıştıkları, hep birlikte yeni seçenekler (veya “paketler”) oluşturma sürecidir. Rasyonel tercihler teorisi, “tarafların, diğer karar alıcıların kaybı pahasına, kendi çıkarlarını en yüksek seviyeye çıkarmaya çalıştıklarını” varsayar. Ortak sorun çözme yoluyla ilave değer yaratmaya olanak tanımaz. Uzun vadeli ilişkilere prim vermez (sanki tüm kararlar birbirinden ayrı farz edilebilirmiş gibi). Paylaşılan fikirler türünden, halkın öğrenmesine dair hiçbir varsayımı yoktur. Aslında, konsensusun inşası yöntemi, rasyonel tercihler teorisinden bundan daha farklı olamaz.
Belki biliyorsunuz, Türkiye’de yeni anayasamızın hazırlanması sürecini yaşıyoruz. Bu süreci izleme fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama size genel bir soru yöneltmek istiyorum. Bu süreçte konsensusun inşası yöntemi kullanılabilir mi? Sürecin başarısı için ne gibi önkoşullar gerekir?
Türkiye’deki yeni anayasa çalışmaları hakkında bilgim yok ama dünyada diğer ülkelerde anayasal reformlarda konsensusun inşası fikirlerinin bazılarının kullanılmasına çalışıldı. Konsensusun inşası yöntemi kesinlikle uygulanabilir. Önkoşullar ise şöyle sıralanabilir: (1) kendilerini paydaş temsilcisi olarak addeden her gruba sürece katılmaya hazırlanması için ücretsiz eğitim sağlayın (2) ilgili tüm paydaşların, anayasanın tartışmalı konularına dair önemli anlaşmazlıkları halledebilmelerine yönelik gayrıresmi görüşmelere dâhil olmaları için, profesyonel bir arabulucu tarafından “kolaylaştırılan” bir dizi sorun çözme oturumu organize edin (3) bu gayrıresmi oturumların sonuçlarını içeren bir veya daha fazla yeni anayasa taslağı hazırlayın ve paydaş temsilcileri gruplarının, bu neredeyse nihai hâlini almış taslakları açık ve şeffaf bir biçimde tartışabilecekleri internet üzerinden online ya da canlı forumlar sağlayın ve (4) yeni anayasada, anayasanın uygulamaya girmesinden sonra uygulamadan edinilen tecrübeler doğrultusunda gerekli uyarlama ve değişikliklerin yapılmasına izin verecek mekanizmalara yer verilmesini sağlayın. Yani, yeni anayasanın mükemmel olmayacağını baştan varsayın.
Yerel düzeyde sosyo-ekolojik kararların alınmasında referanduma başvurulması, konsensusun inşası olarak kabul edilebilir mi?
Bir referandumun, konsensusun inşasının bir biçimi olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi. Bir referandum genellikle birlikte sorun çözmeye fırsat tanımaz. Karşılıklı kazanmak için seçenekler yaratılmasına bakmaz. Tarafları pozisyonlarına kilitler; yeni ve daha iyi seçenekler aranmasının önünü keser. Ayrıca çoğunluğun istediğinin uygulanmasının bir topluluğun yapabileceği en iyi şey olduğunu ima eder. Ben olsam çoğunluktan ziyade konsensusu ararım. Bu da zaten aşağı yukarı kitabımızın anlattığı şey.