"Buhûrumeryem'de yer alan öykülerde genelde heteroseksüel cinsel yönelim ağırlıktadır, ancak bunun yanında bastırılmış bir biseksüellik de dikkate değer biçimde yer almaktadır. Bu biseksüel yönelim daha çok rüyalarda, uyku ile uyanıklık arasındaki gündüz düşlerinde, dil sürçmelerinde ve sarhoşluk evrelerinde açığa çıkar."
26 Ağustos 2021 15:00
Biseksüellik (bisexuality) bilindiği gibi bireyin hem karşıt cinse hem de kendi cinsine cinsel veya duygusal bir çekim hissetmesi, arzulamasıdır. Biseksüellikte, homoseksüellikte olduğu gibi kadın için farklı, erkek için farklı bir adlandırma yoktur. Biseksüel bir birey kendi cinsine karşı cinsten daha çok ilgi duyabilir veya bunun tam tersi bir durum da söz konusu olabilir. Genel bir yargı biseksüelliğin kadınlarda daha yaygın bir yönelim olduğu yönünde. Edebiyata tarihsel bir süreç içinde bakıldığında da benzer bir tablo ile karşılaşmak mümkün. Bu durumu Tanzimat öncesi ve Tanzimat sonrası olarak ele alacak olursak, Tanzimat öncesi yani divan şiirinde ağırlıklı olarak erkek eşcinselliğine rastlanır. Tanzimat sonrası yani modernist edebiyatta ise daha çok kadın biseksüelliği daha görünür bir haldedir. Ahmet Rasim’in Hamamcı Ülfet, Recaizâde Mahmut Ekrem’in Saime, Ahmet Mithat Efendi’nin Dürdane Hanım, Memduh Şevket Esendal’ın Miras romanlarında veya Şahabettin Süleyman’ın Çıkmaz Sokak oyununda evli oldukları halde kadın kadına sevişen, eşlerini daha çok kadınlarla aldatan kadınlar vardır. Bu kadınları direkt olarak lezbiyen olarak adlandırmak bir derece yanlış olur, çünkü bu kadınlar aynı zamanda evlidir. (Bu roman kahramanlarının lezbiyen mi yoksa biseksüel mi oldukları tartışmaya açıktır.)
Genellikle Franz Kafka, Alfred Adler, Hermann Hesse ve Wolfgang Borchert gibi usta isimlerden yaptığı çevirilerle tanınan Kâmuran Şipal çevirmenliğinin ışıltısı altında görünmeyen bir öykücü kimliğine de sahiptir. Beyhan, Elbiseciler Çarşısı, Büyük Yolculuk, Buhûrumeryem ve Köpek İstasyonu adlarını taşıyan beş öykü kitabı bulunmaktadır. Necip Tosun, Şipal’in öykü evrenini açıklarken “bunalım, aile, din, cinsellik, büyük yolculuklar tema ve metaforları etrafında oldukça yetkin ve nitelikli bir öykü evreni kurmuştur”[1] ifadesini kullanır. Öykülerdeki cinsellik genellikle din ekseninde verilmiştir. Dinî kaidelere sıkı sıkıya bağlı insanların hem cinselliğe bakışları hem de kendi cinsellikleriyle yüzleşmesi öykülerin çoğunda ana ekseni oluşturur. Bu kahramanların “bir yanda inançları ve kurallar, bir yanda cinsellik kokan düşleri”[2] aynı potada harmanlanarak verilmiştir. Kâmuran Şipal bu iki uç olguyu birleştirirken insani değerlerden faydalanmıştır. En nihayetinde dinine çok bağlı olan kimseler de insandır ve cinselliklerini doyuma ulaştırmaları gerekmektedir.
Gece Lambalarının Işığında, Kâmuran Şipal'in beş ayrı kitabındaki öyküleri bir araya getiriyor: Beyhan (1962), Elbiseciler Çarşısı (1964), Büyük Yolculuk (1969), Buhûrumeryem (1971) ve Köpek İstasyonu (1988)
Kâmuran Şipal’in öyküleri cinsellik çerçevesinde yeniden okunduğunda bu temanın Buhûrumeryem'de daha ağırlıklı olarak yer aldığı görülür. Kitapta yer alan öykülerde genelde heteroseksüel cinsel yönelim ağırlıktadır, ancak bunun yanında bastırılmış bir biseksüellik de dikkate değer biçimde yer almaktadır. Bu biseksüel yönelim daha çok rüyalarda, uyku ile uyanıklık arasındaki gündüz düşlerinde, dil sürçmelerinde ve sarhoşluk evrelerinde açığa çıkmaktadır.
Yazarın biseksüel öykü kahramanlarından en dikkat çekeni Buhûrumeryem’de yer alan “Nar Çiçeği” öyküsünde yer alır. Öykünün kahramanı narçiçeği renginde bir gömlek giyerek sokaklarda gezen ve tüm dikkatleri üzerinde toplayan bir erkektir. Onun bu davranışı narsistliğinden ileri gelmektedir. Burada yatan asıl amaç dikkat çekici bir renge sahip olan gömleğiyle herkese kusursuz olan bedenini göstermek istemesidir. Onun kusursuz bir varlığı vardır; diğer insanlara görünerek aslında o insanların bu güzellikten bakarak da olsa nasiplenmesini istemektedir.
“Göz. İstekle yanıp tutuşuyordu. Göz. Havuz başında oturuyordu. Kırmızı balıklar. Göz. Nar çiçeği gömlek. Daha sonra kırmızı balıklar. Nar çiçeğine konup kalkan gözler. Demek böyle. Evet, böyle. Nar çiçeği gömlek. Evet. Giydiniz. Bir hortum gibi gözleri üzerinize çektiniz. Gözlere battınız. Birilerinin gözleri kamaştı. Bakamadı. Kamaştı. Böyle başladı, evet.”[3]
Öyküdeki bu kahraman Yunan mitolojisindeki Narkissos ile özdeşleşmektedir. Onun gibi kendine âşık, onun gibi güzel, onun gibi alımlı, onun gibi muhteşem… Kahramanın biseksüel yönelimine dair ilk izlenimler Narkissos ile bağlantısından gelmektedir, çünkü Narkissos da hem kadınlar hem de erkekler tarafından arzulanmakta, ancak kimseyi kendine layık olarak görmemektedir. Aynı durum narçiçeği gömlek giyen kahramanımızda da vardır. O başkalarından ziyade en çok kendi bedenini arzulamakta ve aynanın karşısında kendi kusursuz bedenini hayran hayran izlemektedir.
“Aynaya baktınız ve kendinizi güzel buldunuz. Kendinizi tanıdınız aynada. Kollarınızı boynunuza dolamak istediniz. Durgun ve berrak bir pınar gibiydi ayna. Henüz yaylalarda ve kırlarda otlayan hiçbir hayvanın, havada uçan hiçbir kuşun ağzı ve hiçbir yaprağın dokunuşu sularını bulandırmamıştı. Nar çiçeğiyle donatılmış boyuz, bal rengi gözler ve yasemin beyazlığında dişler ve seyrek rastlanır bir mermerden yontulmuş esmer bir yüz karşısında vecde daldınız; birçok defa içinizi yakıp kavuran bir arzuyla kendi kendinizi sarmak istediniz. Ama her seferinde aynanın yüzü aşılmaz bir duvar gibi dikildi karşınıza, sizi kendinizden çekip aldı.”[4]
Ayna karşısında çıplak bir haldeyken libidosu yükselmekte ve kendi yansımasına karşı bir otoerotizm oluşturmaktadır. Kendi bedenini arzulayan ama bir türlü kavuşamayan kahraman ayna karşısında kendi çıplak bedeninden aldığı hazla çok çeşitli mastürbasyonlar yaparak cinsel bir tatmine ulaşır.
Başkahramanın biseksüel olduğuna yönlendiren bir başka ayrıntı ise kıyafetinde gizlidir. O, erkeklerin tercih etmeyeceği bir renkte diktirmiş olduğu gömleğin tam olarak nasıl bir modele sahip olduğu belirtilmemiştir. Bu kıyafeti dışarıdaki insanların dikkatini çekmek için giymiştir. Kıyafetten artan kumaş parçalarını ise aynı odada kaldıkları bir arkadaşının dikkatini çekmesi için duvarda bulunan çıplak kadın resimlerinin üzerine asmıştır. O hem erkeklerin hem de kadınların dikkatini çekmek ister. Dışarda yürürken yakışıklı bir erkek gördüğü zaman heyecanlanmakta ve yürüyüşüne bir “düzensizlik” gelmektedir.
Kâmuran Şipal’in biseksüel yönelimler gösteren bir diğer öykü kahramanı “Yed-i Beyza” öyküsündedir. Bu öyküdeki bastırılmış biseksüellik rüyalarda açığa çıkmaktadır. Öykünün kahramanı karısı Fransa’da olduğu için yalnız yaşamaktadır. Bekâr bir erkek arkadaşıyla bir akşam evlilik konusunda başlayan sohbet cinsellik konusuna gelmiştir. Kahramanın o gece gördüğü rüya uzun uzun anlatılmıştır. Bu rüyanın derin okuması bu adamın bastırılmış bir biseksüel olduğuna işaret etmektedir. Öncesinde cinsel bir sohbet gerçekleştirmiş olmaları ve adamın karısının yanında olmamasından kaynaklanan cinsel açlık rüyada ortaya çıkmıştır.
“Derken medüze benzeyen o yeşil şey çıkıyor yine ortaya. Dayanamayarak merdivenlerden iniyor. Fecr-i bahir, diye söyleniyor kendi kendine. Deminki genç adam (ansızın hep kadın olduklarını fark ediyor oradakilerin) dilek kuyusundakilere. Sonra bunun bir cinayet olacağını söyleyerek vazgeçtiğini bildiriyor. Merdivenlerden iniyor ve hemen önünde, havuz başında çömelen bir kızın arkasına gelip dikiliyor. Sonra kendisi de çömeliyor. Kız önce kızar gibi yapıyor, sonra sesini çıkarmıyor. Yeşil medüzü yakalamak ister gibi parmaklarını ileri doğru uzatıyor. Kaygan, ıslak, yeşil bir medüz. Yumuşak dokunuşlarda sertleşiyor parmakları, kabarıyor, kalınlaşıyor. Kız yüzünü kendisine çeviriyor. Yüzünü yüzüne dayıyor. Birden ince bir bıyık beliriyor kızın yüzünde.”[5]
Rüyada gizil sembollerle biseksüel yönelim ön plandadır. Rüyada bahsedilen bıçaklar ve salonda gezinip duran erkekler dikkat çekmektedir. Bıçak veya delici, kesici sivri aletler rüyalarda genelde penisi simgelemektedir. Salondaki adamların daha sonra birden kadın olması da gizil bir biseksüelliğin işaretidir. Buradaki en önemli simgelerden biri ise medüz yani denizanasıdır. Denizanalarının çift cinsiyetli olması ve cinsel olarak biseksüellere çok yakın olması rüyanın gizil temasını açıklar niteliktedir. Adamın rüyanın sonunda cinsel birliktelik yaşadığı kızın yüzünde bir anda bıyık çıkması yine adamın erkeklere karşı da bastırılmış bir istek duyduğunun göstergesidir.
Kâmuran Şipal “Salih’in Devesi” adlı öyküde ise din ve cinsellik olgularını işlemiştir. Bir tarafta dinî kurallar ve yasaklar, bir tarafta cinsel açlık vardır. Öykünün başkahramanı kahvede oturmuş, dinî bir kitaptan bölümler okumaktadır. Okuduğu bölüm ise ergenliğe yeni girmiş, güzel oğlanlardan şiddetle kaçınılması yönündedir. Kitaba göre bu oğlanlara bakmak bile kesinlikle yasaktır, çünkü bakıldığında cinsel iştah kabaracak ve göz zinası gerçekleşecektir. Bu esnada başkahraman kahvede çay dağıtan garsonu görür ve ânında o genç çocuğa karşı cinsel bir arzu duyar. Kitapta “göz zinasından kaçının” sözünü daha yeni okumuşken, güzel çocuğa iştahla bakmayı bırakamaz. Başkahramanın karısı da yanında olmadığı için libidosu yüksektir ve o anda hemcinsine karşı cinsel bir arzu duymuştur.
Freud biseksüel yönelimlerin daha çok cinsel ilişkiden uzak veya uzun süredir cinsel ilişkiye girmemiş kişilerde ön plana çıktığını belirtmiştir.[6] Kâmuran Şipal’in bahsetmiş olduğumuz öykü kahramanlarında da benzer bir durum vardır. Narsist olan kahraman kendine layık birini bulamaz ve yoğun bir cinsel açlık çekmektedir. “Yed-i Beyza” öyküsünün kahramanı da tıpkı “Salih’in Devesi” öyküsünün kahramanı gibi karısından uzaktır ve uzun zamandır cinsel bir tatmin yaşamamıştır. Bu yüksek libidolu anlarında hemcinslerine karşı bir arzu hissetmeleri, onların bastırılmış, ötelenmiş veya görmezden gelinmiş bir biseksüel yönelime sahip olduklarının göstergesidir.
•
NOTLAR:
[1] Necip Tosun, Öykümüzün Kırk Kapısı, Dedalus Yayınları, İstanbul 2018, s. 199.
[2] Tosun, Öykümüzün Kırk Kapısı, s. 203.
[3] Kâmuran Şipal, Gece Lambalarının Işığında – Toplu Öyküler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2009, s. 336.
[4] a.g.e., s. 338.
[5] a.g.e., s. 325.
[6] Sigmund Freud, Cinsellik Üzerine Üç Deneme, çev. Hülya Tufan, AFA Yayınları, İstanbul 1994, s. 44.