Heavy metal ve edebiyat evliliğinin tuhaf çocukları

İşte karşınızda cadılar, canavarlar, elfler, hobbitler, zalim uzaylılar ve dehşet senaryolarıyla dolu heavy metal edebiyatı…

03 Mayıs 2018 14:28

“O anda panjurlar, sanki içerdeki delice müziğe karşılık veriyormuşçasına, uğuldayan bir gece rüzgârıyla tangırdamaya başladı. Zann’ın çığlıklar atan kemanı şimdi kendini aşmış, bir kemandan asla çıkamayacağını sandığım sesler çıkarıyordu.” Bu satırlar H. P. Lovecraft’in meşhur kısa öyküsü "Erich Zann’ın Müziği"nden. Öyküde üst katında oturan Alman komşusunun kemanıyla çaldığı lanetli melodilerle hayatı kâbusa dönen bir adamı izleriz. Lovecraft bu öyküde Zann’ın çaldığı armonileri öyle bir tarif eder ki, kulağınıza ister istemez heavy metalin delişmen gitar soloları doluşur. Düş ile gerçeğin karıştığı bu kurgu vasıtasıyla sözcüklerin sanatı edebiyat ile notaların sanatı müzik de birbirinin içine girmiş olur. Böyle düşününce, Lovecraft’in 1900’lü yılların başında “kemanın şeytanî çığlıkları” diye yazarken heavy metalin ilk tariflerinden birini verdiğini iddia edebiliriz.

Tabii, metal ve edebiyat ilişkisini irdelerken zamanı geri sarmamız ve rock müziğin çıkışına bakmamız gerekir. Rock en baştan beri edebiyattan etkilenmiştir. 60’larda hippiler rock müziği eşliğinde devrim yaparken, onlara Charles Baudelaire, William S. Burroughs, Emile Zola, Dostoyevski ve Jack Kerouac’ın sayfaları eşlik ediyordu. Daha sonra progresif rock ile beraber rock müzisyenlerinin edebiyatla ilişkisi daha içli dışlı bir hâl aldı. Heavy metal ise bu ilişkiyi bir yönüyle entelektüel diğer yönüyle çocuksu, bir yandan gerçekçi diğer yandan fantastik bir boyuta taşıdı.

Doğum yeri Birmingham

Heavy metal tabirini alan ve bu türün başlıca yaratıcıları olarak gösterebileceğimiz iki grup var: Black Sabbath ve Judas Priest. İkisi de Birmingham çıkışlı. Birmingham sanayi devriminin başladığı başlıca bölgelerden biri. Bacası tüten fabrikalar ve dev demir makinelerin gürültüyle çalıştığı imalathanelerle dolu bir endüstri kenti burası. Polka Tulk Blues Band ise gün içinde fabrikada çalışan, geceleri ise bir araya gelip blues tarzında müzik yapan dört kafadardan oluşan bir grup. Bu dört adam bir gün yine gelecekten endişe duyarak enstrümanlarını çalarken karşılarındaki sinema salonunun önündeki bilet sırasına dikkat kesiliyorlar.

Black Sabbath, 1970 Gösterilen filmin adı Black Sabbath. “İnsanlar korkmak için bilet sırasına giriyorsa korkmak için de müzik dinleyebilirler” diye düşünüyorlar. İlginçtir, film üç kısa hikâyenin sinema uyarlaması. Maupassant’ın "Su Damlası," Çehov’un "Telefon"u ve Aleksey N. Tolstoy’un "Wurdulak" isimli vampir hikâyesi Boris Karloff’un sunumuyla perdeye yansıyor. Yani, ilk metal grubu, kendine isim koyarken belki de farkında olmadan edebiyattan esin alıyor. Edebiyatın koyu tonları kuşkusuz metalin DNA’sında mevcut. Ama farklı tonlar da metale kaynaklık etti. Black Sabbath’ın ilk albümünün ikinci şarkısı Wizard güzel bir örnek. Wizard adı üstünde bir büyücüyü anlatıyor. Hangi büyücü bu dersiniz? Tabii ki Gandalf’tan söz ediyoruz!

J.R.R. Tolkien ve güç yüzüklerinin etkisi

İlginçtir, ilk metal grupları Sabbath ve Priest gibi J.R.R. Tolkien de –doğum yeri farklı olsa da- bir Birminghamlı. Orta Dünya’nın “efendisi,” çocukluğunu Birmingham’ın köylerinde geçirmiştir. Sarehole köyü Tolkien’in meşhur Hobbit köyü Shire için esinlendiği köydür mesela. Wizard şarkısını Black Sabbath’ın basçısı ve söz yazarı Geezer Butler, Yüzüklerin Efendisi’nden esinlenerek yazdığını söylemiştir.

Aslında Tolkien’in sert müzikteki etkisi daha öncesine dayanıyor. Heavy metal olarak anılmasa da bu türe sebep olan başlıca gruplardan Led Zeppelin, Tolkien’in hayalî varlıklarından epey faydalanmıştır. Ramble On, Misty Mountain Hop, Over the Hills and Far Away şarkılarındaki bariz Tolkien göndermelerinin yanı sıra, The Battle of Evermore Yüzüklerin Efendisi'ndeki Pelennor muharebesini anlatmaktadır. Tolkien’in etkisi Zeppelin’den sonra da devam etmiştir. Metalin öncüllerinden Rush, müziğinde Tolkien’den ilham alan grupların başında gelir. Kanada’nın efsanevi triosu Rivendell şarkısını Tolkien’e adamış, By Tor & The Snow Dog, The Necromancer ve The Fountain of Lamneth gibi şarkılarında da Orta Dünya’nın vadilerinde gezinmiştir.

Tolkien etkisi her daim heavy metalde kendini gösterdi. Şarkı sözlerinden de öte bir etki bu. Birçok grup Tolkien’in karakterlere, aletlere ve coğrafî yerlere koyduğu uydurma isimleri kendilerine isim olarak belledi. Tolkien’in isim babası olduğu grupların en ünlüleri Amon Amarth ve Marillion. Amon Amarth Mordor’daki sıra dağlardan adını aldı, Marillion ise Silmarillion destanından. Cirith Ungol, Gandalf, Gorgoroth, Elvenking, Nazgul, Ephel Duath, Aragorn, Rivendell, Morgoth, Isengard ve Sauron kendilerine isim ararken Tolkien kitaplarını karıştıran diğer gruplar. Bu arada Tolkien’in farkında olmadan isim taktığı en ünlü müzisyen Sting’dir. İngiliz müzisyen, sahne adını Bilbo Baggins’in kılıcından alır.

Marduk’tan Nightwish’e, Pagan Altar’dan Sabaton’a kadar birçok grup da şarkı sözleriyle Orta Dünya’ya götürür dinleyicileri. Fakat Tolkien ve heavy metal denince elbette akla önce Blind Guardian gelir. Grubun vokalisti Hansi Kürsch için metal ile fantastik edebiyatın flörtünü bir adım öteye taşıyan adam diyebiliriz. Alman müzisyen, Alice Harikalar Diyarında'dan Peter Pan gibi klasiklere, Stephen King gibi modern korku yazarlarından Homeros gibi antik çağ ozanlarına kadar geniş bir yelpazedeki kütüphanesini heavy metal dünyasına taşıdı ve edebiyatın müziğe nasıl uyarlanacağının âdeta dersini verdi.

Aleister Crowley ve okült temalar

Led Zeppelin’in edebî etkileşimlerinden biri de okültist, karabüyücü, ozan ve yazar olan Aleister Crowley idi. Jimmy Page’in Crowley’ye ait eşyaları topladığı bilinir. Daha önce The Beatles’ı ve The Rolling Stones’u da etkileyen Crowley’ye saplantıyla bağlı olan bir diğer isim ise Black Sabbath’ın basçısı ve şarkı sözü yazarı Geezer Butler idi. Sabbath’ın ilk dönem karanlık sözlerinde Crowley’nin etkisi çok büyüktü. Crowley daha sonra Venom’dan Iron Maiden’a kadar birçok grubu hem kara büyü deneyimleri hem de yazarlığıyla etkilemiştir. Ama onu en iyi anlatan şarkı hiç kuşkusuz Ozzy Osbourne’un Mr. Crowley'si olmuştur. Crowley’nin Ay Çocuk (Moonchild) isimli kitabı da birçok defa metal gruplarına ilham vermiştir.

Edgar Allan Poe, Lovecraft ve gotik edebiyat

Tekinsiz mahzenleri, ürkünç şatoları ve gizemli dehlizleri kâğıda geçirerek gotik edebiyat akımını yaratan Edgar Allan Poe, heavy metalin hayal dünyasına en çok tesir eden yazar olabilir. Crimson Glory, Mr. Bungle, Tool, Alan Parsons Project, Tourniquet, Iron Maden, Agathodaimon, Manilla Road, Donor, Hawaii, Rage, Metal Church şarkı isimlerinde veya sözlerin içeriğinde Poe’ya gönderme yapan gruplardan sadece bazıları. Him’in lideri Ville Valo ise Poe’dan en çok esinlenen şarkıcı olabilir. Sırtında dövme olarak Poe’nun gözlerini taşıyan Finli şarkıcı tam bir Poe müptelası. Poe’dan sıkça esinlenen bir diğer isim ise Marilyn Manson. Amerikalı müzisyenin Poe’yu resmettiği bir tablosu mevcut. Nevermore grubu ismini Poe’nun en meşhur şiiri "Raven"daki (Kuzgun) en çok tekrarlanan ifadeden alırken, Grave Digger ise 2001 tarihli The Grave Digger albümünü Poe’ya ithaf etti. Norveçli grup Green Carnation’ın Alone ile en güzel Poe etkileşimli şarkılardan birine imza attığını eklemem gerek.

Gotik edebiyata ahtapotumsu yaratıkları kazandıran H.P. Lovecraft de en az Poe kadar ilham verici bir yazar. Black Sabbath, Cradle of Filth, Electric Wizard, Mercyful Fate, Morbid Angel, Nile, Rage, Septic Flesh, The Black Dahlia Murder, Fields of the Nephilim, King Diamond yazarın dehşetengiz Cthulhu mitosuna güçlü referans yapan gruplardan sadece bazılarıdır. Progresif thrash grubu Mekong Delta için Lovecraft’i en çok ciddiye alan grup diyebiliriz. Grup, Lovecraft temalı birçok albüm ve şarkı yaptı. Bunlardan biri de yazının başında alıntı yaptığımız öyküsü "The Music of Erich Zann." Bu albümde Lovecraft’in öyküde bahsettiği ölümcül müziğe yaklaştıklarını belirtelim.

Metallica ve Cliff Burton parantezi

En meşhur Lovecraft uyarlamaları ise elbette Metallica’ya ait. Bunun başlıca müsebbibi de Cliff Burton idi. Metallica’nın 1986’da bir trafik kazasında ölen basgitaristi tam bir kitap kurduydu. Lars Ulrich ve James Hetfield alkol denizinde yüzen serseri thrash metalciler iken, Burton’ın etkisiyle Hemingway ve Lovecraft gibi yazarları okumaya başladılar. Hemingway’den esinlenerek For Whom the Bell Tolls’u yazan Metallica, Lovecraft’i tek bir şarkıyla geçiştiremedi. 1984’de Call of Ktulu, 1986’da The Thing That Should Not Be ve 2008’de All Nightmare Long şarkılarını Cthulhu mitosu etrafına kurarak bir üçlemeye imza attılar. Metallica son albümü Hardwired...'da Dream No More şarkısıyla tekrar Lovecraft atmosferine geri döndü.

Metallica'nın 1986'de hayatını kaybeden efsane bas gitaristi Cliff Burton. Fotoğraf: Pete Cronin

Şüphesiz Dracula’yı meşhur eden Bram Stoker heavy metal edebiyatını etkileyen bir diğer isim. Helstar’ın progresif thrash başyapıtı Nosferatu, Dracula romanı üzerine kurulmuştur. Vampirler o günden bugüne Moonspell’den Cradle of Filth’e kadar birçok grubun ilham perisi olmuştur. Korku edebiyatı demişken, King Diamond’ı atlamak olmaz. Danimarkalı şarkıcı önce Mercyful Fate grubu ile, daha sonra kendi ismini taşıyan grupla “korku metali” diye bir tür icat etmeye koyuldu ve bu amaçla özellikle engizisyon mahkemelerinin ve kilisenin saçtığı dehşetten etkilenen hikâyeler anlattı. Her birini roman kurgusuyla oluşturduğu, farklı karakterlerin diyalogları ile şekillendirdiği bu albümlerinin hikâyelerini roman olarak da yayımlamayı düşünen King bu hayalini gerçekleştiremese de CD kitapçıklarında ve şarkı sözlerinde yer alan hikâyeler ile dinleyicilere edebî bir doyum yaşattı.

Robert E. Howard ve Conan metalin doğuşu

Heavy metal iyi güzel de bu albüm kapaklarındaki kaslı adamlar da ne oluyor, diye soranlardansanız, aslında bu ekolün de edebiyat çıkışlı olduğunu belirtmek gerek. Her şeyin başı Conan! Conan da Robert E. Howard’ın kaleme aldığı bir karakter. Howard’ın yarattığı, birçok çizerin daha sonra çizdiği Conan ve onun Kimmerya dünyası edebiyatta ve çizgi romanda “sword and sorcery” yani “kılıç ve büyü” türüne sebep olmuştur. 70’lerin sonunda heavy metale tekrardan ivme kazandıran Yeni Dalga İngiliz Heavy Metali (NWOBHM) bu tarzdan çok etkilenmiştir. Daha sonra Virgin Steele, Bal-Sagoth, Rosae Crucis, Gates of Slumber, HammerFall, Majesty ve Sword gibi birçok grup bu anlatımdan feyz almıştır. Günümüzde George R.R. Martin’in yarattığı ve TV dizisiyle gündemden düşmeyen A Game of Thrones/ Song of Fire and Ice da bu estetiğin heavy metalde yeniden popülerleşmesine neden olmuştur diyebiliriz. Ama tabii “kılıç ve büyü” hikâyelerini metale damardan enjekte eden ve bunu popülerleştiren başlıca grup Manowar’dur. Manowar sadece “kılıç ve büyü”den değil, İlyada gibi destanlardan ve Yunan–Viking mitolojilerinden esinlenerek kendine has epik hikâyeler ortaya koymuştur.

 

Manowar

William Shakespeare ve eski İngiliz edebiyatı

Edebiyat ve heavy metal ilişkisini incelerken William Shakespeare’i atlamak mümkün değildir. Heavy metal şarkı sözlerinde thy, thou, thee, thine gibi tedavülden kalkmış kelimelerin sıkça kullanılması bile efsanevi oyun yazarının metali ne kadar etkilediğinin kanıtıdır. Aslına bakılırsa, Shakespeare son derece heavy metaldir! Cadılar, hayaletler, periler, yaratıklar eksik olmaz oyunlarından. Cradle of Filth, Iron Maiden, My Dying Bride, Queen, Paradise Lost, Virgin Steele gibi grupların Shakespeare’den esinlenmesine hiç şaşmamalı. Kan, dehşet, entrika, hayal gücü, kısacası metal şarkı sözlerinde olan her şey vardır onun metinlerinde. Tek bir albüm söylemek gerekirse power metal grubu Jag Panzer’in baştan sona Macbeth’i anlattığı Thane to the Throne albümünün Shakespeare-yen metalin gözbebeği olduğunu iddia edebilirim.

Şövalye kültüründen ejderlere

Shakespeare’de de şövalyeler olmasına rağmen NWOBHM ile başlayıp power metal ile heavy metal dünyasını istila eden beyaz atlı şövalyelerin kökeni aslen Sir Walter Scott’a dayanıyor. Ivanhoe’nun yazarı Walter Scott’ın Orta Çağ olaylarını ve o döneme ait gerçek kişileri kahramanlık destanlarına dönüştürüşü başta Ronnie James Dio olmak üzere metal hayalperestlerini bir hayli etkiledi. Dio, Scott’ın hikâyeleri ile fantastik unsurları birleştirdi, bu ögeleri metafor olarak kullanarak gizli kapaklı hayat öğretileri sundu dinleyicilerine. Daha sonra fantastik kurgu ve FRP romanları özellikle power metale kaynaklık etmeye devam etti.

Iron Maiden açılımı

Iron Maiden'ın 14 dakikalık Coleridge uyarlaması Rime of the Ancient Mariner kuskusuz en önemli edebiyat parçalarından biriEdebiyat ve metal evliliğinden bahsediyorsak, Iron Maiden’dan bahsetmeden olmaz. Grup ilk şarkılarından itibaren edebiyattan beslenen şarkılara imza attı. Samuel Taylor Coleridge’in destansı şiiri "Rime of the Ancient Mariner" (İhtiyar Denizcinin Ezgisi) edebiyat temelli şarkıların zirvesi olarak kabul edilebilir. Steve Harris’in bu şiiri modern İngilizceye uyarlayarak 14 dakikalık bir metal şarkısı çıkarması hakikaten alkışı hak ediyor. Maiden’ın tek edebiyat uyarlaması bu değil elbette. Mesela To Tame a Land şarkısı da Frank Herbert’ın bilimkurgu başyapıtı Dune'undan uyarlanmıştır. Şarkının ismi "Dune" olacakken Herbert’ın ajansından kötü haber gelir, Herbert rock müzik, özellikle heavy metalden hoşlanmıyordur, izin vermemiştir. Grup da şarkının ismini değiştirir. Yine de Maiden üyeleri şarkı sözlerini yazarken kitaplardan faydalanmaya devam ederler. G.K. Chesterton’ın mısralarından alıntı yapan Revelations, Alan Sillitoe’nın kısa romanı Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı'ndan esinlenen Loneliness of the Long Distance Runner, bilimkurgu-fantastik edebiyatı yazarı Orson Scott Card’ın Seventh Son romanının üzerine kurulan Seventh Son of A Seventh Son albümü, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası’ndan esinlenen Brave New World şarkısı ve William Golding’in Sineklerin Tanrısı'nın anlatıldığı Lord of the Flies bu etkileşimin öne çıkan örnekleri.

William Blake, Dante ve kutsal sahalar

Iron Maiden’ın vokalisti Bruce Dickinson edebiyatla en yakın ilişki kuran heavy metal müzisyeni olabilir. Solo kariyerinde edebiyat göndermeli birçok şarkıya imza attı. Chemical Wedding isimli albümünün tamamını ise William Blake’in yazdıkları üzerine kurdu. William Blake, bilindiği üzere, İtalyan şair Dante’nin İlahi Komedya'sından fazlaca etkilenmişti.

Aslında Blake ve Dante’nin heavy metal estetiğinin kuruluşunda çok önemli iki aktör olduğunu söylemek gerek. Çünkü heavy metal, dinî konulara hem ters giden hem de bu konulardan beslenen bir sanatsal tavır olmuştur hep. Dante’nin yazdığı cennet, araf ve cehennem tasvirleri, Blake’in hem yazdığı hem çizdiği kutsal imgeler, metalin görsel vizyonunu ve söz dünyasını kökten beslemiştir. Ulver’in Themes From William Blake's The Marriage Of Heaven And Hell'i ve Sepultura’nın Dante XXI'ı gibi birçok albüm bu etkileşimin göstergelerindendir.

Bruce Dickinson, Chemical Wedding'de William Blake'in yazdıklarını konsept albüme yansıtmakla kalmadı, kapağında da Blake imzalı bir resme yer verdi

Charles Dickens’in David Copperfield romanındaki bir karakterden adını alan 70’lerin İngiliz klasik hard rock grubu Uriah Heep’ten Anthony Burgess’in Otomatik Portakal'ındaki Alex’i konu alan A-lex albümünü kaydeden Brezilyalı grup Sepultura’ya, Asimov’dan etkilenerek The Mule’u yazan Deep Purple’dan geçtiğimiz günlerde yayımlanan A Perfect Circle albümünde Douglas Adams’a şapka çıkaran So Long, and Thanks for All The Fish şarkısına, heavy metal ve edebiyat birçok defa güçlerini birleştirdi. Heavy metal en baştan beri edebiyattan beslendi, besleniyor ve öyle görünüyor ki beslenmeye devam edecek. Belki de heavy metal ona karşı duyulan önyargıya, 50 yıla dayanan tarihine, bu süre zarfındaki değişen modalara ve müzik dinleme alışkanlıklarına rağmen hâlen daha gücünü korumasını edebiyattan doğan sağlam kökenlerine borçludur. Belki de, sisteme ve otoriteye, distortion’lı gitarlar ve çığlıklarla başkaldıran heavy metal, edebiyatın sonik bir yansımasıdır. Belki de Erich Zann’ın boyutlar arasında kapılar açarak bir sokağı deliliğin sınırlarında gezdiren melodileri heavy metalin ta kendisidir. Kim bilir?

Heavy ve edebî notlar

-Stephen King’in kitaplarında sık sık heavy metal referansları verdiğini görebiliyoruz. AC/DC, Guns’n Roses, Ramones bunlardan bazıları. Yazar, romanlarını yazarken AC/DC ve Anthrax dinlediğini söyler hep. Buna en çok sevinen, King hayranlarından kurulu ve Among the Living gibi birçok King esinli parçaya imza atan Anthrax olmalı. Fakat King ve gitar müziği yan yana gelince akla her şeyden önce Ramones’un Pet Semetary parçası geliyor.

-Edebiyatla haşır neşir gruplardan biri de Mastodon. Grubun Leviathan isimli albümü kapak dizaynından da anlaşılacağı üzere, Melville’in Moby Dick romanını hipnotize edici notalarla ve sert vokallerle müziğe aktarıyor.

Edebiyat uyarlamalarını seven Mastodon Moby Dick'in temasını kullanmıştı

-Efsanevi metal vokalisti Ronnie James Dio’nun oğlu Dan Padavona çok satan bir korku yazarı.

-Corrosion of Conformity’nin 1996 model albümü Wiseblood ve albümle aynı ismi taşıyan şarkı Flannery O’Connor’ın Türkçeye Bilge Kan diye çevrilen kitabından yola çıkmıştır.

-Marquis de Sade da heavy metal liriklerini etkilemiş biri. Yazarın ismini taşıyan bir NWOBHM grubu da mevcuttur.

-J. G. Ballard, Clive Barker, Oscar Wilde, Kafka ve filozoflar Albert Camus, Nietzsche de heavy metal müzisyenlerini etkilemiştir.

-Blue Öyster Cult bir dönem ünlü fantastik edebiyat ve bilimkurgu yazarı Michael Moorcock ile beraber birçok şarkı yazdı.

-Bruce Dickinson’ın Lord Iffy Boatrace isimli kurmaca bir karakter üzerine kurduğu iki romanı var.

Türk metalinde vaziyet

Türkiye’de bugüne kadar yapılan metal şarkılarında maalesef edebiyatın izini çok göremiyoruz. Binbir Gece Masalları’ndan esinlenerek ilk albümlerindeki Shehrazad şarkısını yazan Almora ve Gılgamış albümünde Gılgamış destanından yola çıkan Knight Errant akla geliyor. Her iki grupta da gitar çalmış ve kalem oynatmış, aynı zamanda geçtiğimiz senelerde ilk romanıyla dikkat çeken Soner Canözer’in bunda rolü büyük olsa gerek. Bir gibi birkaç şarkısında tasavvuf edebiyatından faydalanan Pentagram ise Lions in a Cage parçasında yazıda bahsettiğimiz Aleister Crowley’nin bir mısrasını alıntılamıştı. Power metal grubu Battlorn, Yüzüklerin Efendisi’nden etkilenen şarkılara imza atmıştı. Athena thrash metal yaptığı dönemin tek albümü One Last Breath'te Robert Louis Stevenson’ın klasik eseri Dr. Jekyll and Mr. Hyde’ı aynı isimle şarkılaştırmıştı. Cem Köksal’ın Don Quixote’sini de unutmamalı tabii, Don Kişot’tan yola çıkarak bu şarkıyı kaydetmişti. Son olarak, Lovecraft’in izlerini her yerde olduğu gibi Türkiye’deki metal çalışmalarında da görebiliyoruz. Thrown to the Sun, yazarın "Randolph Carter’ın İfadesi" öyküsünü Seized by Obscurity şarkısında ele aldılar. İsimlerini Ursula K. Le Guin’in romanından alan Karanlığın Sol Eli ise biyografilerinde bile Cthulhu’ya gönül verdiklerini saklamıyor ve kaydettikleri birçok parçada Lovecraft’e saygı duruşunda bulunuyorlar.

Yazının müzik listesini dinlemek için tıklayınız.