Murat Meriç imzalı 100 Şarkıda Memleket Tarihi benzersiz bir sivil tarih çalışması... Yalan söyleyen bir gündemden uzaklaşıp, sivil tarihin doğruya ışık tutan metinlerinde yürümek isteyenleri bu kitabın sayfalarına/şarkılarına davet ediyorum
09 Haziran 2016 14:20
Muhammed Ali’nin unvan maçları, yetmişli yılların “içe dönük” coğrafyasında yaşayan bizler için çok değerliydi. Siyah-beyaz bir televizyon ekranına bakarak, dünyayla “aynı zamanda” olmayı başarırdık o maçların canlı yayınları sayesinde. Dünyada bir şeyler oluyor ve biz aynı anda haberdar oluyoruz, ne güzel!
Saat farkı nedeniyle bu maçların canlı yayını sabaha karşı olurdu. 24 Eylül 1974’teki maçı da Ankara’daki sobalı evimizde, babamın önderliğinde uyanıp annemin geceden hazırladığı börekleri mideye indirerek izlemiştik. Muhammed Ali, George Foreman’ı sekizinci rauntta nakavt edip unvanını geri almıştı. Açıkçası boksu hiçbir zaman sevmedim. Ama o maçlar bir spor karşılaşmasından çok daha derin bir hikâye anlatıyordu bize. Muhammed Ali’nin çay içip börek yediğimiz sofradan, sobalı evimizin bir odasından çıkıp zirveye ulaştığına inanıyorduk. Biz yapamamıştık ama o dünyayı dize getirmişti.
Muhammed Ali’nin ölümü haberi, geçen yıllarla iyice romantikleştirdiğim çocukluk hikâyelerimi hatırlattı. Ali’yi severdim. Bazen daha böreği bitiremeden maçın bittiği hissine kapılırdım. O maçları, çok farklı bir ruh haliyle izleyenlerin olduğunu yıllar içinde öğrenecektim. Bu tuhaf ruh hallerinin en acayiplerinden biri, Rıza Konyalı’nın “Muhammed Ali” şarkısı ise yıllar sonra, dokunduğu yerden “ses getiren” bir kitapla karşıma çıkacaktı.
Ankara Küçükesat’ta, çocukluktan delikanlılığa geçtiğimde tanışacağım Metin Solmaz, o efsanevi Foreman maçında beş yaşındaydı. Belki o da benim gibi böreğini bitirememiştir. Ama yıllar sonra börekten çok daha lezzetli bir kitap serisinin, Ağaçkakan Yayınları’nın Hazır Bilgi Serisi’nin yayıncısı oldu. Serinin dördüncü kitabı da, memleketimizin ‘merakı değerli’ kalemlerinden Murat Meriç’ten geldi: 100 Şarkıda Memleket Tarihi
İşte Rıza Konyalı’nın “Sende ayrı bir sır tavır var, ayrı bir tavır / Türk kadar güçlüsün Türk kadar cesur / Elin dert görmesin, vur yiğidim vur / Yorulmaz civansın Muhammed Ali” sözleriyle, olayı Müslümanlığa ve “Türk gibi” olmaya bağladığı türküsünü bu benzersiz kitap sayesinde öğrendim/dinledim. (Dinleme kısmını daha sonra anlatayım.)
Meseleyi kişisel anılarımdan çıkarayım artık. Doğrudan söyleyeyim söyleyeceğimi; Murat Meriç bu kitapta söylenmekten içi boşalmış bir kavramın, “sivil tarih yazıcılığının” en değerli örneklerinden birini veriyor. Kimi kıyıda köşede kalmış, kimi popüler kültürün tam da merkezine oturmuş 100 şarkı üzerinden bizi halimiz-ahvalimizle yüzleştiriyor. İstiklal Marşı’nın kabulünden bugüne uzanan yolculukta, sadece seçtiği şarkılarla ilgili “kulis bilgileri” vermekle kalmıyor, toplumsal ve siyasi değerlendirmeleri de sözünü esirgemeden yapıyor.
Kitabın başlangıç metninde şöyle diyor Meriç: Tarih, okulda en uzak durduğum ders. Hayatımdaki tek bütünlemem, lise sonda girdiğim tarih bütünlemesi. Bugün “tarihçi” olarak anılıyor olmam, oldukça ironik bir durum. Bize öğretilen “tarih”, tanıklıklarda rastladığımız gibi değil. Tarihi şarkılarla bütünlemek, geçmişin izlerini şarkılarda sürmek, heyecanlı. Elinizde tuttuğunuz kitapta, bu heyecanı sizlerle paylaşıyorum. Kitap, kendini anlatıyor. Özeti şu: Memlekette ve dünyada olan biten üzerine yazılmış şarkılar var burada. Benim seçtiklerim. Başka biri bambaşka şarkılar seçebilirdi. Kitabı hazırlarken ve şarkıları sunarken kronolojik bir sırada ilerlemeyi tercih ettim. Yine de (okura bir kolaylık sağlamak için) kendimce önemli gördüğüm öbekleri ayırarak kimi bölümlemeler yaptım. Karışık gözükebilir, eksikleri/fazlaları vardır, olabilir. En büyük eksik, başta ayrı bir bölüm olarak tasarladığım seçim şarkıları. Başa çıkamayınca, eleyemeyince onları kitabın dışında bıraktım. Kim bilir, belki de bir sonraki kitabın konusu olurlar… 100 rakamı şüphesiz sınırlayıcı. İstemeden kitap dışında bıraktığım çok şarkı/olay var. Yine de kendimi tutamayıp “fazladan” altı belgesel plak ekledim. Kitap dışında kalan şarkıları unuttuğum sanılmasın.
Açıklayıcı ve kitapla kuracağımız ilişkinin dinamikleri konusunda aydınlatıcı bir giriş metni. Bu ilişkinin kesin ve keskin sınırları yok. Kişiden kişiye değişiklikler gösterebilecek bir okuma/dinleme yolculuğu bu. Sokağın solundan yürüyen ama sağ taraftaki manzaraları görmezden gelmeyen bir anlatıcının peşine düşüyoruz. İşçi sınıfının sesi de var, iktidar güzellemelerine düşkün olanların da. Memleketin ahvali de var, dünyanın da. Eşitlikten yana olanın da sesi var, insana dair eşitliği reddeden ırkçının da. “Go home yankees” diyenlerin de sesi var, şehvetle ABD güzellemesi yapanların da. Murat Meriç’in yıllar süren araştırmalarının süzülmüş bir bütünü ile ilerliyoruz coğrafyamızın tarihinde. Bu ilerleyişte bir an bile yanımızdan ayrılmayan rehberin samimiyetine güvenerek atıyoruz adımlarımızı. Meriç samimiyetinden, kişisel tecrübelerini aktarışındaki rahatlığından, az kelimeyle çok bilgi verme yeteneğinden bir an bile ödün vermiyor.
Kitapta adı geçen bazı şarkıları hiç bilmiyordum. Bazılarını “zamanında” dinledim. Bazılarına yaşım yetişiyor ama radarıma girmemiş. Bazılarını çoktan unutmuşum. Birçoğunu bağlamları içinde/birlikte dinlememişim. Örneğin Kıbrıs Barış Harekâtı şarkılarını üst üste dinlediğimde (ve hikâyelerini okuduğumda) 1974 yılı konusunda çok farklı bir bakış açısına ulaştım. (Küçük bir kopya; Kıbrıs Barış Harekâtı bölümünde yer alan bir plak, Murat Meriç’in söyleyişiyle bu kitabın yazılmasına neden olan plak. Hikâyesi de harika; genç bir radyocunun barış ve milliyetçilikle imtihanı)
Murat Meriç’in kitabı sadece dünü ve Gezi şarkıları bölümünde olduğu gibi bugünü anlatmıyor aslında. Yarına dair bir yol haritası da çiziyor. Kültür Servisi’nden Haziran Düzkan’ın harika sorularına verdiği cevaplardan birinde şöyle diyor Meriç: Bugün bambaşka bir şeye hizmet ediyor pop müzik. Popçular bugün dönüp memlekete bakmıyorlar, eskiden herkes çevresine bakmış, ona göre şarkı yapmış. Otosansür söz konusu değil. Bugünse içinde rakı geçen bir şarkının hiçbir yerde yayımlanmayacağını biliyor insanlar ve buna göre davranıyorlar. Cizre’deki savaşı kimse şarkılarında anlatmıyor. Böyle bir şarkı yaptığında linç edileceğini biliyor insanlar. Dolayısıyla susuyorlar. Bugün liderlerle ilgili şarkı yapılmamasının nedeni de bu. Eskiden Demirel’e “keltoş” diyen adam var. “Keller başbakan olamaz” diye şarkı var.
Bu değerlendirmeyi en ticari ve çerçevesi belirli pop müzik için yaptığı belli. Çünkü aynı söyleşide, bugünün cesur seslerine şapka çıkarmayı da unutmuyor. Aman yanlış anlaşılmasın, cesareti “bir mahalleden konuşmak” olarak tanımlamıyorum. Buradaki cesaret “bir meselesi olmak ve bunu üretimine katmak” hali. Murat Meriç’in de buradan baktığı hem söyleşilerinden hem de kitabında tercih ettiği dilden belli. Önümüzdeki yıllarda hazırlamayı düşündüğünü söylediği “Seçim Şarkıları”nda bu bakış açısını daha net göreceğimize eminim. Tekrar etmeliyim; Murat Meriç tarafsız değil ama asla taraftar körlüğüyle yazmıyor. 100 Şarkıda Memleket Tarihi’ni bir kaynak kitap, bir sivil tarih harikası yapan da bu zaten.
Gelelim şu okuma/dinleme konusuna. Ağaçkakan Yayınları bu kitabın ihtiyacı olan bir uygulamayla, 100 şarkıyı da okuyucuna dinletmenin bir yolunu bulmuş. Her yazının sonunda bir karekod (QR Code) var. Basit ve ücretsiz bir akıllı telefon uygulamasıyla bu kodlardan yayınevinin bizler için hazırladığı YouTube sayfasına gidebiliyor ve şarkının tamamını dinleyebiliyoruz. Arşivcilerin bile ulaşmakta zorlanacağı şarkılardan, yarısından fazlasını bulamayacağınız plaklardan söz ediyorum. Ben üşenmedim ve kitabın hak ettiği zaman dilimini ayırıp bütün şarkıları dinledim. Bunu yapmanızı özellikle tavsiye ediyorum.
Ağaçkakan Yayınları’nın “Hazır Bilgi Serisi” bu yılın önemli yayıncılık hediyelerinden biri. Her kitabını merakla bekliyor ve okuyorum. Serinin dördüncü kitabı Murat Meriç imzalı 100 Şarkıda Memleket Tarihi de diğer kitaplar gibi, dönüp dönüp okuyacağım harika bir çalışma.
Yalan söyleyen bir gündemden uzaklaşıp, sivil tarihin doğruya ışık tutan metinlerinde yürümek isteyenleri bu kitabın sayfalarına/şarkılarına davet ediyorum. Yoksa yorulmadınız mı bu kadar çok yalandan?