Gol pornosu

"Gol kliplerinin aşağı yukarı üçte birlik süresi, sevinme sahnelerine ayrılıyor. Gol sevinci gösterisi, epey bir zamandır başlı başına bir performans teşkil ediyor, futbolcularca özel olarak tasarlanıyor zaten. Bu performansın uzun uzun ve ağır çekim tekrarlarıyla gösterilmesinde de, sevincin, hazzın kendisini teşhirlik hale getiren, yani pornografik bir yan var."

30 Mayıs 2020 15:11

Ligleri kesilmiş futbolseverlerin mahrumiyet azapları içinde sardırdığı seyirliklerden biri de, gol seçkileri. Eski aylardan ve yıllardan, “haftanın golleri,” “sezonun en iyi golleri” derlemeleri. Aslında sadece böyle kıtlık günlerinde değil, futbol endüstrisinin harıl harıl çalıştığı zamanlarda da rutin olarak yayımlanır ve hazla izlenirler. Her ligin bir “haftanın golleri” seçkisi olur. Galatasaray, Fenerbahçe televizyonları da ara ara ikonik eski oyuncuların 10 gollük seçkilerini yayımlıyorlar mesela. İnternette, “en güzel 10 frikik,” “Top 10 röveşata golleri” gibisinden türlü derlemeler bulursunuz.

Gol pornosu diyebilir miyiz bu seyirliğe? (Bu tabiri K24’teki ilk futbol yazımda geçerken kullanmıştım.)

Pornografi

Pornografi, modern zamanlarda müstehcenliğin anlatısı, müstehcen sayılanın tasviri anlamına geliyor. Zamanımızda, daha ziyade, bizzat müstehcenleştiren bir tasvir ve anlatma şeklini anlatıyor. Bir eylemi, bir hali, bir kişiyi “ifşaat” ve “teşhir” havası içinde tüketimlik görüntüye indirgeyen, metalaştıran ve “harcayan” bir temsil biçimini, bir sunumu kastediyoruz artık, pornografi kavramıyla. Hazzı, ama geçici ve “temsilî” bir hazzı kışkırtıcı seyirlikler için hayatın her alanını yağmalayan bir bakışı anlıyoruz. (Meraklısı için: Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu ve Hal Niedzviecki, Dikizleme Günlüğü.)

Cinsellikle ilgili ilk anlamını da hemen unutmayalım. Eski Yunancadaki kökü “orospuları/fahişeleri yazmak, anlatmak” anlamına geliyor pornografinin. Erkek cinselliğini merkeze alan bir “geleneği” var. Cinselliği erkeğin cinsel organının “performansına” indirgeyen, cinsel ilişkiyi uzvî bir mekanik içinde anlayan, güç-kudret ve tahakküm fantezilerini okşayan, bir “gelenek.” Kadınların nesneleştirilmesini, aşağılanmasını doğallaştıran bir bakış. Feminist yazar Naomi Wolf, 2003’te yazdığı “Porno Mitosu” başlıklı makalesinde kendini pornoya kaptıranların gerçek eşlerini-sevgililerini “hissetme” kabiliyetlerinin azaldığına dikkat çekmişti. Duyarlılık veya tahrik eşiği gitgide yükseliyordu. Wolf daha sonra bir yazısında da pornografinin beyne kısa vadeli dopamin etkisi yaptığını hatırlattı; basbayağı bağımlılık yaratıyor ve “doyum” eşiği yine yükseliyordu böylece. Hep daha “müthiş,” daha “acayip,” daha “sert”  bir “şeyin” hayaliyle, varılan yer doyumsuzluk oluyordu.

Buna mukabil, alternatif ve feminist porno modeli de var.  Berlin’de 2009’dan beri iki yılda bir feminist ve Queer porno film festivali yapılıyor. Kanada’da 2006’dan beri bu dalda ödül veriliyor. Tahakkümcü ve “uzuv”-merkezli olmayan, hazzı karşılıklılıkta arayan bir cinsellik anlayışına katkı maksadıyla feminist pornonun kamu tarafından teşvik edilmesini savunanlar bile var.

Feminist pornonun öncülerinden yönetmen Erika Lust.

Pornografiyi yasaklamanın, genel olarak ifade ve internet özgürlüğünü kısıtlamak için elverişli bir bahane olarak istismar edildiğini de biliyorsunuz. 2006’da Kaos GL dergisinin pornografi konusunu enine boyuna ele alan sayısının toplatılması da, “genel ahlâkı korumaktan” öte, bu LBGTI+ platformunu engellemek içindi.

“Futbolun meyvesi”

Gelelim futbola, gole. Gol pornografisine.

Klişeye göre, gol “futbolun meyvesi”dir biliyorsunuz. Zaten İngilizce orijinal anlamı (goal) “amaç” demek. Ama futbolu gole indirgediğiniz, Hatice’ye değil neticeye baktığınız zaman, ufkunuz daralır, oyun size zevk vermez. Futbolun hususiyetlerinden birinin, 0-0’ın mümkün olduğu tek spor olması olduğunu unutmayın! (Turgut Yüksel’le ortak Çizgi Açığı kitabımızda “Sıfır sıfırın aşağılanan onuru”nu yazmıştım.) Mübarek Cantona, Ken Loach’un Looking for Eric  filminde, en beğendiği hareketinin bir gol değil bir asist olduğunu söylememiş miydi? Ucunda yine gol var ama gidiş yolunun zevki de var.

“Gol” lâfının, erkek cinsellik tasavvurundaki tahakküm fantezisini temsil eden mecaz olarak iş gördüğünü bilirsiniz. Takımının attığı golü, eski edebiyatın diliyle söylersek, cinsî münasebeti temsil eden mihanikî hareketlerle kutlayan ergenleri (ve hep ergen kalanları) bilirsiniz. Golün, pornografiye bir meyli zaten var.

Şu gol seçkileri, golü böylesine mutlaklaştırmalarıyla… golü öncesiz sonrasız, “bağlamsız” bir seyirlik olarak gümbürdetmeleriyle… golü üç defa beş defa yedi defa tekrar ederek (“yerli yapımlarda” gerçekten yedi tekrara varabiliyor), bir o açıdan bir bu açıdan göstermeleriyle… zevki doyumsuzluğa döndüren gol, gol, gol yüklemeleriyle… pornolaştırıcı bir etki yaratıyorlar gibi geliyor bana.

Gol kliplerinin aşağı yukarı üçte birlik süresi, sevinme sahnelerine ayrılıyor. Gol sevinci gösterisi, epey bir zamandır başlı başına bir performans teşkil ediyor, futbolcularca özel olarak tasarlanıyor zaten. Bu performansın uzun uzun ve ağır çekim tekrarlarıyla gösterilmesinde de, sevincin, hazzın kendisini teşhirlik hale getiren, yani pornografik bir yan var.

Bir parantez. Futbolda modern altyapı eğitimlerinde, yetişmekte olan küçük futbolcuların gol kadar “gidiş yolunda” da ustalaşmasını sağlayan yöntemler uygulanıyor. Golü “göreceleştiren” yöntemler. Mesela gol vuruşunun geçerli sayılması için, takımın her oyuncusunun topa değmiş olması koşulu gibi. Mesela takımın bütün oyuncularıyla rakip sahada olmadığı golün sayılmaması gibi. (Ofansif tutumu ve takım halinde hücumu geliştirmek için.) Gol yiyen takımın bir oyuncusu rakip yarı sahada kalmışsa, yediği golün iki gol sayılması gibi. (Forvetler tembelleşmesin diye ve takım halinde savunmayı geliştirmek için.)

Velhâsıl, meyve iyi ama yaprak da, dal da, kök de iyi. Gol zevkli; ama asıl, oyun zevkli. Gol güzel, ama pas mekiği de güzel, bir kurtarış da güzel.

Gol zevkleri

Tabii ki, güzel bir gol, sahiden güzeldir. Kendince sanat eseridir.

Gol zevkleri, farklılaşır.

Pornografik değil, erotik bir teşbihe başvuralım. Bir arkadaşım, “gençliğinde,” iki çapkınlık stratejisini ayırt eder, bunları Barcelona tarzı gol ve Ajax tarzı gol diye tasniflerdi. Barcelona tarzı, bin dereden su getiren paslaşmalarla atılan gol; Ajax tarzı, otuz metreden zank diye çekilen şutla atılan gol. Uzun flörtler – veya çarçabuk… Arkadaşım Barcelona tarzını severdi.

İki savaş arası dönem Avusturya futbolunun büyük yıldızı Matthias Sindelar, “golleri şedit bir şekilde atmayınız” diye uyarırmış arkadaşlarını. Ustalıkla rakip takımın bütün unsurlarını ekarte ederek yumuşak bir dokunuşla taçlandırmak yakışırmış ona göre gol atma sanatına.

Estetik açıdan en güzel gol hangisidir?

Mesela, uzaktan gaddar bir şutla çekilen gol. Mesafe uzadıkça, sür’ati arttıkça etkileyiciliği artan bir türdür. Bunların fantastik mesafelerden atılanları var. Kalesinin kıta sahanlığını terk etmiş kaleciyi gafil avlayan altmış metrelik aşırtmaları bir alt-tür olarak ayıralım.

Gaddar şutların verdiği haz –sadece uzaktan vuruşlarda değil–, topun isabet ettiği yerle de alâkalıdır. Golün oluş şekliyle, yani. “Doksan tabir edilen yer”e veya tavana çakılan vuruşlar, üst direğin altına vurup çivileme kalenin içine inen toplar mesela, iç gıcıklayıcıdır.

Sıfıra yakın yerden, kör açılardan, olmayacak mevkilerden cüretkâr vuruşlar, bana uzaktan savrulan şutlardan daha etkileyici gelir.

Yine bir cür’et ve teknik gösterisi, gelişine vuruşlardır. Alt türü, gökten inen bir topu çiçek toplar gibi rahatça önüne indirip –bazen de dizinde, göğsünde okkalayıp–, temize havale eden vuruşlar. Zamanlama ve jimnastik denge ustalığı. Hele uzaklardan, yücelerden süzülüp gelen bir topsa…

Robin van Persie’nin 2014 Dünya Kupası’nda İspanya’ya attığı golü kaydedelim. Mancınıkla yollanmış bir topa uçarak kafayla hafif de aşırtarak vuruşuyla, üç artistik becerinin birleşimi sayılabilir:

Akrobatik vuruşların ayrı tutkunları vardır. Röveşata, öncelikle küçükken kuzenim, kelimenin fiyakasından başı dönmüş, dili dönmez olmuş, “varişatöre” derdi. Kalenin burnu dibinde de olsa, röveşata hep seksîdir. (Zlatan İbrahimoviç’in meşhur uzun menzilli röveşatası, yine birkaç teknik ve artistik kategoride birden puan alır:

Zarafetten ziyade hinlik gösterisi olan topukla gol vuruşu, arsız hazcılığıyla bazılarını çok etkiler. Aşırtmalar, zarafetle cinliği, topuk vuruşundan daha şövalyece bir edayla birleştirirler.

Tabii, sololar. Maradona’nın 1986 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye attığı ikinci gol, bu türün kült örneği. Gerçi göründüğü kadar bireysel işler değildir sololar, boş koşu yapan, rakibi eğleyen diğer oyuncuların da katkısı vardır, ama virtüöz becerisinin şahikâsı kuşkusuz gölcünün rakiplerin arasından slalom yaparak kahramanın yolculuğunu tamamladığı bu gollerdir.

Son olarak, pas mekikleri. Sonuçtan ziyade “süreci” güzel goller. Golün takımcak atıldığını en açık belli eden goller (“teamwork”, takım çalışması da deniyor). Birilerinin hamallığını yapıp top taşıdığı, birisinin o topun sektirileceği duvar olduğu, birisinin ayağının tersiyle, alnıyla, göğsüyle cömertçe servis yaptığı, bazen koreografik bir hüner gösterisine dönüşen goller. Anlamışsınızdır – ben en çok, gol seçkilerinde o kadar itibar görmeyen bu türe bayılırım. Tikitakacı Barcelona ve Arsenal, oyun meşrepleriyle bu gollere bilhassa yatkındırlar. Şu leziz “Arselona” seçkisiyle uğurlayayım: 

 

 •

 

GİRİŞ RESMİ:

 

8 Temmuz 2014'te Almanya'nın ev sahibi Brezilya'yı 7-1 yendiği Dünya Kupası yarı finalinin gollerinden biri.