Fiona McCrae / Graywolf: “Kitap çeşitliliği açısından yayıncılığın altın çağındayız.”

Kıraathane Kitap Şenliğinin dijital bölümüne katılan yayınevlerinden Graywolf'un yöneticisi Fiona McCrae, kâr amacı gütmeyen bir yayınevinin nasıl olup da ayakta kalabildiğini anlatıyor... 

20 Eylül 2021 16:00

Fiona, bize Graywolf hakkında birkaç şey söyleyebilir misin? Yayınevi ne zaman kuruldu, misyonu, hedefi ne?

Graywolf 1974’te küçük bir yayınevi olarak yola çıktı. Başta sadece tipo baskı, elle ciltlenmiş şiir kitapları yayımlıyordu ama çok geçmeden yayınevi büyüdü ve ofset baskı kitaplar da basmaya ve şiir dışında alanlara da uzanmaya, şiir, kurgu ve kurgu olmayan kitaplar yayımlamaya başladı.

Çıkışını da iyi yaptı, çünkü yayımladığı ilk ofset baskı kitap Tess Gallagher’ın bir şiir kitabıydı. Daha sonra Ray Carver ile evlenen önemli bir şair, büyük bir izleyici kitlesi olan, ödüller kazanan bir şair. Yani yayınevi ta baştan kendi çıtasını yükseltmiş oldu.

Yayınevi 1984’te Birleşik Devletler’in kuzeybatı ucundan ortabatıya, Minneapolis’e, St. Paul’e taşındı. Ben yayınevine 1994’te katıldım ve o günden bu yana buradayım.

Her yıl, şiir, kurgu edebiyat ve kurgu olmayan kitaplar arasında eşit üç gruba bölünmüş, aşağı yukarı 30 kitap yayımlıyoruz. Kâr amacı gütmüyoruz, diğer bir deyişle kitap satışları ve bağışlarla ayakta kalıyoruz. Bağışlar ise bireylerden, bazı vakıflardan, National Endowment for the Arts/Ulusal Sanat Vakfı’ndan ve bizim dışımızda iki önemli yayıncıya, Coffee House ve Milkweed’e de destek veren, son derece güçlü eyalet sanat kurulumuzdan geliyor.

Sanırım şöyle diyebiliriz… Misyon metnimizi okuyacağım, nereye koymuştum bakayım:

“Graywolf Press 21. yüzyılda yazılmış Amerikan edebiyatının ve uluslararası edebiyatın keşfedilmesini ve zinde bir ruhla yayımlanmasını amaçlayan, öncü bir bağımsız yayıncıdır. Maceraperest okurların, kalabalık bir pazar yerinde yetersiz düzeyde temsil edilen farklı sesleri bulabilmesini sağlamak için, istisnai yazarları kariyerlerinin her aşamasında destekliyoruz. Edebiyat yapıtlarının ruhu beslediğine, daha geniş anlamıyla kültürü zenginleştirdiğine ve özenli editörlük, çarpıcı tasarım ve yaratıcı tanıtımla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.”

Dolayısıyla Graywolf’un tüm tarihi boyunca odaklandığımız konunun, ticari getirisi bir şekilde bariz olmayan, ticari başarısının önünde engeller olan yapıtları bulmak olduğunu düşünüyorum.

Ve esasında ticari başarının önünde iki veya üç türlü engel olabiliyor. Birincisi kitabın türünden kaynaklanan engel; şiir, çeviri, deneme, yazmak eyleminin kendisi hakkında kitaplar için geçerli. Sonra kitabın içeriğinden kaynaklanan engel var belki; zor, zorlayıcı, sessiz, deneysel, melez içeriğe sahip kitaplar için geçerli. Sonra bir de bazen kitabın yazarından kaynaklanan bir engel olabiliyor; yeterince temsil edilmeyen bir kesimden gelenler için geçerli bu, ki Amerika’da bu baskın beyaz kültürün dışında kalan birçok topluluk demek. Bunun bir de çeviri kitaplarla kesiştiği bir alan var; başka bir ülkenin farklı deneyime sahip yazarları için geçerli. Biz bütün bu alanlarda yayımlanması gereken çok sayıda yüksek nitelikli edebi yapıt olduğunu hissediyoruz. Kendimize seçtiğimiz hedef de bu sesleri bulmak ve onlara seslerini duyurabilecekleri bir kürsü vermek.

Seçmek zorunda kaldığımızda, özellikle düzyazı kitaplarda tercihimiz daha çok genç yazarlardan yana oluyor, çünkü daha ileri yaştaki yazarlar başarı kazandığında, özellikle düzyazı alanında bizi hemen terk edebiliyorlar. Ticari radarda görünmez değiller, son derece görünür bir yerdeler ve büyük yayınevleri oltalarını atıp onları götürüyorlar. Bunda da bir sorun yok, çünkü biz her zaman yazar ile hayatını değiştirecek miktarda bir paranın arasına girmenin bizim işimiz olmadığını söylüyoruz.

Ama şairler genellikle Graywolf’ta kalıyor ve kitap yayımlamaya devam ediyor. Bence Graywolf’un ilginç yönlerinden biri şiirle başlamış olmamız ve şiirin yaptığımız işin kalbinde yer alması; şiir bizim için kenarda kalmış bir şey değil. Dolayısıyla tüm çalışanlarımız çizgisel olmayan güzergâhlarda ilerleyen metinlerle, örneğin imgeci ve biraz zorlayıcı yazı biçimleriyle çalışmaya alışkınlar. Yayımladığımız düzyazı metinlerin büyük kısmı şiire benzer bir yaratıcılık sergiliyor, biz buna açığız.

Son yıllardaysa yine bizim öngörmediğimiz bir şekilde, bir tür zeitgeist’la, dönemin ruhuyla bir hizalanma yaşadık ve bazı kitaplarımız biraz daha fazla ilgi görmeye başladı. Örneğin Claudia Rankine büyük ilgi gören yazarlarımızdan oldu, Just Us [Sadece Biz] ile ve diğer kitabı Citizen [Yurttaş] ile. Maggie Nelson, Leslie Jamison ve Eula Biss de aynı şekilde… Kurguya gelince; Carmen Maria Machado ve Jamel Brinkley, hepsi oldukça başarılı oldu. Yıllar geçtikçe de bir birikim oluştu. Umuyorum bu anlattıklarım Graywolf hakkında bir fikir verebilmiştir.

Evet. Şiir alanında Pulitzer Ödülü aldığınızı duymak bana çarpıcı geldi. Elbette bir yandan yaptığınız işin bir kısmının takdir edilmesi anlamında ama aynı zamanda, kendi sıkletinin üzerinde dövüşen bir yayınevi olarak da bilinir hale geldiniz. Birleşik Devletler’in edebiyat dünyası üzerinde bir etkiniz var, dışarıdan bir etkiniz. Bu sadece ödüllerle ilgili bir mesele değil, okuyucunun edebi biçimin tam ne olduğu ile ilgili algısını da değiştirdiniz sanırım. Maggie Nelson’ın The Argonauts [Argonotlar]’ı aklıma geliyor örneğin; belli bir janrdan, belli bir türden beklenenler göz önünde bulundurulduğunda sınırları gerçekten zorlayan bir yapıt.

Evet, bunun özellikle deneme türünde geçerli olduğunu düşünüyorum. Büyük yayınevlerinin pek de ilgilenmediği yapıtların okuyucu kitlesini genişletmekte belli bir rol oynadığımızı düşünüyorum. “Deneme” duyanların eyvah dediği bir kelimeydi, şiirden sonra ikinci en kötü kelimeydi diyelim.

Oldukça kısa sayılacak bir sürede yayımlayabildiğimiz yazarlardan bazıları, ki Maggie Nelson bunlardan biriydi, gerçekten sınırları zorladılar. 10-15 yıl kadar önce kurgu olmayan kitaplar için bir ödül başlattık. Maggie Nelson bize bu yolla gelmedi ama Leslie Jamison ve Eula Biss, ikisi de bu ödülü kazandılar. Bu ödülü son kazanan ise Esmé Wang. Onun kitabı The Collected Schizophrenias [Toplu Şizofreniler] de oldukça başarılı oldu. Yani kurgu olmayan kitapları çekmek için bir işaret fişeği çaktık. Her zaman derim; şimdi yaptıkların sonra yapacaklarına yol olur. Henüz yapmadığın bir şeyi nasıl yapmaya başlayabilirsin ki, yayın listende halihazırda insanları çekecek bir şey görünmüyorsa? Kurgu olmayan kitaplar alanında kuvvetli bir geçmişimiz yoktu, bunun üzerine bu ödülü düzenledik ve yazarlardan kitap başvurusu alabilmek için ödülü kullandık.

Kevin Young da var… Bunk [Saçmalık] adlı kitabıyla Ulusal Kitap Ödülü’nün uzun listesine girdi. O da aramıza, kurgu olmayan kitaplar için koyduğumuz ödülü kazandığı, bir önceki kitabıyla katılmıştı. Başlattığımız ödülle kitap başvuruları almaya başladık, sonra bir iki tanesi başarılı olunca şöyle bir durumla karşılaştık: Büyük yayınevleri bir kitabı önerirken bizim ‘comp’ dediğimiz, önerilerini karşılaştırabilecekleri, başarılı olmuş başka kitaplar ararlar ve öğrendik ki ‘comp’ olarak Graywolf kitaplarını kullanıyorlarmış.

Birkaç sene sonra, dört yazarımızın, Rankine, Biss, Jamison ve Nelson’ın özellikle başarılı olmasıyla birlikte şaka yollu şunu dedim: “Biz deneme mahallesini nezihleştirdik, nezihleşmesine yardımcı olduk, şimdi mesele sadece bu yazarlara maddi gücümüzün yetmemesi değil, maddi gücümüz bu türe dahi yetmiyor artık.” Bu da heyecan verici bir durum; daha yoğun bir alan oluştu, daha ilginç kitaplar yayımlandı, yayımlanan kitaplardan bazıları yukarıda yazdığım kitaplardan birini veya diğerini andırıyor; bu doğru ama ilginç çalışmalar da var. Ve elbette biz de yayımlayabileceğimiz kitaplar buluyoruz.

Pulitzer Ödülü’nü kazanan Natalie Diaz’dan bahsettin. Biz Pulitzer Ödülü’nü daha önce de iki kere kazandık. O şairlerden biri, Vijay Seshadri ödülü ilk kitabından tam yirmi yıl sonra yayımlanan üçüncü kitabıyla aldı. Ben de kendi kendime dedim ki, bu iş zaman alabiliyor. Natalie Diaz’ın ise henüz ikinci kitabıydı, bizim yayımladığımız ilk kitabıydı. Bana bu şairlerin, bu yeni kuşağın inanılmaz yapıtlar ortaya koyduğu bir andaymışız gibi geliyor. İlgi var, bu yapıtlara yönelik bir iştah var, yani ilginç bir dönem devam ediyor.

Anladığım kadarıyla New Directions yayıneviyle de konuşacaksınız, onların da harikulade bir çeviri kitap listesi var. Başka küçük yayınevlerinin harikulade şiir kitabı listeleri var, ama Graywolf’un ilginç tarafı, bana sorarsanız her alanda bunu yapması. Tüm türlerde kitap keşfetmekte en iyi olduğumuzu düşünüyorum, bilmem anlatabildim mi?

Bunların bazılarında inanılmaz şanslıydık. Hollandalı bir yazarın romanını yayımladık, zor bir roman olduğunu görerek yayımlamaya karar verdik, okuması zor bir kitap, Marieke Lucas Rijneveld’in The Discomfort of Evening [Akşam Sıkıntısı] başlıklı romanı ve Uluslararası Booker Ödülü’nü kazandı. Bu Hollanda’dan seçtiğimiz yirmi kitaptan biri veya Avrupa’dan yayımlamaya karar verdiğimiz yüz elli kitaptan biri de değildi. O kitabı duyup peşine düşmemiz harika bir şans eseriydi. Ama son dönemde fevkalade bir seri yakalamış olsak da, insan ancak en son yayımladığı kitap kadar iyi olduğunu hisseder.

Bu süreçte bazı yazarlarımızı kaptırdığımız bahsine dönecek olursak, Maggie Nelson ve Claudia Rankine bizde kaldılar, bazı şairlerimiz bize geri döndüler, yani şu anda oldukça sağlam bir kadromuz ve satışı başarılı belli sayıda kitabımız var. Ama listemizde güzel bir Türkçe edebiyat eserinin olması gereken yerde bir boşluk var. Yakın zamanda Amerikalı bir Türk yazarın kitabı için teklif verdik ama kazanamadık, başkası aldı. Onlara iyi şanslar diliyoruz ama biz de elimizden geleni yapıyoruz.

Harika! Pratik bir soru sorabilir miyim? Yılda kaç kitap yayımlıyorsunuz, bunların ne kadarı şiir, ne kadarı edebiyat?

Yılda otuz kitap yayımlıyoruz ve bu rakam kabaca üç alana eşit dağılıyor; kurgu edebiyat, şiir ve kurgu olmayan kitaplar. Bazen o kurgu olmayan kitap şiir veya kurgu edebiyat hakkında bir kitap olabiliyor, çünkü “yazmak hakkında yazmak” başlıklı bir listemiz de var. Tahminim, her on-on bir kitaptan bir veya ikisi, veya en fazla üçü listeye yeni eklenen yazarlarındır. Bazı yazarlarımızı tekrar yayımlıyoruz, kariyerleri ilerliyor, medyatik açıdan da kimliklerini yeniden inşa etmek gerekiyor. Ama bizim açımızdan daha önce yayımladığımız bir yazarın belki daha fazla kazanmak için ayrıldığını görmek üzücü de olsa, bir yandan da bu yeni bir yazarı aramıza katmak için bir yer oluşması anlamına geliyor.

Liste çok çeşitli. Listenin geneline bakıldığında yüksek sayılabilecek bir düzeyde okunabilirlikleri olan kitaplar olduğunu düşünüyorum. Aşırı deneysel uçta değiliz. Ama epey eğlence, keşif, ciddiyet var. Göç, iklim, şiddet gibi konulara, kimse bu adı kullanmasa da #MeToo [#BenDe] hareketine dair kitaplar var.

Mesela Anna Burns’ün Milkman [Sütçü] başlıklı romanı Booker Ödülü’nü kazandı ve #MeToo hareketinin ortaya çıktığı dönemde yayımlandı, ki sanırım daha önce yazılmıştı.

Daha önce Kevin Young’ın kitabı Bunk [Saçmalık]’ı size göstermiştim, o kitabın altbaşlığı “Hile, Düzmece, İntihalciler, Şarlatanlar, Gerçeklik-Sonrası ve Sahte Haber” idi ve biz bu kitabı yayımlamaya karar verdiğimizde Trump henüz başkan seçilmemişti. Öngörülü davranmıştık, ayrıca Eula Biss’in aşılarla ilgili On Immunity [Bağışıklık Üzerine] başlıklı kitabı da insanların bu dönemde dönüp tekrar okuduğu bir kitap oldu. Bu kitaplardan bazılarının sıçramasını, ilgi görmesini sağlayan bir başka boyut da bu; gerçek meselelerden bahsediyorlar.

Citizen [Yurttaş] ilk yayımladığımız dönemde gerçekten diğer kitaplardan çok farklıydı. Okumamış olanlar için, içinde fotoğraflar, bazı sanat imgeleri, düzyazı ve şiir kısımları vardı, konusu ise mikro-agresyon anlarıydı. Amerika’da bir şiir kitabı beş bin satarsa bu çok iyi kabul edilir. Şairin önceki kitabı Don’t Let Me Be Lonely [Yalnız Kalmama İzin Verme] yirmi beş bin kadar satmıştı. Dolayısıyla Citizen [Yurttaş]’ın çok satmasına hazırdık aslında. Ama bunları aşarak üç yüz elli bin satışa ulaştı, çünkü insanlar öyle bir kitaba yönelik büyük bir açlık hissediyordu.

Claudia bana beyazların kendisine gelerek “Böyle olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu” dediğini aktardı. Siyahlar ise “Ben bunlar bir tek benim başıma geliyor sanıyordum” diyormuş. Yani bu kitap, elbette herkes sevmemiştir ama gerçekten geniş bir okuyucu kitlesine hitap etti. Ve geçen sene, eminim herkesin haberdar olduğu, George Floyd’un katledilmesinin ardından kitap tekrar satmaya başladı, ki o cinayet tam burada, Minneapolis’te işlendi. Bu bizi derinden etkiledi ve o mercekten kendimize daha da derinlemesine bakmamızı sağladı. Bu Amerika’da halihazırda devam eden büyük bir tartışmanın konusu.

Kitap listemiz büyük bir çeşitlilik sergiliyor. Pandemide olmamıza ve satışlarımızın büyük bir düşüş yaşayacağı öngörüsüne göre bütçe yapmamıza rağmen, neredeyse bizi rahatsız edecek şekilde kitaplarımız çok iyi sattı bu dönemde, özellikle de Citizen [Yurttaş]. Claudia Rankine kitapta doğrudan polis konusuyla uğraşıyor; tüm kitap boyunca olmasa da kitap, polis ve polis gaddarlığına bakışıyla sonlanıyor.

Sormak istediğim başka bir konu, bu festivalde dünyanın her yerinden yayıncılarla buluşmaktan son derece mutlu olduğumuzu ekleyerek, Minneapolis, St. Paul merkezli bir yayınevi olarak yerelle, bulunduğunuz bölgeyle bağlantınız nasıl? Belli bir mesafeden bakanlar için ABD’nin bir tür hegemonik yapı olduğunu göz önünde bulundurarak…

Bazılarınız, bazı dinleyenler benim aksanımın Amerikan aksanından çok senin aksanına benzediğini fark etmiştir. Ben burada yaşayan bir Britanyalıyım, dolayısıyla ilginç bir deneyimim oldu. Londra’dayken Faber & Faber yayınevinde çalıştım. O zamanlar Graywolf kataloğunu takip ederdim, çünkü harika, adeta bir mücevheri andıran bir kimliğe sahip olduğunu fark etmiştim. Neyse… 1991’den bu yana burada yaşıyorum ve hâlâ ABD’yi anlamaya çalışıyorum. Gözüme çarpan bir konu eyaletlerin birbirinden ne kadar farklı olduğu; neredeyse farklı birer küçük ülke gibi. Örneğin bir eyalette bizim banka tatili hafta sonu dediğimiz uzun tatiller uygulanırken, öbür eyalet bunu gözetmiyor. Nasıl yani?

Daha önce yayınevi olarak Minnesota Eyalet Sanat Kurulu’ndan para aldığımızdan bahsetmiştim. Ama bazı eyaletlerde sanat kurulu bile yok. Bu anlamda büyük farklılıklar var. Bu eyaletin nüfusu giderek daha da çeşitleniyor. Burada büyük bir Hmong topluluğu var, oldukça yüksek bir Somalili nüfus var, burada yaşayan nüfusun beyaz Avrupalı ataları ise İskandinav. Yurttaş sorumluluğunu gözeten bir yer burası. Çok para kazanan birçok aile olmuş, bu aileler vakıflar kurarak paralarının belli bir yüzdesini, sanat alanındakiler dahil olmak üzere belli kurumlara vermişler. Bunun bir kısmı aşınmış ve sanata değil de daha toplumsal konulara yönelmiş ama yine de sanata ayrılan ciddi bir miktar var hâlâ.

Target adlı Amerikan mağazasından haberdar mısın?

Evet, tabii.

İşte o mağaza ilk burada başlamış. Şimdi giderek miktarını azaltıyorlar ama benim burada bulunduğum yirmiyi aşkın yıl boyunca her yıl Target’tan para aldık, veya Target’ı kuran önceki şirketten. Önceleri Dayton’s olan şirket biraz yerel bir John Lewis mağazası gibiydi. Burada yaşayan toplumla temas içerisinde olmaya çalışıyoruz. Buradaki bağımsız kitapçıları destekliyoruz. Forward Şiir Ödülü’nü kazanan Danez Smith’i yayımladık, Ulusal Kitap Ödülü’nün kısa listesine girmeyi de başardı. Kazandılar demeliydim, buradaki sözlü şiir çevresinden geliyorlar. Buradaki genç çevre çok ilginç. Daha yaşlı çevrede ise Robert Bly, Patricia Hampbell, Garrison Keillor ve Louise Erdrich gibi figürler var. Eldrich bu yıl kurgu edebiyat dalında Pulitzer Ödülü’nü kazandı, burada bir kitabevi işletiyor. Bizim yerel bağışçılarımız ise yönetim kurulumuzda yer alıyor.

Fiona McCrae

Bizim başarımızın bir sırrı sanırım burada; günlük trendlerden o kadar da etkilenmek zorunda değiliz, yeniliklere uzak kalabiliyoruz ama New York’ta oldukça güçlü bir mevcudiyetimiz var yine de. Ben büyük yayınevlerine yönelik bir husumet hissetmiyorum, birbirimizi tamamladığımızı düşünüyorum. Orada müttefiklerimiz de var, örneğin Farrar Strauss/MacMillan bizim dağıtımımızı yapıyor. Yani onların faaliyetinin farkındayız. Ulusal bir yayınevi olduğumuz için belli şeyleri dikkatle takip ediyoruz. Bölgesel bir yayınevi değiliz, asla olmadık. Uluslararası toplulukla bağlarımıza gelince; uluslararası konferanslara, Londra Kitap Fuarı’na, Frankfurt Kitap Fuarı’na katılıyoruz. Seagull Yayınevi’ni de iki kez ziyaret etme fırsatım oldu ve Naveen’le de konuşacak olmanız beni çok heyecanlandırıyor.

Graywolf’un başarılarıyla mutlulukla övünürken şunu da eklemek isterim. Yıllardır Londra Kitap Fuarı’na ve Frankfurt Kitap Fuarı’na gide gele uluslararası düzeyde şunu gördüm: En ilginç yapıtları üreten alan bağımsız alan. Bunu ulusal ölçekte de görmek mümkün. Birleşik Devletler’de daha fazla küçük yayınevi kuruluyor, başarılı eleştiriler alıyor, ödül listelerine giriyorlar. Bağımsız yayıncılık açısından gerçekten ilginç bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum. Çok sevgili bir kitapçı dostum var, Paul Yamazaki, ki onun ağzından bu dünyanın kuşbakışı bir görünümünü dinlemek için onunla bir gün mutlaka konuşmalısın; kırk-elli yıldır City Lights kitabevinde çalışıyor: O şu anda yayımlanan kitapların çeşitliliği açısından yayıncılığın bir altın çağ yaşadığını düşünüyor. Alanın kendisi de, iyi bildiğim bir yer olarak özellikle Birleşik Devletler’de, ama bence Birleşik Krallık’ta da daha fazla çeşitlilik kazanmalı.

Bunun öncülüğünü yazarlar yapıyor. Graywolf’ta bizim çalışanlarımız arasında, yönetim kurulumuzda daha fazla çeşitlilik var ve bu yönde çabamız sürüyor. Bunun öncülüğünü küçük yayınevleri yapıyor ama şimdi büyük yayınevlerinde de benzeri bir süreç var. Dinamik bir dönemdeyiz.

Graywolf gibi bağımsız yayınevlerinin büyük yayınevlerinin asla değerlendirmeye bile almayacağı sesleri duyurması ve bir yandan da büyük yayınevlerine bu tür yayınlara yönelik ticari iştahın olduğunu göstermeleri heyecan verici ve harikulade. Bu son derece önemli ve heyecan verici.

Evet, büyük yayınevleri bunu deniyorlar, değişiyorlar, büyük paralar ödedikleri kitapların türü de değişiyor. Ama hâlâ, sanırım mecburen, büyük yayınevleri trendleri takip etmeye mecbur kalıyor bir ölçüde.

çeviren: NÂZIM HİKMET RİCHARD DİKBAŞ

 

 

Kıraathane İstanbul 2021 Kitap Şenliği'nin dijital katılımcılarından biri olan Graywolf yayınevinin yöneticisi Fiona McCrae ile yapılan söyleşiyi Kıraathane İstanbul'un Youtube kanalında da izleyebilirsiniz.