Çok yazmak ama yeterince yazmamak

"hooks’un kişisel deneyimleriyle teorik bilgileri harmanlayan kitapları, feminist yöntemle yazmanın önemli örnekleridir. Yine pek çok feminist gibi, bir mecra olarak yazıyla yetinmedi, birçok belgeselde konuştu. Çağdaşı pek çok feminist gibi, farklı alanlarla ilgilendi, farklı alanlarla ilgili yazdı. Bu terimlerle ifade etmese de, popüler kültürün patriyarkanın ideolojik aygıtlarından biri olduğunun farkındaydı."

20 Aralık 2021 17:19

Sojourner Truth, 1797-1883 yılları arasında New York’ta yaşamış, siyah bir kadındı. Dünyaya bir köle olarak gelmişti, 1827’de özgürlüğünü kazandıktan sonra kölelik karşıtı faaliyetlere katıldı ve önemli bir hatip oldu. Truth’un 1851 yılında, Ohio’da gerçekleşen Kadınlar Konferansı’nda yaptığı konuşmanın çeşitli versiyonları daha sonra kölelik karşıtı ve feminist birçok antolojide yer aldı.

Truth, “Bir şeyler söyleyebilir miyim?” diyerek kürsüye çıkmıştı, kadınların söz almasının âdetten olmadığı bir dönemdi. O sırada orada bulunanlar, daha sonra uzun boylu, iriyarı, siyah bir kadının kürsüde ne kadar etkili olduğunu vurguluyordu. Bu konuşma o sırada basında yer aldı. Ancak bugüne ulaşan versiyonu, 1963’te, kendisi de kadın hakları ve kölelik karşıtı hareketlerde yer alan, yazar-şair Frances Dana Barker Gage tarafından yazıya döküldü.

Truth’un konuşmasının bir başlığı yoktu tabii ama Gage, onun konuşma sırasında sık sık tekrar ettiği “Ben kadın değil miyim?” cümlesini başlık olarak kullanmıştı: “Ain’t I a woman?” Bu cümle, Britanya’daki kölelik karşıtı hareketin kullandığı, “Am I not a man and a brother?” cümlesine gönderme yapıyordu, “İnsan”ı kastetmek için “erkek” kullanıldığı, ortaokul İngilizcesine sahip olanların bile dikkatini çekmiştir. Gage’e göre Truth, “Erkek gibi çalışırım, kaslarım erkekler kadar güçlü, (bu noktada kolunu açıp olağanüstü pazılarını göstermiş!) yiyecek bulabilirsem erkekler kadar yerim, kırbaca erkekler kadar dayanabilirim, ben kadın değil miyim? İsa kadın olmadığı için kadınların erkeklerle eşit olmayacağını söyleyenler var, İsanız Allah’tan ve bir kadından çıkmadı mı?” demişti.

“Ben kadın değil miyim?”, sıklıkla sanıldığı gibi, siyahların kadın sayılmamasına değil, kadınların da erkekler kadar güçlü olabileceğine gönderme yapıyordu. Bu cümle, geçen hafta bu dünyadan ayrılan bell hooks’un 1981’de yayınlanmış ve onu önemli feminist yazarlardan biri haline getiren ikinci kitabının[1] başlığını oluşturuyordu; bu en önemli kitabı bildiğim kadarıyla Türkçeye çevrilmedi.

Hooks, 2013 yılında verdiği bir röportajda, yazmaya henüz 19 yaşındayken başladığı bu kitap için, “Şimdi olsa ‘beyaz feminist siyasetler’ yerine, ‘kimi beyaz feminist siyasetler’ derim, çünkü beyaz devrimci feministler olduğunu biliyorum” diyor.

Böbrek yetmezliğinden öldüğünde henüz 69 yaşındaydı. Adı Gloria Jean Watkins’ti, yazarken kullandığı bell hooks mahlası, anneannesinin adının kısaltmasıydı. Kim olduğuna değil, yazdıklarına odaklanılmasını istediği için, adını büyük harfler kullanmaksızın yazıyordu.

Yoksul, emekçi bir Afro-Amerikan ailenin altı çocuğundan biriydi. Ailesinde üniversite eğitimi alan ilk kişi o oldu.

Hooks’un kişisel deneyimleriyle teorik bilgileri harmanlayan kitapları, feminist yöntemle yazmanın önemli örnekleridir. Yine pek çok feminist gibi, bir mecra olarak yazıyla yetinmedi, birçok belgeselde konuştu. Çağdaşı pek çok feminist gibi, farklı alanlarla ilgilendi, farklı alanlarla ilgili yazdı. Bu terimlerle ifade etmese de, popüler kültürün patriyarkanın ideolojik aygıtlarından biri olduğunun farkındaydı. Rap müzik üzerine eleştirel yazıları önemli oldu. Mesela Beyonce’nin 2016’da piyasaya çıkan, eleştirmenlerden çok olumlu eleştirilen alan, siyahlar arasındaki aşk ilişkilerine, Afro-Amerikan tarihine ve kültürüne göndermelerde bulunan ve kimi yazarlar tarafından siyah feminizmin parçası sayılan Lemonade albümüne[2] The Guardianda epeyce saydırdığı yazı büyük ilgi gördü.

bell hooks’un feminizmi, ırkçılık, cinsiyet ve kapitalizmin kesişimselliğine odaklanmasıyla ayrışır. Angela Davis’in de sık sık başvurduğu bu terimi ilk kullanan Kimberlé Williams Crenshaw da ABD’li, siyah bir kadın akademisyendir.

bell Hooks’un siyah feminizm üzerine yazdıkları dünyanın farklı yerlerinde ve tabii Türkiye’de– yaşayan feministlere ilham verdi. Ancak onun deneyimlediği ve sözünü ettiği ırkçılığın sömürgecilikten değil, kölecilikten neşet ettiğini, beyazlar ve siyahlar arasındaki farkın, güçlü ve acımasız ayrımcılık araçlarını mümkün kıldığını da unutmamalı, bence.

Hayatının bir döneminde, yıllar boyunca bir erkek partneri olduğu söyleniyor. Hooks kendisini “queer pas gay” olarak tanımlıyor (“gay değil, queer”). Bunu 2014 yılında şöyle anlatıyor: “Bir arkadaşımla, birbirimize hayatımız boyunca kendimizi queer olarak deneyimlediğimizi söylediğimizde bu terimi ortaya çıkarttım.” Devamında, “queer”in cinsel partnerle ilgili olmadığını, bu da bir boyutu olmakla birlikte, benliğinin çevrendeki hiçbir şeyle uyumlu olmaması ve konuşabileceğin, serpilip yaşayabileceğin bir yer keşfetmekle ve yaratmakla ilgili olduğunu söylüyor. Bu görüşlerini dayandırdığı Tim Deans’i okumadım ama kimlik siyasetinin çıkış noktasının baskı ve ayrımcılık olduğunu, birbirini anlayan ve kollayan bir topluluk olmanın ve alanlar açmanın önemini görmekle birlikte, esas meselenin o ayrımcılığın, hatta o farkın bir fark sayılması durumunun ortadan kalkması olduğunu düşünüyorum.

Budizmle içli dışlı olmuş. 1992’de verdiği bir röportajda Budizmini, ayrıcalıklı bir yerde değil, soykırımcı bir savaşın kırıp geçirdiği bir halkın derin acısında konumlandıran Vietnamlı zen ustası Thich Nhat Hanh’dan etkilendiğini anlatıyor, ancak onun yazılarındaki cinsiyetçiliği de eleştiriyor. Farklı düşünce biçimlerine ne kadar açık olabildiğini düşündürdü bu bana.

Erken göçtü ama geride çok şey bıraktı, çok yazdı. Bir kitabında,[3] bu kültürde hiçbir siyah kadının, hatta hiçbir kadının “çok fazla” yazmış olamayacağını söylüyor. “Hiçbir kadın,” diyor, “yeterince yazmamıştır.” Katılmamak çok güç.

 

NOTLAR: 


[1] İlk kitabı, şiirlerini topladığı, 1978’de yayınlanan And There We Wept: Poems’di.

[2] Albüm için yapılan bir saatlik filmde bu göndermelere rastlanır. 

[3] Remembered Rapture: The Writer at Work, Henry Holt and Company, New York, 1999.