Kitap dergisi tarihinde Cumhuriyet Kitap’ın öncü bir rolü vardır. Bu bağlamda, Turhan Günay emeğiyle, yaratıcılığıyla çok önemli bir süreye imza atmıştır
18 Nisan 2017 17:41
Kalemin Ucu - XXVII
Franz Kafka, Samuel Beckett, Eugène Ionesco yıllar önce bir araya gelip, pek de edebiyat tarihine geçmeyen, yâni şu âna kadar bilmediğimiz bir metin yazmış; aslında (doğal olarak) kurmaca bir metin! Öte yandan siz isterseniz bunu oyun ya da senaryo olarak düşünün, belki de bir roman; ancak yazanlar nereden bilsin bu metin “gerçek”leşecek! Bizler de bu gerçeklik hâlini izliyoruz!
Yazıyı kaleme alırken, hayatî bir referandum için yurttaşlar sandık başına gidiyordu; ve de Turhan Günay 168 gündür hapisteydi. Anlayamadığımız nedenler bir yana, Günay yirmi beş1 yıldır yönettiği Cumhuriyet Kitap ekinin 168 gündür fiziksel olarak yayın yönetmeni değildi!2
Mitolojinin kahramanlarından Korinthos Kralı Sisifos, mâlûm, Zeus tarafından Hades’e, ölüler ülkesine gönderilir. Sisifos, Asopos’un kızı Aigina’nın, kartal kılığına giren Zeus tarafından kaçırıldığını görmüş, kızın babasına durumu bildirmiş, uçkuru düşük Zeus’un edepsizliğini, kural tanımazlığını açığa çıkartmış. Tanrılar Tanrısı Zeus’a bunu nasıl yapar! Bu eylemi Zeus, tabiî ki cezalandıracaktır! Sisifos bir kayayı tepeye çıkartır, tam tepeye yaklaştığında kaya aşağıya yuvarlanır, sonra tekrar yukarıya çıkartır, tepeye yaklaştığında kaya tekrar aşağıya yuvarlanır; bu sonsuza kadar sürer. Homeros’un dizeleriyle bu “sonsuz döngü (ceza)” şöyledir:
Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,
ve de kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,
habire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri,
aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden başbelâsı kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.3
Bizim aydınımız da tarihî süreç içinde biraz biraz Sisifos’a benzer. Kuşkusuz Sisifos mitosunun anlam alanı farklıdır ama benzerlikler vardır. Gerçi Albert Camus’ün ünlü denemesindeki4 yorum da bize bu konuda yardımcı olabilir: her ne kadar boş, saçma (anlamsız, absürd) bir uğraş olsa da, Sisifos’un eylemi insanın onurunu ve insanın Tanrılar’a karşı gelişini –belki de yenilmemiş oluşunu– gösterir.
Sonsuza kadar aydının çektiği bu ceza bitmez; –“ceza”landırma biçimleri açısından– Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Hasan İzzettin Dinamo ilk aklımıza gelenler. Öte yandan aydın, kültür köprüsünün ayaklarıdır, taşıyıcısıdır. Yalnızca Doğu’yu Batı’ya bağlamaz, geçmişi de günümüze bağlar. Sisifos gibi cezalandırılacağını bilse de özgürlüğün sesidir, isyânın da sesidir; böylece her şeye karşın gelecek için bir ışık’tır.
İşte, 168 gündür özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan Turhan Günay da bunlardan biri. Günay, kültür tarihimizde önemli bir süreye imza attı; çeyrek asırdır Cumhuriyet Kitap’ın yayın yönetmenliğini yaptı. Emeği, yaratıcılığı çok büyük ve önemli. Epeyce bir yıldır, kitap başlık sayısının yıldan yıla hızla arttığını düşünürsek (son yıllarda elli bin dolayında), bu işin zorlukları da gözümüzün önüne gelir.
Tanık olduğum geçmişe, 1990’lara uzanıyorum. Cumhuriyet Kitap ekinin ilk sayı tarihi 9 Şubat 1990. O zaman (başlangıçta) yayın yönetmeni Celâl Üster, editör Mürşit Balabanlılar’dı. Bir süre sonra ikisi sırayla gazeteden ayrılınca Günay yayın yönetmeni oldu. Daha önce yayınlanan, Cumhuriyet Kitap Kulübü’nün aylık dergisi Çerçeve’yi de anımsatmak gerek.
Bu vesileyle biraz daha eskilere gidip kitap dergilerine şöyle bir bakalım. Kitap dergisi bizde pek fazla yok; bir türlü varlıklarını sürdürememiş. Nedenleri arasında o zamanki başlık sayısının azlığı sayılabilir ama önemlisi toplumun kitapla kurduğu ilişkinin biçim- içeriğini düşünürsek, bu tür dergilerin varlıklarını sürdürememesi şaşırtıcı değil.
Belli başlılarını anımsayalım5. Memet Fuat Kitaplar (1950/51) adıyla bir kitap dergisi çıkartıyor. Arslan Kaynardağ Kitap Belleten’i (1960/61) kırk üç sayı yayınlıyor. Bir anlamda –ki kendi öyle tanımlamıştır– M. Fuat’ın Kitaplar dergisinin devamı sayılabilecek Günümüzde Kitaplar’ı Tarık Dursun K. çıkartıyor. İki kez deniyor! İlki 1973-1974 arası on sayı; öteki 1980’de on iki sayı. Bu dergi, aynı adla üçüncü kez 1984’te yayınlanıyor 6. Beş sayı sonra el değiştiriyor, yayın yönetmeni Atilla Özkırımlı oluyor ama bir edebiyat dergisine dönüşüyor; bu şekliyle de 1984-1987 arası otuz üç sayı sürüyor.
İlk sayısı 1994’te çıkan ve hâlen yayınını iki aylık edebiyat dergisi olarak sürdüren Kitap-lık ilk zamanlarda kitap dergisi olarak yayınlanıyordu; bir süre sonra içerek-biçimi değiştirildi. Kuşkusuz 1997-2009 arasında yayınlanan Virgül dergisinin adını anmak gerekir, katkısı çoktur. Dünya gazetesi de doksanlarda başlayarak kitap eki verdi. Aylık yayınlanan bu ek, günümüzde de yayınını sürdürmekte. Kısa bir zaman öncesine kadar yayını süren ve on beş yılı aşkın bir süre çıkan Radikal Kitap da bu ek’ler içinde çok önemli bir yer tutar; her şeyden önce haftalıktır. Daha sonraki yıllarda başka gazeteler de Kitap Eki vermeye başladı, vermekte. Bu serüvene, üç yıldır aralıksız yayınını “tatlı perşembe”leriyle, gündemi izleyerek sürdüren K24 de eklendi. Kuşkusuz başkalarından da söz edilebilir.
Özcesi kitap dergisi tarihinde, özellikle gazeteler açısından Cumhuriyet Kitap’ın öncü bir rolü vardır. Bu bağlamda, yukarıda da belirttiğim gibi Turhan Günay emeğiyle, yaratıcılığıyla çok önemli bir süreye imza atmıştır. Burada bir parantez açmak gerek. Günay ile birlikte içeriye alınmış değerli arkadaşlarımız, meslektaşlarımız var, kalem emekçileri var. Kalemi yasaklananlar var; en kısa sürede özgürlüklerine kavuşmalarını dileyerek, Günay’a ve hepsine selâm ve sevgilerimi bu yazıyla göndermek istiyorum. Ama birine de “özel” (kişisel) selâm ve sevgi göndermek istiyorum ki o da, Cumhuriyet gazetesinin avukatlarından Bülent Utku. Yıllar öncesine gider dostluğumuz arkadaşlığımız, aynı siyâsî hareketin de içinde yer almışızdır; ama bunlar ayrı mesele. Geçen ay otuz dokuzuncu yılını lânetle anımsadığımız “16 Mart 1978” dehşetengiz katliamından kurtulanlar arasındadır. Yâni bu “çile”, Sisifos örneğinde olduğu gibi bitmez!
Yine, mitolojiden bir örnek vereceğim. Bu kez, Kral değil, öyküsü de karanlık değil aydınlık; Korinthoslu yurttaş Arion’un öyküsü. Ancak ona geçmeden önce, Turhan Günay’ın kitap bilgisinin yanı sıra türkü bilgisinin de çok derin olduğunu belirtmem gerek. Hem de çalıp söyleyerek. Yalnız türkü değil, aynı zamanda “sanat müziği” konusunda da bilgisi vardır; yine söyleyerek.
Arion çalgıcı, şarkıcı. İÖ 700’lü yıllarda “gerçekten” yaşamış bir şâir olduğu da söylenir ama ben mitosun içinde kalıyorum. Arion, Sicilya’ya bir müzik yarışması için gider. Çalar, söyler ve büyük ödülü alır. Sonra yine gemiyle Korinthos’a döner. Ancak denizciler onu öldürüp ödülü elinden almak için plan yapar. Onların bu tasarısı Arion’un rüyasına girer. Aslında, sanatın da koruyucusu olan Tanrı Apollon, uykusunda Arion’u haberdar edip ona kurtuluş yolu göstermiştir.
Denizciler Arion’u öldürmek için üzerine saldırdığında, Arion onlardan bir dilekte bulunur. Son kez çalacak ve söyleyecektir. Denizciler izin verin, Arion çalgısının eşliğinde şarkısını söyler, bitirir bitirmez de denize atlar. Arion’un şarkısı sırasında, müziğe, şarkıya, nâmeye yunuslar gelmiş, geminin etrafında beklemeye başlamıştır. Denize atlayan Arion bir yunusun sırtına tutunur ve karaya çıkar; yunuslar Arion’u kurtarmıştır.
İnanıyorum ki, Nida Ateş’in7 sazının ve sözünün katkısı da olacaktır kuşkusuz; evet inanıyorum ki Kenan Kocatürk’ün, Turhan Günay’ın özgürlüğü elinden alındığından beri (şimdilik 168 gün!), her gün sosyal medyada paylaştığı türküler, türkülerin gücü Turhan’ı özgürlüğüne kavuşturacaktır!