Çevrilmeli mi çevrilmemeli mi? Kantolar’da yabancı alıntılar, çevrilebilirlik ve kibir

"Bir metnin çevirisi ne demektir? Çeviri, okuyucunun tembelliğine mi yaslanmalıdır? Ya da iyi bir çeviri okuyucuya korunaklı ve sevimli bir oda kurup ona devamlı telkinlerde bulunan mıdır? Bir alıntının çevrilebilir olması, o alıntının çevrilmesi gerektiği anlamına gelmiyor, çünkü her metnin konuştuğu kadar sustuğu yerler var ve çevirmenler de susmayı seçebilir."

Ümit Aktaş’ın Independent Türkçe’de yayımlanan 25 Nisan tarihli “Kantolar, korona ve kibir” başlıklı yazısı daha önce çeşitli tanıtım yazıları ve sosyal medya mecralarında yer alan kanımca talihsiz benzer yorumları tekrarlar nitelikte. Yazar, Ezra Pound’un Kantolar’ında geçen sayısız yabancı metin alıntısının çevrilmediğinden dem vuruyor ve bu yargısı onu çevirmenin kolaya kaçtığı kanısına varmasına sebep oluyor, çünkü Aktaş’a göre yabancı alıntıları çevirmeme cüreti bir kibir göstergesi. Bu tür haksız yargıların zikredilmesinin çevirmenin bir açıklama kaleme alması hakkını doğurduğunu düşünüyorum.

Kantolar, öncelikle modernist bir epiği temsil ediyor. Bu modernizm sadece yapıtın biçimsel tekniği olan parçalı, çokdilli ve görsel yapısından ibaret değil elbet. Pound’un epiği tek bir medeniyete mal edilebilecek bir şiir değil çünkü, Antik Yunan’dan Çin’e uzanan bir kültürler güldestesi de. Sadece Pound’a değil, T.S. Eliot’a ya da James Joyce’a biraz göz gezdirmiş biri, modernist edebiyatta yabancı ibarelerin metnin asıl diliyle nasıl bir ahenk içerisinde yer aldığını kolaylıkla gözlemleyebilir. Oysa modernist metne diriliğini veren, bu farklılıkları metne sokabilme kabiliyetidir. Çevirmen içinse metne sadık kalmak, sadece metnin içeriğine değil biçimine de sadakattir.

Eğer yazar metninin çokdilli olmasını tercih etmiş ve yabancı dillerden alıntıladığı bölümleri eserinin hiçbir baskısında çevirme ya da açıklama ihtiyacı görmemişse hangi çevirmen bu kısımları çevirmeye cüret edebilir? Hem zaten çevrilmemeleri için konan metinleri çevirmek Kantolar’ın çokdilli yapısına aykırı değil midir? Peki, Pound’un İngilizcede şiirlerini yayımlarken okurun donanımına yaslandığı çıkarımı yapabilir mi? Bugün Amerika’da Kantolar’ı eline alan okur kitapta neyi görüyorsa Türkçeden bakan biri de aynı şeyleri görmeli.

Pound’un çevirilerine 2009’un Ekim ayında başladım ve bu geçtiğimiz on sene içerisinde elime geçen İtalyancadan Almancaya hiçbir Kantolar çevirisinde yabancı tüm alıntıların çevrildiğini görmedim.[1] Çünkü modernist şiirin özü metnin parçalılığını ve geçişliliğini korumaktır; farklı kültürler arasında bir bütünlük oluşturmaktır. Bu metinler çevrilmek için değildir, dillerarası bir görsel tema bütünlüğü oluşturmak ve dil bağlamları arasında köprü kurmak içindir.

Çeviride sadakat meselesi çok çetrefilli bir konu, ama yaratıcı bir çeviri anlayışını seçen şair ve çevirmenler de yok değil. 1950’lerde ilk ürünlerini veren Brezilya somut şiir grubu Noigandres buna bir örnek olabilir. Noigandres, Pound’un on üçüncü yüzyıl Provençal şairi Arnaut Daniel’in bir şiirinde gördüğü ama anlamını tespit edemediği gizemli bir sözcük. Pound’un görselliğinden etkilenen Augusto ve Haroldo de Campos kardeşler, şair Décio Pignatari’yle kurdukları bu şiir kolektifinde (İsviçreli şair Eugen Gomringer ve İsveçli Öyvind Fahlström’ün görsel şiirlerinden habersiz) ilk görsel ve somut şiir örneklerini veriyorlar.[2]

Brezilya Somut Şiir Kolektifi Noigandres: Augusto ve Haroldo de Campos kardeşler ile şair Décio Pignatari. Sağda, de Campos kardeşlerin Pignatari, Grünewald ve Faustino'yla beraber yayımladıkları 1985 tarihli Ezra Pound çevirileri.

Haroldo de Campos’un çevirinin olumsallığı ve imkânsızlığı hakkında çeşitli makaleleri mevcut ve Pound’un Make It New! (Yenileştir!) düsturundan etkilenerek kanto çevirilerine Portekizce transcriaçãos (transcreations, “çeviri-yaratıları”) sözcüğünü uygun görüyor, ama bu yine de Brezilyalı somut şairlerinin bu metinde geçen tüm yabancı alıntıları çevirdikleri anlamına gelmiyor: Bu kolektifin yayımladığı Pound çevirilerini inceleyen araştırmacılar, 1960  (ve 1968) baskılı çeviri kitapların Pound’un metnine haşvi olarak sadık olduğunu, yalnız 1985 baskısında genişleten Kantolarçevirilerinin de Campos kardeşlerin “yaratıcı çevirileri”ne yer verdiği kanaatinde, ama bu “çeviri-yaratısı” çoğu kez İngilizce metnin Portekizce yeniden yorumlanmasıyla sınırlı olduğu söyleniyor, yabancı metin alıntılarının çevirisinden bahsedilmiyor.[3]

Yabancı alıntıları çoğu kez oldukları gibi bırakan tek Türkçe çevirmen ben değilim. Şubat ayında Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan çevirilerim dışında daha önce İlhan Berk’in yayına hazırladığı iki seçme kantolar kitabı mevcut.[4] İlhan Berk, Yurdanur Salman, Güven Turan ve Sinan Fişek gibi niceleri Pound’un yabancı ibarelerine özgün dillerinde yer vermekteler (ve böyle yapmakta da sonuna kadar haklılar). Kitabın sonsözünde Pound uzmanlarının bile sıkça gözden kaçırdığı bir olgudan bahsetmiştim. Her ne kadar yabancı alıntılar Pound’un metnini İngilizceden okuyan için zorlu kılsa da Pound aslında her kantoda alıntıladığı yabancı metinlerin gizli birer çevirisini de veriyor. Yani Pound’un kullandığı yabancı dillere nüfuz edemeyen okur için şifreler ve temalar Kantolar’ın İngilizce metninde zaten gizli. Bu şiirleri okuyan biri, anlamakta ısrar ettikleri bölümleri zaten Türkçede bulabilirler.

Geçtiğimiz on sene zarfında bu 800 sayfalık metni çevirirken Pound uzmanı Profesör Carroll F. Terrell’ın hacimli kitabından bolca yararlandım. İster Çince olsun ister Provençal dilinde, Terrell bu şiirdeki alıntıların ne anlama geldiklerini ve hangi metinlerden alındıklarını detaylı bir şekilde açıklıyor ve böylelikle Kantolar’ın bağlam haritasını da çıkarıyor. Bu çetrefilli metni çevirmeye kalkışan birinin yabancı alıntıların anlam ve bağlamlarına bakmama gibi bir lüksü olabileceğini hiç sanmıyorum. Buradaki aceleci gözün göremediği şey, yabancı alıntıların zaten deşifrelerinin varoluşu ve deşifrelerin de Türkçe çeviride gizli olduğu.

Kantolar’daki yabancı metinlerin çevrilmesi gerektiği savı başka bir absürtlüğü de beraberinde getiriyor. Çünkü bu yargıya kapılan, Kantolar’da yer alan Antik Yunanca, Mısır hiyeroglifleri, Çince ve Japonca gibi Latin alfabesi dışı alıntıların şiire görsel bir boyut verdiğini unutuyor. Pound’un edebiyatta temsil, görsellik ve imge hakkında bir sürü yazısı var, aynı zamanda döneminin resim anlayışı hakkında da makaleler kaleme almış biri. Bunların dışında Çincenin yazıdaki temsili hakkında çok ilginç fikirleri var.

Pound’un Çinceye bakışını etkileyen Japon kültürü uzmanı Ernest Fenollosa, bu dilin yazılışı hakkındaki notlarında şu düşünsel yönü vurguluyor: Çincedeki ideogramlar, yani Çincede alfabe yerine kullanılan karakterler, imledikleri sözcüklerin birer görsel temsilini verir ve bu temsil, bize Çincenin çeşitli kavram ve varlıkları nasıl görselleştirmeyi tercih ettiği hakkında zihinsel ipuçları da vermektedir. Pound, dillerarası yakalanan bu görselliğe phanopoeia adını veriyor ve bu kavramı “imgelerin görsel tahayyüle izdüşümü” olarak çevirebileceğimiz bir şekilde tanımlıyor.[5]

Bu nedenle, Pound Çincedeki “aydınlık” (hsien) ideogramını Antik Yunan mitolojisindeki helios’la yan yana kullanmakta ve aynı şekilde hsien’i Yeni-Platoncu felsefedeki ışık (lux, lumen) ve parıltı (serenitas) kavramlarıyla konuşturmakta hiç beis görmemekte. Oysa aydınlığın, berraklık, erdem ve iyilik gibi kavramlarla benzer ifadeleri var. Unutulmamalı, tüm bu kavramlar aynı zamanda aklı ve idrak edebilme yetisini imliyor, yani “akledilebilirliği” de. Kantolar’daki tüm dillerde geçen “güneş” ve “parıltı” kullanımlarını Türkçeleştirmek yalnızca metindeki dillerarası geçişleri anlamsızlaştırmakla kalmıyor, Pound’un görsellik anlayışını sekteye uğratıyor, dilin temsile olan bakışını yadsıyor.


Ezra Pound, Kantolar, çev. Efe Murad, YKY, 2020.
Sağdaki fotoğrafta Ezra Pound, Allen Ginsberg ve Fernanda Pivano ile birlikte. Portofino, 1967.

Her şeyin çevrilebilir olmasını düşünmenin arkasında ne tür bir yerlileştirme merakı ve saplantısının yattığını açıkçası merak ediyorum. Pound’un kültürlerarası metnini tek bir dilde tektipleştirmek metni anlamamıza ne kadar yardım edebiliyor olabilir? Ayrıca Pound’un Kantolar’ı türlü söz oyunlarıyla örülü. Yani üstünkörü bir bakışla “bu bölüm çevrilsin mi çevrilmesin mi” diye özetlenebilecek kadar basit bir iş değil.

Pound’un metniyle uzun seneler didişmiş biri olarak birçok yabancı alıntıyı özgün dilde bıraktığım gibi, İngilizce metnin aralarına serpiştirilmiş birçok kısa Latince ve İtalyanca ibareyi de aynı dönemin Türkçesi ya da Arapçasıyla karşıladığımı belirtmek isterim. Yabancı altıntıların çevrilmesi gerektiğini düşünenler, çeviri metne daha dikkatli baktığında Pound’un kullandığı onlarca yabancı tabiri “çevirirken” metnin aslındaki arkaik ibarelerin okura tarihsel uzaklığıyla benzer bir mesafe kurmaya çalıştığımı da fark edecektir. Mesela, Kanto XLIII’te İtalyanca salite’yi Türkçede “dik bayır” ya da “yokuş” anlamlarına gelen yora’yla karşıladım[6] ve aynı şekilde Kanto XCIII’te İtalyanca “cenk arabası” anlamına gelen carrozza’ya karşılık “araba”yla aynı kökten (İrani diller ve Arapçadan) carrāda’yı kullandım.[7] Yeni-Eflatuncu düşüncedeki İtalyanca serenitas’ı, yani parıltıyı, CXI İçin Notlar ve Kanto CXIII’de el-Sühreverdî felsefesindeki işrāḳ ve İşrāḳiyye kavramlarıyla ikinci baskıda karşılamayı düşünüyorum. Bu kısa çeviri egzersizleri, sadece aralarda Arapça ya da Anadolu Türkçesine çevirdiğim kısa bölümlerle sınırlı da değil. Pound, eğer on altıncı yüzyıl İngilizcesi kullanıyorsa, ben de on altıncı yüzyıl Türkçesi kullanmaya çalıştım. Aynı şekilde, yirminci yüzyıl Amerikan business dilini çağdaş Türkçedeki kullanımlarla karşıladım.

Kantolar’daki yabancı alıntıları çevirme ısrarının zorlu yanları var ve birçok çevirmenin bu ısrarı her zaman çok doğru neticeler vermiyor. Bu anlamda, Kâmil Eşfak Berki çok ilginç bir örnek, çünkü Berki’nin Kantolar’da yer alan yabancı dillerden alıntıları Türkçeleştirme, yani asıl dilde tutmama eğilimi var. Kaşgar dergisinin Şubat 2013 sayısında yayımlanan Kanto XIX çevirisi buna bir örnek. Berki’nin çevirisini Terrell’da zikredilen açıklamalarla karşılaştırırken yorumladığı yerleri takip etmekte zorlandım. Çok doğaldır, Berki Terrell’ın 1980’de yayımlanmış kitabını görmemiş olabilir, ama Berki’nin çevirilerine baktığımızda Pound’un metninin çokdilliliğinden ve görselliğinden çok da bir iz yok. Türkçesi metni adeta tektipleştirmiş; Pound’un İngilizcede eski bir hava yakalamaya çalıştığı yerler ya da Yunan ve İtalyan kültürüne yaptığı göndermeler tekdüze bir çağdaş Türkçede eriyip gitmiş.

Sonsözde bahsetmiştim, Kaşgar dergisinde yayımlanan Kanto XIX çevirisinde Berki, Fransızca Qui se faisait si beau (“kendisini güzel yapan, güzelleştiren”) ibaresini Türkçeye “Başka yaratmış Yaradan” diye çeviriyor[8] ki ilginç bir yorum, ama söz konusu kişi Pound’un pek hazzetmediği sözde finans dehası bir üçkâğıtçı Spinder hakkında. Buradaki alıntıda Tanrıyla doğrudan bir bağ kuramadım. Pound, şiirde Spinder’a hep alaycı bakan biri de, Berki ne düşündü ve buradaki yorumu bir kinaye mi içeriyor bilemiyorum, ama buradaki alıntının öznesi Yaradan değil banker Spinder olmalı.

Kantolar’dan Türkçeye yapılmış toplu bir çeviri yok. O nedenle, daha önce çeviri yayımlayanların neredeyse hiçbiri diğerleriyle aynı kantoları çevirmemiş. Meşhur faiz şiiri Kanto XLV ise buna bir istisna. Bu kantonun temel konusu usuryya da Latincede arkaik kullanımıyla usura, yani tefe, ribâ ya da murâbaha olarak çevirebileceğimiz paradan para kazanma olgusu hakkında. Kantonun sonlarına doğru Pound’un büyük harflerle yazdığı Latince tabir CONTRA NATURAM’la karşılaşıyoruz. Bu tabir, günlük İtalyanca bir tabir değil, ölü bir dil olan klasik Latinceden alıntı.

CONTRA NATURAM ibaresi İngilizce metinde Pound’un Latince usura kullanımıyla bir benzerlik gösteriyor, çünkü yaşayan İngilizce metinle ölü dil Latince arasında bir uyum ve geçişlilik var. Aynı şiirde geçen İbranice neschek’e kadar genişletilebilecek bir okuma alanı bu. Eğer çevirmen şiirdeki Latince dizimi bozma niyetindeyse ve bu tanımı ısrarla çevirmek istiyorsa çağdaş Türkçeyle değil, yine arkaik bir Türkçeyle çevirmesi özgün metne bir sadakat göstergesidir. İlhan Berk ve Sinan Fişek, birçok çevirilerinde yabancı alıntıları olduğu gibi bıraktıkları halde Seçilmiş Canto’lar’da CONTRA NATURAM’ı[9] belki anlık bir hinlikle Türkçeleştirme yoluna gitmiş ve “DOĞAYA KARŞI” diye çevirmeyi uygun görmüşler.[10]

Türk Dili Araştırma Kurumunun 1933 tarihli Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’na bakılırsa, o sırada doğa sözcüğü tabiata karşılık olarak henüz yer almıyor. Çok sonra, Türk Dil Kurumunun 1942 tarihli Felsefe ve Gramer Terimleri’nde tabiata karşılık olarak verilmiş. Doğa, 1930’lar sonrası bir sözcük olduğu için Latincedeki ölü dil havasıyla uyumlu değil. Oysa Pound tefeyi ölü dilleri bile ayaklandıran bir hayalet olarak görüyor olabilir mi? Tabiat bu anlamda Latincedeki mesafeyi Türkçede bize daha iyi veriyor, çünkü doğadan çok daha uzun bir kullanım geçmişi var. Bu çevirideki ikinci yanlış yorum, CONTRA’yı “karşı” olarak çevirmek. Oysa burada Pound tefeciliğin tabiata (ve belki de insan tabiatına) “aykırı” olduğunu söylemek istiyor, “karşı” değil. TABİATA AYKIRI daha sadık bir çeviri olurdu.

İlhan Berk ve Sinan Fişek’ten başka Mustafa Özel bu kantonun çevirisini çeşitli dergilerde yayımlıyor (Yönelişler ve Dergâh’taki tam metni göremedim).[11] Kısa bir internet taramasıyla edebi fikir adlı bir internet sitesinde Hakan Şarkdemir’in çevirisini gördüm.[12] Şarkdemir de Özel gibi usury’yi Kur’an referanslı ribâyla karşılamış ve bence usury’nin tarihselliği düşünüldüğünde doğru bir karşılama bu. Ama ne kadar ilginçtir ki Hakan Şarkdemir ribâda Arapçayı seçerken (büyük ihtimalle İlhan Berk’ten “ilham”la) CONTRA NATURAM’ı DOĞAYA KARŞI olarak Türkçeleştirmiş. “Natura”yı Arapça “tabiat”la karşılamak yerine “doğa” sözcüğünü seçmesine hiç anlam veremedim doğrusu; hem de Berk ve Fişek’in yukarıda bahsettiğim diğer yanlış yorumunu tekrarlamasına.

İlhan Berk ve Sinan Fişek'in Canto XLV çevirisi (İngilizcesiyle birlikte)


Efe Murad'ın Kanto XLV çevirisi

Bu örnekler uzun zamandır aklımı kurcalıyor. Kitabın ilk baskısında CONTRA NATURAM’ı aynen Latincesiyle tutmanın daha doğru olacağını düşünmüştüm ama ikinci baskı için kafamda başka bir formül oluştu: Bu arkaik tabire Arapça ya da Osmanlıca bir karşılık bulmak! Usury’nin Kanto XLV’de tekrarlanan arkaik formu usura’yı bu arkaik kullanımla benzer bir mesafe kurmak adıyla ribâyla aynı kökten olan “murâbaha”yla karşılamıştım (bunun sebebini çevirinin sonsözünde belirttim). Peki CONTRA NATURAM’a nasıl bir arkaik kullanım önerilebilir? Önceleri (daha da eskilik katmak amacıyla) çeviriyazı kurallarını da düşünerek caksü’l-abīca ya da żıddü’l-abīca uygun olabilir diye düşünmüştüm, ama şimdi “aykırı”nın contra için daha uygun olduğunu fark ettikçe gayrü’l-abīca’nın daha uygun düşebileceği kanısındayım. Hatta belki Latince değil Arapça elifbayla yazılmalı bu ibare.

Bir metnin çevirisi ne demektir? Çeviri, okuyucunun tembelliğine mi yaslanmalıdır? Ya da iyi bir çeviri okuyucuya korunaklı ve sevimli bir oda kurup ona devamlı telkinlerde bulunan mıdır? Bir alıntının çevrilebilir olması, o alıntının çevrilmesi gerektiği anlamına gelmiyor, çünkü her metnin konuştuğu kadar sustuğu yerler var ve çevirmenler de susmayı seçebilir. Geçtiğimiz dört yıldır Pound’la benim gibi cebelleşen ismiyle müsemma editörüm Dürrin Tunç’un bu kitapta çok emeği var. Dürrin’in aklı, sabrı ve titizliği olmasaydı çevirileri bitirmekte çok zorlanabilirdim. Bu çeviride yapılan tercihler ne Aktaş’ın yazdığı gibi üstünkörü bir çevirinin ürünü ne de bir kibir abidesi. Oysa asıl kibir, Pound’un kendisinin bile çevrilmesini istemediği yabancı dildeki alıntıları çevirmekte ısrar eden kolaycı zihniyette değil mi?


[1] Çeviriyi kimin yaptığı da önemli bir mevzu. Kantolar’ın eksiksiz Almanca, İtalyanca ve Fransızca edisyonları, çeşitli edebiyat eleştirmenleri ve akademisyenlerce hazırlanmış çeviriler. Almanca metin edebiyat eleştirmeni ve Amerikan modenizminden şiir çevirileri yapan Eva Hesse’ye ve İtalyanca çeviri ise Pound’un kızı Mary de Rachewiltz ve New York Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı profesörü Maria Luisa Ardizzone’ye ait (Eva Hesse’nin hayatı ve Pound tutkusu için bkz. Ezra Pound Cemiyetinin dergisi Make It New’un Mayıs 2014 ilk sayısı). Türkçeye baktığımızda ise Akşit Göktürk, Sinan Fişek ve Mustafa Özel dışındaki tüm çevirmenlerin şair olduğunu görüyoruz. Aynı şey son birkaç yılda diğer dillerde yayımlanan Kantolar çevirileri için de geçerli: Rusça çeviri şair Andrei Vitalievich Bronnikov ve Meksika’da yayımlanan ikinci İspanyolca çeviri de Arjantin asıllı şair Jan de Jager tarafından gerçekleştirilmiş. Ayrıca Fransızca edisyon bir komisyonca hazırlanmış ve çevirmenler arasında şair Denis Roche da var.

[2] Bkz. Mary Ellen Solt (haz.), Concrete Poetry: A World View (Bloomington: Indiana University Press, 1970).

[3] Andrea Martins Lameirão Mateus, “Yeats, Pound and their Brazilian Translations” The Brazilian Journal of Irish Studies 17 (Kasım 2015), 37-50 ve Rodolfo Jaruga, “Ezra Pound’s Arrival in Brazil,” Make It New 4.1-2 (Eylül 2017) 

[4] İlki İlhan Berk ve Yurdanur Salman’ın beraber hazırladıkları Seçme Kantolar (Ankara: Yazko, 1983); ikincisi ise İngilizce metinlerin de yer aldığı İlhan Berk’in Güven Turan, Yurdanur Salman, Sinan Fişek, Akşit Göktürk ve Hilmi Yavuz’la beraber çevirip yayımladığı Seçilmiş Canto’lar (İstanbul: Adam Yayınları, 1995) adlı oylumlu kitap.

[5] Üç şiir türünden biri olarak saydığı phanopoeia’yı şöyle tanımlıyor: “Phanopoeia, which is casting of images upon the visual imagination” (Ezra Pound, “How to Read,” Literary Essays of Ezra Pound (New York: New Directions, 1968), s. 25).

[6] Ezra Pound, Kantolar, çev. Efe Murad (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020), s. 225.

[7] a.g.e., s. 642.

[8] Ezra Pound, “Canto XIX,” çev. Kâmil Eşfak Berki, Kaşgar 31 (Şubat 2013), s. 49.

[9] Bir başka nokta: Latince ibare CONTRA NATURAM’ı Berk ve Fişek şiirin İngilizce aslında CONTRA NATURA olarak yanlış yazmışlar.

[10] Bkz. İlhan Berk-Sinan Fişek, “Canto XLV,” Seçilmiş Canto’lar, s. 85.

[11] Bu çevirinin sadece İktisat ve İş Dünyası’nda yayımlanan parçalarını gördüm. Bkz. “Riba Kantosu,” çev. Mustafa Özel, Yönelişler 48 (Temmuz 1990), s. 13; Dergâh 5 (Haziran 23, 1990), s. 19 ve İktisat ve İş Dünyası 9 (Mart 1993), s. 38.

[12] Hakan Şarkdemir’in Kanto XLV çevirisi için: http://www.edebifikir.com/siir/xlv-kanto.html