Beşir Ayvazoğlu: Türk kültürüne aşinalığı olmayan birinin Beş Şehir’e nüfuz etmesi zordur. Manguel’in Tanpınar’ın Beş Şehir’de anlattıklarından ne anladığını tahmin bile edemiyorum.
16 Haziran 2016 15:15
Beşir Ayvazoğlu günümüz edebiyatının önde gelen yazar, araştırmacı ve eleştirmenlerinden. Ahmet Haşim’den Yahya Kemal’e, Florinalı Nazım’dan Asaf Halet, Peyami Safa’ya kadar yazdığı kitaplarla Türkçenin birçok şair ve yazarını bizim için bildik, tanıdık kıldı. Bu tanıdıklığın son halkasına Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i eklendi. Beşir Ayvazoğlu Tanpınar’ın bu önemli eserini notlar, açıklamalar ve dönem fotoğraflarıyla yayına hazırladı. Bunu yaparken Tanpınar’ın arada karşılaşılan dil sürçmelerini de düzeltti. Bu iki önemli edebiyatçıyı bir araya getiren bu eser vesilesiyle Beşir Bey ile Tanpınar’ı, şehirleri yazmayı, şehir ve zaman arasındaki ilişkiyi konuştuk.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir adlı eserini notlarla ve fotoğraflarla yayına hazırladınız ve geçtiğimiz günlerde eser yeniden yayımlandı. Eseri bu şekilde yayına hazırlamaya sizi iten ne oldu?
Öteden beri Tanpınar için kapsamlı bir okuma kılavuzu veya “Tanpınar Sözlüğü” hazırlamak gerektiğini düşünüyor ve bu fikrimi zaman zaman dostlarımla paylaşıyordum. Bugünkü nesiller, Tanpınar’ın eserlerinde atıfta bulunduğu kişilere, mekânlara, fikirlere, tarihî hadiselere vb. çok yabancı. Bu sebeple Tanpınar okumalarının çok verimli olduğu kanaatinde değilim. Biliyorsunuz, ben daha önce kapsamlı bir Yahya Kemal Ansiklopedisi hazırlamıştım; bu ansiklopedinin büyük bir boşluğu doldurduğunu ve özellikle edebiyat öğrenimi gören üniversite öğrencilerinin işine çok yaradığını zannediyorum. Ancak inanılmaz zenginlikte bir kültürün içinden konuşan Tanpınar için bir sözlük (veya ansiklopedi) yazmak, bir kişinin altından kalkabileceği bir iş değil. Ciddi bir ekip kurmadan bu çalışma hakkıyla yapılamaz. Beş Şehir için yaptığı çalışma, böyle bir çalışma için başlangıç olabilir. Dergâh Yayınları’ndan gelen teklifi bu sebeple hiç düşünmeden kabul ettim.
Tanpınar’ın Beş Şehir’i yazdığı dönemde bu esere benzer başka eserler yazılmış mı? Onlarla Beş Şehir arasında benzerlikler var mı?
Faruk Nafiz’in “Sanat” şiirini hatırlayınız; bu şiirin son kıt’ası “Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken / Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz” mısralarıyla başlar. Cumhuriyet’in ilk yılları, 1930’lar ve 40’lar, aydınların Anadolu’yu keşfetme heyecanı yaşadıkları, naif bir Anadolu romantizminin herkesi sardığı yıllardı. İsmail Habib Sevük’ün Cumhuriyet gazetesinde 1936 yılında tefrika edilen ve 1943 yılında Yurttan Yazılar adıyla kitaplaştırılan yazılarını hatırlayınız. Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’nın birinci cildi de 1936 yılında yayımlanmıştı. Çok önemli bir yazar olan Nahid Sırrı Örik’in Anadolu şehirleriyle ilgili seyahat notları vardır. Anadolu’da: Yol Notları 1939’da, Bir Edirne Seyahatnamesi 1941’de yayımlanmış, Kayseri Kırşehir Kastamonu ise 1955’te... Refik Halid Karay’ın da bazı Anadolu şehirlerini gezerek kırk yıl önce gördüğü bu şehirlerin 1950’lerdeki hallerini anlatarak “Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra” başlıklı bir yazısı serisi yayımlamıştı. Bu yazılar iki yıl önce aynı isimle kitaplaştırıldı. Dönemin gazeteleri taranırsa, aynı minvalde başka metinler bulmak da mümkün. Ancak biz bu metinleri değil, Tanpınar’ın Beş Şehir’ini konuşuyoruz. Sözünü ettiğim metinler önemsiz mi? Hayır, çok önemli... Ancak onlar kısa süreli seyahatlerin intibaları olarak yazılmıştır; yani bir çeşit gazetecilik işi… Tanpınar ise mesela 1924 yılında öğretmenlik yaptığı Erzurum’u 1943 yılında, yani yirmi yıl sonra yazmış. Bu da o tarihteki intibalarını ve yaşadıklarını, aradan geçen yirmi yılda edindiği zengin birikimin içinden bakarak yazdığı anlamına geliyor. Şöyle de denebilir: Tanpınar, söz konusu beş şehri edebi olarak yeniden inşa etmiş, kendi Erzurum’unu, kendi Bursa’sını, kendi Ankara’sını, kendi Konya’sını yaratmıştır. Ve bana sorarsanız, Tanpınar’ın metinleri, yazıldıkları tarihten itibaren bu şehirleri kuşatan birer edebî zırhtır.
Tanpınar için yekpare zaman fikri önemli. Bu zaman fikrinin yansımalarını hikâye ve romanlarında görüyoruz. Aynı durum Beş Şehir için de geçerli midir?
Tanpınar, Bergson felsefesiyle ciddi bir şekilde ilgilenmişti ve Marcel Proust’u iyi bilen ve seven bir yazardı. Ânın bütün bir geçmiş zamanı yekûn halinde içinde taşıdığını düşünürdü. “Yekpare geniş bir an,” Bergson’un duree’sidir. Şehirlere, mekânlara ve hatta kelimelere bile bu gözle bakardı Tanpınar. Beş Şehir’in İstanbul bölümünün sonunda söyledikleri dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. “Ben,” diyor, “Kanuni’nin, Sokullu’nun İstanbul’unda bile on dakikadan fazla yaşayamam.” Niçin? Çünkü o tarihten bu yana İstanbul’un yaşadığı maceradan mahrum olmak demektir bu. Süleymaniye’yi bile yapıldığı tarihte görmek istemediğini söylüyor. O, Süleymaniye’yi dört asrın tecrübesi içinden, iki ayrı değerler dünyası, yani Doğu ve Batı arasında keskinleşen benliğimizle başka türlü zenginleşmiş olarak tatmaktan zevk alıyor. Yahya Kemal’siz, Mallarmé’siz, Debussy ve Proust’suz, Hafız Post’suz ve Dede’siz bir Süleymaniye’yi çok çıplak buluyor. Yeni kelimelere karşı soğuk olmasının sebebi de aynıdır. Onun için her kelime, içinde büyük bir birikimi bugüne taşıyan bir “zaman kırıntısı”ydı. Yakın dostu Nurullah Ataç’la arası bu yüzden açıldı.
Tanpınar’ın eserinde yazdığı şehirler bilinçli olarak mı seçilmiş yoksa bir rasgelelikten söz etmek mümkün mü?
Şuurlu bir seçim... Bursa’yla ve bir aşk hikâyesiyle başlayan bir macera. Tanpınar, günlüklerinde birçok hikâyesini, “Bursa’da Zaman” şiirini ve Beş Şehir’in Bursa bölümünü yazmasına sebep olan, “Bursa’da Zaman” şiirinin son bölümünde de “İsterdim bu eski yerde seninle / Başbaşa uyumak son uykumuzu,/ Bu hayal içinde…“ diye hitap ettiği bir kadın vardır. Bu kadının kim olduğunu maalesef bilmiyoruz. Biliyorsunuz, Beş Şehir’i hazırlayan “Erzurumlu Tahsin,“ “Geçmiş Zaman Elbiseleri“ ve “Evin Sahibi” gibi hikâyeler sayılmazsa, macera 1941 yılında “Bursa’da Zaman ve Hülya Saatleri” şiirinin yazılıp Tasvîr-i Efkâr gazetesinde yayımlanmasıyla başlar. Beş Şehir’in Bursa bölümü de aynı yıl Ülkü dergisinde yayımlanmıştır. Bursa, Tanpınar’ın yaşadığı değil, Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrine duyduğu ilgi dolayısıyla sık sık ziyaret ettiği ve sözünü ettiğim aşk hikâyesiyle kesişen bir şehirdi. Bu yazı beğenilince, Ülkü dergisi yöneticilerince yaşadığı ve bildiği diğer şehirleri de yazması istenmiş olmalıdır. O da öğretmen olarak görev yaptığı Erzurum ve Ankara’yı, doğduğu ve yaşamakta olduğu İstanbul’u, bu metinlerin kitaplaştırılması kararlaştırılınca da Hasan Âli Yücel’in arzusuyla Konya’yı yazdı. Kısacası, rasgele bir seçimden söz edilemez. Biliyorsunuz, Konya Lisesi’nde de öğretmenliği var.
Şehirlerin eserdeki sıralamasında belirli bir yol izlenmiş mi?
Metinlerin Ülkü dergisinde yayımlanış sırası şöyledir: Bursa’da Zaman, Erzurum, Ankara, İstanbul… Kitaptaki sıralanış ise şöyle: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa’da Zaman, İstanbul… Ankara’nın ilk sıraya alınmasının sebebi, Anadolu’nun geçmişine modern Türkiye’nin bugününden bakma arzusu olmalıdır. Ayrıca Ankara’yı anlatırken Anadolu’nun Selçuklu öncesi tarihine, Erzurum’da Selçuklu devrine gitme imkânı vardı. Ancak Ülkü’de yayımlanan dört metinde Selçuklu tarihinin zayıf kaldığı kanaatini taşıyordu. Bir süre öğretmenlik yaptığı Konya’yı bu sebeple yazdı. Ancak Konya bölümü 1946’daki ilk baskıda kısadır, bu bölüm ikinci baskıda bir hayli genişletilerek Selçuk tarihine fazlaca girilmiştir. Tarih bilgisiyle en yüklü bölüm de Konya bölümüdür. Bursa bölümüyle Osmanlı tarihinin kuruluşu devrine adeta tayyizaman eden Tanpınar, İstanbul bölümünde fetihten sonraki devirlerde gezinir. Bu bölümün “sonuç” mahiyetini taşıyan son paragraflarında Beş Şehir’in niçin yazıldığına dair ipuçları vardır.
Yazdığı şehirlerin hepsinde yaşadığı anlaşılıyor.
Evet, 1924-1921 yılları arasında Erzurum, Konya ve Ankara liselerinde, Gazi Terbiye Enstitüsü ve Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmenlik yaptı. Yani bu üç şehirde yaşamışlığı var. İstanbul zaten doğduğu, çocukluğunun bir kısmını yaşadığı, Darülfünun’u okuduğu ve 1931 yılından sonra sürekli yaşadığı şehirdir. Bursa’da ikamet etmişliği yok, fakat her yıl ziyaret ettiği bu şehre, daha önce de ifade ettiğim gibi özel bir ilgisi var.
Beş Şehir’de Tanpınar bize sadece bir şehir tarihi mi anlatıyor yoksa o şehrin hayatına sızmış gündelik hayattan ayrıntılar, kendisinden önceki edebiyatçıların orayı nasıl anlattığına dair bilgiler de var mı?
Tanpınar, tarihe sık sık başvuruyor, fakat şehir tarihi anlattığı söylenemez. Onun derdi, ânın içindeki geçmişi hissetmek ve hayatımızda devam eden şeyleri yakalamak… Okuyucusunu hemen ele geçiren büyüsünü, yazarının üslûbundan, yaşadığı ânın içindeki geçmişi bir yekûn halinde hissedişinden, dünyayı sürekli ince bir tülün ardından seyrediyormuş gibi manzarayı bir çeşit rüyaya dönüştüren hususi bakışından alıyor. Dedim ya, Tanpınar, bu şehirleri kendisi için yeniden inşa ediyor ve bizim de kendisi gibi hissetmemizi istiyor. Çok sayıda vak’anüvis tarihi ve seyahatname okumuş; resimden musikiye, mitolojiden evliya menkıbelerine zengin bir atıflar dünyasına sahip bir yazar. Geçmişi ve bugünüyle Türk edebiyatını da, Avrupa edebiyatını da iyi biliyor. Daha da önemlisi, başkası kullansa bir moloz yığınına dönüşebilecek bilgileri o benzersiz poetik duyarlığıyla yoğurarak harika bir terkibe dönüştürüyor.
Siz Beş Şehir’i türler arasında bir yere koysanız ne dersiniz? Tanpınar kendisi bu eser için belirli bir türden bahsediyor mu?
Bence Beş Şehir, Tanpınar’ın zengin bir bilgi birikimine dayanarak yazmış olmasına rağmen, yer yer indî kanaatlerini de ifade ettiği, bütünüyle kendi poetik duyarlığını, hayallerini, yaşadığı devir hakkında açıkça ifade edemediği eleştirilerini, tarih, zaman ve şehir anlayışını yansıtan beş büyük denemeden oluşuyor. Evet, bir türden bahsetmek gerekirse, “deneme” derim ben.
Beş Şehir’i Tanpınar’ın diğer eserleriyle karşılaştırdığınızda onun edebiyatı içinde nasıl konumlandırırsınız?
Anlattığı beş şehre adeta yeni birer kimlik biçen Tanpınar’ın bu eserini her Türk gencinin liseyi bitirdiğinde okumuş olmasını temenni ediyorum. Beş Şehir, anlayarak, inceliklerine nüfuz edilerek okunduğu takdirde tarih ve şehirlilik şuuru kazandırabilecek, gençlere yaşadıkları şehirlere farklı bir gözle bakmayı öğretebilecek bir eserdir. Bana sorarsanız, Beş Şehir, Tanpınar’ın eserleri içinde en öğretici ve uyarıcı olandır.
Sizce yazdığı şehirler arasında en çok hangisini seviyor?
Bence Bursa’yı seviyor.
Alberto Manguel, Beş Şehir'den yola çıkarak bir kitap yazdı. Sizin bu konudaki fikirlerinizi alabilir miyiz?
Doğrusu Okumanın Tarihi, Borges’in Evinde, Hayali Yerler Sözlüğü gibi kitaplarını zevkle okuduğum Alberto Manguel’in Tanpınar’ın beş şehrini gezerek bir kitap yazmakta olduğunu duyunca çok sevinmiştim. Böyle zor bir işe soyunduğuna göre- Türkçe bildiğini ve Türk kültürüne özel bir ilgi duyduğunu zannediyordum. Bunun için kitap bende hayal kırıklığı yarattı ve görüşlerimi Karar gazetesinde yazdım. Öncelikle şunu söylemeliyim: Türk kültürüne aşinalığı olmayan birinin Beş Şehir’e nüfuz etmesi zordur. Manguel’in Tanpınar’ın Beş Şehir’de anlattıklarından ne anladığını tahmin bile edemiyorum. Zaten kitapta Tanpınar’ın görüşleriyle ilgili herhangi bir yorum yok. Ayrıca Tanpınar’ın metinlerinin gezi yazıları olmadığını söylemiştim. Üçer beşer günlük gezilerle Tanpınar’ın şehirleri nasıl algılanabilir? Elbette iyi bir yazar Manguel; kitapta yazarlığını konuşturduğu güzel sayfalar yok değil. Fakat kafası peşin hükümler ve oryantalist klişelerle dolu. Metnine kendisini gezdirenlerin görüşleri istikametinde politik görüşler de eklemiş, ayrıca bazı konularda yanlış bilgilendirilmiş. Kitap bu yüzden daha ilk sayfalarda ısmarlama bir kitap olduğu kanaatine uyandırıyor. Dedim ya, hayal kırıklığı...