Mesele klişeyi savunmak veya yeniliği reddetmekten ziyade, klişe-yeni çiftini, daha doğrusu özdeş ile farklı arasında hiyerarşi kurmayı reddetmek. Endüstriyel tekrarın yerine zanaatın tekrarını geçirebilmek...
06 Nisan 2017 14:03
Matbaa teknolojisine bağlı, 19. yüzyılın başında ortaya çıkmış düzanlamıyla (baskı kalıbı) da aynı yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış mecaz anlamıyla (kalıplaşmış fikir ya da pratik) da klişe modern bir kavramdır. Taşıdığı olumsuz değer modern estetikte bir nevi doğum lekesidir: İyi bakılırsa, klişenin gerisinde kol emeğinin, imalatın, dolayısıyla da yeniden-üretilebilirliğin, kopyalanabilirliğin hayaleti görülür.
Mecaz anlamıyla klişe, Türkçesini vermek için kullandığım kalıplaşmış’ın daha açık ifade ettiği üzere, zamanla kurulan kaçınılmaz bir ilişki içerir. Kendi başına heyecan kaynağı olan, dolayısıyla olumlu değer taşıyan yeni’nin karşıtıdır. Bir başka deyişle, farklı’nın veya başka’nın. Yenilik iktisadının ötekisidir. Aynı’nın huzursuz edici geri dönüşüdür. Makbul olmayan tekrar’dır.
Klasik estetiğin örneklerinin, modellerinin hiç taşımadığı bir değerdir bu. Klasikte aynı, daha iyiyi bulmak için geri döner. Sınanır, denenir, korkmadan tekrar edilir. Bir bakıma, ölmeyenin diğer adıdır.
Modernist estetikte klişe ancak ironi konusu olmak için geri döner. Alay edilmek için. Aptallığın ve yaratıcılıktan yoksunluğun nişanesi olarak. Dolayısıyla da yaratıcı olanın, zekânın, hatta dehanın üstünlüğünü teyit etmek için. Yaratıcının biricikliğine şahitlik etmek üzere rezil edilmek istenen avamdan bir zat olarak var olur. Biriciklik hissinin yitip gitmesine duyulan bütün hınç ona yöneltilir.
Klişenin moda ile bulanık, çoğul-değerli bir ilişkisi vardır. Moda aynı’nın makbul, hatta mutluluk getiren geri dönüşüdür. Ama aynı zamanda yeni’nin klişeleşme mekanizmasıdır, ömür törpüsüdür, onu yiyip bitiren kanserdir. Öte yandan yaşamak için ölesiye muhtaçtır yeni’ye. Klişeleşmiş yeni nostaljik başka, retro olarak geri kazanılır modada. Klişe modanın gizlemek istediği hakikatiymiş gibi arkasında durur.
Mutlak yenilik, klişeden tam arınmışlık imkânsızdır. Radikal klişe düşmanlığı, avangardizm, iletişimin reddine tekabül eder. Yani, solipsizme. Konuşmak; edebî, sanatsal veya düşünsel sözceler üretmek klişeye tahammül etmeyi varsayar. Ancak aynı ile başka’nın birlikte varoluşudur iletişimi mümkün kılan.
Klişenin hayaleti her tür tekrara musallat olur. Tekrar korkutur. Çünkü can sıkar, heyecan vermez. Sıkıcı olmayan bir tekrar düşünülebilir mi? “Don Quijote’nin Yazarı Pierre Menard” en azından başlangıçta şaşırtıcı veya kafa karıştırıcıdır. Soru sordurur: “Neden ki?”
Klişe olmayan, dolayısıyla korkutmayan, öznenin konumunu, dolayısıyla da bakış açısını değiştirmeye dayalı başka tekrarlar, yarım-tekrarlar vardır: Cuma’nın gözünden Robinson, “Arabın” gözünden Meursault hikâyeleri gibi.
Mesele klişeyi savunmak veya yeniliği reddetmekten ziyade, klişe-yeni çiftini, daha doğrusu özdeş ile farklı arasında hiyerarşi kurmayı reddetmek. Endüstriyel tekrarın yerine zanaatın tekrarını geçirebilmek. Temrin anlamında tekrara, dolayısıyla da zanaata ve ustalığa itibarını iade etmek, bunlara kapı aralamak. Klişenin olumsuz yananlamı büyük ölçüde kolaycılığından ileri gelir, oysa temrin anlamındaki tekrar malzemeyle zorlu bir mücadele, dolayısıyla sabır, emek ve yenilip yenilip baştan almak demektir.