İlahi Komedya’da Dante’nin Beatrice’yi yüceltmesi ve araması ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanı Sahnenin Dışındakiler’de Cemal’in Sabiha’yı yüceltmesi ve araması arasında benzerlik var mı? Sanki bir benzerlik var...
11 Şubat 2016 12:00
İlahi Komedya’da Dante’nin Beatrice’yi yüceltmesi ve araması ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanı Sahnenin Dışındakiler’de Cemal’in Sabiha’yı yüceltmesi ve araması arasında benzerlik var mı? Sanki bir benzerlik var, sanki böyle bir koşutluk kurabilir, arada “yazınsal bir akrabalık”ın olduğunu söylebiliriz. Belki bu varsayım da, Tanpınar’da sıkça karşımıza çıkan bir “hayal”dir!
Kısaca anımsayacak olursak, İlahi Komedya’da Dante’nin, Cehennem, Âraf ve Cennet’te yaptığı düşsel yolculuğu vardır. Dante’ye, Cehennem ve Âraf’ta Vergilius rehberlik eder, Dante usta olarak bellemiştir onu. Vergilius, Âraf’ın tepesinde ki bu Cennet’e açılan bir “kapı”dır, yerini Beatrice’ye bırakır. Cennet boyunca da Dante’ye Beatrice rehberlik eder. İlahi Komedya büyük bir şiirdir, din düşüncesini ele alır; siyâset, tarih, hatta bilim gibi disiplinlere de girer. Bazen sert eleştiriyle de karşılaşırız ve ansiklopedik bir özelliğinin olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Öte yandan bu büyük şiir (yolculuk) Beatrice’yi arayıştır; dolayısıyla ona olan büyük aşk’tır ve onun (kadının) yüceltilmesi’dir.
Güneş doğarken doğu bölgesinin
pespembe olduğunu, geri kalan kesimin
tatlı bir dinginliğe büründüğünü gördüm;
yüzü pusluydu doğan güneşin,
buharlar güneşi perdeliyor, gözlerin
uzun süre dayanmasını sağlıyordu:
işte bunun gibi, meleklerin ellerinden yükselen
ve yeniden arabanın içine, çevresine inen
bir çiçek bulutu içinde,
başında zeytin dalları, yüzünde beyaz tülü,
bir kadın göründü gözlerime,
yeşil bir kaftan giymiş, alev rengine bürünmüştü.
Kaç zamandır onun varlığından yoksun
ruhum, titreye titreye
ve şaşkınlıklar içinde,
gözler daha onu algılamadan önce,
ondan ulaşan gizemli bir etkiyle
eski sevdasının büyük gücünü duyumsadı yine.
(Âraf XXX, 22-40)
Sahnenin Dışındakiler, 1950 yılında tefrika edilir ancak kitap olarak yazarın ölümünden sonra, 1973’te yayınlanır. Roman, mütareke yıllarının İstanbul’unda geçer ve bir mahalleden (Saraçhane) şehrin geneline doğru genişler. Cemal’in akrabaları, sokağındaki, çevresindeki komşuları romanın kişileridir. Cemal’in bakışından, geriye dönüşlerle fakirliği; avantacı savaş zenginleri ile onların düşkün yaşamını, İngilizler’le, Fransızlar’la iş kotaranları; ve kurtuluş fikiriyle “sahnenin dışındakiler”i yâni Anadolu’ya yardım edenleri de okuruz. (Bu romanı, Mahur Beste ve Huzur ile birlikte bir “üçleme” olarak kabul edebileceğimiz gibi, Cemal’in “yazarın kendisini anımsattığını” da söyleyebiliriz.)
Cemal altı yıldan sonra İstanbul’a gelir; o çocukluğunun şehri yoktur, İstanbul işgal altındadır, kendi marşlarını söyleyen yabancı işgalci askerlerle karşılaşır, yoksul bir İstanbul vardır; ayrıca bu yoksulluk kuşkusuz Büyük Savaş’ın uzantısıdır, zaten yaşanan kötü günlerin nedeni de doğal olarak o savaştır. Romandaki o İstanbul’u pekâlâ İlahi Komedya’daki “cehennem”e benzetebiliriz. Dante’nin yapıtındaki gibi düşsel bir yolculuk yoktur ama “sevilen kadın”ı arayış vardır.
Olayların büyük kısmı Sabiha’dan bağımsızdır, genel, siyâsî, toplumsaldır ancak Cemal’den dinlediğimizden olsa gerek sonunda gelip Sabiha’ya ulaşır; ya da ondan başlar yâni romanın odağında Sabiha vardır. Cemal İstanbul’a dönünce, geçmişindeki anılar birer birer yüzeye çıkar, kendi mahallesi, komşuları falan ama en önemlisi hep Sabiha’lı anılar; çocukluk aşkı, anımsadığı o yıllar. Bu anılar bölümü, İlahi Komedya’daki “Cennet”e denk düşer, diyebiliriz. Roman iki “kısım”dan oluşuyor. Birincisinde, Cemal’in çocukluğu, ilkgençliği ve o zamanki Sabiha ama gün geçtikçe daha da parlayan Sabiha; ikincisinde de Cemal’in arayışı, aranan Sabiha, üstelik evlenmiştir, yâni o İstanbul başka açıdan da “cehennem”dir Cemal için!
Onun sevdiği kişiyi o da sevecektir
Cemal, İstanbul’a gelir gelmez kendisini İhsan’dan dolayı Anadolu’ya gizlice subay kaçıran bir grubun içinde bulur ve verilen görevleri de yerine getirir. İhsan mahallesindeki ondan on yaş kadar büyük, eskiden Sabiha ile kendisine ders veren ağbidir. O zamanlar, İhsan’ı kıskanmıştır Sabiha’dan dolayı. Geldiği zaman da Sabiha’yı İhsan ile evli bulacağını zannetmektedir; ama İhsan başka biriyle evlidir ve küçük kızına da Sabiha adını koymuştur. İhsan Ağbi’yi de, Dante’nin yanındaki Vergilius olarak düşünebiliriz. Cemal, İhsan Ağbi’ye hayrandır, bir anlamda rol modelidir, öğretmenidir; Sabiha’ya ise âşıktır. Sanki koşutluk var: Dante, Vergilius’u usta bilir, kılavuzudur; Beatrice’ye âşıktır, hem metinde hem gerçek yaşamda!
Aklında hep Sabiha vardır Cemal’in; görevlerini yerine getirirken eski tanışlarıyla karşılaşır, bir kısmı İhsan’ın etkin olduğu “örgüt” içindedir; ama kimseye bir türlü Sabiha’yı soramaz. Merak duygusu artar; nasıl Dante’nin Beatrice’yi göreceği ânı bekliyorsak, Cemal’in de Sabiha’yı bulacağı, karşılaşacağı ânı bekleriz! Sonunda birilerinden Sabiha’nın yaşamını öğrenir; çocukluk aşkı mutsuzdur, sıkıntılıdır. Sabiha, ne yazık ki dönemin bir “fırsatçısı”yla evlenmiştir! İlahi Komedya’da doğal olarak cehennem-âraf-cennet sıralanması var. Sahnenin Dışındakiler’de de önce cehennem (aslında baştan sona), geçmişi anımsayış cennet, çok az anlatılan uzaktaki yıllar da âraf’tır, diyebiliriz. Âraf, aslında biraz da İstanbul’dan dolayısıyla Sabiha’dan uzakta kalmaktır.
Sabiha geçmişte, Cemal’den bir söz almıştır ki bu Cemal’in aşkının karşılıksızlığını belirttiği gibi Cemal’in de İstanbul’dan gidiş nedenidir: Onun sevdiği kişiyi o da sevecektir! Cemal’in ve İhsan’ın kendisine olan hayranlığının ilkgençlik çağında da olsa farkındadır Sabiha; çünkü zekidir, akıllıdır, parlaktır! Zaten Cemal de öğrenecektir, İstanbul’da yokken, Sabiha kadınlığın basamaklarını çıktıkça çevresindeki hayran olan erkeklerin sayısı artmıştır. Böylece Cemal’in İstanbul’a dönüşü sonrasındaki anıları ve şimdiki zamanı Sabiha ile dolup taştığından, onun gözünden Sabiha’nın yüceltilişi vardır (Dante, Beatrice’yi yüceltir); Cemal’ın zihninde canlanan, belleğinde yer etmiş etkileyici bir anısı:
“… Gözlerini iyice kısmış, uzun kirpiklerinin arasından kim bilir hangi mehtaplı geceden çalınmış bir ışık çizgisiyle bana baktı.” (s. 99.)
Sonunda Sabiha ile karşılaşır; ancak burası İlahi Komedya’nın tersidir. Beatrice ilk göründüğünde çiçekler içindedir, çünkü Cennet’tedir, Âraf’ın Cennet’e açılan kapısında karşılamıştır Dante’yi. Cemal’in Sabiha’yı bulduğu zaman, İstanbul da cehennemdir! Dante için mutluluk, ışık ve huzur vardır; ne var ki Cemal için öyle değildir, Sabiha’yı huzursuzluğu, iç çatışmaları içinde yuvarlanırken bulur ve yine “uzak”tır; gerçi romanın sonunu belirsizlik olarak da tanımlayabilir ve Cemal adına bir umut besleyebiliriz.
Öte yandan Cemal’in yüklendiği sorumluluklar, sürmekte olan İstanbul’un işgali de artık Sabiha’yı “unutmaya” götürmüştür! Peki ama ne kadar! Tefrika aşamasından sonra kitap olarak yayınlanan romanlarının üzerinde çok “oynayan” Tanpınar sağlığında romanı böyle mi bitirirdi? Bunu bilmek olanaksız, belki tahmin yürütebiliriz; ama bir noktayı da ekleyelim: romanda “sahneye çıkacak ilk Türk kadını” Afife değil Sabiha olarak anlatılır. “Kadıköyü’nde, Kuşdili’nde Nuri Adil kumpanyasının vereceği” (s. 306) temsilde sahneye çıkacaktır! Böylece Sabiha’yı –dönemin muhazakâr anlayışının dışında– bir “yıldız” olarak da tanımlayabiliriz!
Aslında bu konu yâni iki yapıt arasındaki benzerlik/ler, kuşkusuz ki çok daha geniş ele alınacağı gibi aynı zamanda bir varsayım (kurgu) da! “Yazınsal bir akrabalık” akla yatmıyorsa, arada bir “hısımlık”ın olduğunu söyleyelim o zaman; ya da bir “hayal”dir, diyelim! Aşk’tan, Cemal’den, Beatrice’den bunca söz etmişken, Cemal Süreya’nın “Bu Bizimki” başlıklı şiiriyle bu konuyu “şimdilik” noktalayalım:
Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.
Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.
Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.
Yasadışı bir aşk,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.
Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor.
Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.
İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor.
Başka şey demiyor.