Bir ağacın dalları gibi

Arkadaş Mektupları, bir kuşağın öyküsü olarak da okunabilir. Bugün a dergisi denince akla gelen isimlerden üçünün mektupları peş peşe okunduğunda, 1950’lerin ortasından 1970’lere değin bir kuşağın neler yaşadığını görmek mümkün

21 Kasım 2019 11:30

Mektup kitaplarının önsözlerinde, genellikle, bir tedirginlik göze çarpar. Yayımlanmak üzere yazılmayan, özel alana ait mektupların kamusal hâle getirilmesinden duyulan rahatsızlıktan kaynaklanan bir duygudur bu. Ancak mektuplar, tam da bu tedirgin edici niteliği nedeniyle önemlidir. Özel alanda kalması için yazılanlar kamusallaştığı, kamusallaştığında ilgi gösterildiği için mektuplar yayımlanır. Dahası, özel alandaki bilginin kamusallaşması talep edilip mektuplar yayımlanmak/okunmak isteniyorsa, özel-kamusal sınırı da ortadan kalmak üzere demektir. Tedirginliğin yersiz olduğu söylenemez ama mektuplar tarihî bir belgeye dönüştüğü anda sınırlar da geçişken hâle gelmektedir.  

Mektuplarla ilgili sözünü ettiğim bu endişenin de etkisiyle olsa gerek, Türkiye’de edebiyatçıların mektuplarının yayımlanmasına son yıllara kadar pek sık rastlanmıyordu. Sıkça dile getirilen arşiv sorunlarımız bir yana, bazı yazarlar kendilerine gelen mektupları yayımlamayı uygunsuz bulduğunu ifade ediyor ya da arkadaşlarının mektuplarını yayımlayanlar ayıplanıyordu. Örneğin Enis Batur, 2014’te, vasiyetine uyarak İlhan Berk’in kendisine gönderdiği mektupları yayımlayınca birtakım tepkiler almış ve bu tepkilere bir yıl sonra Ece Ayhan’ın mektuplarını yayımladığı kitabının önsözünde şöyle cevap vermişti: “Bu mektup kitaplarından telif ücreti almıyorum ... Belirtiyorum, çünkü hıyarın tekinin ‘kendisine yazılmış mektupları paraya tahvil ediyor’ diyebildiği bir diyar burası”. 

Mektuplar karşısındaki tavır ikircikli olsa da, son yıllarda mektup kitaplarının sayısında ciddi bir artış var. Arşivin kıymetine inanan ve mektuplarını saklayan edebiyatçıların kitapları peş peşe yayımlanıyor. Özellikle 1950 sonrası yazmaya başlayan yazarların mektupları artık ciddi bir toplam oluşturuyor. Melih Cevdet Anday, Nezihe Meriç, Vüsat Bener, Ferit Edgü, Demir Özlü, Orhan Duru, Bilge Karasu, Hüseyin Cöntürk, Gülten Akın, Ece Ayhan, Tezer Özlü, Ataol Behramoğlu gibi pek çok yazarın mektupları geçtiğimiz yıllarda arka arkaya yayımlandı.

Tedirginliği ortadan kaldırmak

 
Son yıllarda yayımlanan mektup kitapları arasında Erdal Öz’ün yazdığı ya da ona yazılan mektuplar ciddi bir toplam oluşturuyor. Erdal Öz’ün 1950’lerde Türkân İldeniz’e yazdığı mektuplar 2017’de Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! adıyla, Erdal Öz’e edebiyatçıların yazdığı mektupların birinci cildi ise Sevgili Erdal adıyla bu yılın başında yayımlanmıştı. Erdal Öz’ün bu yılki TÜYAP onur yazarı Adnan Özyalçıner’le yazışmaları, ikisinin de yakın dostu Kemal Özer’in mektupları da eklenerek Arkadaş Mektupları adıyla bu ay yayımlandı. Beş bölüme ayrılan kitaptaki mektupların bir kısmı, 1999’da, Kemal Özer’in  Sanatçılarla Yazışmalar-1 kitabında gün ışığına çıkmıştı. Bu kitabın önsözünde şair Kemal Özer, mektup yayıncılığında birtakım sorunlara yol açan arşiv meselesine işaret ederek şöyle diyordu: “Yazışma başlığının çağrışımı, mektupların yanıtlarıyla birlikte yayınlanmasını gerektirdiği halde, ne yazık ki biri dışında buna olanak bulamadım. Çünkü mektuplarını yıllardır koruduğum arkadaşlar, Erdal Öz dışında, benim gönderdiğim yanıtları saklamamıştı”. Burada bir kez daha edebiyatçılarımızın kendilerine geleni saklamak, bir arşiv oluşurmak konusunda dikkat göstermedikleri, bu metinlerin bir gün yayımlanacağını düşünmedikleri açığa çıkıyor. Ancak genel eğilimin aksine Erdal Öz’ün arşivine önem vermesi sayesinde Arkadaş Mektupları, karşılıklı yazışmalara yer vererek yayıma hazırlanabildi.

Yazının girişinde mektup kitaplarında özel alandan kamusal alana taşınmanın yarattığı endişeden söz etmiştim. Arkadaş Mektupları’nda yazışmaları yayımlanan üç yazar da, farklı zamanlarda metinleri notlandırdığı için böyle bir endişeye kapılmak gerekmiyor. Erdal Öz, yarım kalan yayına hazırlama sürecinde kitaba notlar düşmüş, Kemal Özer Sanatçılarla Yazışmalar kitabının sonuna notlar eklemişti. Adnan Özyalçıner ise mektupları yayımlanmadan önce gördü ve hem kitaba bir önsöz yazdı hem de gerekli bulduğu yerlere notlar ekledi. Böylece mektup kitaplarında ender rastlanan bir durum, yazarların tamamının notuyla yayımlanan bir mektup kitabı ortaya çıktı. 

Yazışmaların üç yazarın notlarıyla yayımlanması, mektuplar yayına hazırlanırken metne açıklama eklemek gerekip gerekmediği endişesini de ortadan kaldırıyor. Örneğin Can Öz, Sevgili Erdal kitabına yazdığı önsözde bu endişeye işaret eder: “[Erdal Öz] metni kendi yalınlığıyla bırakmamız gerektiğini söylerdi hep ve bunu öyle güzel anlatırdı ki. Neticede her okur kendi evreninden okuyacaktır öyle değil mi?” Belki de bu yüzden Sevgili Erdal, çok az notla ama Erdal Öz’ün açıklamalarını koruyarak yayımlanmıştı. Ancak kurmaca metinler söz konusu olduğunda okurla metni baş başa bırakmanın en makbul yol olduğu söylenebilirse de, bu tercih özel alanda kalması için yazılan mektup türü söz konusu olduğunda iyi sonuç vermeyebilir. Zaten Erdal Öz’ün, Kemal Özer’in ve Adnan Özyalçıner’in bu mektuplar için notlar yazması, metinle okurun baş başa bırakılamayacağına, okurun bazı noktalarda yönlendirilmeye ihtiyacı olduğuna işaret eder.

Mektuplar söz konusu olduğunda, yani özel alandan kamu alanına geçerken metinde okurun anlayamayacağı pek çok noktanın kalacağı aşikâr. Yazarların metinlere eklediği notlara bakılırsa, genelde kişiler ve olaylar hakkında açıklama yapma ihtiyacı duydukları hemen fark edilir. Örneğin bugünün okurunun tanımakta zorlanacağı Arslan Kaynardağ için üç yazar da mektuplara birer not eklemişler. Adnan Özyalçıner ise Kaynardağ’ın “Ferhat Sılacı” adıyla şiirler yazdığı bilgisini de vermiş. 

Yazarlar mektuplarda geçen olayları, kişileri belleklerinde kaldığı kadar açıklayarak metnin okur açısından daha anlaşılır hâle gelmesini, mektupların tarihsel bağlamına yerleştirilmesini sağlıyorlar. Ancak üç yazar da metne birtakım notlar ekleyerek okuru yönlendirse de, okur açısından metinde hâlâ karanlık noktalar da kalıyor. Özellikle Erdal Öz’ün mektupların arasına yazdığı notlarda, hatırlamadığını söylediği olaylar ve kişilere rastlanıyor. Mesela 12 Eylül 1957’de Adnan Özyalçıner’in Erdal Öz’e yazdığı bir mektupta, Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı hakkında Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde çıkan bir tartışmadan ve Özcan isimli bir öykücüden söz edilip, Erdal Öz’ün Tahsin Yücel’den özür dilemesinin “gereksiz” olduğu söyleniyor. Erdal Öz mektuba yazdığı notta, “Kim bu Özcan?” diye soruyor. Tahsin Yücel’den özür dilediğini de hatırlayamayan Öz, daha o yaşta bunu yaptığı için “Aferin bana” diyor. Yazarların hatırlamadığı durumlar söz konusu olduğunda, mektuptaki kişilerin ya da olayların okur açısından hayli belirsiz kalacağı açık. Dolayısıyla yazarların notlarının yanı sıra açıklayıcı başka notlara ihtiyaç olduğu da ortaya çıkıyor. Erdal Öz’ün “Kim bu Özcan?” sorusunun cevabının Maskeli Balo kitabıyla Sait Faik ödülüne aday gösterilen Özcan Ergüder olduğu, Erdal Öz’ün “Armağan Ağrısı” yazısıyla Tahsin Yücel’den özür dilediği gibi bilgilere yer vermek, okura “anlaşılmaz” gelebilecek noktaları aydınlatıyor. Arkadaş Mektupları’nı, yayına hazırlarken bu noktalara dikkat ederek yazarların notlarının yanı sıra bazı açıklamaları metne ekledim. Bu sayede okurun, mektupları okurken olayları çok daha açık biçimde takip edebileceğini umut ediyorum. 


Edebiyat dünyasının içinden

Ayşe Sarısayın’ın kapsamlı Erdal Öz biyografisi Unutulmaz Bir Atlı’da aktardığına göre, 1956’da Erdal Öz, “bir anda” İstanbul’dan Ankara’ya taşınır ve üç yazarın mektuplaşmaya başlamasına bu farklı şehirlerde yaşamaları vesile olur. Erdal Öz’ün yazdığı mektuplarda Ankara’nın edebiyat ortamı hakkında bilgilere ulaşmak mümkünken Adnan Özyalçıner ve Kemal Özer’in mektupları İstanbul’daki ilişkileri görmeye imkân veriyor. Üç yazar arasındaki mektupların çoğu –tahmin edilebileceği gibi– kitaplar, dergiler ve edebiyat alanındaki kişiler hakkında. 1956’da yayımlanmaya başlayan ve aralıklarla 1960’a kadar devam eden a dergisi hakkındaki mektuplar üç yazarın dostluğunda başlangıç noktasını oluşturuyor. 1959’dan sonra a Dergisi Yayınları da, sonrasında hepsi yayıncılık yapacak üç yazarın ilk yayıncılık deneyimi olarak bir milata işaret ediyor. Erdal Öz’ün yayıncılık hayatının başlaması noktasında önemli görünen Değişim dergisi ve GİM Yayınları da, mektuplarda önemli bir yer tutuyor. Bugün artık kimsenin hatırlamadığı ve bu mektuplar olmasa unutulacak GİM Yayınları, tespit edebildiğime göre, iki kitap yayımlayıp kapanmış bir yayınevi ama Erdal Öz’ün yayıncılık serüveninin ilk adımı olarak önemli. Aynı yıllarda Erdal Öz’ün TDK’da çalışmasının, kurumun çıkardığı Türk Dili dergisinde 1950 Kuşağı’nın yazarlarına yer verilmesinde etkili olduğu mektuplardan anlaşılıyor. Ayrıca Akis ya da Son Çağ dergisi, Türk Edebiyatçılar Birliği’nin çıkardığı yıllıklar, İstanbul ve Ankara’daki kitap dağıtıcımları hakkında pek çok ayrıntıya mektuplardan ulaşılabiliyor.  

Üç yazarın mektuplaşmaları 1960’ların ikinci yarısında hayli seyrekleştikten sonra, 1972’de Yeni a Dergisi’nin yayın hayatına başlamasıyla nispeten yeniden yoğunlaşıyor. Ancak 1974’ten sonra  yazışmalar sona eriyor. Mektupların sona ermesinin nedeni, yine, şehir değişikliği gibi görünüyor. Erdal Öz’ün 1956’da “ani bir karar”la Ankara'ya taşınması mektupları başlattığı gibi, Erdal Öz’ün Cem Yayınları bünyesinde Arkadaş Kitapları’nı kurmak için 1974’te İstanbul’a taşınması da yazışmaları sonlandırıyor.

Mektuplarda yoğun olarak edebiyat dünyası, dergiler, kitaplardan söz edilse de, yazılanlar yalnızca edebiyatla ilgili değil, pek çok bireysel yaşantıdan da söz ediliyor elbette. Özellikle 1950’lerin sonunda yazılan ve henüz 20’li yaşlarını sürdükleri dönemde yazılan mektuplarda, o dönemin genç yazarlarının özel hayatlarından daha çok ize rastlanıyor. İlk gençliğin mektupları yer yer iç dökmeye dönüşüyor ama zamanla Adnan Özyalçıner’in deyişiyle “iş mektupları” daha belirgin hâle geliyor. Yazışmaların “iş mektubu”na dönüşmesi, mektupların tarihsel öneminin daha da öne çıkmasına neden oluyor.  

 

Mektupları yan yana okumak

Her ne kadar üç yazarın arasındaki yazışmalardan oluşsa da Arkadaş Mektupları, bir kuşağın öyküsü olarak da okunabilir. Bugün a dergisi denince akla gelen isimlerden üçünün mektupları peş peşe okunduğunda, 1950’lerin ortasından 1970’lere değin bir kuşağın neler yaşadığını görmek mümkün. Bu kuşağın hayatlarının da, edebiyat anlayışlarının da, dünya görüşlerinin de nasıl değiştiği mektuplardan takip edilebiliyor. a dergisinde henüz politik tavrı belirgin olmayan yazarlar, 1970’lere geldiğinde Yeni a Dergisi’nde yeniden buluştuklarında politik kimliklerini edinmiş görünüyorlar. a dergisi hakkında yazışmalara yansıyanlarla, Yeni a Dergisi hakkındaki mektuplara yansıyanlar karşılaştırıldığında politik tavrın öne çıktığı hemen fark ediliyor. Dediğim gibi bu değişim, münferit olmaktan öte bir kuşağın hikâyesi. Özellikle 1965 sonrasında edebiyat alanında sosyalist eğilim ve toplumcu gerçekçi bir edebiyat kurma arayışının belirgin hâle gelmesinin izdüşümünü bu mektuplarda da görebiliyoruz. Yalnızca bu üç yazarda değil, aynı kuşaktan pek çok isimde benzer bir eğilim hemen fark edilir. Satır aralarına gizlenmiş gibi görünen bilgiler takip edildiğinde, edebiyat tarihi açısından bu değişimi işaretlemek de mümkün hâle geliyor. 

Üç yazar arasındaki mektuplarda aynı kuşaktan pek çok kişinin adı sıkça geçiyor. Kitabın girişindeki mektuplarda adı birden fazla geçen kişilerin listesine bakıldığında, bu mektupların bir dönemin tanıklığı olduğu çok daha net biçimde görülebilir. Onat Kutlar, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz gibi aynı kuşağın isimleri bir yana Vüsat Bener, Turgut Uyar ya da İlhan Berk gibi kişilerden de mektuplarda söz ediliyor. Yalnızca iletişim halinde olunanlar değil, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi yazıları üzerine konuşulanlar da dikkate alınınca 1950’lerden 1970’lere edebiyat alanında söz alan pek çok kişiye yazışmalarda değinildiği görülüyor. Böylece yazılanlar, bir kuşağın yanı sıra bir dönemin fotoğrafını çekmeye de imkân sağlıyor.   

Arkadaş Mektupları, bir kuşağın öyküsünü anlatıyor ama bu kitapta yalnızca üç yazarın mektupları yer aldığı için, bu mektupları Erdal Öz’ün ve Kemal Özer’in kitaplarında yayımlanan diğer mektuplarıyla birlikte okumak bu dönemin fotoğrafını daha da belirginleştirecektir. Örneğin kitaptaki mektuplarda adı sıkça geçen Ülkü Tamer’in ya da Edip Cansever’in Sevgili Erdal ve Sanatçılarla Yazışmalar kitaplarında yer alan diğer mektupları, anlatılan olayların başka yönlerine de ışık düşürüyor. Bu mektuplar yan yana okunduğunda olaylar, kişiler, tartışmalar hakkında yazılanlar yakından takip edilebilir hâle geliyor.

Turgut Uyar, Vüsat O. Bener gibi isimlerin Erdal Öz’e yazdığı mektuplar gelecek yıllarda yayımlandığında, Erdal Öz’ün arşivindeki mektup külliyatının daha ilgi çekici hâle geleceği aşikâr. 



Yazıda adı geçen kitaplar

 

Ayşe Sarısayın, Erdal Öz: Unutulmaz Bir Atlı, İstanbul: Can, 2009.

Ece Ayhan, Hoş Çakal Hoş Tilki: Enis Batur’a Mektuplar, İstanbul: Noktürn, 2015. 

Erdal Öz, Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!: Türkân İldeniz’e Mektuplar, İstanbul: Can, 2017.
İlhan Berk, Enis Batur’a Mektuplar 1975-2005, İstanbul: Noktürn, 2014.  

Kemal Özer, Sanatçılarla Yazışmalar-1, İstanbul: Yordam, 1999.  

Sevgili Erdal: Erdal Öz’e Mektuplar, Haz. Selim Bektaş, İstanbul: Can, 2019.