28 Şubat 2020: Haftanın bazı kitapları

Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...

28 Şubat 2020 14:53

28 Şubat 2020: Her zaman olduğu gibi bu hafta da dikkatimizi çeken kitaplardan bazılarını öne çıkardık; gözden kaçırmayın, hemen almasanız da aklınızın bir köşesinde bulunsun diye... Kimileri yeni kimileri yepyeni bu kitaplardan bazılarına dair önümüzdeki günlerde K24'te yazı ve eleştiriler de yayınlanacak. Şimdilik Vitrindekiler köşesinde, her bir kitabı –içinden küçük bir alıntıyla– zihnimizin raflarına yerleştirmekle yetiniyoruz. Buraya göz atmayı da unuturum derseniz, sosyal medyada K24'ü izleyebilirsiniz. O zaman Vitrindekiler her hafta cep telefonunuza gelecek...


Quentin Meillassoux
Bilimkurgu ve Bilimdışı Kurmaca
çev. Osman Şişman
Yort Kitap, Şubat 2020
62 s. 

"Varsayalım ki yasaların verili evreni yönetmesi sona eriyor ve nesneler istikrarını yitiriyor. Bu durumda bilim imkânsız olacaktır, fakat biz bunu asla algılayamayız; olsa olsa hayalini kurabiliriz. Algıyla rüya arasındaki fark, Kant’a göre, fiziksel istikrara boyun eğen nesnelerle boyun eğmeyenler arasındaki farktan geçmesiyle biriciktir -bu düşünce, Kant’ın idealizminin ürünüdür. Ben -kendinde- şeylerle değil, sadece temsillerle ilgilendiğimden; nesnel temsillerle (deneyimimin meyveleriyle) hayalî temsiller (tahayyülümün meyveleri) arasındaki fark, kategorilerin düzenlediği (yani, nedenselliğe tabi) temsillerle birbirini takip etmenin keyfiliği dışında hiçbir düzene tabi olmayan (bir kavrama sahip olmayan, hayalî) temsiller arasındaki farktan ibarettir. Doğal şeyler nedensel bağlantılara tabi olmayı bıraksaydı, her şey bir rüya gibi görünürdü ve tuhaf bir fenomen algıladığımızı iddia edemezdik; zira onu, düşlediğimiz ya da fantezisini kurduğumuz bir şeyden ayırt edemezdik." (s. 34)


Bora Abdo
Hayâlî'nin Tesadüfleri, 
İletişim Yayınları, 2020
76 s.

"Bin dokuz yüz elli altının kışında balıklar, yağmurun mu karın mı bıraktığını anlamadıkları izin peşinde denizin sularını biçerek gökyüzüne daldılar, kıyıda, camlı dünyaların ardında ölü balıkların seslerini, rakı şişelerinin ve bardaklarının saydam gürültülerini duydular, çürümeye başlamış Marmara Denizi'nin suları karardı ve günbatımına kadar Büyükada'da bir kayıkhanede sandal kenarlarına lale resimleri çizen biri kendi zamanını düşünmeye başladı. Saydı. Artık son günleriydi. Nasıl bir anda geldiyse buralara, susuk, kırık ve ısrarla halinden anlaşılmamış huzursuz bir kanıksamayla, sözleri dinlenmemiş, anlattıkları unutulmuş bir yanmayla, bir külden yaratılmış ağaç aklıyla, gitmesi de yine aynı yalnızlıkla olacaktı. Yirmi iki resim, irili ufaklı yüz yirmi dört defter, kurşunkalemlerle kapaklarına hep aynı bakışı hatırlatan figürlerle çizili izleri birilerinin aklını karıştırmaya yetecek miydi bilmiyordu ama, kimselerin aklına düşmeyecek karmaşık bir harf gibi de gitmek istemiyordu." 
("Kayık ve Mürekkep"ten, s. 53)

 

Stephen Graham
Dikey Dünya: Uydulardan Sığınaklara
çev. Ali Karatay
Koç Üniversitesi Yayınları, 2020
büyük boy, 374 s.

"Sonunda öyle bir noktaya gelinir ki, birisi dünyadan –ve onun üzerindeki büyük ölçüde dik insani deneyimden– uzaklaşıp göğe yükselirken insanlığın dikey boyut deneyimini çevreleyen teamüller kaçınılmaz bir şekilde yerle bir edilmek zorundadır.

Dünya atmosferinin sınırını, uçsuz bucaksız uzayın başladığı eşiği geçtiğimizde bir uydular dünyasına gireriz. İşte bu noktada çok önemli ama ihmal edilmiş, insan ürünü bir çevreyle, uydular ve uzay çöplüğü alanıyla karşı karşıya geliriz. "En uç sınırlarına götürülmüş dikeylik yörüngesel bir nitelik kazanır," diyor multimedya sanatçısı Dario Solman. Böyle bir noktaya varıldığında "dikey ve yatay arasındaki farklılık artık son bulur". Bu gelişme terra firma'da (Lat. toprak, yeryüzü) dik bir hayat sürecek şekilde evrimleşmiş bir tür için derin ve rahatsız edici felsefi güçlükleri de beraberinde getirir. "Dikeyliğin ve yataylığın iç içe geçip, söylemlerin dahili yerçekimini kaybettiği her seferinde," diyor Solman, "sanata ihtiyaç doğar".
(...)
Gelgelelim uydular bir kez yükseklere çıktı mı, artık uzak, muammalı ve kelimenin gerçek anlamıyla "dünya dışı" varlıklara dönüşürler. Olsa olsa gece göğünün dikkatli gözlemcileri güneş ışınlarını yansıttıkları anlarda bu gizemli noktaların göklerdeki muntazam ilerleyişini bir anlığına görebilir. Böylesi dar kapsamlı bir doğrudan deneyim ise, bize bu devasa dönüp duran ve sabit (yörüngeli) uydu grubunun siyasetini çözmemizi sağlayacak yetenekleri kazandırmaya yetmez." (s. 35)


Selcen Küçüküstel
Rengeyiği Türkleri: Dukhalar
Kolektif Kitap, 2020
254 s.

"Ormanın derinliklerinden gelen çıtırtıyla aniden bozulan sessiz yolculuğumuz, Sibirya’nın iğne yapraklı ormanlarında rengeyiklerinin üzerinde saatlerdir sürüyordu. Tuya ve ben dün gece ortadan kaybolan hamile rengeyiği Sarı Mındı’yı arıyorduk. Sabah erkenden kalkıp farklı yönlere gidebilmek için gruplara ayrılıp yola koyulduk. Birkaç vadi geçtikten sonra artık yönümü tamamen kaybetmiş olmama rağmen bu topraklarda doğan genç kadının öngörüsüne güveniyordum. Uzun süredir kulağımda çınlayan ses ıslığa benziyordu, gaipten mi değil mi bilemedim, belki de bilmediğim bir hayvanın sesidir diye dayanamayıp Tuya’ya sordum;
“Tuya, sesi duyuyor musun?”
“Hangi sesi?”
"Şiş! Dinle, ormandan gelen ıslık gibi sesi duymuyor musun?"
Rengeyiğini durdurdu ve neden bahsettiğimi anlamak için etrafı dinledi. Şimdi rengeyiklerinin ayak sesleri kesildiğinde ormanı gerçekten duyabiliyorduk, rüzgârın uğultusuyla karışık sonsuz bir sessizlik..." (s.14)


Gökhan Akçura
İstanbul Şarkıları: Şehrin Müzikli Tarihinde Kazı Çalışmaları
Oğlak Yayınları, 2019
büyük boy, 309 s.

"1938 yılında 12 Temmuz gecesi 71 no’lu vapurla yapılan “saz âlemine” göz atalım. Bu vapura 74 ve 66 nolu vapurlar da eşlik edecektir. Safiye Ayla as solistimizdir. Salahaddin Pınar’ın iştirakiyle zengin bir saz takımı ona eşlik eder. Ayrıca fasıl heyetinde okuyucu olarak Nuri Halil, Hafız Yaşar, Suad, Radife, Suzan ve Küçük Safiye hanımlar yer almaktadır. Bu mehtap âlemine Akşam gazetesi yazarlarından Cemal Refik de katılır. Sefer 21:15’de başlamaktadır. “Yiyecek, içicek paketlerini kucaklayanlar, rakı, bira şişelerini ceplerine yerleştirenler, kadın, erkek, çoluk çocuk Şirket vapuruna akın ediyorlar.” Yazarımız kalabalık arasında “ezile büzüle” vapura girer. Adım atmasına imkân yoktur, boşluklara, geçit yerlerine bile portatif iskemleler sıralanmıştır. Cemal Bey alt kat salonunda, zorlukla bir köşeye sıkışır ve etrafına bakmaya başlar: “Uzunca bir beklemeden sonra hareket düdüğü çaldı. Düdükle beraber de yolcularda faaliyet başladı. Paketler açıldı, sofralar kuruldu, kadehler doldu. İyi bir tesadüfle ben de tenezzüh alayının amiral gemisine binmişim. Tıklım tıklım dolu diğer iki vapur da iki yanımızda sıralandılar. Üst kattaki saz odasında ahenk başladı. Hoparlörlerle hem bizim gemidekiler, hem iki yanımızdaki yaver gemilerin yolcuları rahat rahat dinliyorlar.”

Bir hayli ilerledikten sonra Beykoz’dan yaklaşan küçük bir vapurdan “mehtap safasının bülbülü” yani Safiye Ayla 74 nolu vapura atlar. Saz heyetinin bulunduğu cam kafese girer. Alem başlar…"
(s.63-64)


Ayfer Kafkas
Kızıl Şebeke: Bir Osmanlı Polisiyesi
Eşrefzade İdris Bey’in Maceraları
İnkılâp Kitabevi, 2020
310 s.

"Karanlık ve dar bir dehlizde ilerliyordu. Etrafını gösterecek en ufak bir ışık kaynağından dahi yoksundu. Ellerini uzatarak çevresini tanımaya çalışıyor, parmak uçlarına değen rutubetli yan duvarların kaygan ve soğuk hissinden başka bir şey hissedemiyordu. Zeminin vıcık vıcık oluşu yürümesini zorlaştırıyor; bazan kayıp düşüyor, bazen de olduğu debelenip duruyordu. Bir de koku vardı. Ah, kanın o ağır ve keskin demir kokusu!"
(s. 243)

 
H.P Lovecraft
Nyarlathotep
çev. Betül Kadıoğlu
Can Yayınları, 2020
52 s.

"Ne zaman başladığını tam olarak hatırlamıyorum ama aylar önceydi. Herkes dehşetli bir gerilim hissediyordu. Siyasi ve toplumsal çalkantılar yaşanan döneme, korkunç bir fiziksel tehlikeden duyulan tuhaf ve karanlık endişe de eklenmişti; yaygın ve her şeyi kapsayan bir tehlike, ancak gecenin en berbat kuruntularında insanın aklına hayaline gelebilecek bir tehlike. İnsanların solgun, endişeli yüzlerle dolaştığını, birbirlerine uyarlar ve kehanetler fısıldadığını, kimsenin duyduklarını bilinçli bir şekilde tekrarlamaya, kabullenmeye cesaret edemediğini hatırlıyorum. Korkunç bir suçluluk duygusu hakimdi ülkeye, yıldızların arasındaki boşluklarda insanı karanlık, ıssız yerlerine kadar ürperten soğuk rüzgarlar esiyordu. Mevsimlerin düzeninde şeytani bir değişim vardı - sonbahar sıcağı korkutucu bir şekilde uzamıştı, herkes dünyanın, hatta belki evrenin bilinen tanrıların ve güçlerin kontrolüne girdiğini hissediyordu."
(s. 27)

  
Kurt Vonnegut
Ülkesiz Bir Adam
çev. Algan Sezgintüredi
April Yayıncılık, 2020
117 s.

"Ebeveyninizi incitmek istiyorsanız ve eşcinsel olacak cesaretiniz yoksa en azından sanatçı olabilirsiniz. Dalga geçmiyorum. Sanat, geçinmenin bir yolu değildir. Hayatı katlanılır kılmanın son derece insani bir yoludur. Ne kadar iyi veya kötü yaptığınıza aldırmaksızın sanatla uğraşmak, ruhunuzu büyütmenin bir yoludur. Duşta şarkı söyleyin. Radyoda çalan müziklerle dans edin. Hikâyeler anlatın. Bir arkadaşınıza, uyduruk bile olsa bir şiir yazın. Elinizden geldiğince iyi yazmaya çalışın. Muazzam bir ödül kazanacaksınız karşılığında. Bir şey yaratmış olacaksınız." (s. 29)

 •