Tuğrul Eryılmaz ile tanışmam 90'lı yılların sonuna, çalıştığım Radikal Gazetesi'ne denk gelir. Memleketin en havalı gazetesi Radikal'in en havalı eki olan İki'nin yayın yönetmenidir. Fazla kişi bilmez ama İki, pazar günlerinin en okunası gazetesi olarak şöhretini Tuğrul Eryılmaz'a borçludur. Eryılmaz, şimdilerde bir başka havalı gazete olan bu satırları okuduğunuz T24'ün yazarlarından. Samimi yazılarıyla her kesimden okur ile muhabbet ediyor. Bazen bilgi, bazen ayar verirken bazen de maytap geçiyor. Artık şansınıza ne düşerse. Cihangir'in en güzel renklerinden olan Tuğrul Eryılmaz ile 1980'li yılların sonundan beri dibine kadar yaşadığı Beyoğlu'nu konuştuk. Son cümledeki klişe için umarım fırça yemem…
- Beyoğlu'na ilk ne zaman geldiğinizi sorarak başlamak istiyorum…
İstanbul doğumluyum. Beyoğlu'na ilk kez 10'lu yaşlarımda amcamın kızı Hediye ablam ile gittik. O esnada İzmir'de oturuyoruz. Sonra da 1989'larden beri Cihangir'de Beyoğlu'nun dibindeyim. Evden çıkıyorum 10 dakika içinde kendimi İstiklal Caddesi'nde buluyorum.
- O zamanlar neler yapıyordunuz?
O zamanlar Beyoğlu'nun esas numaraları tiyatroları ve sinemalarıydı. İlk gittiğimiz yer Papirüs'tü. Yönetmenlerin ve oyuncuların gittiği bir mekan olan Papirüs çok ünlüydü. Müdavimlerinin bir kısmı yaşıyor bir kısmı cennetlik oldu. Şerif Gören, Zeki Ökten, Tarık Akan ve Nur Sürer gibi adı komüniste çıkmış isimler orada oturduğu için Kızılçam derdik. Sol görüşlü olan herkes oradan geçmiştir. Ben orada Sevda Ferdağ ve Türkan Şoray ile kadeh tokuşturduğumu hatırlıyorum.
- O dönem gazeteciliğe başlamıştınız değil mi?
Evet, 70'li yılların sonuydu ve TRT'de gazeteciliğe başlamıştım. Sonra Ankara'ya gittim Siyasal Basın Yayın'da asistandım. Sonra 12 Eylül olunca hepimizi şutladılar. Biz de 1982'de temelli olarak İstanbul'a geldik.
- İlk eviniz neredeydi?
İlk evim 3. Levent'te idi. O zaman beni Ercan Arıklı Nokta'ya çağırmıştı. Söyleyeyim de rahatlayayım. Nokta Dergisi'ni Canan Barlas'lar falan çıkarmışlar ama becerememişlerdi. Arıklı, bizi çağırdı "Bunu düzeltir misiniz? Size çok iyi para veririm" dedi. O zaman 3. Levent'te bahçeli bir evde oturuyordum.
- Beyoğlu'na ne zaman geldiniz?
Cihangir'e 1989'da Sokak Dergisi'nde çalışırken geldim. Artık Beyoğlu'nun içinde yaşıyordum.
- İşin dışında neler yapıyordunuz?
Bütün hikâye bizim o gittiğimiz barlarda. Arif Keskiner'in yeri Çiçek Bar, Sanatseverler Derneği o kadar çok yer vardı ki…
"İntihar Turizm"
- Çiçek Pasajı'na gider miydiniz?
Öğrencilik yıllarımızda Çiçek Pasajı büyüleyici bir yerdi. Aramızda "İntihar Turizm" dediğimiz Gazanfer Bilge'ye Ankara'dan binerdik. Bilet fiyatı 5 TL miydi 10 TL miydi neydi. Binersin İstanbul'da inersin. Ne varsa, koştura koştura Çiçek Pasajı'na gidersin. Çiçek Pasajı'nda biralar, rakılar içersin, midyeler yersin sonra da hiç uyumadan ertesi gün haldır haldır tekrar Ankara'ya dönersin. Bu dediğim 1970 öncesi. Son 25 yıldır Çiçek Pasajı'na gitmiyorum.
- Başka neler yapardınız? Sinema, tiyatro?
Genco Erkal'a, Kenter Kardeşler'e giderdik. Hatta Lale Oraloğlu'nun kızı Alev Oraloğlu ile oynadığı "Kötü Tohum"u da Beyoğlu'nda izledim.
Çiçek Pasajı
"Eskiden hanzo yoktu"
- O zamanlarda Beyoğlu ve İstiklal Caddesi çok farklı bir yerdi deniliyor. Katılır mısınız?
Kafasına şapka takmayan ya da kravat takmayan Beyoğlu'na gidemezdi lafları doğru değil. Ama şu oldu. Gerçekten hanzo yoktu Beyoğlu'nda. Hanzoyu her anlamda kullanıyorum. İster siyasi anla, isterse sınıfsal anla. Ne dersen de yani. Beyoğlu, birbirine çok da ters düşmeyen birtakım insanların, oturup birlikte yiyip içip eğlendiği bir yerdi. Yani Piccadilly Circus neyse Londra'da İstiklal bizim için oydu. Hatta daha iyisiydi. Bir ara nerdeyse 15 tane sinema vardı. Kimse hatırlamaz ama Emek Sineması en muhteşem sinemaydı. Yeni Melek sinemasını şimdi kim hatırlıyor? Bunlar harcandı gitti. Atlas'ı ve Beyoğlu Sineması'nı biraz kurtardılar ama diğerleri yok. Şu anda tiyatro salonu yok, böyle bir şey olabilir mi?
- Neden sizce?
Ben hep, bir ülkenin kültür sanat ya da eğlence hayatı o ülkenin siyasi ikliminden çok farklı olamıyor derim. O siyasi iklim seni aşağı çekiyor.
"Beyoğlu özgürlüğü simgeliyordu"
- O dönem Beyoğlu neydi ve neyi simgeliyordu insanlar için
Özgürlüğü simgeliyordu. Ben oraya gidince bana benzeyen insanlarla bir araya gelip rahat ediyordum. Mis gibi gidersin, oturursun rakını söylersin, içersin. Etrafında bir sürü kadın ve adam vardır. En azından 5-6 masa vardır gidip yamanacağın. Anlatabiliyor muyum? Bunlar çok hoş şeyler. Gerçi Asmalı hâlâ var ama o da gitti gitti geldi. Az kaldı o da elden çıkacaktı.
- Cihangir de o dönem kafe ve bar yoktu değil mi?
Evet yoktu. Cihangir'de hep üst orta sınıf aileler otururdu. Cihangir'in ilk kahvesi Kahvedan'dır. Ondan sonra birdenbire diğer yerler açıldı. Önce Akarsu Caddesi'ni adam başı bir mekan açıp perişan ettik. Buna kendimi de katıyorum. Kaldırımda yürüyemiyorsun. İnsanlar dışarıdan gelmeye başladı. Şimdi Cihangir bir tür İstiklal Caddesi gibi oldu.
"Değişim çok önce başladı"
- Siz Beyoğlu'ndaki değişimi ilk ne zaman fark ettiniz?
Valla 90'lı yıllarda bir şeyler değişmeye başlamıştı. İyiye değişmiyordu. Biz o zamanlar yaşadığımız yerleri daha ciddi irdelemeye başlamıştık. Bir şeyler olduğunu görüyorduk. Şu anda Cihangir Caddesi'nde bile 10 tane bar, kafe var. Ben açılmasın demiyorum. Çünkü hoş tarafı da var. Bir masada 4 – 5 kadının rahatsız edilmeden kafa bulduğunu ve kahkaha attığını görmek Cihangir'de mümkün. Bir dönem İstiklal de böyleydi. Şimdi her taraf baklavacı…
- Keskin dönüşüm ne zaman oldu?
Hepsi AKP döneminde diyeceğim ama buraya doğru öncesinde de gidiyordu. Yavaş yavaş gidiyordu. Süleyman Demirel'den doğdu bunların hepsi…
- 90'lı yılarda açılan mekanlar aslında özgürlük simgesi gibi algılanıyor…
Hayır. O kentleşme ile ilgili bir şeydi. İnsanlar sınıf atladıkça daha lüks yerler istiyorlar. Ticaret bu. Bu kadar basit.
- İstiklal Caddesi'nden ne zaman vazgeçtiniz?
Ben 2010'larda terk ettim İstiklal'i. Gidecek yer kalmamıştı doğru dürüst. Kendi adıma "Artık kolay kolay gitmem" dedim.
- Peki şimdi gitmek zorunda kalınca nereye gidiyorsunuz?
Asmalı'da nadir olarak Yakup'a gidiyorum. Bir zamanlar Ece'ye çok giderdik. Ece muhteşem bir yerdi. Sol tayfa oraya giderdi. Ece'cim bize çok güzel kıyak yapardı. Şimdi Airbnb yapan Araplar, Ruslar, Ukraynalılar var. Yeter yani oturacak yer kalmadı. 10 kişi bir araya gelip 50 bin liraya bir evi kiralıyorlar. Onlara ucuz geliyor tabi. Biz nasıl 50 bin lira kira verelim. Böyle de lanet bir durum var.
"Gezi burada oldu, daha ne olsun?"
- Başka neleri simgeler Beyoğlu?
Beyoğlu aynı zamanda Cumartesi Anneleri'nin simgesidir. Orada çocukları için bir araya gelen aileler ve kadınlar Beyoğlu'nun başka bir simgesi oldu. Gezi burada oldu, daha ne olsun?
"Her şeyi yapamazsın!"
Size bu son seçimi sorsam, nasıl değerlendirirsiniz?
O kadar uzun zamandan sonra bir değişim oldu ki. Beyoğlu'nda AKP'den Refah'tan kurtulamadık biz. Çok geniş bir arazi burası. Yeni gelen belediye, mutlaka bir an önce ne yapacaksa yapsın. Yapacağız da diyorlar. Tiyatronuz, kültür merkezleriniz olacak diyorlar. Türkiye'de olmadık yerlerde CHP çıktı. Bu büyük dönüşüm. Mesela bundan 20 sene önce transseksüelleri kovalım diye ayaklandırdılar milleti. Bu Cihangir'de burnumuzun dibinde oldu. Destek vermeye korka korka gittik. Ya size ne insanların kıçından başından. Siz deli misiniz? Ama işte öyle değil. Otoriter eğilim var ya o işte korkunç bir şey. "Ben yapacağım" diyor. Yok yapamazsın abi. Bu seçimin faydası bu oldu. Her şeyi yapamazsın, benim daha fazla ar damarımı çatlatma denildi!
- Bundan sonra ne olmalı?
Kullanılmayan, ıskartaya çıkarılmış sinemaları, müzikholleri restore edip "Alın kardeşim, burası sizin Champs Elysee, Piccadilly Circus'unuz" desinler. İstanbul bunu hak ediyor. İstanbul çok eski, bizden çok önce de vardı bizden çok sonra da olacak.
- Beyoğlu neyi simgelemeli?
Kültür, sanat ve eğlenceyi…
Yarın: Murat Germen anlatıyor...