Olay örgüsünün pasifize edilip aklın yerini sezginin alması sebebiyle olağanüstülüğün ve tesadüfiliğin başat öğeler halini aldığı, başkahramanın asıl sürükleyici kişi olduğu suç anlatılarını Osmanlı-Türk Polisiyesi olarak nitelendiriyoruz...
08 Ekim 2015 15:00
2014 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, kısaca TÜBİTAK bünyesinde tamamlamış olduğumuz projede[1], 1884- 1928 yılları arasında Osmanlı Türkçesinde kaleme alınmış toplam 232 eseri inceledik.[2] Bu projenin yapısal incelemesinde temel olarak iki kuramcıyı esas aldık: Tzvetan Todorov ve Vladimir Propp.
Polisiye türüne getirilen yaklaşımlarda Tzvetan Todorov’un ilk olarak 1966 yılında yazdığı, 1971’de Fransızcaya 1977’de de İngilizceye çevrilen “The Typology of Detective Fiction” makalesi, neredeyse polisiye ile ilgili her makalede söz konusu edilmiştir. Todorov, türe yönelik tanımlama çalışmalarıyla sonrasında gelen birçok çalışmaya öncülük etmiştir. Bizim için de Todorov ilk çıkış noktası olmuştur.
Makalesinde öncelikle polisiyenin tanımını yapan Todorov, alt türlerinin belirlenmesi konusunda belli ölçütler ortaya koyar (Todorov, 137-144). Sekiz maddeyle sıraladığı olmazsa olmazlar listesinde, ilk olarak polisiye romanda muhakkak bir dedektif (polis), bir suçlu ve bir de kurban, yani ceset bulunması gerektiğinin altını çizer. İkincisi, suçlu profesyonel bir katil ya da dedektif olmamalı, kişisel sebeplerle öldürmelidir. Üçüncü olarak dedektif romanında aşkın yeri yoktur. Dördüncüsü suçlu kâhya veya hizmetçi gibi romanın yan kişileri değil, romanın önemli kahramanlarından, asal karakterlerinden biri olmalıdır. Bir başka kural romanda her şeyin akılcı bir biçimde açıklanması, fantastiğe yer verilmemesidir. Ayrıca tasvir ve psikolojik tahliller de dedektif romanında bulunmamalıdır. Yedinci madde hikâyeye ait bilgiye göre “yazar: okur = suçlu: dedektif” homolojisine (türdeşliğine) uyulmalıdır ve son olarak banal durum ve çözümlemelerden kaçınılmalıdır.
Todorov polisiyeyi üç ayrı alt türe ayırarak tanımlarını yapar. Bu türler sırası ile “Kimyaptı (whodunit),” “Heyecan (thriller)” ve “Gerilim (suspense)”dir.
Todorov’un yapısalcı incelemesini tek başına yeterli bulmadığımız için Vladimir Propp’tan da faydalandık. Vladimir Propp, Masalın Biçimbilimi (1928) adlı incelemesinde Rus olağanüstü hikâyelerinden yola çıkarak bu masalların yapısal incelemesini yapar. 101 olağanüstü masal üzerinden yapılan bu incelemede 7 temel karakter ve 31 fonksiyon belirler. Böylece bir tipolojiye ulaşır. Projede yöntem olarak Propp’un biçimbilimsel incelemesinin seçilmesinin sebebi, polisiyenin de formülatik bir yapıya sahip olmasıdır. Olay örgüsü içindeki eylemler suç, şüpheli ve araştıran etrafında dönmektedir. Anlatısal farklılıklara rağmen temel karakterler ve fonksiyonlar aynı kalmaktadır. Bu sebeple Propp’un temel karakterler ve fonksiyonlar üzerinden yaptığı incelemenin polisiye için de uygulanabileceği düşünülmüştür. Propp olağanüstü masallarla ilgili çalışmasında 7 karakter ve 31 temel fonksiyon üzerinden biçimbilimsel bir inceleme yaparken biz de Osmanlı-Türk polisiye romanı için temel fonksiyonlar belirledik. Propp gibi fonksiyonlardan yola koyulduk ancak polisiyelerde öne çıkan iki kahramanın, yani suçlu ve onu yakalamaya çalışan polisin (araştıran/ dedektif) fonksiyonlarını göz önünde bulundurarak kendi fonksiyonlarımızı meydana getirdik. Yardımcının kimi zaman anlatıcı, kimi zaman da doğrudan kahraman olarak anlatıların içine girmesine rağmen, anlatının içinde yeni bir fonksiyona sahip olmadığını gördük. Bu nedenle destekleyici konumunda olan yardımcıyı, ana kahramanların fonksiyonları içinde ele almadık. Propp’un değişmez fonksiyonları gibi, 25 değişmez fonksiyon tespit ettik. Bu fonksiyonların da her birini kendi içinde alt başlıklara ayırdık. Bu alt başlıklar, o fonksiyonun varyasyonları gibi işlev gördü. İncelemelerimiz sırasında bu değişmez 25 fonksiyonun anlatı içinde yerlerinin sabit olmadığını tespit ettik. Bu fonksiyonların anlatılarda belirli bir düzen içinde yer almayıp bunları birbirine bağlayan veya birbirinden ayıran olay geçişleriyle anlatının ilerlediğini gördük. Bu noktada geçişler, anlatıda bir kesilme ve buradan yeni bir hikâyeye başlama ya da anlatının aynı hikâye içinde uzamasını sağlama gibi fonksiyonlar üstlenmekteler. Çalışmamızda bu fonksiyonları temel alarak eserlerin olay örgülerini çıkardıktan sonra her eser için bir biçimbilimsel tablo meydana getirdik. Böylelikle Osmanlı-Türk polisiyesinin 37 adet karakteristik özelliğini tespit etmiş olduk.[3] Biçimbilimsel yöntemle incelenen 232 eser sonucunda Osmanlı-Türk polisiyesinin karakteristik özellikleri şu şekildedir:
1. Osmanlı-Türk polisiyesinin olayın kendisine odaklanan bir yapısı vardır. Anlatıcılar, olayın başlangıç ya da sonucu yerine doğrudan kendisine yoğunlaşır.
2. Osmanlı-Türk polisiye romanında kahramanların okur tarafından tanınması amacı ile özellikle dizi halinde yazılmış serilerde her kitabın başında başkahramanlarının özellikleri tekrar tekrar verilir. Bazen de ikincil kahraman başkahramanı tanımlamak amacıyla ama yine başkahraman vurgusuyla tanıtım yapar, onun niteliklerini açıklar.
3. Anlatının başlangıcında kurbanın yer aldığı polisiyelerde gizem ve muamma öne çıkar.
4. Hikâyenin olay ile açılması okurun atmosfere girmesini sağlayan bir fonksiyondur. Burada olayı ya şimdide ya da sonrasında anlatan anlatıcı önemli bir rol üstlenir. Mekân da başlangıçta yer aldığında okuru atmosfere sokma işlevi görür.
5. Kahramanların karakteristikleri araştırıcının herhangi bir suçluya, kurbana ve özellikle zanlıya odaklanılmasını sağlamak amacıyla anlatıcı tarafından ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Bu da olay örgüsünün uzamasına hizmet eder.
6. Osmanlı-Türk polisiyesi kahramana yardımcı olmak amacıyla alet- edevat kullanmak yerine kişilerden yardım alır. Alet kullanımı genellikle kahramanı kötü durumdan kurtarmak içindir ve bu ayrıca kahramanın modern ve çağdaş oluşuna da bir vurgudur.
7. Osmanlı-Türk polisiye romanı kahramanların (suçlu veya araştıranlar) birbirleri arasındaki haberleşmeyi sağlamak amacıyla sırasıyla mektup, not, parola, şifre, alet, ilaç, hipnoz ve manyetizmadan faydalanır. Bunlar aynı zamanda anlatının asıl yapısını oluşturmayı sağlayan birer dayanak noktası işlevini görürler. Çünkü bunlar olmazsa olay örgüsü tek başına eksik kalır. Olay örgüsünün devamlılığı için bu fonksiyonların kullanımı zorunludur.
8. Osmanlı-Türk polisiyesi anlatısını keserek araya arasöz alır.
9. Arasözler eyleme yönelik değildir. Anlatıyla doğrudan ilişkisi bulunmayan; kişilere, olaylara, mekânlara yönelik açıklamalar içerir.
10. İntihara neredeyse hiç rastlanmaz.
11. Ceza sadece mahkeme tarafından verilmez. Toplumdan dışlama da bir başka cezalandırma yöntemidir.
12. Suçlu sadece peşindeki araştırıcıdan kaçmakla yetinmez, ayrıca onunla alay eder.
13. Bağışlama eylemine çok az rastlanır.
14. Araştırıcının ölümüne çok rastlanmaz. Yani araştırıcının dokunulmazlığı önemlidir.
15. Osmanlı-Türk polisiye romanında suçluların ölü olarak ele geçirilmesi de çok görülen bir durum değildir.
16. Vaka çözümü her zaman anlatının sonunda gerçekleşmez. Olay örgüsünün ortasında da vaka çözümüne rastlanır.
17. Kılık değiştirme Osmanlı-Türk polisiye romanında suç ya da araştırmada en çok kullanılan yöntemdir. Araştırıcı ve suçlular en çok dilenci kılığına girerek kendilerini gizlerler.
18. Tercih edilen cinayet aleti daha çok kesici aletler ve bıçaktır.
19. Cinayet daha çok hırsızlık sırasında ortaya çıkar. Ayrıca bir suç olarak ortaya çıktığı durumlar azdır.
20. Osmanlı-Türk polisiyesinde şüphe, araştırmaya yönelik bir başlangıca işaret eder.
21. Kahramanların suça yönelik tedbir alması çok rastlanan bir durum değildir.
22. Başkahraman ipucu ve delille çok fazla ilgilenmez.
23. Olay yeri incelemesi çoğunlukla cinayet vakalarında yapılır.
24. Osmanlı-Türk polisiye romanında yabancılar soyulabilir ama hiç öldürülmez.
25. Araştırıcı ya da suçlu akıl yürütürken çoğunlukla sezgilerinden ve tahminlerinden yola çıkar.
26. Osmanlı-Türk polisiye romanı, başkahraman olarak en çok hırsızı seçer. Araştırıcılar ise çoğunlukla eski polislerdir. Profesyonel dedektif olarak incelenen dönemde sadece Sherlock Holmes vardır.
27. Suç kapalı mekânda işlenmesine rağmen kapalı-oda, alt tür olarak hiç yer almaz.
28. Osmanlı-Türk polisiye romanında olay örgüsünü kurmak yerine açıklamaya, betimlemeye, bilgi vermeye yönelik bir kurgu vardır.
29. Kahramanlar eyleyenden ziyade açıklayan konumundadır. Kahramanların (suçlu ya da araştırıcı) eylemleri büyük ölçüde pasifize edilmiştir. Akıl yerine sezgileri ile hareket ederler.
30. Osmanlı-Türk polisiyesinde eylemlerin pasifize edilmesi sonucu giriş kısmında belirttiğimiz anlamda Todorov’un bahsettiği şekilde bir gerilimden bahsedilemez.
31. Araştırıcılar suçlulara göre daha başarısızdır.
32. Suçlu olan kahramanlar; çete ve örgütlü suç işleyen grupların başı veya üyesi olabilir.
33. Osmanlı-Türk polisiye romanında, anlatıda, olay örgüsü ile hikâye arasında Todorov’un işaret ettiği gibi işlevsel bir ilişki yoktur. Olay örgüsünü hareket yerine betimlemeler ve açıklamalar ilerletir. Bu da hikâyenin kendisini öne çıkarır, nasıl anlatıldığını değil. Bu sebeple Osmanlı-Türk polisiyesinde alt türler hikâyeden yola çıkarak tanımlanabilir.
35. Hikâye ve olay örgüsü ayrımından ziyade, hikâyenin sekanslarla yani hikâye ardı hikâye şeklinde ilerlediğini ve bu sekanslar arasındaki boşluğun arasözlerle birleştirildiğini görürüz.
36. Suçlular eylemlerinin sonunda mübalağalı bir şekilde, örneğin Fakabasmaz Zihni serisinde Fakabasmaz’ın heykelinin dikilmesi gibi, takdir edilebilirler.
37. Osmanlı-Türk polisiyesinin olay örgüsünün anlatıya dayalı olması onu geleneksel sözlü anlatı türlerine bağlar.
Osmanlı- Türk polisiyesinin tanımı için öncelikle yukarıda sıraladığımız türe dair 37 karakteristik özellikten yararlanılmıştır. Bu karakteristiklere göre ilk dikkati çeken unsur, Batılı polisiyenin temelini oluşturan kapalı-oda muammasının en azından 1884-1928 yılları arasında yayımlanan telif polisiyelerde yer almamasıdır. Seval Şahin’in “Osmanlı-Türk polisiyesinin ilk döneminde yapı ve ideoloji” başlıklı yazısında da belirttiği gibi pozitivizmin yücelttiği bir tür olarak Sanayi Devrimi’nde Batı’da ortaya çıkan polisiye, Osmanlı topraklarında akıl ile değil sezgi ile var olur.
O halde Osmanlı-Türk polisiyesinin 1884-1928 yılları arasında incelenmiş eserler üzerinden tanımı şu şekilde yapılabilir: Olay örgüsünün pasifize edilip aklın yerini sezginin alması sebebiyle olağanüstülüğün ve tesadüfiliğin başat öğeler halini aldığı, başkahramanın asıl sürükleyici kişi olması sebebiyle tüm hikâyenin onda düğümlenmesine dayanan suç anlatılarını biz Osmanlı-Türk Polisiyesi olarak nitelendiriyoruz.
Bu tanımdan yola çıkarak yapılan biçimbilimsel incelemenin sonucunda Osmanlı-Türk polisiyesinde ortaya çıkan alt türler şunlardır:
1.Heyecan: Başkahramanın hep merkezde olduğu, her şeyin onun etrafında ve ondan yola çıkarak şekillendiği anlatılardır. Bu anlatılarda başkahramandan habersiz hiçbir şey yoktur. Başkahraman her şeyi bilmeye muktedirdir. Bu özellik onu çete alt türünden ayıran en tipik özelliktir. Heyecan türünün Osmanlı-Türk polisiyesinde yer bulup gerilimin yer bulamamasının sebebi de bu baskınlık nedeniyledir. Hareket pasifize edildiğinden olay örgüsü aksar. Bu alt türe giren eserler; Ahmed Midhat Efendi’nin Dürdane Hanım, Hayret, Cellat, Haydut Montari, Altın Aşıkları ve Mesail-i Muğlaka romanları, Fazlı Necib’in Cani mi Masum mu?, Ebulbehzat’ın Beyoğlu Cinayatı Serisi: Bir Polis’in Hatıratı- İki Kapılı da Bir Cinayet, Sudi Süleymanof’un Çilingirin Esrarı, Osman Nuri Malkaralı’ın Katiller Salonu-Afyonlu Şerbet, Şükrü Nahid’in Yeraltının İğrenç Esrarı: Ecel Firarisi?, Cüveyriye Cemil’in Çengelköy Faciası, Halil Hamid’in Küçük Polis Hafiyesi: Çalınmış Gerdanlık, Mustafa Remzi‘nin Milli Cinayetler Koleksiyonu: Kağıthane Cinayeti, Kemaleddin’in Kitaphane-i Sudi’nin Meraklı Romanları serisi, Alev Can’ın Bir Polis Hafiyesinin Harikulade Maceraları-Üç El Tabanca ve Zifaf Odasındaki Asılı Kadın romanları ve Server Bedi’nin Çalınan Gönül romanıdır.
2.Gerçek Suç Anlatısı: Gazete haberi ya da polis dosyalarından yola çıkarak kurgulanan anlatılardır. Bu alt türe sadece Ahmed Midhat’ın Esrar-ı Cinâyât romanı ile Ebüssüreyya Sami’nin Amanvermez Avni serisinde yer alan Kamelya’nın Ölümü’nde rastlanır.
3.Olağanüstü: Arasöz ve tesadüfün bolca yer aldığı bir alt türdür. Macera türünün dönüşüp polisiyeye evrilmesi aşamasında bir ara devre gibi durur. Geleneksel anlatının hikâye anlatıcısı bu anlatıların yazarlarını da birer hikâye anlatıcılarına dönüştürür. Gerçeklik kaygısı ön planda olmasına rağmen yazar hâlâ bir hikâye anlatıcısı olarak kaldığından olayların sonunu getirmeye sabrı yoktur. Olay örgüsü hızla ve olağanüstü unsurlar ön plana çıkartılarak çözümlenir. Bu alt türe giren eserler; Ahmed Midhat’ın Cinli Han, Vassaf Kadri ve Süleyman Sûdî’nin ortak eserleri on kitaplık Milli Cinâyât Koleksiyonu serisi, Hüseyin Rahmi’nin Dirilen İskelet, M. Âkil’in Karanlık Konakta Ne var? ve Sami Aziz’in Hortlayan Cellat eserleridir.
4.Polis-merkezli: Başkahramanın bir polis olduğu anlatılardır. Tüm anlatı polisin etrafında döner. Bu alt türe örnek; Ebüssüreyya Sami’nin Türklerin Sherlock Holmes’ü Aman Vermez Avni serisi, Vedad Örfi Bengü’nün Kara Hüseyin’in Müheyyiç Gizli Dosyaları serisi, Server Bedi’nin Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları serisi, Behlül Dânâ’nın Bir Türk Polisinin Amerika’daki Sergüzeştleri Yılmaz Nuri serisi ve Nermi’nin Yıldırım Cemal’in Büyük Muvaffakiyetleri serisidir.
5.Çete: Osmanlı-Türk polisiyelerinde bireysel suçtan ziyade örgütlü suç önemli bir yer tutar ve neredeyse 1884-1928 arasında yazılan eserlerin büyük çoğunluğu böyledir. Çete reisi ve üyelerinin organize suçları (hırsızlık, adam kaçırma gerekirse cinayet) hikâye edilir. Bu alt türe giren eserler; Hüseyin Nadir’in Fakabasmaz Zihni serisi, Osman Nuri Malkaralı’nın Türklerin Nat Pinkerton’u Kan Dökmez Remzi serisi, C. Cahid ile M. Rakım’ın ortaklaşa eserleri Pire Necmi Kanlı Vak’alar Koleksiyonu serisi, C. Cahid’in Badik Hilmi Kanlı Vak’alar Koleksiyonu serisi ile Server Bedi’nin Hey Kahpe Dünya romanıdır.
6.Kibar Kadın/ Erkek Suçlular: Bunlar birer anti-kahraman olarak ortaya çıkarlar. İyi özellikleri ve suçlu olmaları bir arada verilir, genellikle hırsızdırlar. Cinayet işlemezler. Anlatıda hep kazanan onlar, kaybeden de peşlerindeki polisler olur. İroni ve mizah anlatıda başat öğelerdir. Bu alt türe giren eserler; Server Bedi’nin Cingöz Recai, Tilki Leman’ın Harikulade Maceraları ve Çekirge Zehra’nın Harikaları serileri ile Behlül Dânâ’nın Şeytan Hadiye’nin İngiltere’de Sergüzeştleri ve İstanbul’un Arsène Lupin’i Ele Geçmez Kadri’nin Sergüzeştleri serileridir.
7.Pastiş: Bir kahramanın, bir olayın ya da tipik bir unsurun başka bir metne taşınmasına pastiş denir. 1884-1928 yılları arasında Osmanlı-Türk polisiyesindeki tek pastiş Sherlock Holmes’ün Cingöz Recai ile maceralarının anlatıldığı seridir.