Geçmişten günümüze hiciv ustalarının şiirlerini özgün halleriyle –bugünün Türkçesine yapılmış sansürsüz çevirilerle birlikte– basmayı planlayan 160. Kilometre, dizinin ilk iki kitabını önümüzdeki günlerde yayımlıyor: Bu iki kitaptan, Nef’î’nin Sihâm-ı Kazâ’sından ve Hevâyî’nin Dîvân’ından bazı örnekleri tadımlık olarak sizlere sunuyoruz…
Nef’î (1562/72-1635), gazelleri de bulunmakla birlikte, en başarılı kaside şairi olarak tanınır. Kasidenin methiye ve fahriye bölümleri onunla zirveye ulaşır. Nef’î demek biraz ben(lik) demektir. O, hep över, övünür ve hicveder. Bunları yaparken genellikle mübalağaya başvurur. Kaside ve hiciv denince ilk akla gelen şair, hicivlerini Sihâm-ı Kazâ’da toplamıştır. Biri Türkçe, biri Farsça iki de divanı vardır.
Der-Hakk-ı Ekmekçizâde
Ekmekçizâde Ahmet Paşa (ö. 1616) cizyedar, mukataacı, defterdar oldu. Öküz Mehmet Paşa’nın İran seferinde sadâret kaymakamlığına getirildi. Yalancı olmasından dolayı beklediği sadrazamlık görevini alamayınca üzüntüden öldü. Muhyî-i Gülşenî’nin kardeşidir. Maliye ile ilgili konularda yetenekliydi. Nef’î, Ekmekçizâde Ahmet Paşa hakkında beş hiciv yazmıştır. Bazen Ekmekçi yerine Arapça olarak Habbâz demiştir.
1
Bir ekmeği eksik satıcı öldüreceksin
Sen kanda eyâ sarı köpek kanda vezâret
2
Kim görse o sûretle vezîr olduğunu der
Bir cevher-i pâk idi boka düştü sadâret
[ Bir ekmeği eksik satıcı, öldüreceksin. Ey sarı köpek! Sen nerede, vezirlik nerede? Bu sûretle/suratla vezir olduğunu kim görse, vezirlik temiz bir cevherdi, boka düştü, der. ]
Der-Hakk-ı Recep Paşa
Gürcü Mehmet Paşa’dan sonra sadrazamlığa getirilen Bosnalı Topal Recep Paşa’nın (ö. 1632) hicvidir. Hakkında iki hiciv vardır. Birincide onun sadrâzamlığa yakışmadığı söylenirken ikinci hicviyede onun cimriliği üzerinde durulur.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
1
Olsa başında eğer sarı külâhı Receb’in
Halka derdim ki felek gerçi bu vaz’ıma etti
2
Sadr-ı a’lâda görüp ol harı âdem sanman
Gürcü’nün yestehidir yerine sıçtı gitti
[ Eğer Recep Paşa’nın başında sarı külâhı olsa, halka derdim ki gerçi bu felektir ama üstüme etti (kaka yaptı); onu yüce sadarette görüp adam sanmayın, Gürcü Mehmet Paşa’nın kakasıdır, yerine sıçtı, gitti. ]
Der-Hakk-ı Bâkî Paşa
Edirneli Abdülbâkî Paşa, Yeniçeri Ocağı’nda yetişip muhassıl ve sonra defterdar oldu. 1607’de orta ve 1613’te başdefterdar oldu. 1615’te Bosna valisi 1617’de tekrar başdefterdar oldu. Cezayir’e sürüldükten sonra 1621’de tekrar başdefterdar olup vezirliğe yükseltildi. 1626’da öldü.
Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
1
Ey Bâkî-i epşet koy a bu şîve vü nâzı
Ne zât-ı şerîf olduğunı halk bilirler
2
Derviş Çavuş gibi bilir yok seni amma
Zîrâ ki bilir birbirin a’lâ sikilirler
[ Ey en puşt Bâkî! Bu şive ve nazı bırak; senin ne kadar şerefli (!) bir kişi olduğunu halk bilir; ama seni Derviş Çavuş kadar iyi bilen yoktur; çünkü birbirini iyi sikenler birbirini tanır. ]
Der-Hakk-ı Kâfzâde
Kafzâde Fâizî’nin asıl adı Abdülhay’dır. Fâizî 1572 veya genel kabule göre 1589’da doğmuştur. Âlim, şair ve kazasker Kafzâde Feyzullah Efendi’nin oğludur. Dedesi Kaf Ahmet Efendi sebebiyle baba ve oğul Kafzâde olarak tanınırlar. Anne tarafından dedesi Şeyhülislam Ma’lûlzâde Mehmet Efendi seyyiddir. Fâizî, Nev’îzâde Atâyî’nin arkadaşıdır. Müderrislik ve kadılık yapmıştır. 1622’de vefat etmiştir. Divan’ından başka Leylâ vü Mecnun ile Sâkînâme’si vardır. Zübtetü’l-Eş’âr adlı şairler tezkiresini yazmıştır. Tezkiresinde Nef’î’nin hicvettiği şairlerden Ganîzâde Nâdirî’nin 181, Nev’îzâde Atâyî’nin 227 beytini kaydederken Nef’î’nin 3 beytine yer verir. Nef’î, şiir başlığında Kâfzâde’nin adını andığı 20 kıta yazmıştır. Ayrıca başkalarına yazdığı bazı hicivlerde de ondan bahseder.
Der-Mezbûr Kâfzâde
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
1
Şeref-i zâtını bildir bize ey Kâfoğlu
Bilelim rütbe-i kadrin ne kadar a’lâdır
2
İbn-i Kâf’ım der isen ko bu sözü sen ki götün
Kûh-ı Kâf ise bizim de kuşumuz Ankâ’dır
[ Ey Kafoğlu! Zâtının şerefini bize bildir de kadrinin derecesi ne kadar yüksekmiş bilelim. Kafoğlu’yum dersen sen bu sözü bırak; götün Kafdağı ise bizim de kuşumuz Anka’dır. ]
Şiirlerinde Hevâyî mahlasını kullanan Kuburîzâde Abdurrahman Rahmî Efendi, 18. yüzyıl divan şairlerindendir. Kaynaklarda Edirneli olduğu belirtilmiştir. Günümüze Hevâyî-nâme olarak da bilinen Dîvân’ı ulaşmıştır. Klasik bir tertibe sahip olmayan Dîvân’da hezl üslûbu ile yazdığı şiirler ve başta Nâbî olmak üzere klasik üslupla yazan şairlerin gazellerine yazdığı tehzîller yer almaktadır.
1
Bir kerre beng-i lütfun ile sersem olmadık
Tiryâki denli mashara-i âlem olmadık
[ Bir kere iyi davranışlarının afyonu ile sersem olmadık. Tiryaki kadar âlemin maskarası olmadık. ]
2
Bilmem niçin yabana atarsın bizi sefîh
Söz arasında girdik ise balgam olmadık
[ Alçak, bizi neden yabana atarsın bilmiyorum. Söz arasına girdik ama balgam olmadık. ]
3
Tohm-ı şekâ-nişânde-i bostân-ı vaz iken
Ser-tahte-i mezâka yarar çiğdem olmadık
[ Terk etme bahçesinin rezillik tohumu iken damak tadına en layık çekirdek olmadık. ]
4
Destârımız fes üzre Cezâyir-pesend iken
Dayı senin yanında hemân şalgam olmadık
[ Sarığımız fes üzere Cezayir usulüyken, dayı ama senin yanında şalgam olmadık. ]
5
Altın adı Hevâyi’nin olsa n’ola bakır
Âdem mi var yanında ey’adı kem olmadık
[ Hevâyî’nin altın adı bakır olsa buna şaşılmamalı çünkü yanında iyi namı kötü olmamış adam mı var? ]
1
Yahni yemeden şu sulu çorbadan usandık
Üç yere konan tuzlu salatadan usandık
[ Yahni yemeden şu sulu çorbadan usandık. Üç yere konan tuzlu salatadan usandık. ]
2
Nâyib olalı mahkeme-i şehr ü kurâda
Halk eylediği bîhûde davâdan usandık
[ Köy ve şehir mahkemelerinde kadı yardımcısı olalı, halkın boşuna açtığı davadan usandık. ]
3
Geçdik küçücükten çelebi hırfete ammâ
Ol mağlata-yı nâfile-gavgâdan usandık
[ Çelebi çok küçükken mesleğe başladık amma nafile kavganın manasız sözlerinden usandık. ]
4
Oğlan kovarak devr-i mahallâtı unuttuk
Çamur olarak sohbet-i helvâdan usandık
[ Oğlan kovalayarak mahalle devriyelerini unuttuk. Çamur (burada adi ve ahlaksız kimse) olarak helva sohbetinden usandık. ]
5
Avret ile oğlanı Hevâyî sana verdik
İbne olalı çokdan o sevdâdan usandık
[ Hevâyî, kadın ile oğlanı sana verdik. İbne olalı o sevdadan çoktan usandık. ]
•