“Provayı sevmezler, ama şarkı söylerler, Korospular böyledirler, tizlere çıkamadan şişerler, İlle Korospu olsun, ister detone olsun, Korospular böyledir, her ne olursa olsun.” Deniz Koloğlu, şarkıları Lubunca sözlerle yeniden yorumlayan kuir feminist koro Korospular'ın üyeleriyle söyleşti…
31 Ağustos 2020 11:17
Bence bugünlerde kişisel gayretlerimizle korumaya devam ettiğimiz fiziksel mesafe, bize bir yandan merak ettiğimiz şeyleri daha iyi görebilmek için bir görüş mesafesi ve vakit kazandırıyor. Birkaç yıldır, katılan ya da dinleyen arkadaşlarımdan Korospular’ı duyuyordum fakat canlı dinlemek kısmet olmamıştı. Eski normalimde yuvarlanıp gidiyor olsam kesin bir süre daha erteleyecektim bu söyleşiyi. Tam da insan sıcaklığına, bir aradalık duygusuna, dayanışmanın iyileştiriciliğine ihtiyaç varken aklıma düşmeleri ve onları kendi ağızlarından dinlemek çok isabetli oldu. Şimdi, Korospular bir koro grubu, ama nasıl?
“Korospular, bir grup sanatçı ve aktivistin İstanbul’da başlattığı kuir feminist bir koro. Halihazırda var olan şarkıları Lubunca sözlerle tekrar yorumluyorlar. Grup üyelerinin arasında hiyerarşi yok ve grubun üyeleri sabit değil. Çoğunlukla yeni üyelerle genişlemeyi tercih ediyorlar. Kuir ve feministlerin insan hakları temelli etkinliklerinde dayanışma amaçlı performans sergiliyorlar. Korospular, düzgün bir müzik performansı sergilemekten ziyade dayanışma ruhuna odaklanıyorlar. Şovlarında dinleyicilerini, oradaki deneyimlerinin ve eğlencelerinin bir parçası haline getiriyorlar.”
İlk olarak koronun müzisyenlerinden İlksen’le konuştuk. İnternet ortamında haklarında yazılı neredeyse hiçbir şey yoktu. Kendileri de bugüne kadar sadece bir yurtdışı festivali için hemen yukarıdaki tanıtım spotunu yazmışlar. Dolayısıyla İlksen’den ekibi organize etmesi için yardım istedim. Birlikte mümkün mertebe katılımlarını sağlayarak kendilerini ifade edebilecekleri bir alan sağlamaya çalışalım diye karar verdik. İşin ucunda neşe vardı, neşe! Önce WhatsApp üzerinden katılmak isteyenlerle toplam dokuz kişi şöyle bir kaynaştık; onlara hazırladığım soruları isteyenler e-mail üzerinden cevapladı; aralarından üç kişiyle online bir görüşme yaptık; ben de sonunda elimdeki bütün bu malzemelerle mutfağa daldım. Kişiler olarak öne çıkmayı istemeyen Korospular’ın lubunya ve lubunya dostu üyeleri, ilk isimleriyle anılmayı tercih ettiler. Metinde yer yer bir ağızdan konuşturdum onları, ki bu da sahnedeki hallerinin yazıdaki bir temsili olabilir belki. Ayrıca yazışmalar ortak olduğu ve metnin son halini herkes göreceği için bir şeffaflık yakalamıştık. Ve karşınızda sevgi ve dayanışmanın gücüyle bir ağızdan çalıp söyleyen, norm bükücü, organize neşeli Korospular!
Kuirfest açılış konseri sonrası backstage, So36 - Berlin 2019. Fotoğraf: Ceren Saner
Sinan: Bir insan düşünelim, bir gün bir uyanıyor ki sesi kısılmış ve bu panik anında fark ediyor ki bir ıslık çalarken bir de şarkı söylerken sesi çıkıyor. Bu insan ne yapar? Sesine kavuşuncaya kadar şarkı söyleyerek hayatını idame ettirmeye çalışır... E böyle insanlar da bir şekilde hayatta birbirini buluyorlar. Korospular da yıllarca, gûllümüne evlerde toplanıp sevdikleri şarkılara eşlik ediyorlarmış. Altın günü gibi şarkı günü yapıyorlarmış.
Fulya: Küçük bir arkadaş grubu bir araya gelip, birbirimizin evinde buluşup bağıra çağıra şarkı söylüyorduk. Yan yana pervasızca şarkı söylemek, süper bir terapi. Etrafımızdaki ağır havadan kurtulup hafiflemenin bir yoluydu bu. Sonra bunu sık sık yapmaya başladık. Bir akşam da bunu Kırmızı Tazı’da yaptık ve oradan coşup ilerledik.
Zeycan: Çok sevdiğim dostum ve grubun isim anası Nalan bir gün “Pazar günü Kırmızı Tazı’da Korospular ve lubunyaların konseri var gelsene!” dedi. Ben de atladım gittim. Garsona “Korospular ve lubunyalar burada mı çıkıyor?” diye sorunca çocuk uzun bir müddet anlamsızca suratıma baktı ve “Abla burada konser yok ama yukarıda bir grup toplandı. İstersen bir oraya bak,” dedi. Yukarıda perde ile kapanmış bir kapı vardı. Araladım, görüntü harikaydı! Birçok sanatçı dostum hep bir ağızdan coşkuyla şarkı söylüyordu. Hemen aralarına girip katıldım o coşkuya.
İlksen: Bazı geleneksel şarkıların sözleri o kadar ataerkil ki, biz de “Hadi sözlerini değiştirip söyleyelim,” diyorduk, ki böyle yapılmış çok fazla şarkı vardı. Bir de uzun zamandır bir lubunya korosu oluşturmaya çalışıyordum. O yüzden Korospular’ın adını duyduğum zaman “Kesinlikle birlikte söylemeliyiz,” dedim. Zaten bir şekilde herkes ama birbirinden bağımsız, ama üç-beş kişi bir yerde yapıyormuş bunu. Bunu yapmak isteyen birçok insanın olduğunu görmek de heyecan verici ve gaza getiren bir şey olmuştu.
Zeyno: Bir arkadaşımızın evindeki bir kutlamaya tesadüfen katılan Korospular “Hadi gel sen de söyle de, havamız artsın” dediler, e ben de kabul ettim. Zaten çoğu arkadaşımdı. O geceden sonra Korospular’la şarkı söylemeye başlamak hayatımı kurtardı diyebilirim. Çünkü o dönem politik iklimin bizi iyice sıkıştırdığı, nefes alamadığımız, umutsuzluğun yükseldiği bir ruh hali içindeydik. Az çok aynı dertleri olan kişilerin bir araya geldiği ve birbirinin derdine merhem olduğu, herkese kendisi olabileceği bir alanın sağlandığı bir grup olduk.
Korospular & Gazino Neukölln, Kuirfest açılış partisi, So36 - Berlin 2019. Fotoğraf: Ceren Saner
Korospular - KuirFest Berlin 2019 Açılış Partisi (canlı)
Konserlere gelip şarkılara eşlik etmiş, Korospuluğu yaşamış, hissetmiş ve sevmiş herkes Korospular’a katılabiliyormuş. Peki kimler aranıza katılamaz diye sorunca da lubunya örgütlülüğüne, feminist örgütlülüğe, örgütlü muhalif mücadeleye tahammül edemeyenlerin Korospular’la da çok bir işi olmaz diyerek nazik ama keskin bir çizgi çekiveriyorlar. Dedikleri üzere grup üyelerinin çoğu sabit değil, dolayısıyla Korospular’a dair kronolojik bilgiler çok net değil. Kolektif ama dağınık hafızalarından aldığım bilgilere göre yaklaşık altı yıl önce bir araya gelmeye başlamışlar, dört senedir sahne alıyorlarmış ve bugüne kadar yirmiye yakın konserleri olmuşmuş. Hiyerarşik oluşuma alerjileri var o yüzden kim neyi iyi yapıyorsa onu yapıyormuş. Koordine ve organize olmak için bir disiplinsizliğin disiplinine bir de LGBTİ+’da veya diğer STK’larda çalışan veya feminist oluşumlarda bulunmuş arkadaşlarının tecrübelerine güveniyorlar. Provadan ayrı, sahneden ayrı keyif alıyorlar. Korodakiler müzikal anlamda düzgün tınlamayı tavır olarak benimsemese de onlara sağlam bir altyapı kurmak için mini orkestraya biraz daha fazla iş düştüğünü söylüyorlar. Dediklerine göre her daim karşılıklı anlayış ve dengeli egolar hakimmiş.
Zeyno: Bir araya gelişimizin asıl sebebi bir arada olmak, birlikte keyiflenmek, hüzünlenmek, paylaşmak. O paylaşım olmayınca pek anlamlı olmuyor. Bir yandan da herkesin gündelik hayatta başka işleri, dertleri, yoğunlukları olabiliyor ve bu yüzden de gelemeyebiliyorlar. Yurt dışına taşınan da bir sürü arkadaşımız oldu. Toplam sayımız herhalde otuza yakındır.
Fulya: Grubun üyelerinin sabit olmaması daha çok sürecin getirdiği bir durum. Hiçbir şeyi formüle etmiyoruz, bu sayede sıkılmıyoruz bence. Organik, değişime açık, yönetilmeyen ve yönetilemez bir grup Korospular. Aramızda, birbirimizi anlamaktan, sevmekten kaynaklanan da bir bağ var, – ki bunun için lubunya olmak da gerekmiyor. Bütün bunların, nerede ve kiminle iyi hissettiğinle, kiminle yan yana durmak istediğinle ilgisi var.
İlksen: O spontan hali korumaya çalışırken bir yandan da bunu bir uyum içerisinde yapmaya çalışıyorsun... Dolayısıyla müzisyenlerin korodan bağımsız biraz daha fazla bir arada olması ve çalışması gerekiyor. Diğer arkadaşlar da bunun farkındalar tabii. Zaman zaman müzisyenlerin ve söyleyen arkadaşların farklı kaygıları olabiliyor ama bunlar da sahnede hep birlikte olunca dönüşebiliyor.
Korospular zamanla bazı dertlerin etrafında ortaklaşmışlar; kuir olma durumunu öne çıkarmak; Lubunca diye bir dilin de var olduğunu göstermek; cinsiyet özgürlüklerini biraz esprili bir dille anlatmak; dert dolu bir ülkede rahat bir nefes almak; bir şarkıyı hep bir ağızdan söyleyip neşeyi paylaşmak ve böylece iyileşmek. Ha, bir de sahne sevgileri büyük!
Zeyno: Müzikal kaygıdan çok sözlerle ilgili kaygımız var, cinsiyetçi, ayrımcı sözleri dönüştürmek gibi. Bir de tabii uyum içinde söylemeye çalışıyoruz, böylece dinleyenler sözleri daha iyi algılayabiliyor. İlle Korospu olsun diye bir şarkımız var, bizi her açıdan çok iyi özetliyor;
Zeycan: Müzikal kaygımız, elimizden gelenin en iyisini yapmak diyebilirim. Aramızda profesyonel kimse yok. Eğlenerek ve samimiyetle yapıyoruz. Bu durum seyirciye de geçiyor ve hatalarımız o an tolere ediliyor. İlk başladığımız zamanlar Lubunca o kadar ağırlıklı değildi. Sonraları Lubuncayla uyarlanmış parçalar çoğalınca biraz daha esprili ve hâlâ bilinmeyen bu dili kullanarak söylemeyi daha çok iş edindik. Bir de kostüm derdimiz oluyor. Konserden birkaç gün önce heyecanlı bir hazırlık oluyor. Saça takılacak bir çiçek, simli bir bluz, janjanlı takılar ve makyaj…
Bugüne kadar Türkçe pop, Türk sanat müziği, arabesk, türkü… hepsinin sevdiği her telden birçok şarkı ve türküyü sözlerini Lubuncaya çevirerek veya sözlerine Lubunca kelimeler ekleyerek söylemişler. Bazen sözlerini birlikte yazmışlar, bazen dışarıdan söz veya uyarlama almışlar.
İlksen: İlk seçtiğimiz şarkıların bir kısmı geleneksel şarkıların bizden önce Lubuncaya dönüştürülmüş halleriydi. Mesela, “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” şarkısının sözlerini Lambda’da örgütlenen birkaç arkadaş “Mavi pembe kimlikleri dağıtmasınlar” diye dönüştürmüşlerdi. Bu anonim şarkıların çoğu bugüne kadar ataerkil kültürün dilini, derdini taşımış –ya da çekmiş– şarkılardı. Şimdi, “Uzak uzak memlekete kız vermeyin” demeden evvel bir düşünelim: Kız atamasını kim yapıyor? Mavi-pembe kimlikler neden dağıtılıyor? Önümüzdeki organın hangi cinsiyete ait olduğunu ya da olacağını kim, neden belirliyor?... İşte bizimkiler de bu sorularla dönüştürülmüş şarkı sözleri.
Lubuncanın, lubunyaların zamanında hayatta kalmak için “uydurduğu” ve dayanışma aracı olarak kullandığı özel bir dil olduğu bilgisiyle Korospular’ın benim tabirimle bu “kapalı” dili dönüştürmek için nasıl kullandıklarını ve neye dikkat ettiklerini sordum.
İlksen: 80 ve 90’larda, Hortum Süleyman döneminde seks işçiliği yapan translar Lubuncayı güvenlik ihtiyacıyla kapalı bir şekilde kullanıyormuş. O dönemki kapalılık geçerli gelmiyor bana, çünkü ihtiyaçlar değişti. Şimdi kendimizi ifade etmek için, senelerdir o şekilde söylenen türkülerin, şarkıların dilindeki erilliği, ayrımcılığı kırmak, bozmak için kullanıyoruz. Kaldı ki Cumhuriyet kurulurken de Ermenice, Kürtçe neredeyse bütün şarkıları Türkçeye çevirmişler. Türkü ve şarkı diye ayırırken Türklükten geldiği için folklor yerine özellikle Türkü demişler. Bir kültür inşa etmek istendiğinde bu değiştirme, dönüştürme yöntemleri hep kullanılıyor sonuçta. Biz ise Lubuncayı iktidardaki eril dilde kendimize biraz yer, alan açmak için kullanıyoruz. Nasıl yaşamak istediğimizi ve nasıl bir dille yaşamak istediğimizi ifade etmeye çalışıyoruz.
Metin: Yıllardır ikili cinsiyet sisteminde söylenen türküleri, şarkıları alıp bozuyoruz. “İbne mi dedin, orospu mu dedin? Evet öyleyim ve bu şarkıları benim de söylemeye hakkım var” diyoruz. Onlarca sene boyunca söylenmiş cinsiyetçi, fobik, tacizci şarkıların sözlerini değiştirmek için Lubuncayı kullanmak bence çok iyi, heyecan verici. En iyi yaptığımız şeyi yapıyoruz, yani bir şeyin formunu bozuyoruz. Mesela üniversitede oynarken o istenen ritmi ve erkeksi tavrı yakalayamadığım için mutsuz olduğum Silifke yöresini şimdi Korospular’la Lubuncalaştırarak, kaşık çalarak söylemek, oradaki kötü deneyimimi dönüştürmek çok heyecan verici ve iyileştirici geldi bana.
Fulya: Lubunca bir sürü kelimeye Korospular’dan önce aşinaydım. Ama bir sürü kelime de benim için yeniydi, ki hepsini de öğrenebilmiş değilim. Günlük hayatta kullanabileceğim bir sürü kelime varmış meğer. Şarkı sözleri önüme geldiği zaman “Acaba burada ne söylüyorum” diye sorduğum Metin yardımcı oluyor sağ olsun.
Korospular'ın Onur Haftası Sürprizinden bir kesit. Video: Azra Deniz Okyay, Kamera: Azra Deniz Okyay, Dilek Aydın, Zilan İmşik, Kurgu: Deniz Barış [Boysan’ın Evi, 29 Haziran 2019.]
Genelde kadın, LGBTİ+, feminist, göçmenlik oluşumlarının, platformlarının ricası ve dayanışma çağrısı üzerine konser veriyorlarmış. Dağınık ve keyfi bir grup oldukları için haliyle her teklifi hemen kabul edemiyorlarmış. Ama dayanışma, kuir neşe eksik olmasın diye üç-beş kişi de toplansalar sahne alıyorlarmış. Gruptan birinin doğum günü partisi varsa orada da söylüyorlarmış. Her ne kadar uyarladıkları şarkıda aksini yazmış olsalar da konuştuğum Korospular asıl hikâyenin prova olduğunu söylüyorlar. Son zamanlarda provalarını pandemiye kadar Boysan’ın Evi’nde yapıyorlarmış. Bu vesileyle Biraz Boysan’ın evinden de bahsetmek isterler mi diye sordum.
Metin: Boysan’ın Evi’nin varlığı ayrıca çok kıymetli çünkü son zamanlar harekette bir mekânsızlık var. Oranın birleştirici bir tarafı var... Mesela benim kuşağım Amargi ve Lambda’daki kitap sohbetlerinde, atölyelerde öğrendi politik hareketi. Şimdi bu mekânlar da kalmayınca akşam partide birbirini gören –ki partiler de bitti aslında– ve müzikle eğlenen bir kitle oluştu. Halbuki hareketlerde her zaman bir çatıya ihtiyaç var.
Dediğim gibi yazılı ya da başka formatta haklarında bilgiye ulaşamadım. Meğer bugüne kadar söyleşi vermemiş olmamalarının sebepleri dağınık yapıları ve de sahnenin dışında kendilerini anlatmaya giriştiklerinde, meramlarını gerçekten önemseyecek kişilerin, oluşumların az olmasından telli temkinli olmalarıymış. Zira genel olarak görünürlüklerinin artması gibi bir dertleri yokmuş hatta bazı arkadaşları için tam tersi.
Metin: Kendimizi promote eden bir topluluk değiliz. Alttan alta yayılan bir ismimiz olsun ve insanlar bizi davet ederlerse gidelim diye düşündük. Arşiv niteliği olsun diye instagram sayfamızı bile o kadar zor ve geç açtık ki… Söyleşi için teklifin kimden, nasıl bir dille geldiği önemli. Ben Siyah Pembe Üçgen’de örgütlüyüm. “Bana on trans bulun tez yazıyorum,” veya “Beş gey bulun, araştırma yapıcam,” gibi onlarca mail geliyor!
İlksen: Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz biri olsaydın bu söyleşiye çok sıcak bakmayabilirdik. Bence kimse bu politik ortamda kendini güvende hissetmiyor. Metin’in verdiği örneklere ek olarak; “Bize üç-beş trans bulun,” diyenler göçmenlerle çalışanlara da “Bize trajik hikâyesi olan göçmen bulun,” diyebiliyorlar.
Anlattıklarından okuyabildiğim kadarıyla Korospular’ın evlerde çalgılı çengili toplanıp derdini, neşesini paylaştığının ötesine taşıdığı bir sahne deneyimi var artık. Bu durumun LGBTİ+ topluluğuna karşı bir sorumluluk doğurup doğurmadığını sordum.
Metin: Sahneden indiğimde 17-18 yaşında bir lubunya bana gelip “İyi ki böylesin, böyle olduğun için çok mutlu oluyorum,” dediğinde çok iyi hissediyorum. Çünkü o yaşlarda ben de bu sözleri söyleyecek birini arıyordum. İşte bu benim için bir sorumluluk. Benim de yolumu açan, elimden tutup sahneye çıkaran kişi Boysan’dı. Hani lubunyadan lubunyaya el gider ya, bu işin öyle bir tarafı da var. Bir de kuir sanat tarihi diye bir şey varsa Korospular da onun içinde var. Aslında hep beraber bir tarih yazıyoruz. Bunun da sorumluluğunu hissediyorum.
(Bu alıntı Bawer’in “Dert Sende Derman Bizde” uyarlamasına ait. Bawer’in yazıları için: Velvele )
Korospular & Gazino Neukölln, Kuirfest açılış partisi, So36 - Berlin 2019. Fotoğraf: Virginiade Fotografia.Evet, Korospular doğrudan politika yapmıyor. Fakat mesnetli bir itirazla değiştirip büktükleri sözler, kavramlar birilerine iliştikçe eminim kıvılcımlar olmuştur, olacaktır. Bu bağlamda dönüşümüne tanıklık ettikleri anları sordum.
Metin: Berlin konserimizde Türkiye’den oraya göçmüş insanlar hep beraber halay çekip bir yandan da ağlıyorlardı... Hepimiz şifalandık orada. “Omuzdan tutun beni, halaya katın beni...” dünyanın bu en solcu, marş şarkısını bir ortamda “Omuzdan tutun beni, gûllüme katın beni, düşersem topukluyla bırakın gidin beni, gel gel kuir, gel kuir” şeklinde söyleyince oradaki solcu ya da her kimse halaya katılıyor. Ya da Seksi Dostlar’ın “Yatak döşek mutfak sahil, ön sevişme her şey dahil, kulağımda ıslak bir dil, seksi dostlar,” sözlerini sakin sessiz birisi kendine kendine söyleyemez ama biz söyleyince bize katılıyor.
İlksen: Politik bir ortamda, mesela sol hareketle LGBTİ+ aktivizmini ya da kuir kavramını konuşmaya kalksak bir tartışma bir ortamının oluşması çok zor olabiliyor. Ama birlikte şarkı söyleyebiliyoruz, birlikte dans edebiliyoruz. Şarkıların sözlerini değiştirsen bile seni bir arada tutan bir melodi oluyor. Müziğin getirdiği bir birliktelik çıkabiliyor ortaya. Değiştirdiğimiz sözlere de “Bunu niye böyle yaptınız,” gibi bir yerden karşı çıkmıyorlar. Biz Seksi Dostlar’ı söylerken önce hemen eşlik ediyorlar sonra dönüp “Ne diyor bunlar,” diye bakıyorlar. Ama kimseden olumsuz bir şey gelmiyor. Şarkılarımızı başka yerlerde söylediğimizde de “Aaa ne güzel, bize de versenize sözlerini,” diyenler de oldu. Birçok insan o enerjiyi, gûllümü, birlikte bir şey üretildiğini ve sahneye çıkıldığını gördüklerinde bir şekilde Korospular’a katılmak istiyor. Dert ettikleri şeyleri bu şarkılarla dile getirebilmek de insanlara iyi gelebiliyor.
Fulya: Yakın zamana kadar öğretmenlik yaptığım okulun fotokopi makinesinde Korospular’ın sözlerini unutmuşum. “Hocam, galiba bunlar size ait,” diye bana getirdiler. Öğrencilerim de zaten ne yaptığımı merak ediyorlardı, “Grubun adını söylemeyecek misiniz,” deyip duruyorlardı. Ben de “Son sınıfa geldiğinizde söyleyeceğim,” diyordum ve söylüyordum da. Zamanla öğrencilerinizle iyice tanışık oluyorsunuz. Mesela ben de bundan doğan güvenle sözleri onlara da dağıtmaya başlamıştım. Aslında sahnenin dışındaki süreçte de bir sürü insanı ya feminist yapabiliyor ya da homofobikliğini kırabiliyorsunuz. O A4 kâğıtları unutmam bazen gerçekten işe yarıyordu.
Korospular’a neşe, eğlence kod adıyla aslında politik bir tavır sergilediklerini, bir özgürlük alanı açtıklarını düşündüğümü söylediğimde bunun aslında bir ihtiyaçtan doğduğunu ve daha fazlasını da söylediler.
Fulya: Çünkü gerçekten nefes alacak, süslenecek, gûllüm yapacak, moralimizi düzeltecek bir yere ihtiyacımız var. Bunlar en azından benim için temel ihtiyaçlar.
Metin: Bence her lubunya sahneye çıkmak ve kendini göstermek ister, çünkü orası büyülü bir yer. Ama sahne de, onu yönetenler de çok straight ve bana bu straight’liği kırarak en azından Korospular’daki lubunyaların hayalini gerçekleştirmişiz gibi geliyor. Ayrıca mekânları da özgürleştirdiğimizi düşünüyorum. Kadir Has Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Muaf, Mecra… kuir bir etkinliğe mekân açtıkları için aslında onlar da özgürleşiyor.
İlksen: Sahnenin bir normu var ve biz Korospular olarak bunun dışında duruyoruz. Birçok kişi sahneyi kullanım ya da duruşumuz açısından bizim için “Bunlar ne? Sahneye yakışmıyorlar,” diyebilir. Bizim ise o an orada ihtiyacını duyduğumuz şey, kendimizi birlikte nasıl iyi ifade edebiliyorsak o şekilde olmak. Bizim normlara değil, içimizden geleni yapmaya, kendimizi ait hissettiğimiz, özgürleşebileceğimiz ve birlikte bir şeyler yapabileceğimiz deneyimlere ihtiyacımız var. Bu da bir özgürlük alanı getiriyor bence.
Korospular pandemi yokmuşçasına anlatmayı tercih etti. Hani sanki birkaç gündür sıradan bir sebeple bir araya gelemiyorlar gibiydiler. Yer yer onlara özendim, öykündüm. Çünkü şahsen çalışırken, herhangi uzun vadeli bir plan yaparken veya hayatımı kurgulamaya çalışırken gezegeni kilitleyen iklim ve pandemi krizi veya ülkenin politik iklimi hep zihnimin bir köşesinde. Psikolojik durumum henüz endişe arz etmiyor fakat azıcık omuzları gevşetmem gerektiği kesin.
Fulya: Bu diktatoryal rejim bile bizi bir araya gelmekten alıkoyamadı hatta Korospular’ı var etti. Bu rejim de gidecek. Evet 1 Mayıs’ı, Onur Yürüyüşü’nü yapamadık ama bir sürü yerde birbirimize daha çok bağlandık. Demek istediğim bütün bu dayatılanlar ters tepebiliyor. Yeni bir formda yeni bir şey doğuyor. Pandemi kısmına gelince bunun geçeceğini ve yeniden bir araya geleceğimizi ve hatta bir araya gelmeyi çok özlediğimiz için daha fazla bir araya geleceğimizi düşünüyorum.
Metin: Aslında bu gûllüm çok güzel bir kelime. 80’lerde Lubunya Olmak kitabında Belgin Anne çok güzel anlatır “Sizin bildiğiniz gûllümle bizim bildiğimiz gûllüm başka,” diye. Gûllüm aslında 80’lerde darbe döneminde saçları kesilen Sansaryan Han’da şiddet gören, Hortum Süleyman tarafından dövülen trans kadınların kendi aralarında güçlü kalmak için yaptıkları neşeli sohbet demek. Yani bir hayatta kalma stratejisi olarak acıyı mizahla kapatmak:
(80’lerde Lubunya Olmak, s. 63 – Siyah Pembe Üçgen, 2012)
Melek Göregenli ise gûllüm için “öğrenilmiş güçlülük” diyor. Yaşım o kadar büyük değil, neler neler gördük diyemiyorum ama “Bu da gelir bu da geçer” iyi bir gûllüm bence. Mekânlar kapanır, hareket geriler, olsun biz yine de yan yanayız. Neşemiz avize gibi kafamızda diyorum ya! Tabii Berlin’de bizi arabalar karşılıyor, bize sahneye çıkacağımız için paralar veriliyor sonra Türkiye’ye bir bakıyoruz, çıkacak sahneler bir bir kapanmış... Başka bir yerde gûllüme çok ihtiyaç olmadan neşe zaten var, buna imrenmiyor değilim. Ama bir yandan da, Türkiye’deysek bu böyle. Bunu kabullendiğim için söylemiyorum, tam tersine her zaman nasıl mücadele edilir ona bakıyorum. Biz lubunyalar bütün bu dertlerden en iyi gûllüm yaparak sıyrılabilirmişiz gibi geliyor bana. Polis dağılın diyorsa ve biz de lubunyalar olarak her yere “dağılıyorsak” pandemiyi de yakarız gibi geliyor bana.
“80’lerde Lubunya Olmak” – Siyah Pembe Üçgen, 2012
İlksen: Lubunyaların ya da feministlerin 80 ya da 100 yıldır kutladıkları bir bayramları olamamış. Her şey değişe dönüşe devam ediyor. Bir şekilde hayatta kalmaya ve var olmaya çalışıyoruz ve kendimize o zaman iyi gelen şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Mesela biz 2007’de trans erkek örgütlenmesi olarak Voltrans’ı bir araya getirmiştik. Bu bana çok iyi geliyordu. Sonra bir araya gelememeye başladık. Tam olarak Voltrans son erdi diyemiyorum ama bir şekilde bitti de. Şu an sözlü tarih oluşturmak için yapılmış kısa bir belgeseli var. Ama sonunda birbirini tanıyan ve birbirinden bir sürü şey öğrenen insanlar olduk. Korospular da bizi bir araya getirdi, orada çok güzel karşılaşmalar oldu. Bu topluluk bir yere kadar var olacak olsa bile artık bir şekilde birbirimizin hayatında olacağız ve temas etmeye devam edeceğiz. Başka yerlerde başka şeyler de yapabiliriz.
Son olarak sizleri Korospular’ın planları, hayalleri ve özlemleriyle baş başa bırakıyorum. Hepimizin neşesi bol, hayat sevgisi daim olsun!
Zeyno: Hayalim bir araya gelmek ve şarkı söyleyip hasret gidermek.
Sinan: Şiddet, tahakküm, sömürü ve dünyayı-yese-gözü-doymazların düzeninin sona ermesi. Korospular’ın o çorbaya tuz, o göle maya koymaya devam etmesi.
Zeycan: Bir hayal olduğunu bilsek de yurtdışında bol bol konser vermenin veya bir yerde komün halinde yaşamanın hayallerini kuruyoruz.
Fulya: Türkiye Turnesi! Dağlarda, köylerde, metrolarda, meydanlarda bağıra bağıra hep birlikte söylemek.
Metin: Ben bir plak çıkaralım istiyorum. Yaptığımız müziğin güçlendirici bir veçhesi var. Yeni nesil lubunyaların da yaptığımız şarkıları söylemelerini çok isterim. Olympia’da ve Stonewall’ın önünde bir konser vermeyi hayal etmeye devam ediyorum. Bir de evlenmek istiyorum.
•
GİRİŞ RESMİ:
Korospular banner - Kuirfest açılış, So36 - Berlin 2019