"Kısıtlama işe yaramıyor: Bu sen değilsin"

ABD’li yazar Virgie Tovar'ın yazdığı, Türkçeye Füsun Özlen tarafından çevrilen Şişmanlık Hakkımız (You Have the Right to Remain Fat), Güldünya Yayınları tarafından yakında basılacak. Kitaptan diyetle ilgili bir bölümü "tadımlık" olarak seçtik...

14 Mayıs 2020 15:00

Neredeyse yirmi yıldır diyetteydim. Yediklerimi kısıtlıyor ve egzersiz yoluyla da beden ölçümü ve şeklimi yönetmeye çalışıyordum. Yediğim her lokmanın, hayat sahnemde çok dramatik bir rolü varmış gibi hissediyordum. Her günüm, hayal kırıklığı duygusuyla başlıyordu. Kendimi, Richard Simmons’ı (kilo verme ve fitness konusunda ünlü bir Amerikalı) ve tüm koca bir dünyayı hüsrana uğratmış gibi hissediyordum. Büyükannemin Woman’s World dergilerindeki “kolay” diyet tavsiyeleri veren makaleleri okudum. “Form koruma bilgeleri” ile yapılan söyleşileri dinledim. Greyfurt yedim. Bol bol greyfurt yedim. Susan Powter’ ın “Stop the Insanity!/Çılgınlığı Durdur!” programını, birçok insanın televizyon vaazlarını izledikleri sofu ruhuyla izledim. Diyet yapmak benim dinim olmuştu ve kurtuluşum her zaman hemen köşeyi dönünceydi.

Kilom, miktarı çok fazla olmasa da sıklıkla dalgalandı. Ama her ne olursa olsun, yine de yaptığım diyetleri hiç suçlamadım. Susan Powter’ ı da, Woman’s World dergisini de hiç suçlamadım. Greyfurtlar da suçlu değildi. Ben kendimi suçladım. Diyet endüstrisinin bana ve herkese yalan söylediği hiç aklıma gelmedi. Bu yalanlar, karşılaştığımız davranışlar için biz kadınların kendimizi suçladığımız bilgisine dayanıyordu. Diyet endüstrisi, eğer programları işe yaramazsa diye, her yerde bunun diyet yapanların yanlış uygulamasından kaynaklandığına herkesi inandırmak için “kolay” ve “basit” gibi kelimeler kullanıyordu.

Bu da bir gerçek: diyet endüstrisinin tüm vaatlerine karşın diyet yapmak, zaman içinde çelişkili bir biçimde kilo alımına yol açıyor. İzin verin bunu bir kez daha söyleyeyim: diyet yapmak, zamanla kilo alımına yol açıyor. Ben kilo almanın yanlış bir şey olmadığını söylüyorum, ama kültür farklı bir şey söylüyor. Öyleyse, belirlenen incelik hedefine aslında ulaşılamıyorsa, o zaman biz diyet yaptığımızda, gerçekten ne yapıyor oluyoruz?   

Diyet yapmak, tasarlanmış olduğu, sözde yapacağı şeyi gerçekleştirmiyor ama diyet, özgüven eksikliği ve cinsel konulardaki konuşmalar sırasında kendini ifadenin azalması gibi başka birçok sonuca yol açıyor (şişman kadınların, prezervatif hakkında zayıf hemcinslerinden daha nadir konuştuklarına dair kanıtlar vardır).  Şişman insanlar, günlük yaşamda daha fazla endişe yaşar. Yaşam boyu ayrımcılığın, zalimliğin ve toplumdan dışlanmanın olumsuz fizyolojik sonuçlarını yani “azınlık stresi” denen şeyin etkilerini deneyimleriz. Bu stres, bağışıklığın baskılanmasına, yaşam süresinin kısalmasına ve kalp sağlığının bozulmasına yol açabiliyor ki bunların bazılarının tıp sektöründe fazla kiloya bağlanması da tesadüf değildir. Dahası, eğer hepimiz bir gecede mucizevî bir şekilde doktorun önerdiği vücut kitle endeksine sahip olabilseydik, ertesi gün uyandığımızda, diyet kültürü ve şişmanlık fobisinde asıl amaç kontrol olduğu için, hedefin daha uzağa taşındığını fark ederdik.    

Diğer seçenek nedir? Bırakmak. Şişmanlıktan korkmayı bırak. Şişman insanı ötekileştirmeyi bırak. Kimsenin bir diğerinden üstün veya değersiz olmadığını kabul et. Benim hem acıtacak kadar açık hem de bütünüyle sarsıcı olan temel inancım şudur: Kilosuna ya da sağlık durumuna bakılmaksızın, ayrımcılık ve bağnazlıktan tamamen uzak bir hayat yaşamak her insanın hakkıdır.

Bu kulağa gerçekten basit gelebilir, ama aslında gerçek anlamını bir saniye düşünün: ne kadar şişman ya da zayıf olduğunuzun önemi olmadan, ister sekiz dakikada bir buçuk kilometre koşun, ister hayatınızda bir gün bile hiç koşmamış olun, sizin için önemli olan her şeye tam olarak erişebilmelisiniz. İkazlar yok, satır arası bilgiler yok; sadece siz ve kilonuz ya da beden şeklinizden dolayı önünüzde engel olarak algılayacağınız hiçbir şey olmadan sizin yaşamınız.

Bu, romantik bir eş olarak ciddiye alınmak için beden ölçünüzü değiştirme ihtiyacı hissetmeyeceğiniz anlamına gelir. Başarısızlığın kaynağı olarak vücudunuzu bir kalıba sokmayacağınız için, bedeninizin sınırlarını kişisel yetersizliğinize gerekçe olarak içselleştirmezsiniz.                     

Bu, yirmi kilo aldığınızda sosyal olarak cezalandırılmayacağınız gibi, yirmi kilo verdiğinizde de ödüllendirilmeyeceğiniz anlamına gelir. (Ben, diyet kültürü ve şişmanlık fobisi olmasa muhtemelen, daha az kilo oynaması yaşanabileceğine inanıyorum.)   

Bu, doktora gittiğinizde şişman olduğunuz için farklı muamele görmeyeceğiniz veya size uygun bir tedavi uygulamasının reddedilmeyeceği anlamına gelir.

Bu, yiyeceklerin ahlaki kılıflardan sıyrılması ve yemek yemenin artık pek de ürkütücü olmaması anlamına gelir. Yiyecek utancı ortadan kalktığına göre, salata yerine börek yeseniz de, kendinizi ruhsal olarak aşağılanmış hissetmezsiniz.   

Bu, hayatınızın önemli anlarında sizden kilo vermenizin beklenmeyeceği anlamına gelir. Böylece kaygılar dikkatinizi dağıtmadan, bu önemli anların keyfine odaklanabilirsiniz.   

Bu, spor aletleriyle dolu halka açık bir alanda sadece kilo vermek için çılgınca ter atma fikrinin size “daha iyi bir insan” haline dönüşüyormuşsunuz gibi bir his yaşatmayacağı anlamına gelir.

Bu, spor sektörünün şu an geçerli olan –Ocak ayında kaydolup aslında bir daha salona hiç (gerçekten!) uğramayan üyelere dayanan– ticari modelinin de işe yaramayacağı anlamına gelir.                   

Kendinizi, patates cipsinin ne kadar “şeytani bir şey” olduğu hakkında konuşmaya mecbur hissetmezdiniz. İş arkadaşlarınız, doğum günü pastasının en küçük dilimi için pazarlık etmezdi. (Bilirsiniz, biri “biraz daha küçük” dediğinde bunun arkası gelir.) Süper markette dondurmaların önünden geçerken her seferinde soğuk terler dökmezdiniz. Ve diyet endüstrisine yılda altı milyar dolar vermezdik.                         

Bu, gelecekte nasıl görüneceğinizi düşündüğünüzde, kendinizi şu an bulunduğunuz ölçüde hayal edebileceğiniz anlamına gelir.

Bu, fiilen kilonuzu kontrole çalışmayı bırakıp başka şeylere –yaşamınıza, sizi neyin ve kimin mutlu edeceğine ve sizin için önemli olan amaçlara- odaklanmanız anlamına gelir.

Şişmanlık fobisinin, sadece kilo almaktan kaçınma şeklindeki bariz görüntüsüne değil, aynı zamanda gelecekteki önemli anları ve kendinizi hayal etme şeklinize bakmakla başlayabilirsiniz. Bütün bunları düşünmek bir şekilde ürkütücüdür çünkü o zaman vücut ölçüleriyle ilgili bağnazlığın ve şişmanlık fobisinin ne kadar yaygın olduğunu kabul etmeniz gerekir.