Kerem Işık'tan penguen medyasına, toplumsal kutuplaşma tartışmalarına, kontrolden çıkmış tüketim toplumuna, şirketlerin, bürokrasinin, otoritenin ruhu ve tüm dehşetine Iskalı Karnaval...
30 Nisan 2015 14:00
Kerem Işık’ın yeni öykü kitabı Iskalı Karnaval'ı okurken aklıma Gilles Deleuze’ün geçenlerde karşılaşıp bir kenara not aldığım sözü geldi: “Şirketlerin bir ruhu olduğunu söylerler bize. Dünyanın en dehşet verici haberidir bu.”
Iskalı Karnaval’da şirketlerin, bürokrasinin, otoritenin ruhu tüm dehşetiyle satırların arasında geziniyor. Her zaman haklı olduğuna inanan ama hak yerine ayrıcalık aramayı tercih eden müşterileri birer birer ele geçirerek, insanları yavaş yavaş şirketlere dönüştürerek. Kariyer zehirlenmesi, karakter aşınması, kurumsal yozlaşma, robot uyumluluğu gibi kavramları en ironik halleriyle sergileyerek... Kafa konforları hükümet tarafından sağlanmış faydacı mekanizmaları tepeden tırnağa teşhir ederek... Teknofobik distopyalara, penguen medyasına, toplumsal kutuplaşma tartışmalarına, kontrolden çıkmış tüketim toplumuna sağlam göndermeler yapan, hiciv yüklü ve bence çok iyi bir öykü kitabı olmuş Iskalı Karnaval.
Kitabın uzun öykülerinden biri olan “HAYDA!” aynı zamanda kısa bir distopya. Bu öyküde kendine benzemeyen hiçbir şeye tahammülü olmayan insanlar sektörlere ayrılmış durumda. Herkesin yalnızca kendi gibi olanlarla mutlu mesut yaşadığı, ütopya olarak tasarlanmış bir kara ütopya var karşımızda. Bu sektörel ayrımın ana hedefiyse, tüketicileri tasnif etmek… Tıpkı pazarlama dünyasının insanları A, B, C, D diye kategorize etmesi gibi. Tıpkı sanal dünyanın kullanıcıların izini sürüp şeytani bir işgüzarlıkla internet reklamlarını onlara özel kıldığı gibi… Bağımsız yurttaşlıktan kralın tebaası olmaya terfi etmiş, birey olmak yerine tüketici olmayı tercih etmiş insanların satış pazarlama odaklı dünyasını izliyoruz bu öyküde. Bir yandan da gündelik hayatımızın her ayrıntısına teklifsiz bir iştahla karışan sistem bütün çıplaklığı ve sinir bozuculuğuyla gözleniyor. Devlet memurları evlerin içine kadar sızıp ailelere danışmanlık hizmeti veriyorlar. Böylece toplum mühendisliği, mahalle baskısı, yaşam tarzına müdahale gibi tartışmalar tüm soyutluğundan sıyrılıp eve atanan devlet memurunun vücudunda somutlaşıyor. “HAYDA”, Hayat Danışmanlığı’nın kısaltması bu arada. Öyküde evli çiftlere evliliklerinin üçüncü ayından itibaren bir yıl süreyle ücretsiz hayat danışmanlığı hizmeti sağlanıyor. Danışmanları onlara ne yapmaları ne yapmamaları gerektiğini bir bir söylüyor. Geriye yalnızca uygulaması kalıyor. Hayat gitgide kolaylaşıyor. Kitaptaki favori öyküm olan HAYDA!, yer yer Atıf Yılmaz’ın çok sevdiğim Aaahh Belinda filmini, yer yer de son zamanların en iyi televizyon projelerinden olan İngiliz mini-dizisi Black Mirror’ı hatırlattı bana.
“Arzulanan Dünya” ise insanın dünyayı keşfetme saplantısının hastalıklı boyutuyla uğraşan bir öykü. Kendinden sıkıldığı için dünyaya sardıran “göçebe ruhlar”ın istilasını bir seyahat acentesi üzerinden izliyoruz: “Cook Seyahat Acentesi.” Kendisiyle ne yapacağını bilemeyen, kendini sevmekten kendini geliştirmeye vakit bulamamış “ben çağı”nın yorgun insanları bu acentenin en saygın müşterileri… Sıradan bir iş günü, acentenin yaklaşık üç aylık cirosuna eşdeğer olabilecek bir satış yapan elemanı Haydar, mükâfat olarak karısıyla birlikte yedi yıldızlı Namaste Termal’de bir gece konaklama hakkı kazanıyor. Şirket içi motivasyon programı sponsorluğunda bu yedi yıldızlı akıl hastanesinde bir tür cennet sendromu yaşıyor karı koca. Hizmet bağımlısı personelin iyi niyet taşlarıyla döşeli yolunda cennetten cehenneme dikey geçiş yapıyorlar birlikte.
“Kılçıksız Sanat” ise son günlerde İstanbul Film Festivali ile yeniden gündeme gelen sansür meselesi üzerine. Öykü abartılı ve mizahi bir üslupla aktarılmış olsa da kitapların basılmadan yasaklandığı, çevirmenlerin gözaltına alındığı, çocuk kitaplarının sakıncalı bulunduğu, klasik şiir dizelerinin makaslandığı günümüzde hiç de gerçeğe aykırı gelmiyor. Bu yönüyle de etkili bir kara mizah anlatısına dönüşüyor. Kerem Işık genel bir sorun olan sansür mevzusunu öykü sansürü üzerinden işleyerek metne kurmacayı bile bile açık eden oyuncu bir boyut katıyor. Daha teorik bir ifadeyle postmodern bir yapı kuruyor. Sansür mekanizmasını da basımın sonrasına değil öncesine alarak, suçu gerçekleşmeden önleyen bilimkurgusal bir ton katıyor öyküye.
“Rıza’nın İmalatı” ise bilimkurguya daha da yaklaşan bir öykü... Yine sosyopolitik imalara açık olan bu fantastik öyküde yerimizi almaya hazırlanan kurbanlık robotlar var. Yazmaya başladığı günden beri öykü türünden vazgeçmeyen Kerem Işık’ın (Aslında Cennet de Yok (YKY, 2010), Toplum Böceği (YKY, 2012), Iskalı Karnaval (YKY, 2015) roman türünün görece popüleritesi üzerine ince alayı da gözden kaçmıyor bu final öyküsünde.
Öykülerde iş dünyası kadar baskın olan bir diğer ortak nokta da, bir nevi sınıfsızlığa tekabül eden orta sınıf manzaraları... Öykülerin kahramanları genellikle konformizm afyonunu yutmuş, arada kalmış, karizması olmayan bir nihilizmle yoğrulmuş kesim olan orta sınıfa mensup. Avrupa’da bir dönem yükselen faşizmin tabanı olarak görülen statükocu, egosantrik, kendi konumu ve dünyaya bakışı bağlamında muhafazakâr olan orta sınıfa. Evi ve arabası olan, daha iyi bir ev ve daha güzel bir araba için çalışanların; kendileri için sürekli kaçırılmayacak fırsatlar, ayrıcalıklı teklifler, onlara özel avantajlar, çok özel sürprizler sunulup durulanların sınıfına.
Iskalı Karnaval’da “Hayat abartılacak bir şey değil”, “Sen yalnızca bir insansın!” gibi sloganlar ara sıra bizi uyarmaya çalışsa da karakterlerin hemen hiçbiri bu durumun farkında değil. Onlar kaçırılmayacak fırsatlara odaklanmış durumda. Bu senenin en iyi öykü kitaplarından olan Iskalı Karnaval’ı hiç tereddüt etmeden herkese tavsiye ederim. Ayrıca unutmayın; bu kitabı satın alanlar, bir yıl boyunca geçerli olan ücretsiz check up hakkına sahip oluyor…