Uğur Biryol: Kazım Koyuncu’nun sadece müziğini dinleyip, ona farklı bir kimlik atfetmeye çalışanlar da var. Evet Kazım; devrimciydi, iyi bir müzisyendi ama fazlası olmayı, hele hele cilalanarak imaj yaratılmasını kendisi de istemezdi
16 Temmuz 2015 13:20
Uğur Biryol, Kazım'ın Sevdası başlıklı kitabında Kazım Koyuncu'nun kısa ama memleket hayatına silinmez bir iz bıraktığı yaşamına bir ışık tutuyor. Kimdi Kazım Koyuncu? Bu çağlayan gibi büyük Kazım sevgisinin nedeni ne? Onu yoksa idealize edip adeta adından bir efsane mi yaratıyoruz? Biryol, bu soruların cevabını gerek Kazım Koyuncu'nun kendi sözlerinde, gerekse onu tanıma şansına erişmiş insanların tanıklıklarında arıyor. Söz, Uğur Biryol'da...
Müzisyendi. Karadenizliydi. Trabzonsporluydu. Kendi deyimiyle “hepsinden öte devrimciydi.” Kimdi Kazım Koyuncu?
Kazım Koyuncu; kendisi gibi olabilen ve kalabilen ender insanlardan biriydi. Asla kendini olduğundan farklı göstermeye çalışan biri olmadı. Yukarıda saydıklarınızın hepsi ama hem o kimliklerin içini layıkıyla doldurabilen hem de yeri geldiğinde bütün o mevhumları hakkıyla eleştirebilen bir insandı. Kazım, insandı kısaca…
Paul Auster, New York Üçlemesi’nde “Her yaşam bir muammadır” diyor ve ekliyor: “Ne kadar olgu anlatılırsa anlatılsın, ne kadar ayrıntı verilirse verilsin, asıl elzem şey anlatılmaya direnç gösterir.” Siz “...kitabı yazan ben değilim. Kazım’ın kendisidir” diyorsunuz ama Kazım Koyuncu’nun öyküsünü anlatmanın açmazları- zorlukları nelerdi?
Kazım’ın hikâyesini anlatmaya girişim öyküsü Ümit Kıvanç’ın belgeselindeki izleği takip eden bir süreçti. Orada Kazım; kendini kendi cümleleriyle anlatıyordu. Ben de kitap için bunu öngördüm ve kitapta Kazım’ın kendini anlatmasını istedim; bunu yakın arkadaşları ve ailesinin anlatımıyla da desteklemeye çalıştım. Yaşarken de öldükten sonra da hem çok övgü alan hem de eleştirilen biri oldu Kazım. Aynı zamanda bizi bıraktıktan sonra birçok polemiğe neden olan olaylar yaşandı; mezarlığı için para toplayanlardan onun ismini kullanıp kendince bir şeyler yapmaya girişenler kadar… O nedenle bu kitabın yazılışında bu polemiklerden kimse beslenmemeli ve onun hayatını anlatan kitap üzerinden kendine bir pay biçmemeliydi… Sağlığında yeterince yıpratıldığını düşünüyorum; o nedenle anısına kimsenin saygısızlık etmesini istemediğimden titizlikle üzerinde durduğum konular oldu. Açmazları bunlardı…
Murat Meriç kitabın önsözünde “Kazım’ı hep anlatacağız. Unutulmasın diye değil, kendimizi iyi hissetmek için” diyor. Onun öyküsünde insanlara umut veren, kendilerini böyle iyi hissetmelerini sağlayan neydi sizce?
Bir öylesine yaşayanlar var hayatta, bir de hayatı olduğu gibi yaşayanlar. Kazım; hayatı olduğu gibi yaşayanlardandı. İnsanlar aslında söylemediklerinde Kazım’ın şarkılarını ve sözlerini karşılarında buldu; onu kendi düşüncelerinin dışavurumu olarak kabul ettiler ve benimsediler.
Yanılmayız çünkü bizatihi kendisiydi. Sistemin çarklılarına en yüksek perdeden ve sözünü sakınmadan, içinde bulunduğu koşulları önemsemeden itiraz eden oydu.
Ben şarkısında “Baba ben yıkıcıyım ama/ Ama kendimi bilmez değilim/ .../ Ben sadece/ Ben olmak istiyorum” diyor. Kitaptaki tanıklıklarda da Kazım Koyuncu’nun hep o kendi olma haline, isteğine gönderme var. Neleri yıktı kendi olmak uğruna, neleri feda etti?
Sağlığını, gençliğini feda etti... Sistem onu kanser etti, kendisi de böyle ifade ediyor. Hayatta bir şeylerin düzgün gittiğini görmek istedi; kendi memleketi başta olmak üzere yanlış giden her şey onun sinir sistemini altüst ediyordu… O nedenle kendini bulmak için yollara düştü; şarkılarıyla kendini ifade etme biçimini benimsedi ve bunu büyük oranda başardı… Sözlerini tamamlayamadan gitmesi ise en ağırı…
Kazım Koyuncu’nun öyküsü bize ne anlatır sizce?
İnsan olmayı, kendin gibi olabilmeyi, hayata karşı sözlerin olmadan ayakta kalmanın imkânsız olduğunu…
Kazım Koyuncu’nun öyküsü size ne anlatır?
Herkes düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür demiş ya Che; onu anlatır.
Sunuş yazınızda Kazım Koyuncu’nun “öldükten sonra değil yaşarken sevilenlerden” olmasının ona gösterilen sevgiyi Türkiye’deki diğer müzisyenlerden ayırdığını söylüyorsunuz. Pek çok kişi de onun çok geç tanındığını vurguluyor, hatta kitapta da Gülbeyaz dizisiyle 2004’ün hayatında önemli bir yerde durduğuna değiniliyor. Kazım Koyuncu çok geç mi sevildi, yoksa onu geç tanıyanların sevgisini başka bir yere mi koyuyorsunuz?
Başından itibaren takip eden ve dinleyen biri olarak ben hep sevdim; popüler olana kadarki halini de insanlar sevdi; popüler değilken sevilmiyor değildi Kazım..Elbette göz önünde olduğunda, geniş kitlelere ulaştığında başka birçok insan da Kazım’ı tanıdı ve sevdi; geç tanıyanların sevgisini başka bir yere koymuyorum, genel itibariyle dönem ayırmadan sevildiğini söylüyorum.
Ölümünden sonra yaratılan “Kazım Koyuncu miti” nedir? Biraz açar mısınız?
Özellikle sosyal medyada dolaşan onlarca sözün altında Kazım Koyuncu’nun ismi geçiyor. Bunların büyük bir kısmının ona ait olmadığını, yakıştırıldığını öğrendim kitabı hazırlarken… Elbette çok değerli sözleri var hayata dair. Ama Kazım Koyuncu’nun sadece müziğini dinleyip, ona farklı bir kimlik atfetmeye çalışanlar da var. Evet Kazım; devrimciydi, iyi bir müzisyendi ama fazlası olmayı, hele hele cilalanarak imaj yaratılmasını kendisi de istemezdi. Öyle bir algı yaratıldı. Kazım; insandı, onun da hataları olmuştur elbette…
Son dönemlerinde yanından ayrılmayan Selim Bölükbaşı kitapta çok az geçiyor. Neden?
Yanından ayrılan/ ayrılmayan ayrımı yapmadan; Kazım’la çalışmış; aynı evi paylaşmış, ona gönül yoldaşlığı etmiş çok sayıda insanı kitaba dâhil etmeye çalıştım ama bu çalışma Kazım’ın hayatındaki insanlar kitabı değildi; o nedenle Selim Bölükbaşı ya da başka bir isimlerin olup/ olmaması bence çok önemli değil…