Kariyeri boyunca uçurumdan uçuruma koşan Jo Nesbo, bugün, yazdıkları elli bir dile çevrilmiş ve “Kuzey Karası” olarak da bilinen İskandinav polisiyesinin en afili yüzü...
12 Kasım 2015 13:30
Hayatımıza ne zaman girdiğini tam olarak anımsayamıyoruz muhtemelen fakat edebiyat, sinema ve yabancı dizi sektörlerinde İskandinav akımı çığ gibi büyümekte. Kuzeyin karanlık hikâyeleri, kelime ve görüntü sermayesini tüketmiş patron ABD’yi sinsice ve ansızın kuşattı. Norveç’ten başlayıp tüm dünyaya nam salan yazar Jo Nesbo da bu söylemin en önemli kanıtlarından. Yazdığı hemen her kitap ünlü yönetmenlerce filme uyarlanan Nesbo, on bir kitaplık Harry Hole serisinin yeni romanı Kardan Adam ile kısa süre önce kitaplığımıza katıldı. Dünyaca ünlü kitap kritik mecraları, siteleri ve okur yorumlarından anlaşılan o ki serinin şu ana dek en sevilen macerası da bu olmuş. Tam bu noktada âdet olanı bozup, kitaptan önce yazarından bahsedelim biraz.
Bu sözler, 2012 yılında The Guardian’a röportaj veren Nesbo’ya ait. Esasen kendisinin çalışmalarına sinmiş en temel olguyu da çok iyi özetleyen bir cümle: “Doğduğun coğrafya ve ait olduğun sosyal statü, bazen her şeyi değiştirip, kendi sınırları içinde biçimlendirme yeteneğine sahiptir.”
1960’ta Oslo’da doğan Jo Nesbo, küçük yaşta futbolla ilgilenmeye başladı. Birkaç kez Norveç Premier Lig’de de oynayan yazar, on beş yaşına gelmeden yaşadığı sakatlık nedeniyle bu hayalinden vazgeçti. Sonrasında Norveç Üniversitesi’nde Ekonomi ve İşletme bölümünde eğitim görmeye başladı ancak hemen ardından yaptığı ilk iş, Norveç’in en ünlü rock grubu olan Di Derre’nin solisti olmaktı. “Müziğe başladığımda gitarda sadece üç akor çalabiliyordum” diyen Nesbo, yazdığı şarkı sözleriyle grubu en çok dinlenenler listelerinin ilk sırasına taşıdı. Annesi bir kütüphane görevlisi, babası ise büyük bir kitap koleksiyonunun sahibiydi ve çocukluğu boyunca ikisinden de muhteşem hikâyeler dinlemişti. Ancak anlattıklarına bakılırsa şarkı sözü yazmaya başlayana kadar kelimelerle arasının iyi olduğunu bilmiyordu. Futbolculukla ilgili hayaller yerini ülke çapında ünlü bir şarkıcı ve söz yazarı olmaya bıraktı önce, sonra da “okumak istediği kitapları yazan” bir romancıya dönüştü. “Bu nasıl olabilir,” diye sorabilirsiniz. Ben de sordum, yanıt şöyle: “Yaşadığım küçük çevrede taksi şoförlüğü yaparak…” Evet, gayet ciddiyim, yazar da öyle üstelik. Ve bu cümleye olağanüstü bir eklemesi daha var: “Favori işim taksi şoförlüğüdür. Çünkü bu işi yaparken insanları yakından gözlemleyebiliyordum. Harry Hole karakterinin yaratımına da bu süreçte tanıştığım bir arkadaş ilham verdi.”
Yazarla ilgili araştırma yapıp onun demeçlerini okuduktan sonra Jo Nesbo’nun aykırı, düzeni sorgulayan ve kalıplara karşı duran bakışıyla, serinin kahramanı cinayet masasından Harry Hole’yi yan yana koyup, Hole’nin, yazarın farklı işle meşgul olan alter egosu olduğuna inanmaya başladım... Yazar da başkarakteri gibi ellili yaşlarını sürüyor. Üstelik her ikisi de “kusursuz” olmaktan çok uzaktalar. Bunu ulaşılması gereken bir hedef gibi görmediklerinden olsa gerek, ikisi de oldukları hal içinde çok güzeller. Yine de iki karakteri yarıştırsak ben Harry Hole kazanır derim. Çünkü yazarın hayalini kurduğu maceraları sadece o yaşayabiliyor. Anlatayım: Yıllar önce, yılın ilk karının yağdığı gün Sara adında bir kadın, arabasını bir evin bahçesine park eder ve arka koltuktaki oğlundan “Sadece on dakika!” deyip izin isteyerek eve girer. Ev, mutsuz evliliğinden kaçış durağına, yani sevgilisine aittir. Adam reddedemeyeceği bir iş teklifi nedeniyle şehir değiştirmek zorundadır ve bu da aslında bir veda buluşmasıdır. Sara’nın iç sesinden yaşanan durumla hesaplaşmasını dinlerken, akış, sevgilisinin bahçede gördüğü kardan adamla bozulur. Sara, sevgilisinin basit bir kardan adam yüzünden hissettiği korkuya anlam veremese de bu, romantik vedanın sonunu getirmiştir. Arabaya döndüğündeyse oğlunu daha büyük bir dehşete düşmüş halde bulur.
Sara’nın garip bir biçimde ortadan kayboluşuyla sonlanan bu vaka, olaydan tam 24 yıl sonra Harry Hole’ye gönderilen gizemli bir mektupla tekrar gündeme gelir. Uzun ve meşakkatli bir araştırma sonucunda Hole, her yıl, yılın ilk karının yağdığı gün bir kadının kaybolduğunu keşfeder. Soruşturma ilerledikçe dedektif ve katil arasındaki mesafe daralmaya başlar ve “Kardan Adam” adıyla bir seri katilin doğuşuna an be an tanıklık etmeye başlarız.
Taksi şoförlüğünün fazileti midir, Nesbo’nun hikâyeler anlatmayı, yaratmayı seven bir ailenin hikâyeci çocuğu olmasından mıdır, bilinmez; yazdıklarına ve kurguladığı atmosfere kapılmamak bence mümkün değil. Adalet arayan, bulamadığında kendi imkânlarınca adalet temin eden bir süper kahraman üzerinden, bu tür eserlerde kolay rastlanamayacak sorgulamaların içinde bulabiliyoruz kendimizi. Belki de Harry, romandaki rolünü kötüye kullanarak yazarı hakkında küçük tüyolar fısıldıyor, tıpkı şu cümlelerde olduğu gibi: “… Harry, o an bir şey daha hissetti. O akşam Spektrum’dayken hissettiği duyguyu. İzlendiği duygusunu. Feneri hiç düşünmeden kapattı; karanlık üzerine bir battaniye gibi çöktü. Nefesini tutup dinledi. Yapma, dedi içinden. Buna izin verme. Şeytan diye bir şey yok; sana sahip olamaz. Tam tersi. Bir hiçlik bu. İyiliğin olmaması sadece. Burada kendinden başka korkacak bir şey yok.”
Daha kolay gelebilmemiz için son derece küçük bir liste yapabilirim. Şöyle;