Hakikat- sonrası

Sosyal adaletin, özgürlüğün ve demokrasinin özüne tehdit oluşturan popülizm ve yalanlarla nasıl baş edebiliriz? Lee McIntyre'nin yazdığı ve Can Yayınları'nın yeni markası Tellekt'ten çıkan Hakikat-sonrası, tüm bu sorulara yanıt arıyor. Kitaptan tadımlık bir bölüm K24 okurları için...

23 Mayıs 2019 09:00

Geçmişte, bilişsel önyargılarımız başkalarıyla girdiğimiz etkileşim sayesinde düzeltiliyordu belki de. Günümüzün medya tufanı altında, kendi kabilelerinin, köylerinin ya da topluluklarının üyeleriyle birlikte yaşamak ve çalışmak zorunda olup, bilgi sahibi olmak için birbirleriyle kurdukları etkileşime mecbur olan atalarımıza nazaran karşıt fikirlerden daha fazla yalıtılmış olabileceğimizi düşünmek ironiktir. Birbirimizle konuşmaya başladığımızda ister istemez farklı bakış açılarına maruz kalırız. Akıl yürütmemiz için bunun ne kadar değerli olduğunu gösteren ampirik çalışmalar bile vardır.

Cass Sunstein, Infotopia isimli kitabında bireylerin etkileşim içinde olduklarında, tek başlarına hareket etmeleri halinde akıllarından kaçabilecek bazı sonuçlara erişebileceklerini ileri sürer.[1] Siz buna “bütün parçalarının toplamından fazlasıdır” etkisi deyin. Sun-stein buna “etkileşimsel grup etkisi” demektedir. J. C. Wason –bu bölümün başında işlediğimiz “doğrulama sapması” tabirini bulan kişi– ve meslektaşları yaptıkları bir çalışmada, bir grup deneği bir mantık bilmecesini çözmek üzere bir araya getirirler. Bilmece zordur ama deneklerden bazıları tek başlarına çözmeyi becerirler. Ardından problem, çözmeleri için bir gruba verildiğinde ise ilginç bir şey yaşanır. İnsanlar birbirlerinin akıl yürütmelerini sorgulamaya ve bir dereceye kadar kendi fikirleriyle yapmayı beceremeyecekleri biçimde, hipotezlerinde yanlış olan şeyleri düşünmeye başlarlar. Sonuç olarak araştırmacılar, kayda değer sayıdaki vakada, grup üyelerinden hiçbirinin tek başına çözemeyeceği problemleri çözebildiğini görmüştür.[2] Sunstein’e göre bu kilit önemdedir. Grupların performası bireylerinkinden üstündür. Etkileşim ve müzakere içinde olan gruplar da pasif olanlardan üstündür. Fikirlerimizi grubun tetkikine sunmamız, doğru cevabı bulma ihtimalimizi artırır. Hakikat arayışındaysak eğer, eleştirel düşünce, şüphecilik ve fikirlerimizi başkalarının tetkikine maruz bırakmak en işe yarayan yol olacaktır.

Oysa bugünlerde kendi etkileşimlerimizi seçme lüksümüz var elimizde. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, dilersek duymak istediklerimizi aktaran bir “haber akışı”nda yaşayabiliriz. Birinin yorumlarını beğenmiyorsak, onları arkadaşlıktan çıkarabilir ya da Facebook’ta önümüze düşmelerini engelleyebiliriz. Komplo teorileri görmek istiyorsak, muhtemelen bize uygun bir radyo kanalı bulunacaktır. Bugünlerde, daha önce hiç olmadığı kadar, etrafımızı halihazırda bizimle hemfikir olan kişilerle doldurma olanağına sahibiz. Peki bunu yaptığımız takdirde, kanaatlerimizi grubunkilere uyacak şekilde şekillendirmemiz yönünde daha fazla baskı hissetmeyecek miyiz üzerimizde? Solomon Asch’in çalışması bunun ihtimal dahilinde olduğunu zaten göstermiştir. Liberal olmamıza rağmen göç, eşcinsel evliliği ve vergilendirme gibi konularda arkadaşlarımızın çoğuyla aynı fikirde olup da silah denetimi konusunda pek de emin olamıyorsak eğer, büyük ihtimal kendimizi rahat hissetmeyeceğizdir. Böyle olunca da, kanaatlerimizin değişmesi gibi toplumsal bir bedel ödeyebiliriz. Eleştirel bir etkileşiminden ziyade arkadaşlarımızı gocundurmama isteğimizin bir sonucu olarak yaşanıyorsa bu durum, pek de iyi bir şey olduğu söylenemez. İsterseniz buna etkileşimsel grup etkisinin karanlık tarafı deyin, jüri görevi üstlenmiş herkes buna benzer bir durum tarif edecektir: Görüşlerimiz dost yurttaşlarımızla uyum içerisinde olduğunda kendimizi daha rahat hissederiz. Peki ama dost yurttaşlarımız hatalıysa ne olur? İster liberal ister muhafazakâr olsun, kimse hakikat üzerinde tekel sahibi olamaz.

Burada hatalı eşdeğerliği savunmuyorum ya da hakikatin siyasal ideolojilerin ortasında bir yerde yer aldığı iddiasında değilim. Hakikat ile yanılgının tam ortasında bulunan nokta da yanılgıdır. Benim iddiam, belli bir düzeyde bütün ideolojilerin, hakikatin keşfedildiği sürecin düşmanı olduğudur. Araştırmacılar liberallerin muhafazakârlara göre daha büyük bir “biliş ihtiyacı”na sahip oldukları konusunda haklı olabilirler,[3]ancak bu durum liberallerin şişinmeleri ya da siyasi içgüdülerinin olgusal kanıtların yerine geçeceğine inanmaları gerektiği anlamına gelmez. İdeolojik açıdan uyum sağlama çabasının tehlikelerini Festinger, Asch ve diğerlerinin araştırmalarında görebiliyoruz. Buradan çıkan sonuç, gözlerimizin önündeki kanıtlar tersini söylese de, etrafımızdakilerin inandığı şeylerle hemfikir olmak gibi hepimizin yerleşik bir içsel önyargıya sahip olduğudur. Bir düzeyde hepimiz, içinde yer aldığımız grup tarafından kabul edilmeyi gerçeklikten daha çok önemsiyoruz. Ama derdimiz hakikat ise, buna karşı savaşmak da boynumuzun borcudur. Peki ama neden? Bu bölümde tanımladığım bilişsel önyargılar, hakikat-sonrasının kusursuz öncülleridir de ondan.

Belirli şeylere inanmayı arzu etmek üzere güdülendiysek eğer, hele değer verdiğimiz kişilerin de inancı bu yöndeyse, bunlara inanmak çok da zor olmayacaktır. Bize içsel olan bilişsel önyargılar, art niyetli kişilerin (hele ki diğer bilgi kaynaklarını itibarsızlaştırma şansları da varsa) manipülasyon ve istismarları karşısında bizi savunmasız bırakır. Bilişsel önyargılardan kaçış olmadığı gibi, haber kaynaklarımız da bizi hakikat-sonrasına karşı koruyamaz. Zira tehlikeli olan şey bunların belli bir düzeyde bağlantılı olmasıdır. Bilgi kaynaklarımıza bağlı olsak da, bu kaynaklar tam da duymak istediğimiz şeyleri söyledikleri zaman oldukça korunmasız olduğumuz da bir gerçektir.

 


[1]         Cass Sunstein, Infotopia: How Many Minds Produce Knowledge, Oxford University Press, Oxford, 2006.

[2]         Bunun, bir kişinin sonucu bulup gruba cevabı söylediği, “odadaki en zeki insan” olgusuyla bir alakası olmadığını vurgulamak önemli. Pasif çoğunluk kanaatine dayanan “kalabalıkların irfanı” etkisi de değildir tam olarak. Etki yalnızca, grubun üyeleri birbirleriyle etkileşime girdiği takdirde ortaya çıkar.

[3]         Khazan, “Why Fake News Targeted Trump Supporters”, https://www.theatlantic.com/science/archive/2017/02/why-fake-news-targeted-trump-supporters/515433/; Christopher Ingraham, “Why Conservatives Might Be More Likely to Fall for Fake News”, Washington Post, 7 Aralık 2016, https://www.washingtonpost.com/news/wonk/wp/2016/12/07/why-conservatives-might-be-more-likely-to-fall-for-fake-news/?utm_term=.eab87fe90c63.