En ünlü kadın ressamın açılamayan sergisi

Napoli'de bir salgında öldüğü sanılan ünlü kadın ressam Artemisia Gentileschi'nin "mega medyatik sergisi" yine bir başka salgın yüzünden açılamadı... Üstelik Artemisia'nın ve eserlerinin başına gelen ilk felaket değil bu.

19 Mayıs 2020 12:13

Sanat tarihinde “ilk” kadın ressam olmasa bile kadın ressamların en ünlüsü, hakkında akademik kitaplar, romanlar yazılan Artemisia Gentileschi'nin (1563 – 1653/54?) adeta “hayatı roman”dı. Ölüm yılı belirsiz: Napoli’de patlak veren bir salgında öldüğü sanılıyor.

Tuhaf bir rastlantıyla, bu en ünlü kadın ressamın, kendisini resmettiği bir portresi 2017’de özel bir koleksiyonda bulundu. Londra’da Ulusal Resim Müzesi tabloyu 4.7 milyon dolara satın aldı. Restore edilen tablo sergilenmeye başlandı…

Diğer eserlerini de bir araya getirecek kapsamlı bir sergi hazırlandı. 256 sayfalık, ciltli kataloğu basıldı. Sergi 4 Nisan’da açılacaktı. Korona salgını yüzünden açılamadı. Açılsaydı, 26 Temmuz’a kadar “mega medyatik bir sergi” olacaktı, sanat turizminin en canlı döneminde. (Sergi kataloğunu The National Gallery'nin sitesinden 30 Sterlin’e alabilirsiniz.

Aşağıdaki video da açılamayan sergiden önce, hazırlıklar sırasında çekilmiş. 

Ara not: Aynı müzede Rönesans yıldızlarından Tiziano/Titian sergisi de açılmıştı; 16 Mart’ta açılan sergi 3 gün sonra Korona yüzünden kapandı. Ama BBC, çabucak örgütlenip sergideki “anıtsal” 6 tablo hakkında şahane ötesi bir belgesel hazırladı, yayınladı. Sanat belgeseli nasıl hazırlanır, nasıl sunulur, görselliğine eşlik eden müziğine kadar her şeyiyle “kendisi” başlı başına nasıl bir sanat eseri olur? Kendiniz izleyip görebilirsiniz:

Artemisia sergisi “mega medyatik” olacaktı, çünkü hayatı “film gibi, roman gibiydi.”

Avrupa tarihinin karman çorman bir döneminde (tam Protestan/Katolik kavgasının ortasında) hayata tutunmaya çalışan bir ressam, kadın hem de!!

Öyküsünün arka planı Hollywood’luk: Ressam babası, kızındaki yeteneğin farkına varıp o dönem için olmayacak bir işe kalkışır, kızına resim yapmayı öğretir. Eğitimini daha ilerletmesi için bir ressam arkadaşından (Agostino Tassi) ders almasını sağlar. Tassi, ders mers derken 17 yaşındaki Artemisia’ya tecavüz eder. Durumu kurtarmak için evlenme vaadinde bulunsa da sözünü tutmaz. Baba, arkadaşını mahkemeye verir. Tassi, ifadesinde “Artemisia’nın zaten sevgilileri olmuştu” der, bir sürü iftira atar. Artemisia’nın doğru söyleyip söylemediği Ortaçağ’dan kalma bir yöntemle sınanır: Bir mengene ile baş parmakları sıkıştırılır. Artemisia, parmağı kırılacak kadar örselenmesine rağmen “Söylediklerim doğrudur” diye direnir. Bu arada Tassi’nin zaten evli olduğu da anlaşılır. İfade veren kızkardeşi, ağabeyinin iftira ve yalanlarını bir bir çürütünce yargıç sanığa sürgün cezası verir. Ne var ki Tassi'nin Roma’dan sürülmesini “yüksek makamlardaki odaklar” engeller. Artemisia ise mağdur olmasına, mahkemede haklı bulunmasına rağmen Roma’da kalamaz, Floransa’ya göç eder. İyi de eder, çünkü orada sanatçılara kol kanat geren, sanatsever Medici yönetimi vardır.

Sanatın başkenti Floransa, Artemisia için yeniden doğuş: Okuma yazma öğrenir. Bir eczacıyla çabucak evlenip çocuk sahibi olur. Ve travmasını tablolarına yansıtmaya başlar: Çağdaşı Caravaggio stilinde “karanlık zemin üzerine aydınlık düşürerek” resmettiği güçlü, haklı, cesur kadınlar, erkek egemenliğine (17. yüzyılda!) kafa tutar bu tablolarda. Konusunu İncil ’deki öykülerden ve mitolojiden alan bazı eserlerindeki gerçekçilik bugün bile rahatsızlık uyandıran, bakılması zor doğallıktadır. Bu yüzden Artemisia’nın, ölümünden sonra çabucak “unutulmasına” şaşmamak gerek.

Floransa, Artemisia’nın sanatçı olarak önemsendiği, üne kavuştuğu yer. Resim Akademisi’ne (Accademia di Arte del Disegno) kabul edilen ilk kadın üye. Böylece, hukuksal bir özgürlük de kazanıyor: Tablolarına boya satın alabilmek için artık babasının veya ağabeyinin iznine ihtiyacı yok. Ama ne yazık ki “sponsoru” İkinci Cosima ölünce Artemisia 7 yıl yaşadığı Floransa’dan yine  Roma’ya dönmek zorunda. Babası bu durumdan hiç hoşlanmamış. Kızına küsmüş. Bu arada Artemisia kocasından ayrılmış, serbest bir hayat yaşamaya başlamış. Sanat yaşamı ise coşuyor. Ama kendisini sürekli ispat etmek zorunda. Güzelliği ile zekâsı, ona hem destek hem köstek.

Roma’dan ayrılıp Venedik’e gidiyor: Kozmopolit yapısı sayesinde kadınların daha özgürce yaşadığı bu şehir Avrupa’nın yayıncılık merkezi; dolayısıyla zengin bir sanat/kültür odağı... Artemisia, bugünkü değerlerle “feminist fikir kulübü” sayılacak bir gruba katılıyor. Sanat yaşamı yine coşarken kader kısmet, Kuzey İtalya’ya yayılan bir salgından kaçıp Napoli’ye gitmek zorunda.

İspanya yönetimindeki şehirde yeni bir hayat. Bir okul açıyor. Bir sevgilisinden bir çocuğu oluyor. Onu, döneme göre hiç “kabul edilemeyecek” bir şekilde kendisi büyütecek. Kimseden korkusu yok, çünkü sanat meraklısı bir kültürde, sanatı kadın bakış açısıyla yorumlayan yaratıcı bir zihin. O güvensiz, tehlikeli şehirden bir şans eseri kurtuluşunu İngiltere Kralı Birinci Charles'a borçlu. Artemisia’nın babası da Londra’nın şık Barok yapılarından Greenwich Sarayı’nın (Queen’s House diye bilinir)  tören salonu tavanını resimleyecek. Baba kız nihayet birlikte çalışmaya başlıyorlar. Ama kader kısmet, 1639’da tam işin ortasında baba sizlere ömür. Kral ile Parlamento arasındaki itişme sonucunda iç savaş da çıkınca Artemisia yeniden Napoli’ye dönmek zorunda. Gayrımeşru kızını orada evlendirmiş. Resim yaparak zar zor geçinerek ayakta kalmaya çalışmış. Napoli’nin bitmeyen siyasal istikrarsızlığına rastlayan bir başka salgında 1653/54’te (?) öldüğü sanılıyor. Napoli yakınlarında bir kilisenin bahçesine gömülmüş. Kilise İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıldığı için Artemisia’nın mezarı belirsiz.


Artemisia Gentileschi, kendi portresi. "Resim yapmanın bir alegorisi olarak."

Kadın hakları (ve sonra feminizm) diye bir kavram benimsenene kadar Artemisia’nın adını sadece birkaç tarihçi biliyordu. İtalyan tarihçi/romancı Anna Banti 1947’de Artemisia’nın “roman gibi” hayatının romanını yazınca, unutulmuş sanatçı aniden hatırlandı. Ne de olsa –bazıları kocaman– 50 tablosu vardı bir yerlerde.

Kadın hakları konusunun hukuk çerçevesinden çıkıp, sosyal ve kültürel çerçeveye taşınıp tartışıldığı 1970’lerde Artemisia, hem (ender) bir kadın ressam olarak hem de cinsel tacizin en ağırına uğramış ama bunu aşmış güçlü bir kadın olarak İngilizce medyada yer almaya başladı. ABD’de 1976-77’de açılan Kadın Ressamlar: 1550 – 1950  sergisinde 6 tablosunu görenler, 1970’lerin ruhuna uygun biçimde onu feminist bir simge olarak değerlendirdiler. Örneğin feminist yazar Germaine Greer, “Engelli Koşu: Kadın Ressamlar ve Eserleri” (Obstacle Race: The Fortunes of Women Painters and Their Work) adlı kitabında “Bütün kurallara aykırı olarak, kadına tanınan ‘hanım hanımcık’ rolü değil, devrimci rolü benimsedi” diye yazdı.

1997 yapımı bir Fransız filminde, Artemisia’nın yaşadıkları bambaşka bir şekilde temsil edilince feminist çevrelerde yoğun bir tepki oluştu: Filmde Artemisia ile Tassi sevgili olarak gösteriliyordu. Baba, Tassi’yi “kızıma tecavüz etti” diye mahkemeye verdiğinde Artemisia, ifadesinde “evet onu seviyorum” diyordu. Yani tarihsel gerçeği tamamen ters yüz eden, ama bunu “gerçek öykü” iddiasıyla sunan kurmaca bir filmdi. Bugün içinde yaşamak zorunda kaldığımız “alternatif gerçek/sahtecilik/yalan dolan” durumunun 23 yıl önceki bir örneği.

Filme tepki verenler arasında Amerikan feministlerinin yıldızı Gloria Steinem, filozof/yazar Susan Sontag, sanat teorisi uzmanı öğretim üyesi Mary Garrard öne çıktılar. Steinem, gazetelere dergilere makaleler yazdı, demeçler verdi. Prof. Garrard, Artemisia’nın mahkeme zabıtlarını tercüme edip, hayatını araştırarak Artemisia Gentileschi: The Image of the Female Hero in Italian Baroque Art adında akademik bir kitap yazdı. Bazı kadın yazarlar, “Filmi gördünüz, şimdi de gerçeği görün” başlıklı itirazlarını internette yayınladılar ve filmdeki tarihsel çarpıtmalara dikkat çektiler.  

Bu eleştiriler üzerine filmin yapımcısı Miramax, “Bu, gerçek bir öykü değildir” demek zorunda kaldı.

Bütün bu ve benzeri yayınlar sonucunda Artemisia diye bir kadın ressamdan habersiz kitleler onun adını öğrendi, tablolarını görmüş oldu.  

Londra gibi sanat tanıtımının (sergiler, galeriler) ve uluslararası sanat piyasasının (tarihî en az üç müzayede kurumu, Frieze sanat fuarı) faal olduğu bir şehirde, üstelik #MeToo etkisi sürerken bir Artemisia sergisinin “tam zamanıydı.” Korona’dan sonra sergi yeniden açılır mı bilinmez, ama sergi öncesinde Batılı medyada yayınlanan tanıtım yazıları bu sanatçının adını daha da geniş kitlelere tanıttı.  

Hayatının son döneminde hep geçim sıkıntısı çeken Artemisia’nın bir tablosu 2019’da Paris’te Artcurial müzayede kurumunda 6.1 milyon dolara satıldı.

Sizi Artemisia'nın tablolarıyla baş başa bırakalım, son sözü resimler söylesin: