Sözün gelişi: Edebiyatımızın manzarası

Şevket Rado'nun 7 Nisan 1944 tarihinde Akşam Gazetesi'nde yayınlanan "Edebiyatımızın Manzarası" başlıklı yazısı Evvel Zaman sayfalarında...

03 Kasım 2017 13:53

Geçerken kitapçı vitrinlerine bakıyorum: Ne kadar çok kitap çıkıyor. Hem de tanınmamış muharrirlerin kitapları. Şüphesiz hiç kimse tanınmış muharrir olarak dünyaya gelmez. Fakat çırakların bu kadar fazla olduğu devir görülmemiştir. Artık yazıda çıraklık kitap bastırmakla başlıyor. Bugün bir müptedînin basılmış en aşağı iki romanı vardır.

Herkes yazıyor. Hiç kimse yazdığı iki sahife yazının basılmamış olarak kalmasına tahammül edemiyor. Bunun için bütün gazetelere, bütün mecmualara, bütün matbaalara baş vuruyor. Gazetelerin yazı işleri müdürleri günde beş on yazı teklifini nezaketle savuşturmak için çare aramakla meşguldürler. Mecmualara bakıyorum: Ayırdıkları sütunlarda okuyuculardan gelen yazıların niçin mecmuaya konamıyacağını, bin dereden su getirerek, izah etmeğe çalışıyorlar. Belli ki okuyucu okumaktan ziyade yazmak arzusundadır. Kalem denemelerini ille matbaa harflerile dizilmiş görmek istiyor. Çoğu da muvaffak oluyor. Gazetelerde, mecmualarda, kitapçı vitrinlerinde bir çok, her zaman daha yenisi ve daha başkaları olmak üzere yüzlerce yeni imzaya raslıyorsunuz. Kitap haline konmamış hâtıra defteri, bir mecmuada neşredilmemiş manzume denemesi hemen hemen kalmamış gibidir. Herkes nasıl olursa olsun, araya dostunu, akrabasını koyarak yahut kesesinin kuvvetile isteğini yerine getiriyor.

Bu muharrir bolluğuna rağmen mütehassıslar edebiyatımızın son derece kısır bir devre geçirdiğinde birliktirler: Muharrir yetişmiyor. Romanımız yeni bir adım atmamıştır. Nesrimizde bir tekâmül kaydedilmiyor. Yalnız ilânlar Babıâlide şaheserler basıldığını haber veriyor. İlânlara bakarsanız yeni çıkan her kitap bir harikadır ve nedense “alelâde roman” artık intişar etmez olmuştur.

Hakikî romancılarımız ise bir çok roman yazdıktan sonra olgunlaşmanın lüzumuna kani olmuşlar, evvelce yapmacıkları işi şimdi yapmaya, okumaya başlamışlardır. Okudukları için de ukalâca yazılar yazıyorlar. Akıl öğretiyor, yol gösteriyor, ders veriyorlar. Yani kısacası: Okuyucu yazıyor, muharrir okuyor.

Meşhur muharrir Giovanni Papini: “Muharrirler okumaya, okuyucular da yazmaya kalkmasalardı edebiyat işleri pek mükemmel giderdi” diyor. Bu sözün doğru bir tarafı var.

Şevket Rado

7 Nisan 1944, Akşam Gazetesi

Tuncay Birkan'a teşekkürlerimizle...