Değişmeyen şeylerin maliyeti: Aşkın Sonu Cinayettir

"Pınar Kür’ün gözünden bir yakın tarih kitabı okuyacaksınız aslına bakarsanız. Kitapta Pınar Kür’ün eserlerinden yapılan alıntılar da eserlerindeki otobiyografik öğeler üzerinden onu hem Türk edebiyatının hem de kendi hayatlarımızın içinde konumlandırmak için birebir."

21 Ekim 2021 16:30

Mine Söğüt’ün sorularıyla şekillenen Aşkın Sonu Cinayettir, Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat kitabı ilk olarak 2006’da yayımlandı. Pınar Kür’ün çocukluğundan itibaren bütün hayat hikâyesine olabildiğince kronolojiye sadık kalarak hazırlanan nehir söyleşi, hem Kür’ün hayatını hem de elbette anlatılan dönemlerin kültürel ve toplumsal atmosferini yansıtıyor.

Kitapta, Pınar Kür’ün çocukluğundan itibaren ailesi ve özel hayatıyla ilgili pek çok detayın yanı sıra kültür-sanat hayatımızda oynadığı rol, tiyatro deneyimi, yazarlığına dair pek çok anı var. Bu anılara kaçınılmaz olarak edebiyat ve yayın dünyamıza ilişkin dedikodular da eşlik ediyor.

Hayat eğitimi

Pınar Kür, 1943 yılında Bursa’da doğdu. Annesi yazar ve öğretmen İsmet Kür, babası öğretmen Behram Kür. Öğrenim hayatının bir bölümünü Türkiye’de bir bölümünü yurtdışında tamamlayan Pınar Kür’ün ilk romanı Yarın Yarın 1976 yılında yayımlandı. Döneminde ilk kitabıyla bir hayli ses getiren Pınar Kür, o tarihten sonra yazdıklarıyla hem çok konuşuldu hem de yargılandı.

Hayat eğitimini Paris’te aldığını ifade ediyor Pınar Kür; sinema, tiyatro, dünya edebiyatını orada tanıdığını ve politik uyanışının da orada olduğunu söylüyor, meşhur 68 yılının Mart ayında Paris’te. Türkiye’ye döndüğünde tiyatro okumak istiyor ve fakat işler umduğu gibi gitmiyor. Yıllar sonra aslında bir şansı olduğunu ve kaçırdığını öğreniyor, yine de tiyatroya ilgisini asla kaybetmiyor.

“İşe başladım. Çok eğlenceli, şuradan buradan maddeler çeviriyoruz. Sağlık ansiklopedisi yaptığımız iddiasındayız, ama olmadık açık saçık resimlerle süsleniyor. Eros Cinsel Bilimler Ansiklopedisi!Türkiye’de çıkan ilk seks ansiklopedisidir. Ben, yazarlığa leke sürülmesin diye adımı koydurmadım künyeye. Gene de orada aldığım eğitim sayesinde ilerde müstehcenlikten yargılandım!” (s. 145)

Oyuncu Can Kolukısa ile evleniyor Pınar Kür, bir süre Paris’te birlikte yaşıyorlar, sonra Türkiye’ye dönüyorlar, bir oğulları oluyor, Emrah Kolukısa. Baba çoğunlukla turnelerde ya da Ankara’da. Emrah’a daha çok anneanne bakıyor. Pınar Kür haftanın üç günü çevirmenlik yaparak geçinmeye çalışıyor. Bir süre sonra Devlet Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışmaya başlıyor ve ilk romanı Yarın Yarın’ı buradaki ofisinde yazıyor. Aslında tek hayali tiyatro yazmak.

Fakat Türkiye’de işin içine girdikten sonra hevesi kırılıyor. Bir süre sonra istifa ediyor. Herkes gibi hayat gailesiyle meşgul. Bir yandan çocuk büyütüyor, bir yandan ev ve iş arıyor, bir yandan geçinmeye çalışıyor, bir yandan da yazıyor. İlk romanı Yarın Yarın, Hilmi Yavuz vasıtasıyla Attilâ İlhan’ın eline ulaşıyor, bir hafta içerisine eline beğendiğini ifade eden bir mektup geliyor. Yayın kurulunu beklemesi gerektiği de yine aynı mektupta yazıyor. Yüreği ağzında bir süre bekliyor.

30 günde 31 yazı

“Öbür gittiğimiz kadın böyle avucuma bakıyor, ona gelenler hep kocasıyla arası bozulmuş, sevgili bulamamış, çocuğu olmamış kadınlar, o tür dertlere yönelik söyledikleri, benim kitabımı nereden bilsin? Fakat bir tanesi, “A harfi görüyorum,” dedi, tabii bende yürek Selanik! Ahmet küflü, Atillâ İlhan, Ankara… istediğin “a”yı seç, “Bu adam seni alacak, bekletecek ama alacak, sonunda muradına ereceksin,” dedi, beni de herhalde evde kalmış, biraz yaşı geçmiş biri olarak gördü ki… Ben de, kitabım yayımlanacak, yorumu yapıyorum onun söylediklerine…” (s. 178)

Yarın Yarın, yayımlanmasının ardından çok konuşuluyor. Rauf Mutluay’ın yazdığı ilk eleştiriyi takip eden 30 günde 31 yazı yayınlanıyor hakkında. Beğenenlerin yanı sıra haklı haksız pek çok eleştiri de sıralanıyor elbette. Uzunca bir süre dillerden düşmüyor.

Yarın Yarın’ın ardından 1979 yılında yazdığı Asılacak Kadın ise bambaşka sansasyonlara kapı açıyor. Dönemin edebiyatçılarının yanı sıra Pınar Kür’ü sokakta tanıyan insanlar da olumlu olumsuz tepkilerini gösteriyorlar. 12 Eylül’den sonra kitap müstehcenlik bahanesiyle toplatılıp yargılanıyor. Pınar Kür ve Erdal Öz’ün mahkeme maceraları kitabın okurlarına kalsın.

“İntihar değilse bile, hayatın anlamını kaybetmesi. Ha tabii, yaşlanma faktörü de var. Hayatın anlamı başka türlü şeylerde de azalıyor, kayboluyor; ne bileyim artık aşk yaşamıyorsun, çocuğun büyümüş gitmiş hayatından, pek çok şeyden de zevk almaz oluyorsun. Sürekli bir bunalım hali. Hayat her bakımdan anlamsızlaşıyor ve en önemlisi, şimdiye kadar hayatına en büyük anlamı vermiş olan yazarlığı da kendi isteksizliğinle elinden kaçırmışsın…” (s. 379)

2006-2016 yılları arasında, 10 yıl boyunca yazıyor ama yayınlamıyor Pınar Kür. Kendisini bir şekilde geri çekiyor ve hayatını öğretim görevlisi olarak devam ettiriyor. Bütün bu süre neden edebiyat ortamlarından uzak kaldığını da anlatıyor. Eskiden sıkıntı onu besler ve üretmesini sağlarken o on yıl boyunca girdiği derin depresyonu ve oradan nasıl çıkmaya çalıştığını da dile getiriyor.

Peşpeşe Küçük Oyuncu (1977), Asılacak Kadın (1979), Akışı Olmayan Sular (1983), Bitmeyen Aşk (1986), Sonuncu Sonbahar (1992), Bir Deli Ağaç (1992), Hayalet Hikâyeleri (2004), Cinayet Fakültesi (2006), Sadık Bey (2016) romanları ve öykü kitapları yayımlanıyor. Yanı sıra çeviriler yapıyor. 1983 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldı. Yarın Yarın ve Asılacak Kadın sinema filmine uyarlandı.

Yakın Tarih

Aşkın Sonu Cinayettir, Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat kitabında bütün bu kitapların yazım süreçleri ve yayımlandıktan sonra neler olduğuna dair bütün hikâyeler yer alıyor. Burada yalnızca başlangıcı, tadımlık olsun diye biraz anmakla yetindim. Devamı hem meraklı, hem hafıza tazeleyen pek çok inişli çıkışlı öyküyle dolu.

Pınar Kür’ün gözünden bir yakın tarih kitabı okuyacaksınız aslına bakarsanız. Kitapta Pınar Kür’ün eserlerinden yapılan alıntılar da eserlerindeki otobiyografik öğeler üzerinden onu hem Türk edebiyatının –ve dolayısıyla– hem de kendi hayatlarımızın içinde konumlandırmak için birebir.

Bonus mu? Türkiye’de kültür-sanat ortamının nasıl kurulduğuna ya da belki kurulamadağına dair hayli fikir edineceksiniz kitabı okurken. Pek çok şeyin hiç değişmediğini göreceksiniz. O değişmeyen şeylerin maliyetini ve neden bir türlü değişmediğini tartışmaya vesile olacak değerde bir çalışma Aşkın Sonu Cinayettir.