Otuz yılı geride bırakan Ayrıntı Yayınları'nın 1001'inci kitabı Yüzbir Gece Masalları'nın keşfedilme hikâyesi üzerine Alman araştırmacı Claudia Ott ile konuştuk
16 Mart 2017 13:56
Ayrıntı Yayınları geçtiğimiz ay 30'uncu yaşını üç özel kitap ve 15 gün süren bir sergiyle kutladı. Bunlardan biri de 1001'inci kitap olarak yayımlanan Yüzbir Gece Masalları oldu. Hazırlanan sergiye verilen isim Latince “Fata Libelli” idi, yani “Kitabın Yazgısı.” Bu tanımın geçtiği Latince cümlenin tamamı “pro captu lectoris habent sua fata libelli,” yani “bir kitabın kaderi okuyucusunun kapasitesine bağlıdır.” Yüzbir Gece Masalları’nın keşfedilme hikâyesi de yazgının barındırabileceği mucizelere bir örnek.
Alman araştırmacı Claudia Ott’un, 2010 yılında Berlin’de Ağa Han Müzesi Hazineleri – İslâm Sanatı Şaheserleri Sergisi’nde Endülüs hat tarzı ile yazılmış metinleri fark etmesiyle meydana çıkıyor Yüzbir Gece Masalları. Claudia Ott, müzede keşfettiği eserlerin peşine düşünce ortaya çıkıyor ki; 1234 yılına ait Yüzbir Gece Hikâyesi Kitabı (Kitab fıhi hadıt mi’at layla va-layla) adlı bu eser, Endülüslü yazar Muhammed İbn Abi Bakr az-Zuhri’nin Coğrafya Kitabı’yla birlikte ciltlenmiş. İki eseri de kâğıda döken yazıcı, imzasını Abdullah bin Abdul-Mavla an Naccum diye atmış. Ott’un Arapça aslından Almanca’ya çevirdiği Yüzbir Gece Masalları’nın bulunduğu orijinal halde yıpranmış sayfalar ve eksik geceler mevcutmuş. Ott, Yüzbir Gece’nin Tarsuna ve Suraybit tarafından yayımlanmış versiyonlarından yararlanarak eksik metinleri tamamlamış. Ayrıntı Yayınları, Yüzbir Gece Masalları’nı Türkçeleştirirken hem Almanca çeviriyi hem de Arapça orijinalini esas almış.
Yüzbir Gece Masalları, Binbir Gece Masalları’nın kısa ya da farklı bir versiyonu değil. Yüzbir Gece Masalları yıllar sonra keşfedilen, içinde tamamıyla başka masalların bulunduğu bir kız kardeş. Kitabın sunuş yazısını yazan Burhan Sönmez, Yüzbir Gece ve Binbir Gece arasındaki tarihsel ve dokusal farklılıkları ayrıntılarıyla anlatıyor. Yüzbir Gece Masalları bir tarihi değiştiriyor; Binbir Gece Masalları’ndan çok daha önce yazılan bu masallar daha başına buyruk ve bağımsız hikâyelerden oluşuyor. Bir başka farksa Yüzbir Gece’de Şehrazat’ın masallarını hikâye eden bir üst anlatıcının Filozof Faharâyis’in olması ve anlatının katmanlarına bu sayede bir katman daha eklenmesi.
Yüzbir Gece Masalları’nın sonunda Claudia Ott’un Almanca Baskıya Sonsöz mahiyetinde yazdığı araştırması Türkçeleştirilmiş. Ott, Yüzbir Gece ile Binbir Gece’nin tarihçesini bu sonsöz ile ayrıntılı bir şekilde anlatırken masalların geçmişten günümüze geldiği ve dönüştürdüğü edebiyata da yer vermiş. Bu yazıda en başta verilen ilginç bilgilerden biri Yüzbir Gece’nin Doğu değil, Batı Arap dünyasının Mağrip ya da Endülüs coğrafyasından çıkma bir ürün olması ve bu elyazmalarıyla ile ilk kez 1234 yılında İspanya’da karşılaşılması. Yüzbir Gece Masalları’nın anlatı çerçevesine, motiflerine ve anlatıcı üslubuna göreyse masalların bir tarafı Hindistan’a kadar uzanıyor. Yüzbir Gece Masalları adeta Binbir Gece Masalları ile dinlediğimiz Doğu’nun tanımını değiştiriyor.
Ayrıntı Yayınları’nın 30’uncu yıl sergisi kapsamında 2 Mart 2017 Perşembe akşamı Türkiye’ye gelen Claudia Ott bir söyleşi ve dinletiyle Yüzbir Gece Masalları’nı anlattı. Beyoğlu Karşı Sanat Galerisi’nde gerçekleşen söyleşi esnasında, İsmet Kızıl’ın perküsyonu eşliğinde Claudia Ott ney üfledi ve Endülüs müziği yaptı. Ott ayrıca eserin orijinalinden Arapça parçalar da okudu. Programı Yüzbir Gece Masalları’nın sunuşunu da yazan Burhan Sönmez bir konuşmayla açtı. Sönmez konuşmasında, Binbir Gece Masalları ile Yüzbir Gece Masalları arasındaki farklardan ve benzerliklerden bahsederken, Ott ile nasıl bir çalışma gerçekleştirdiklerini de anlattı. Claudia Ott sunumunu, Yüzbir Gece Masalları’nın da çevirmeni olan Hüseyin Tüzün Türkçeleştirdi. Ott, sunumunu Yüzbir Gece Masalları’nın orijinal elyazmasından görsellerle anlatırken masalların kaynağından ve öneminden bahsederek anlattığı bir masalla programına son verdi.
Yüzbir Gece’nin yazıya geçirilişi, antik bilginin Arapça- Latince çeviriler üzerinden Avrupa’ya geçtiği gelişme dönemine rastlıyor. 7’nci ve 9’uncu yüzyıllarda Doğu Arabistan’ın Bağdat ve diğer kültür merkezlerinde Yunanca, Orta Farsça ve Sanskritçe’den Arapçaya çevrilmiş olan bilimsel yapıtlar bu kez sistematik olarak Arapça’dan Latince’ye, İspanyolca ve diğer Roman dillerine çevriliyor. Claudia Ott, söz konusu çevirilerin ve Yüzbir Gece Masalları’nın etkisini şöyle ifade ediyor: “Bu elyazmalarının Endülüs’te bulunması Avrupa’da Arap kültürünün nasıl bir etkisinin olduğunu göstermek açısından çok önemli. Orta Çağ’daki Avrupa edebiyatında, o dönemde bulunan elyazmaları bunlar, öncülleri de vardır mutlaka. Avrupa’da yarattığı etki milletlerin kültüründe yer bulmuş eserler. Bu eserin anonim olarak yaptığı kültürel etkinin bir kanıtı artık bu kitap.”
Yüzbir Gece ve Binbir Gece’nin ortak özelliklerinden biri de hikâyelerin vezir kızı Şehrazat’ın ağzından anlatılması. Binbir Gece, üç senelik bir zaman dilimi içerisinde anlatılırken Şehrazat çeşitli kaynaklara göre bir ila üç arasında oğul doğuruyor, Yüzbir Gece’de ise sadece, padişahın Şehrazat’ın hamile kalması nedeniyle onun infazından vazgeçtiği belirtiliyor. Masallardaki kadınlık ve erillik hakkında ise Claudia Ott şunları kaydediyor: “Kadınlar masallarda erkek zorbalığı altında olmalarına karşılık kendilerini edebiyat üzerinden ispat etmeye çalışıyorlar. Bir yandan psikolojik unsurları da var; Şehrazat kültürü ve bilgisiyle Sultan Şehriyara masal anlatarak hem kendini hem diğer kadınları kurtarıyor. Masallarda öncelikle kadınların kötü taraflarını öne çıkaran ve baskı altına alınmalarını haklı gibi gösteren öyküler anlatılıyor; fakat öyküler giderek değişiyor ve kadınların güçlü yanları öne çıkarılıyor. Yavaş yavaş kadınların erkeklerden farksız olmadığını gösteren bir tablo çıkarıyor karşımıza.”
Claudia Ott, aynı zamanda bir masal anlatıcısı, mesleğinin bir parçası olan anlatıcılığı gittiği her yerde bir şekilde yapıyor. Okunsun ve anlatılsın diye yazılan bu kitaplar aracılığıyla insanların daha çok bir araya gelebileceklerine inanıyor. Türkiye’de ve dünyada son üç-dört yıldır eğitimleri ve organizasyonları artan masal anlatıcılığı meselesinin bu kadar ivme kazanmasının nedenini “Eskiden kimse okuyamıyordu o yüzden anlatıcıları dinliyorlardı sonra bir dönem geldi insanlar okumaya başladılar ve şimdi yine insanlar okuyamaz oldular. Günümüz insanı artık konsantre olamıyor. Oturup bir kitabı baştan sona okuyacak kadar sabrı da kalmadı. Belki de o yüzdendir insanların tekrardan anlatıcılara yönelmiş olmaları” diye açıklıyor.
Yüzbir Gece Masalları bir tarihi yeniden yazıyor. Masal insanın ruhuna gerçeği fısıldayadururken o bir müzeden insanlığa göz kırpıyor. Bir varmış ve bir yokmuşla başladığı öykülerde zamanı genleştiriyor, geçmişin, şimdiki zamanın ve geleceğin birbirine uzanan kapılarını işaret ediyor. Belki de unuttuğumuz dersleri hatırlatmaya çalışıyordur Şehrazat. Bulunmak istemese hiç gösterir miydi yüzünü, seslenir miydi bize? Şöylesi bir dönemde tesadüfün bu denli anlamlısına kayıtsız kalmak olur mu?