Gündelik olanın zamanını perdede mükemmelen yeniden yaratır Akerman. Patates soymak, bulaşık yıkamak ya da tabağa yemek koymak, kendi zamanları kadar yer tutarlar perdede...
01 Şubat 2018 14:44
¨Ev nottur. Hayatın müsveddesidir. Bir türlü tamamlanmaz. Başsız ve sonsuzdur. Koşarsınız ve hep aynı yerdesinizdir. Biraz yol aldığınızı sanırsınız, az sonra bulaşık bitecek ve mutfak silinecek ve toplanmış olacak gibi, az sonra gelir, az sonraya kadar koşmuşsunuzdur, ama az sonra o kadar az sürer ki anlamazsınız, aynı yerdesinizdir. (…) Ev dörtgen değildir; küp görünür, ama o da bir dairedir. İçinde dönersin. Bitmez. Ev işi dünyada sonu olmayan tek iştir. Sonucu yoktur. Efekt! Ev bir yuva efektidir.”
Soğuk Ses, Mavi Neşe
Mutfak pekâlâ olağanüstünün mekânı olabilirdi; kadın olmanın tarihinde bir nevi hapis işlevi görmüş olmasaydı eğer. Farklı renklerin, kokuların, dokuların dolup dolup taştığı bir canlılık, bir harikuladelik mekânı olabilirdi. Onun yerine rutinin, sıradanın, kırılamayan bir döngünün, görünmeyen bir emek sömürüsünün mekânı olageldi kadınlar için.
Coşkulu, kalabalık, kolektif dayanışma mutfaklarından tutun da Amerikan filmlerindeki İtalyan mafyalarının arka kapılarından kaçacağı paravan restoranların geniş mutfaklarına kamusal mutfak çok başka bir şey oysa ki, bir sürü bambaşka şey. Evin mutfağı, kadına ait olan mutfak öyle değil oysa ki. Orası yalnız bir yer, onu oraya sıkı sıkıya bağlayan iplerin de, emek gibi, görünmez olduğu baskıcı bir iş yeri. Bırakın arka kapıdan kaçmayı, için de taşsa, yemek taşmasın diye çıkılmaz, çıkılamaz o mutfaktan kolay kolay.
Perdede, bu türden bir mutfağın ne mene bir yer olduğunu bize en iyi Chantal Akerman gösterir. 2015’te kaybettiğimiz Belçikalı yönetmen, sinema perdesinde ev-içi zamanmekânı sil baştan yaratır; özellikle de, başyapıtı kabul edilen 1975 yapımı Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles ile. Fakat ilk mutfağı o değildir. Akerman’ın ilk mutfağı, 1968 yılında çektiği ilk kısası Saute ma ville’dedir (Havaya Uçur Şehrimi). Henüz 18 yaşındaki Akerman, bu 13 dakikalık kısa filminde kendisi oynar. Elinde bir demet çiçekle apartmana giren bu genç kadın, sabırsız, heyecanlı ve mutlu görünmektedir. Asansörü dahi bekleyemez, koşar adım çıkar merdivenleri. Kendisini mutfağa kilitledikten sonra, kendi kendine mırıldanarak makarna yapmaya koyulur. Bir yandan da mutfağın kapısının, penceresinin kenarlarını bantlamaya başlar. Tuhaflıklar giderek artar. Bir ara üzerine yağmurluk giyip başına eşarp bağlar, ortalığı darmadağın eder, bir an delice temizlik yapmaya başlar, sonra yere oturup ayakkabı boyasıyla bacaklarını boyar. Sıkılmakla saçmalamak, mutfağın emirlerini yerine getirmekle ona isyan etmek arasında tuhaf tuhaf savrulur sanki. Hem filmin hem de karakterin bir tarafı, bir tür uçarı gençlik enerjisi ile doludur; diğer tarafıysa kendinden önce mutfağa hapsedilmiş tüm kadınların yorgunluğunu üzerinde taşır âdeta. Karakter çok da vakit kaybetmez gerçi; çiçek demetini eline alır, ocağın gazını açar ve kendisiyle birlikte mutfağı patlatır.
İkinci dalga feministlerin başardıkları önemli şeylerden biri de budur belki: Mutfağı havaya uçurmak! Sinemanın feministi Akerman’ın mutfağı havaya uçurması, beyazperde için tarihsel ve epik bir andır, ona şüphe yok. Fakat Akerman’ın sinema tarihindeki asıl ikametgâh adresi bundan yedi sene sonrasındadır: Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles.
¨Mutfakla ilgili daha fazla bilgi isteyen mutfağa girsin!”
Soğuk Ses, Mavi Neşe
Akerman’ın mektup sevgisi filmografisinin her tarafına saçılmıştır. 1977 tarihli News From Home’da örneğin, yaşadığı kent olan New York’un görüntülerinin üzerine annesinin ona gönderdiği mektupları okur. Tıpkı Jeanne Dielman’ın, Kanada’da yaşayan ablasından gelen mektubu akşam yemeği sofrasında oğluna okuduğu gibi. Jeanne Dielman gündelik rutininde evden dışarı çıkıyor olsa da, aslında ev-içi zamanmekânın dışına hiç çıkamıyor gibidir. Ev-içini delip geçen belki de tek şey mektuplardır; başka bir zamanın, başka bir mekânın ihtimalini taşır mektup. Mektubun barındırdığı ihtimal dışında her yer, her şey bizzat mutfak olmuştur Jeanne için.
Chantal Akerman’ın filminin gücü en çok ritminden ileri gelir. Filmin üç buçuk saatlik süresi boyunca Jeanne Dielman’ın günlük rutinlerini izleriz. Yemek yapmak, ev için alışverişe çıkmak, akşam oğluna sofra kurmak, kaldırmak, örgü örmek, evi geçindirmek için bazen bebek bakmak, bazen seks işçiliği… Gündelik olanın zamanını perdede mükemmelen yeniden yaratır Akerman. Patates soymak, bulaşık yıkamak ya da tabağa yemek koymak, kendi zamanları kadar yer tutarlar perdede. Tarihin ve anaakım sinemanın ortadan kaldırdığı gündeliği, göz ardı edilmiş tüm detaylarıyla, tüm ağırlığıyla kadın emeğini perdeye sakince bırakır Akerman. Bu işleviyle, Jeanne Dielman’ın tam adının bir adres barındırması da çok anlamlıdır. Chantal Akerman’ın Jeanne nezdinde, tüm kadınlara yazdığı/ gönderdiği bir mektuptur da aynı zamanda bu film.
İlk filmi Saute ma ville ile güçlü bir diyaloğu vardır Jeanne Dielman’ın; fakat bu iki filmin ruh hâlleri çok başkadır. Saute ma ville’in genç kahramanı mutfağın kölesi olmadan onu havaya uçurmayı başarır; oysa Jeanne Dielman mutfağa boyun eğmiş, mutfağın kölesi olmuş bir kadının öyküsüdür. Bomba patlamadığı ama ilerleyen zamanın yerinde sayan tik takları duyulduğu için, karşımızdaki bir gerilim filmidir. Ev işi ve ev işinin aldığı zaman, gerilim unsurunun ta kendisidir.
Yepyeni bir türün ilk ve neredeyse tek filmidir Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles: Domestik gerilim.
Asıl cinayet mahalli yatak odası değil mutfaktır. Jeanne Dielman hikâye başlamadan çok önce ölmüştür. Asıl cinayet odur. Oğlu ile yemek yedikleri salona, filmin başından itibaren yansıyan mavi sirenler bu sebeple boşuna değildir. Perdedeki cinayet (bugüne kadar izlememiş olanlar için yine de sürprizi bozmayalım) işlenmeden çok önceleri de bir cinayet mahallidir ev, hele de mutfak.