Celâl Üster'in “Anılar, Eleştiriler, Söyleşiler” alt başlığıyla okurla buluşacak Bir “Çevirgen”in Notları kitabında Mamak Askerî Cezaevi'ndeki günlerine yer verdiği bölüm, K24 okurları için Tadımlık sayfalarımızda...
Mamak Askeri Cezaevi’nde çeviri yapmaya başladığımda birkaç sözlük de getirtmiştim. Biri de Ali Püsküllüoğlu’nun Öz Türkçe Sözlük’üydü.[1] Öz Türkçe Sözlük’e göz gezdirdiğimde hem çok şaşırmış, hem de kıvanç duymuştum. Püsküllüoğlu, her sözcüğün tanımının yanı sıra o sözcüğün kullanıldığı örnek bir cümle de veriyordu. Bu cümlelerin yazarları arasında kimler yoktu ki: Asım Bezirci, Akşit Göktürk, Abdi İpekçi, Aziz Nesin, Ahmet Oktay, Bülent Ecevit, Cemal Süreya, Çetin Altan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ferit Edgü, Haldun Taner, İlhan Selçuk, Melih Cevdet Anday, Nurullah Ataç, Salah Birsel, Sabahattin Eyuboğlu, Selahattin Hilav, Tahsin Yücel, Yaşar Kemal…
Örneğin, “duyumlamak” maddesinde bu felsefi terim “dış dünyanın etkilerini alarak duyuma çevirmek” diye tanımlandıktan sonra, Türkiye’de ilk kez Wittgenstein okutan felsefe hocam Nermi Uygur’dan bir cümleyle örnekleniyordu: “Kulağımız işittiğini, elimiz dokunduğunu aslında nasılsalar öylece mi duyumlar?” Ya da “gömü” sözcüğü “saklamak ereğiyle toprak altına gömülmüş para, altın vb. değerli nesnelerin topu” diye tanımlanıyor, sonra da Adnan Özyalçıner’den bir örnek cümle veriliyordu: “Kazdı kazdı. Toprağı didik didik etti. Ama sağlam yapıtaşlarından, uçsuz mermer yataklarından bir gömü bulamadı.”
Ama o da ne! O koca yazarların arasında benim adım da vardı! Tabii hemen “CÜ” kısaltmalarını aramaya başladım. Sayfaları hızla çevirirken ilkin “ardışık” sözcüğünde rastlıyorum adıma: “Bir vakitler ardışık olmayan, geçmiş ve geleceği içeren belirli bir ‘şimdi’nin kaynağı olan bir zaman vardı. —CÜ.” Bir başka sayfada “doğallık” sözcüğü: “İnsanın doğallıdığır sevgi, insanın insan oluşunun bir tanıtıdır. —CÜ.” Sayfaları çevirdikçe şaşkınlığım bir kat daha artıyordu. Püsküllüoğlu, Yeni Dergi’de yayımlanmış olan çevirilerimden kırk kadar cümleyi örnek olarak sözlüğüne almıştı. Yalnızca yirmi dört yaşında bir çevirmendim o sıralar. Anlaşılan, o günlerde Öz Türkçe sözcükler kullanmayı o kadar seviyordum ki, Püsküllüoğlu başka yazarlarda bulamadığı sözcüklerle ilgili cümle örneklerini benim çevirilerimden almıştı…
Ancak çok geçmeden Öz Türkçe Sözlük’ün toplatıldığını öğrendik! O günlerde MİT Müsteşarı olan Korgeneral Nurettin Ersin, MİT binasındaki büroları teftiş ederken hemen her daktilonun yanında bir Öz Türkçe Sözlük olduğunu fark edince sözlüğü “incelemiş”, alıntılanan yazar adlarına bakarak “komünizm propagandası” yapıldığına karar vermiş ve sözlük hakkında suç duyurusunda bulunarak tarihe geçmişti!
Kuşkusuz, Püsküllüoğlu’nun sözlüğünde komünist propagandası falan olmadığı gibi, Burhan Felek, Bedii Faik, Faruk K. Timurtaş, Kadircan Kaflı, Necip Fazıl Kısakürek, Sulhi Dönmezer gibi komünizm karşıtlığıyla tanınan gazeteciler, yazarlar, hukukçulardan cümleler de vardı. Ama önyargılar ve saplantıların karasuları inmiş bir göz görmek istediğinden başka bir şey görmez…
Neyse ki, Püsküllüoğlu’nun sözlüğü bir buçuk yıl kadar süren yargılama sonunda aklandı. Ben de, 1974 Affı’yla salıverildiğimin ertesi günü doğruca Türk Dil Kurumu’na gittim. Hem teşekküre, hem de geçmiş olsuna.
Ne ilginçtir ki, Öz Türkçe Sözlük’ün ilk çalışması olan Öz Türkçe Sözcükler ve Terimler Sözlüğü’nü[2] 1967’de edinmiştim. Pembeye çalan açık kahverengi kapaklı o sözlük hâlâ kitaplığımda. İlk sayfasına “Rıza Celal Üster, Ocak 1967” diye not düşmüşüm. Dahası, böyle bir not düşmekle kalmamışım, sözlüğün “Yabancı Sözcükler-Öz Türkçe Karşılıklar Kılavuzu” başlıklı üçüncü bölümüne elyazısıyla eklemeler yapmışım! Küçük çaplı bir İngilizce-Türkçe sözlük oluşturmuşum! Örnekse, “arbitrariness: isteğincelik, isteğe bağlılık”, “associated images: çağrışımlı imgeler”, “contemplation: ölçünme, içdüşünme”, “explicit: belirtik”… İlk çevirilerimi yaparken aldığım notlar bunlar.
Püsküllüoğlu ile 12 Mart döneminden otuz yıldan fazla bir süre sonra Ankara’daki evinde buluştuğumuzda yirmiden fazla sözlüğü yayımlanmıştı. Ben ise Can Yayınları’nın başındaydım. Rahatsızlığı hayli ilerlemiş olmasına karşın aralıksız çalışıyor, sözlüklerine durmadan yeni maddeler ekliyordu. Yıllarca Türk Dil Kurumu’nda çalışmış olan eşi Yurdanur Püsküllüoğlu ile birlikte, beni ve Can Öz’ü her zamanki alçakgönüllülüğüyle, içtenlikle ağırladı. Can’la birlikte Püsküllüoğlu’ların evinden çıktığımızda, onun yirmi bin maddelik Küçük Türkçe Sözlük’ü, yüz bin maddeden oluşan Türkçe Sözlük’ü ve Edebiyat Sözlüğü’nü Can Yayınları’ndan yayımlayacak olmanın mutluluğunu yaşıyorduk…