Bienal ve Bienaldışı sergi notları: İki endişeli

Bir Tutam Zaptedilemez Karmaşıklık / Kerem Ozan Bayraktar, Taşlaşmış Rüyalar / Ege Berensel

29 Eylül 2022 21:00

Kerem Ozan Bayraktar, başka şeylerin yanı sıra bitkiler, habitatları ve çevreyle kurdukları kimi zaman istilacı ilişkilerle ilgilenen bir sanatçı. Konuyla ilgili sokak otları adında bir instagram sitesi de var. Son post’larından birindeki bir alıntı, ‘İnsanların bilinçli çabası olmaksızın yayılan organik oluşumlar yalnızca yabani otlar değildi. Evcilleştirilen ve hatta kentlileştirilen bazı bitkiler de ‘yabancı otsu’ davranışlar kazanmışlar ve kendi yayılma savaşlarını kazanmaya başlamışlardı’ diyor. Küratörlüğünü Misal Adnan Yıldız’ın yaptığı Sanatorium galerisindeki Bir Tutam Zaptedilemez Karmaşıklık sergisinde ‘karmaşık’a da ‘zaptedilemez’e de hakkını veren işi bu doğrultuda; printer, fotokopi makinesi vb. gibi ‘hafiften eski kuşak’ elektronik aletlerle dolu galeri bürosunda, süs bitkileri sadece insan yapısı değil, rasyonel insan meşgalesiyle de tanımlanmış bu mekânı doldurmuş ve daha da dolduracak gibi görünüyorlar. İşyerlerinde, evlerde, bürolarda kimi zaman dikkat etmeden yanından geçip gittiğimiz devetabanları, eğrelti otları vb. bu terkedilmiş mekânın istilasını sanki yarıdan çok tamamlamışlar. Yerleştirme sadece bitkilerin değil, ürettiği çoğu şey çabucak âtıl olan insan çabasının istilacılığına da göndermede bulunuyor. Büro içi elektronik aletlerin yaygınlaştığı yıllarda özellikle Amerikan dergilerinde boy gösteren doygun renkli, rahat ve kendinden emin reklamlarda (tıpkı tütün, giysi ve diğer ürünlerin reklamları gibi) gördüğümüz bu teknoloji cümbüşü bitkilere yenik düştü düşecek. Sanki makinelerin tek yapabildikleri etraftaki deste deste ‘bilgi veren sayfalar’ı üretip çoğaltmak… Basılı kağıtla bağlantımızı iyice zayıflattığımız düşünülürse bu kağıtlar da hem bilgi verici, hem alaycı, hem entropik hem masalsı.

Galeri Nev’de Nilüfer Şaşmazer’in küratörlüğünü yaptığı Taşlaşmış Rüyalar sergisinin işleri arasında ise Ege Berensel’in daktiloda yazılmış, daktiloyla lettrizm (harfçilik) denebilecek şiir/metinleri var. Bir toplu sergide ilk kez işini gördüğüm Berensel’in ilginç bir üretim tarzı vardır, ‘şeyler’in kaybolmasından endişe duyar; özellikle de günümüzdeki kadar kolay ve yaygın görüntü üretilemediği günlerde üretilip kaybolmuş görüntünün, eski film makaralarının, çöpe atılmış filmlerin ya da toplumsal, kişisel otosansürler tarafından arka plana itilmiş görüntünün kaybolmasından… Berensel onları bulur ve yeniden, aynı ya da farklı biçimlerde dolaşıma sokar. Daktilo da artık bu âtıl ürünlerden biri. Daktilonun tuşlarının dactyl yani parmakla, daktiloda yazı yazmanın ritmiyle, ayrıca avangard sanatın özel bir eğilimiyle ilişkisi olduğunu hatırlatan ve bunu başka bir işe yaratan Berensel’in metinleri birbirinin içine geçen görüntü katmanlarından anlamlar, kelimelerden şekiller ya da bazen daktilo tuşu marifetiyle seslenmeler üretiyor. İşlerin yalınlığı bu işlerde gizlenen endişeyi daha da açığa çıkarıyor, hatta bazen neredeyse duygusallaştırıyor.