Avrupa Süper Ligi’ne ilk bakış: Tepegözler

"Sıklıkla gözden kaçan şey şu; oyunun çoğu aslında kaybetmeye dayanıyor. Kazananın, rekorlar kıranın hikâyesinden çok, kayıpların hikâyesidir aslında spor. Çabalamanın, başarısız olmanın, yeniden denemenin. Avrupa Süper Ligi tasarımı bunu ortadan kaldırıyor her şeyden önce."

19 Nisan 2021 18:55

Avrupa Süper Ligi 12 büyük kulübün katılımıyla kuruldu. Büyük veya dev demeyelim aslında, olumlu tınlıyor. Tepegöz kulüpler diyelim, veya aslında Pan-Avrupa futboluna yön veren Ogre kulüpler. Obur, asla doymayan, devasa boyutta ama büyüklüğüyle ne yapacağını bilememişçesine büyük dertleri de olan kulüpler.

İlk ve hızlı tepkiler “futbolun ölümü” ile “zaten nihayetinde böyle olacaktı” diye iki uç arasında salınıyor. Her ne kadar bu yeni ligin formatından tiksinti duysam da futbolun ölümü diye nitelemezdim ben, ayrıca kaçınılmaz bir son olduğuna da katılmazdım.

12 kurucu kulüp şunlar: Milan, Arsenal, Atlético Madrid, Chelsea, Barcelona, Inter, Juventus, Liverpool, Manchester City, Manchester United, Real Madrid ve Tottenham. (Hemen hepsinin taraftar grupları bu kararı ihanet ve utanç verici diye nitelediler. Aşırı borç altındaki Barcelona ve sınırda gezen Real Madrid taraftarları hariç, zaten bu iki kulübün taraftar grupları pek bağımsız değildir.) Bu 12 kulübe isimleri şu an açıklanmayan (birinin O. Lyon olduğu düşünülüyor) 3 kulüp daha kurucu olarak katılacak, yerel liglerdeki başarısına göre (neye göre olduğu şu an muğlak) 5 kulüp de her yıl dönüşümlü olarak kabul edilecek. Böylece 20 kulüp 10’arlı 2 gruba ayrılıp hafta içleri sürecek bir lig oynayacaklar. Kurucu yönetim en kısa zamanda kadınlar futbolunu da işin içine katacaklarını açıkladı.

Tabii ki bu ligin tek amacı paylaşılacak parayı, gelirin yaratacağı sermayeyi olabildiğince birleştirmek. O nedenle neyin nasıl, hangi biçimde hangi ruhla olacağından çok, toplanacak paranın altı çiziliyor. Başlangıç rakamı 3.5 milyar avro, potansiyel büyümenin 10 milyar avro’ya çıkması planlanıyor. Tüm bu planların fikir babaları Joel Glazer (Manchester United’ın sahibi, hani Ferguson gittikten sonra akıttığı o kadar paraya rağmen gözle görülür bir başarı sağlayamayan), ligin ilk başkanı Florentino Pérez (Real Madrid’in görece daha başarılı başkanı, o da büyük meblağlı transferleriyle ünlüdür malum) ve Juventus’tan Andrea Agnelli. Üçünün de ortak noktası, kendi yerel liglerini domine edici bir stratejiden başka yol tanımamaları ve sürekli Şampiyonlar Ligi gelirlerinden daha da ayrıcalıklı pay istemeleri.Avrupa Süper Ligi’ni lanetlemeden önce, işin bu noktaya gelmesinde uzun yıllardır UEFA’nın (ve FIFA’nın) ikircikli politikasını da hesaba katmak lazım. UEFA, sanayileşmiş futbolun başlangıcı diyebileceğimiz Bosman Kuralı ve Premier Lig’in kuruşu olan 1992-95 arası dönemden bu yana, çığ gibi büyüyen parayı olabildiğine adil bölüştürüyor görünüp aslında alttan alta bu ogre kulüpleri kayırıyordu. Onların bitmek bilmez istekleri karşısında sürekli formatı avantajlı kulüpler lehine büküyor, finansal fair play’i kimi zaman görmezden geliyordu. İşin bu noktasında şu an için lige girmeyi reddeden PSG ve Bayern Münih’in bu kararı etik nedenlerle değil de Katar (dolayısıyla UEFA ve Bein) sermayesiyle yakınlıkları nedeniyle aldığını da belirtmek gerekli. 12 tepegöz kulüp UEFA’ya en son ültimatomunda 6 milyar avro giriş parası olmak üzere, bu 12 “asil” kulübe yıllık garanti 80-310 milyon avro arası paranın ödeneceği formatta ısrar ettiler. UEFA bunu reddedince, kendi formatlarını UEFA’nın yenilenmiş Şampiyonlar Ligi formatından önce apar topar açıkladılar.

Hangi taraf kazanırsa kazansın Avrupa futbolu artık bir daha eskisi gibi olmayacak, bu nedenle işin oyun yönüyle ilgilenenler olarak para babalarının tepişmesinden ötede işin bizi ilgilendiren olasılıklarına bakalım.

COVID-19 süreci gösterdi ki, stadyumda taraftarsız futbol her ne kadar gelirlerde düşme yaratsa da sürdürülebilir bir olasılık. Futbol kulüpleri artık taraftar kitlesinden çok şu iki unsura dayanıyor:

1. Sponsorlar (ve istekleri)

2. Maç öncesi, günü ve sonrası içerik gelirleri (artık eski anlamıyla bir futbol maçından bahsetmek mümkün olmayacaktır, daha çok maça “dair” neredeyse bulanık, sahada oynanan oyunda gerçekte neler olduğunu bile anlayamadığımız o temaşa, sosyal medya içeriği, videolar, e-posta bültenleri gibi maçın gerçeğinin etrafına örülmüş, maça dahil olmamıza izin vermeyen o saldırgan bilgi akışı deliliği.

Televizyonda veya stadyumda izlenen bir maçın taraftar geliri artık kulüpler için öncelikli değil.

Demek ki bu tepegöz kulüplerin tahayyülündeki “taraftar”, kulübe üye olan, stadının olduğu yerlerde yaşayan, yıllardır onu takip eden insanlar değil, oluşturulan içeriği tüketecek her kimse ve neredeyse o. Bu, artık sanayileşmiş futbolla nispeten bildiğimiz 20. yüzyıl futbolunu seven insanlarla arasındaki bağı keskin biçimde koparıyor. Sıklıkla gördüğümüz “uzay futbolu” veya futbolcular için “insan değil” tabirini kullanmayı sevenler bir yana, Baggio, Gascoigne sevenler diğer yana…

Çünkü tartışılması gereken asıl şey, spordan ne anladığımız olmalı. Bu yeni ligde, başarının –en azından tepegöz kulüpler için– garanti olduğu yerde, ödül için çabanın, yeri geldiğinde başarısızlığın olmadığı yerde spordan nasıl söz edeceğiz? İstedikleri spor mu yoksa sadece tüketilsin diye sunulacak içerik mi? Futbola dair akıl almaz rakamlar sınır tanımaksızın yükselirken, zenginlerin bir noktada doyduğu nerede görülmüş ki kurulacak ligin zenginlerinin doyum noktasını görelim?

Sıklıkla gözden kaçan şey şu; oyunun çoğu aslında kaybetmeye dayanıyor. Kazananın, rekorlar kıranın, insanın tahayyülünden kaydedemediği istatistikler yaratan o “insan değil” diye tanımlanan sporcunun hikâyesinden çok, kayıpların hikâyesidir aslında spor. Çabalamanın, başarısız olmanın, yeniden denemenin. Avrupa Süper Ligi tasarımı bunu ortadan kaldırıyor her şeyden önce. Bunu kaçınılmaz diye görenlerin, doğru olduğunu düşünenlerin sunduğu tek gerçeklik, birleştirilmiş sermayenin şatafatı. Sundukları içeriğin sonsuz olduğunu düşünüyorlar. Oysa anlatacakları hikâyeleri bir çaba içermeyecek. Ne kadar kulak verileceği meçhul bir anlatı vaat ediyorlar sadece. Örneğin bu lige imza atan Liverpool’un anlatısından Shankly ve Fowler’ı çıkarınca geriye ne kalacak, bu sorunun bir cevabı yok aslında.

Avrupa Süper Ligi'nin 'esas' takımları: Arsenal, Chelsea, Liverpool, Manchester City, Manchester United, Tottenham Hotspurs, AC Milan, Atletico Madrid, Barcelona, Inter Milan, Juventus, Real Madrid.

Peki neden şimdi oldu? Bence asıl neden COVID nedeniyle stadyum geliri olmayan kulüplerin akıl almaz bütçelerinin Şampiyonlar Ligi gelirinden gelen (halihazırda kendilerine avantaj sağlayan) paraya rağmen yetmez olması. Şampiyonlar Ligi eskiden olduğu gibi bütçelerini artıran bir rekabet alanı değil, artık kendi hesapladıkları geliri kısıtlayan bir turnuva haline geldi. İkinci önemli neden, bu tepegöz kulüplerin kendi aralarında dahi transfer yapamayacak duruma gelmesi. Kadrolarındaki futbolcuların kâğıt üzerindeki bonservislerine kendi aralarında dahi alıcı bulamaz olmaları. Hırsları nedeniyle rakamlar öylesine arttı ki, bu tepegöz kulüpler “büyük transfer” ihtiyaçları olsa da seneye yer alacakları garanti olmayan, yer alsalar da ne kadar ilerleyeceklerini bilemedikleri bir turnuvadaki çaba isteyen muhtemel gelire karşılık bu rakamları diğer kulüplere vermek istemiyorlar. Oysa yeni formatta yerleri hazır, sonuç ne olursa olsun, gelirleri de hazır. Kendi aralarında “flaş” transferler yapıp, her durumda kazanan olacaklar. Kaybedenin olmadığı, kazananın da kazanırken aslında kimseyi yenmediği bir spor tasarısı. Mücadelesiz, risksiz. Buna artık spor denmemeli herhalde.

Liverpool taraftarlarının Avrupa Süper Ligi'ne tepkisi. (BBC)

Ben bu tersten gelen ihtilalin iyi sonuçları olacağını hissediyorum. Her ülkede “önde gelen” diye nitelediğimiz kulüplerin futbolun oyun yanını unutmayan taraftarlarıyla kendilerini hiç umursamayan yönetim biçimleri arasında bir çatışma vardı ne zamandır. Yönetimler taraftarın parasını, sevgisini, sadakatini alıp, kendi sermayesine sorgulamadan katarken karar alırken taraftara herhangi bir şey sormuyordu. Taraftarların çoğunluğu ise, durumu bir anlamda sineye çekip, yutkunarak kulübüyle bağını devam ettirmeye çalışıyordu. Artık bu söz konusu olmayacak.

Artık resmi olarak içerik müşterisi oldunuz, ya bunu kabul edeceksiniz, ya da kulüp değiştirecek, yönünüzü –görece de olsa– futbolun ruhunu korumaya çalışan, oyunun kurallarıyla oynamaya çalışan kulüplere yöneleceksiniz. Bunu siz istemediniz, ama tepegöz kulüpler sizi kovdu. Aslında çok daha önce kovmuştu, artık alenen suratınıza bağırıyorlar. Görmezden gelecek, bağrınıza taş basacak yanı kalmadı işin.

Aslında Avrupa Süper Ligi’ni ve bu futbol anlayışını içerikseverler haricinde oyunu sevenlerin de iyi karşılaması için birçok neden var. Sizler futbolu sevenler, nicedir zaten sadece reklam geliriydiniz, futbolun gösteri olduğunu anlatıp durdular boyuna. Bir yandan da içinde oyun olmayan, katakulli birtakım al gülüm ver gülümlerin döndüğü bir sahneyi kurdular. Artık alenen yeriniz yok, ya da sadece belirlenmiş bir yeriniz var, o da stadyumda veya kulübünüzle ilişkili bir yerde değil – sanal. Gelir kalemisiniz. Şimdi bunu reddederek özgürleşebilirsiniz. Eğer Avrupa futbolunda Bosman Kuralı’ndan bu yana yaşanan en büyük ihtilalse bu, devrimi kucaklayalım. Yerel ligler daha rekabetçi olabilir, belki artık maçın kendisine ulaşma şansımız olacak. İzlediğiniz futbolcuyla selamlaşabileceksiniz, izlemeyi tercih ettiğiniz “ligin” bir hikâyesi olacak, başarısızlığı yaşayacaksınız, başarısızlığın ve denemenin sporun cevheri olduğunu hatırlayacaksınız. Kaybetmiş görünüyorsunuz, bugün yaşamımızda insanın kendisine dair güzel ne varsa, bir zamanlar kaybede kaybede deneyenlerin başarısı, bunu hatırlayacaksınız. Alt edilecek tepegözler var çünkü. Maç şimdi başlıyor.

 

GÜNCELLEME / 21 Nisan 2021


18 Nisan öğle saatlerindeki söylentilerle başlayan Avrupa Süper Ligi “denemesi”, 20 Nisan’da Britanyalı kulüplerin, 21 Nisan’da ise Atletico Madrid, Inter ve Milan’ın çekilmesiyle geride sadece Juventus, Real Madrid ve Barcelona’yı bıraktı. 

Çekilen kulüplerden ilk önce Arsenal, taraftardan ve futbol kamuoyundan özür diledi. Juventus’un başkanı Andrea Agnelli, “futbolun zaten dürüst ve güvenilir bir sektör” olmadığını söyleyip aslında projenin güzel, geleceğin “tüketicilerine” göre olduğunu belirtti.

Hızlı ve etkin biçimde protesto eden örgütlü taraftarların (Chelsea taraftarlarının maç öncesi protestosu) ve UEFA’nın yerel ligler ve hükümetler ile bağının bu projeyi 48 saatte sona erdirdiği söylenebilir.
 
Kesin olan, uzun zamandır ilk kez futbolda paranın değil taraftarın dediği oldu, bakalım işlerin buraya gelmesinde asıl sorumlu olan UEFA’nın “sanayi” modeli üzerinde bir değişim baskısı oluşacak mı?
 
Tepegözler bir an için alt edilmiş oldu, ancak maçın rövanşı herkesi bekliyor.

 

YAZAR HAKKINDA:

Barış Yarsel, Avrupa Taraftarlar Birliği üyesidir.