‘Zafere giden yol’da her şey mubah mıdır?

Ergin-Ataman

Zafere Giden Yol: Ergin Ataman

GÖKHAN GERMAN, HAMİT TURHAN

Fanatik Kitap 2020 176 s.

"Peki, Ergin Ataman bu maçı neden böylesine pervasızca çarpıtabiliyor? Bunun iki sebebi var: Bir, karşısında gazeteci olmaması. Gazeteci olsa meydanı böylesine boş bulamayacak. İki, onun muhayyilesine göre ancak böyle yenilebilir. Başka türlü yenilebileceğine inanmıyor."

BİLGEHAN UÇAK

Benim delikanlılık günlerim okuldan antrenmana yetişme telaşıyla geçti. Sonra da parkede, basketbol topunun peşinde. Tofaş’ın o zamanki antrenör kadrosu “rüya takımdan” farksızdı. Başta, çok sevdiğim Tamer Karakoç. Uzun bir süredir Ergin Ataman’ın yardımcılığını yapan Yakup Sekizkök, eski Milli Takım antrenörü Orhun Ene, Osman Atılan, Yalçın Küçüközkan, Kara Mehmet [Döğüşken], Oytun Serdar, Burak Aygün, Tolga Dikmenli… Daha sonra, Cihansever Yeşildağ, Hurşit Baytok…

Basketbolu çok sevmemde bu isimlerin büyük payı vardır. Ama benim basketboldan anladığım Avrupa basketbolu, Euroleague… NBA’den hep nefret ettim. Altyapıdan sonra basketbola devam etme şansım yoktu ama gene de bir süre parkeden kopamadım. Pek başarılı sayılamayacak antrenörlük girişimlerim de oldu… Özellikle hayranlık duyduğum bazı oyuncuları bir kenara bırakırsak, sanırım bana en keyif veren şey antrenörlerin performanslarını izlemek. Maçı okuyan, değiştiren, stratejiler geliştiren adamları seyretmeyi çok seviyorum.

Hiç kuşkusuz ki Türkiye’de bu işi A takımlar düzeyinde en iyi yapan isim Ergin Ataman. Kariyeri çok parlak başarılarla dolu biri Ergin Ataman. Gittiği her takıma seviye atlattı, büyük başarıların altında hep onun imzası vardı. Üstelik, daha gencecik bir antrenörken gittiği İtalya’da da büyük başarılara ulaştı. Ataman, NBA kastının içine giremez belki ama “Avrupa çapında” bir antrenör.

İki gazetecinin Ergin Ataman’la nehir söyleşi yaparak hazırladıkları kitabı görünce hemen aldım. Zafere Giden Yol, Fanatik Kitap’tan çıkmış. Söyleşiyi Gökhan German ile Hamit Turhan yapmış. Ergin Ataman’ın sportif manada çok başarılı bir isim olması, gazetecileri de ışık gören pervane gibi kendine çekmesini sağlıyor. Futbolda Fatih Terim’e yakın olmak neyse, basketbolda da Ergin Ataman’a yakın olmak o. Onlar da Ergin Hoca’ya soru sormak yerine, “cevapları sorulamayı” tercih etmişler. İki örnek vereyim: “Çok keyif verici ve sıra dışı bir basketbol oynuyorsunuz. Herkes çok keyif alıyor. Bunun sırrı nedir?” (s. 126) Ya da şu: “Daha önce de bir sürü şanssızlık yaşadınız. Bu iptal kararı sonrasında ne hissettiniz?” (s. 131) Ama ortaya çıkan bu söyleşi bile üstünde durmaya değer.

Ergin Ataman için buraya kadar yazdıklarım onun Dr. Jekyll hali ama şimdi gece ve karşımızda Mr. Hyde var. Kariyerine sayısız başarı sığdıran Ergin Ataman, hiçbir zaman el üstünde tutulan bir “spor adamı” olamadı. Bunu da baştan sona kendi tavırlarına borçlu. Ergin Ataman, söyleşinin sonunda, hayatındaki en önemli insanın Aydın Örs olduğunu söylemiş. Aydın Örs, taraflı tarafsız herkesin çok sevdiği, büyük saygı duyduğu biriyken, Ergin Ataman’ın tam tersi bir yerde olmasının sebebi ne?

Ergin Ataman, 12 Nisan 2008’deki bir maçı anlatıyor. Beşiktaş’ın antrenörü olarak ULEB Kupası’nda çeyrek final maçına çıkıyor, rakip Galatasaray. Ergin Ataman’dan dinliyoruz.

“Son saniyelere iki sayı farkla girmiştik (60-58). Son hücum Galatasaray’ındı. Pota altını iyi savunduk, ama Cüneyt Erden hayli uzaktan bir üçlük salladı ve bu üçlükle maçı kaybettik.” (s. 61)

Hafıza insanı hep yanıltır. İnsan kimi zaman zihninde bazı şeyler oluşturur ve zamanla bunlara inanır. Gerçi on iki sene öncesi pek uzak tarih sayılmaz. Ama cevapları sorulayan “gazetecilerin” aksine, şu Galatasaray maçının sonunu bir hatırlamak istedim. Basketbol salonu dikdörtgen olduğu için “hayli uzaktan” –basketbolcası “sarıdan” ya da “dokuz metreden”– atılan bir şut, kenarlarda –basketbolcası “dipte”– gerekli yer olmadığından ancak cepheden atılabilir. Yani Cüneyt Erden yarı sahayı geçer geçmez, en fazla iki adım attıktan sonra topu potaya yollarsa “hayli uzaktan” atmış sayılır. Oysa Cüneyt Erden’in o soktuğu şuta bakıyorum, dipten, son derece normal bir yerden atmış. Zaten saha çizgisi ile üçlük çizgisi arasındaki alan iki adım bile olmadığı için uzaktan atılamaz –“hayli uzak” bir yer ise ancak tribün olabilir. Demek Ergin Ataman yanlış hatırlıyor diye düşünmek istiyorum ama top fileden geçtikten sonra maç bitmiyor. Ama o son saniyelere önde girdiğini söylemişti. Son saniyeler olduğuna, Galatasaray son hücumu kullandığına göre bu şutla maçın bitmesi gerekmez mi? Bitmiyor! Dahası, Beşiktaş’a 7,3 saniye zaman kalıyor ki, bu süre bir takımın hücum edebilmesi için rahat rahat yeterli. Ama anlaşılan Ergin Ataman’ın mola hakkı kalmadığı için -hepsini kullanıp bitirmiş çünkü- oyunu durdurup taktik verememiş ve Beşiktaş acemice yaptığı son hücumda topu çembere bile atamadan yenilmiş. Şampiyonadan da elenmiş. Son hücumu Beşiktaş kullanmış -veya kullanamamış.

Peki, Ergin Ataman bu maçı neden böylesine pervasızca çarpıtabiliyor? Bunun iki sebebi var: Bir, karşısında gazeteci olmaması. Gazeteci olsa meydanı böylesine boş bulamayacak. İki, onun muhayyilesine göre ancak böyle yenilebilir. Başka türlü yenilebileceğine inanmıyor.

Ergin Ataman’ın hakikatle ilişkisi hep böyle oldu. 2008’deki olayı bambaşka anlatabilecek kadar hakikat duygusunu yitirebiliyor.

Gelelim şu doping işlerine… Fenerbahçe tribünleri Ergin Ataman’ı görünce “doping yapsana” diye tempo tutmaktan asla vazgeçmiyor. Türkiye’nin en başarılı antrenörü olduğunu ifade ettiğim Ergin Ataman’ın, çevresinde en çok doping olayı geçen isim olduğunu da söylemek bir tezat… Sene 2009, Efes, Fenerbahçe’yi finalde yenip Türkiye Ligi’nin şampiyonu oluyor.

“Evet, şampiyonluktan bir ay kadar sonra Kerem Gönlüm’le ilgili tatsız bir haber aldık. Yapılan doping testinde oyuncumuzda yasaklı madde çıktığı belirtiliyordu. Bu bizim için tam bir şoktu. Kerem’de sınırın üzerinde bir orana rastlandığı için açıklanmıştı. Mario Kasun’da ise sınırın altında o maddeye rastlandığı söylenmişti.” (s. 67)

Ergin Ataman, Beşiktaş’tan Galatasaray’a geçmiştir.

“En önemli oyuncumuz Beşiktaş’tan transfer ettiğimiz David Hawkins’ti (…) Hawkins, keyif verici madde kullandığı gerekçesiyle dört yıl men cezası aldı. Ceza aldığı zaman tabii ki takım olarak çok sarsıldık.” (s. 83)

Ergin Ataman’ın oyuncularına doping yapmalarını tavsiye edeceğini düşünmüyorum. Ama sizin takımlarınızda arka arkaya doping skandalları çıkarsa, taraftarların da hiçbir küfür veya hakaret içermeyen “doping yapsana…” tezahüratını yapmasından daha meşru bir tavır yoktur.

Ama Ergin Ataman’ın geçmişle ilişkisi, yukarda da örneğini gösterdiğim gibi, hep sorunlu oldu. Fanatik Galatasaraylı olduğunu açıklayan, hayallerinde Galatasaray Başkanlığı bile yatan Ergin Ataman’ın Fenerbahçe nefreti de taraftarlara gösterdiği tavırda somutlaşır. En son örneğini geçen sene, final maçında CSKA’ya yenilirken dönüp göstermişti. Ama on dokuz kupa kazandığı şu son derece başarılı kariyeri boyunca da bu tavrını hep korudu.

Gazetecinin sorusu şu: “Fenerbahçe taraftarı ile Final-Four boyunca, özellikle de finalde bir gerginlik yaşandı. Siz de taraftara bir tepki gösterdiniz. Dönüp baktığınızda, tekrar olsa aynı tepkiyi verir miydiniz? O an neler hissettiniz de böyle bir tepki gösterdiniz?”

Ergin Ataman şöyle cevaplamış:

“Tepki vermenin son derece doğal olduğunu biliyoruz. Bu, insanın doğasında var. (…) O gün benim açımdan duygusal bir gündü. Kariyerimde ilk kez final oynuyordum. Tarihimizde bu noktaya gelebilen bir Türk antrenör de olmamıştı. Diğer taraftan da bir Türk takımı olarak Rus takımına karşı oynarken tüm Türklerin bana ve takımıma destek olmasını bekliyordum. (…) O gün sahada vermiş olduğum tepki bana göre doğruydu.” (s. 120)

Hem gazetecilerin hem de Ergin Ataman’ın “tepki” dediği, tribünlere dönüp avaz avaz ona karşı çıkan herkesin annesinin mesleğinin ne olduğuna dair fikir beyan etmekti. Şimdi, ben bu gazetecilerin sorusuna böyle bir “tepki” göstersem dava açar ve kazanırlar -zaten yazı yayınlanmaz. Ayrıca, bir basketbolsever olarak ben mecbur muyum Türk takımı diye Ergin Ataman’ın çalıştırdığı herhangi bir kulübü desteklemeye? O gün ben de ekran başındaydım ve canı gönülden CSKA’nın şampiyon olmasını istiyordum. Ama benim gibi düşünen on binlerce taraftarın annesinin hangi meslekle iştigal ediyor olabileceğini bağırmak “tepki” midir? Ayrıca, bu Ergin Ataman’a mı düşmüştür? Fenerbahçe taraftarı, devre arasında yayıncı kuruluşa röportaj verirken Ergin Ataman’ı ıslıklamış. Ataman kendi sesini duyamamış da “demoralize olmuş”. (s. 121) Her fırsatta ne kadar profesyonel olduğunu söyleyen Ergin Ataman final maçının devre arasında ıslıktan demoralize oluyorsa, hıncını sürekli küfürler savurarak mı çıkaracak? Ayrıca, bir “tepki” arıyorsa, görmesi gereken bu: Tepki, ıslıktır; küfür etmek değil.

Ergin Ataman kendisini “fair-play abidesi” gibi de sunmak isteyebilir. Güldürmeyen fıkra gibi acıklı bir durum, ama olabilir. Peki, Murat Murathanoğlu’nun geçen sene çıkan Salondaki En Kötü Koltuk (Mundi, 2019) kitabındaki iddiasını ne yapacağız? Murathanoğlu, ismini de vererek, Ergin Ataman’ın GSTV’deki iki muhabirle birlikte kendisini hedef gösterdiğini söylüyordu.

“Saatler sonra Abdi İpekçi Spor Salonu’nu azılı bir suçlu gibi, polis korumasında terk ediyordum. Yayın arabasına ulaştığımda, yan tarafta yayın yapan Galatasaray TV ekibini gördüm. Yayından çıktıklarında oradaki iki kadına, ‘Siz miydiniz beni hedef gösteren’ diye hesap sordum. Tam o sırada, yanımızdan geçen Ergin Ataman’ı fark ettim. Göz göze geldik, yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu ve kafasını çevirip arabasına doğru yürümeye devam etti. Hayatımda ilk kez bu mesleği seçtiğime pişman olmuştum.”

Yeniden şu CSKA finaline dönelim. Ergin Ataman da ucuz popülizme sığınmış. Final-Four’a giden Fenerbahçeliler, öncelikle kendi takımlarının şampiyon olmasını istediler. Ama Fenerbahçe’de arka arkaya gelen şanssız sakatlıklar rotasyonu çok daralttı. Ergin Ataman’ın kariyerindeki ilk final olabilir ama Fenerbahçeliler zaten her sene bu seviyede takımlarını desteklemeye alışmışlardı ve bu başarıyı başka bir takımla, üstelik de Ergin Ataman’ın bir takımıyla paylaşmak istemediler. Bu da son derece doğal bir hakları, değil mi?

Burada bir mukayesede bulunmak da istiyorum. Ergin Ataman’ın başarıları yere göğe konamıyor. Ben de söyledim ama tekrar edeyim, Ergin Ataman sportif açıdan çok başarılı. Ama Ergin Ataman’ın en büyük başarısı ne? Galatasaray’la 2016’da Euro Cup’ı kazanmış olması. 2016’da Fenerbahçe, Final-Four finalinde, son saniyede uzatmaya giden maçta CSKA’ya yenilip ikinci olmuş, kupa kazanamamıştı. Galatasaray o sene Euro Cup finalinde kimi yendi? Fransız takımı Strasbourg’u. Peki, Strasbourg neden Euro Cup’ta oynuyordu? Fenerbahçe’nin de yer aldığı Euroleague grubunu sonuncu bitirip o seneki prosedür gereği bir alt kupada devam edebildiği için. Yani, Euroleague’in sonuncu olan takımının final oynayabildiği bir seviye Euro Cup. Euroleague’de finale yükselen Fenerbahçe kupasız döndü, Ergin Ataman kariyerine bir kupa daha ekledi…

Öte yandan, hakkını teslim edelim: Şimdi dolu tribünlere ve çok güzel bir atmosfer içinde iç saha maçlarını onayan Anadolu Efes’in mimarı da o.

Fenerbahçe taraftarlarının ve birçok basketbolseverin Ergin Ataman’dan hazzetmemesinin özünde kendisinin yakın tarihi hatırlamakla ilgili sorunları yatıyor. Hiç bitmeyen, sonsuz provokatif tavırları, yurtdışındayken nasıl olsa TBF’nin ceza veremeyeceğini bildiği için sürekli ettiği küfürler…

Kitapta bunların hiçbiri konuşulmamış. Bizim televizyon programları gibi, gazetecilerin cevapları sorulamak için mühim insanlarla bir araya geldiği konuşmalar yapılmış.

Ergin Ataman’ın en büyük düşmanı Ergin Ataman’ın kendisi. Başka hiçbir şey değil. Dr. Jekyll olduğunda Avrupa’nın sayılı antrenöründen biri. Ama biz genellikle onun Mr. Hyde tarafını görüyoruz.