Bir insan hakları savunucusunun öyküleri

Yolu-Beklenenler

Yolu Beklenenler

AKIN BİRDAL

A7 Kitap 2020 144 s.

Akın Birdal, kendi hayat hikâyesini anlattığı Sarı Zarf’ta (A7 Kitap, 2018) yazmayı düşündüğü kitapların müjdelerini de vermişti. Biz Nadire Mater’e nazire Heval’in Kitabı ile 28 Şubat’ın arka planını anlatacağı kitaplarını beklerken, Birdal bambaşka bir yönüyle okuyucunun karşısına geçti: Bir öykü yazarı olarak!

BİLGEHAN UÇAK

Yolu Beklenenler, birbirinden bağımsız dokuz öyküden oluşuyor. Bağımsız dedim ama bir yönüyle bağlı saymak da gerekir belki. Öykülerin hepsinde gördüğümüz dayanışma çağrısı, belki de öyküleri birbirine iliştiren görünmez bir bağ. Böylece, her ne kadar öyküler benzemez de olsa, okuyucuya hissettirdikleri açısından büyük benzerliklerden söz edebiliriz.

Öyküler, besbelli ki korona salgınının bir ürünü. Kimi öykülerde doğrudan salgından ve salgının ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik birçok sorundan söz ediyor Akın Birdal. Şimdi burada altını çizmek istediğim bir şey var: Akın Birdal, edebiyatçı değil, böyle bir iddiası da yok. Türkiye’nin, hatta dünyanın tanıdığı bir insan hakları savunucusu. Dolayısıyla, onun öykülerini okurken ben bir “edebiyatçı dili” beklemiyorum. Yaşamı boyunca barış ve demokrasi demiş bir insan hakları savunucusu var karşımızda ve öyküler de onun bize anlatmak istediklerinin bir aracı. Yani, Akın Birdal’ın öykülerine edebiyat üstünden değil insan hakları savunuculuğu üstünden yaklaşmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Öte yandan, Akın Birdal’ın koltuğundaki karpuzlardan biri de ziraat mühendisliğidir. Bunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım çünkü İHD ve yaptıklarına bakınca zihnim hemen ona avukatlığı yakıştırmıştı. Bu öykülerin en çarpıcı taraflarından biri yeşili size hissettirmesi. Yeşillik, ağaçlar… öykünün bir yerinde ansızın giriveriyor. Tabii bu “ekolojik” bakışı biraz daha yukarıdan okumak da mümkün. Bunu bir çağrı olarak düşünürsek, sadece yeşili savunmakla kalmamamız gerekir. İnsanın doğaya hükmeden bir canlı türü olarak yaşaması yerine varlığını doğayla uyumlu hale getirmesinin bir çabası belki de önce etrafına yaklaşımından geçiyor. İklim krizine karşı bir şeyler yapmak da demokrasi mücadelesinin bir parçası, lüfer olana kadar balığı yememek de, ormanı savunmak da, ormanı savunanlarla dayanışmak da…

Bir de kendimi Yaşat Kemal romanlarının peşi sıra Çukurova’ya gitmişim gibi hissettiren bir yer var. Malûm, Yaşar Kemal’in dilinde birçok bitkinin, otunun “yerli adını” okuruz. Mesela Ortadirek’in başlangıcındaki döngele gibi… Yolu Beklenenler’de de bunu yapmış Akın Birdal. Üstelik, bu kitap yılbaşı hediyesi gibiydi. Kasım 2020’de raflara girdi. E yılbaşı deyince evvela çam akla geliyor ama hemen ardından da kokinalar. Her eve, mutluluk getirmesi beklentisiyle yılbaşı öncesi alınan kırmızı çiçekler. Meğer, işte Akın Birdal’ın hikâyelerinde öğrendim, kokinanın Türkçesi varmış: “köpek elması”!

(…) Meyveleri halk arasında “köpek elması” diye bilinen çalıların salkım salkım kırmızı meyveleri vardı. Büyük kentlerde meyveleri, kuşkonmazın dikenli dallarına bağlanarak, yılbaşı çiçeği diye satılırdı. Daha çok Romanlarca yapılan bu bağlama işi hem çok zor hem çok zahmetliydi. (…) yaşlı komşularından duymuştu ateş dikenine Rumca “kokina” deniliyordu. (s. 70)

Akın Birdal, kitabı “ötekilere” ithaf etmiş. Zaten öyküleri birbirine bağlayan da o ötekilerin dayanışma umudu. Ama kör göze parmak bir saldırganlık yerine öykülerdeki karakterler üstünden, diyaloglarla verilen bir umut bu. Diyaloga çok başvurulan öykülerde hep doğa, sanat, şehir kültürü, bir aradalık savunuluyor.

Uruguay’dan dedesinin köyüne dönen Ani, trende edilen sohbetler, muhteris müteahhidin ibretlik öyküsü, işkencede öldürülen “gazeteci Çetin”in yaşadıkları, boşaltılan köylerde ikâmet eden insanların büyük şehir varoşlarındaki hali, suça bulaşmalarının altında yatan saikler hep bizi düşünmeye, bir arada yaşama kültürünü nasıl güçlendirebiliriz  diye kafa yormaya sevk ediyor.

“Yolu beklenenler”in bizden uzakta şeyler olduğunu düşünebiliriz. Ama ulaşılamaz bir yerde de değiller ki biz onları bekleyebiliyoruz. Demokrasi, insan hakları, bütün canlıları gözeten doğayla iç içe müreffeh bir hayat. O yolu sadece beklemiyoruz. Aynı zamanda, o yolu yapmaya çalışıyoruz. Bir umudumuz var yani.

İşte bu kitap, bu korkunç salgın ortamında o umudu diri tutmayı destekleyen öykülerden oluşuyor.