Sahipsiz ölülerin ruhlarına değsin

Yediler-Teknesi

Yediler Teknesi

ABDULLAH AREN ÇELİK

Everest Yayınları 2021 200 s.

Dünyanın bilinmeyen bir yerinde, bilinmeyen bir zamanında olası bir gelecek yaşanıyordu. Ama Siderya’nın daracık sokaklarında gece başlayan sokağa çıkma yasaklarından, Kule’den yayılan mesajlardan, tekinsiz gruplardan daha kötü bir şey vardı: Kapılara bırakılan bir çift pabuç… Kayıp gençler, ölüler…

BURCU ARMAN

Eyüp’ün herkes kadar alıştığı bu düzende alışamadığı tek şey diğerleri gibi ansızın ortadan kaybolan oğlunun yokluğuydu. Ve onun hikâyesi bir çift ayakkabıyı kapısında bulmasının ardından evine gelen iki delikanlının oğlundan kalan tek şeyi, bir kutuyu içindeki mektupla birlikte tabiri caizse kafasına fırlatmasıydı…

Yediler Teknesi’nin asıl hikâyesi, Eyüp’ün bizim kitabın sonuna kadar okumaya iznimizin olmadığı o mektubu almasıyla başlar. Öyle şeyler yazmıştır ki oğlu, Eyüp arınmak ister. Günahlarından, yaşadıklarından ve hatta yaşayacaklarından… Neden sonra karşılaştığı bir hayaletten aldığı öğüdün peşine düşer: Bir tekne yapacak, Siderya’nın sahipsiz ölülerini sokak ortasında öldürülenleri, cenaze namazı kılınmayanları, öylece başıboş salınan ruhlarıyla alıp o tekneyle birlikte Arın Nehri’ne açılacak. Tek bir şartla, kendisi gibi altı kişi bularak onların cenaze namazını kıldırırsa, işte ancak o zaman temizlenecek tüm günahları.

Eyüp tüm bunları nasıl yapacağını düşünedursun, bir köpek çıkagelir ve ona yoldaşlık etmeye başlar. Eyüp’ün köpeğe Kerberos adını vermesi sıradan gibi görünse de asla sıradan bir eylem değil.

Kerberos mitolojide ölümün kaçınılmazlığının temsili olan Ölüler Ülkesi Tanrısı Hades’in köpeği olarak bilinir. Üç başı heybetli gövdesiyle Kerberos ölüleri ve yaşayanları ait oldukları yerde tutmakla görevlidir. Dünya ile öte dünya arasındaki sınır yeraltının nehirleriyle çizilmiştir. Hades’in (aynı zamanda Ölüler Ülkesi’nin de adıdır) girişi Styx (Nefret), yaşamın bittiği ve ölümün başladığı sınırdır. Ölümün bittiği ve yaşamın başladığı tarafta ise Lethe (Unutkanlık) Nehri yer alır.

Hikâye bu ya, Abdullah Aren Çelik, Eyüp’ün beşine düştüğü altı kişinin öyküleri arasında hafızasını bulmaya çalışan bir kahramanı da seslendirir. “Demek ki yaşlandım, oysa hatırası olmayan bir zihnin yaşı da olmaz” diye söylenir isimsiz, “Hafızamın sönen ışığı karanlığım oldu benim” diye devam eder. Yedi gün boyunca anlamak için, hatırlamak için yazar.

Ana hikâyeye geri dönersek… Sahipsiz ölülerin ruhlarını kurtarmak için kendi gibi yüreği kırık insanlar arayışındayken Eyüp, biz de sırayla tanırız o altı kişiyi. Çaldığı santur sayesinde hayata tutunmayı başaran, kamburu yüzünden dünyaya yenik başladığını düşünen annesinden bile, “Bir sen doğduğunda, bir de babanı yitirdiğimizde dünyanın durduğunu sanmıştım” cümlesini duymuş olan Sedat; hayatın dualardan fazlası olduğunu sorgulamaya başlayan, divanından sürülmüş adam, kayıp oğlunun peşindeki imam Talip; bir Müslüman ve Ezidi’nin yasak aşkının tutsağı Tanburcu Said ve yasaklanacak kadar güzel sesli Yezdan; hayata bir daha bakabilme isteğiyle yanıp tutuşan gözleri görmeyen Enes; yaşadığı hiçbir şeyi hatırlamayan, arzuhalci Hacı Kasım… Eyüp asıl yapmak istediğini anlatmadan, zaaflarına oynayarak topladığı altı kişi bir araya gelirken yeni bir savaş başlamak üzeredir. Bu sefer hepsinden büyük bir savaş. Kadınların, çocukların, yaşlıların herkesin dahil olması gerekecek bir savaş. O sırada Eyüp tahtadan inşa ettiği bir tekneye onlarca sahipsiz ölünün ruhunu üflemişken, hayatta ama kayıp altısıyla da birlikte açılır Arın Nehri’nin sularına.

Hemen her dinde ve inanışta yeri olan yedi sayısıyla dinlerden, mitolojilerden bir desen oluşturmuş, adına da Yediler Teknesi diyerek muazzam bir kurguyla okuruna sunmuş Abdullah Aren Çelik. Üstelik bir çırpıda okunmayacak, her satırında biraz daha derine işleyecek bir gerçeklikle birleştirmiş büyülü gerçekçiliği, iyi ki…