GÜVEN TURAN
Yapı Kredi Yayınları
"Güven Turan, yüzeysel ve tecimsel gibi görünen bir yaşayıştan derin bir var oluş sorgulamasına girişiyor Yaz Üçgeni'nde."
Güven Turan, adı her ne kadar şiirle anılsa da edebiyatın her alanında verimleri mevcut bir yazı ustası ve bu verimlerini hâlâ sürdürmekte. Turan'ın adı şiirle anılıyor çünkü verimlerinin ağırlığı burada ancak edebiyat dünyasına adımını romanla atmış. Şiir, öykü ve denemeler daha sonra...
Bugünden baktığımızda biraz garip karşılanabilir bu durum çünkü günümüz için iyi bir roman yazıp üzerine ödül aldıktan sonra, rotayı farklı yerlere kırmak biraz zor. Sistemin zorlaması diyebiliriz buna, belki daha başka pek çok neden de sıralayabiliriz ancak Güven Turan, bugünden bakıldığında "zor" gibi görünen bu işi yapmış. Yani bir şekilde yazı kendini nereye götürürse oraya gitmiş.
1978'de yayımlanan Dalyan adlı romanıyla Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazanan Güven Turan, aradan on yılı aşkın zaman geçtikten sonra ikinci romanı Yalnız mısın?'ı 1987'de yayımlamış. Beş yıl sonra da Soğuk Tüylü Martı'yı... Yani bugünün şair olarak tanınan ismi, aslında ardında üç roman bulunan bir romancı aynı zamanda. Kendisini şair olarak anmamızın nedeni, Turan'ın yirmi üç yıldır uzak kalması belki de romandan. Ancak bu yirmi üç yıllık aradan sonra, Güven Turan yeni romanı Yaz Üçgeni'yle çıktı okur karşısına.
Yaz Üçgeni, ana karakteri Barış'ın içe kapanmış dünyası üzerinden, bir küçük burjuvanın kenti, kendi ve yalnızlığıyla didişmesinin romanı olarak açımlanabilir bir cümleyle ancak roman bundan çok daha fazlasını verme derdinde okuruna. Bunların başını da kadın erkek ilişkilerine, büyük kentin düşürdüğü yalnızlık gölgesi çekiyor. Kadın erkek ilişkilerine bugünün dünyasından açılmış farklı bir pencere Yaz Üçgeni. Paralelinde ise iş dünyası, bu dünyanın içinde filizlenen umut ve yıkımlar, burjuva yaşantısının bu umut ve yıkımlara karşı duruşu resmediliyor romanda.
Güven Turan'ın hikâyesindeki her şey, kahramanımız Barış'ın bitişin sınırlarında gezinen ilişkisindeyken genç Melis'le tanışmasıyla başlıyor. Bir bar taburesinde başlayıp "kitap gölgesinde" filizlenen bu aşkla Barış'ın da aşk hayatı filizlenir ve içine kapanmış yaşamı, farklı bir gönül trafiğine girer. Melis'le heyecanlıdır, eğlencelidir ancak çevresindeki başka kadınlara da yakınlık duyuyordur. Kadınlar da ona...
Bir diğer yandan hiç ihtiyacı olmamasına rağmen iki yıldır çalıştığı kültür sanat dergisinde de işler iyi gitmektedir Barış için. Barış'ın ihtiyacı yoktur böyle bir işe çünkü etrafından saklasa da İzmirli çok zengin bir aileden geliyordur. Ve Barış için işler iyi gitmektedir çünkü bir kültür sanat dergisi çalışanı için müthiş bir fırsat olan Umberto Eco röportajı kendisine verilmiştir. Üstelik hemen ardından gelecek Paul Auster röportajıyla birlikte. Üstelik Barış'ın bu röportajlar için çılgınlar gibi çalışmasına da gerek yoktur. Genç yaşına rağmen edebiyat ve sanatta oldukça birikimli bir karakter olarak çizilmiş yazarı tarafından Barış ve roman boyunca akışı onun gözünden izlediğimiz kahramanımız, bunu her konuşmasında göze sokmadan bir şekilde belli ediyor. Aynı şekilde, hayatına giren Melis de ciddi bir edebiyat okurudur. Romanda, bu anlamda birbirlerini çok beslemeseler de iki kültürlü ve müreffeh gencin aşkı diyebiliriz bu yaşanana.
Bu bağlamda Güven Turan'ın, İstanbul sokaklarında var oluş boşluğu yaşayan kentli bir burjuvanın arayışlarını anlattığını söyleyebiliriz Yaz Üçgeni'nde. Ancak işler İstanbul'dan çıkıp Bodrum'a ulaştığında çatallanacak ve roman, adının gerçek imgelemini burada yakalayacak: Hale ile... Hale'nin kimliği ise romanın şaşırtan sonuna götürecek bizi.
Güven Turan, yüzeysel ve tecimsel gibi görünen bir yaşayıştan derin bir var oluş sorgulamasına girişiyor Yaz Üçgeni'nde. Bunu da başlarda zorlasa da ritmini bulduğunda akan, tüm bir dünya edebiyatını içine alan göndermelerle yüklü bir dille yapıyor. Tam da burada Turan'ın yılları içine alan birikimi çarpıyor göze. 1943 doğumlu usta yazardan bölyesi bir birikimi görmek doğal gelebilir. Yazarın, Yaz Üçgeni'ni kurduğu dilin bir başka önemli ve şaşırtan yanı ise anlattığı bu genç aşkın dilini de yakalaması ki bu dil, konuşanlara bağlı olarak zaman zaman bayağılaşsa da ayrı bir değer katıyor romana.