MİGUEL DE UNAMUNO
çev. Behçet Necatigil Can Yayınları 2020 176 s.
Behçet Necatigil deyince aklımıza evvela Türkçenin en büyük şairlerinden biri olduğu gelir. Öğretmenliği, radyo tiyatroları, çevirmenliği daha sonra, ama hepsi büyük bir kültür adamının ülkesine bıraktığı eşsiz armağanlardır. Miguel de Unamuno’nun hikâyelerini alıp okumaya çevirmen kısmında Necatigil adını görünce karar verdim. Unamuno’nun Sis romanından başka birçok hikâyesini de Almancadan çevirmiş. Dolayısıyla, elimdeki metinler aslında çevirinin çevirisi ama Necatigil işin içine girdiğince bir “okuma şöleni” daveti...
Necatigil, “İspanya’nın yetiştirdiği en büyük yazarlardan biri” diye tanımlıyor Unamuno’yu. Unamuno’ya ilgisinin nasıl başladığını Suut Kemal Yetkin’e yazdığı bir mektuptan –2 Mayıs 1947– öğreniyoruz: “Pek çok önce Tan gazetesinde çıkmış yazılarınızla Unamuno’yu öğrenmiş ve severek, hikâyelerinden bir kısım ile Sisisimli romanını Almancasından okuyup tercüme etmiştim (hikâyelerden bir kısmı Varlık’ta çıktı).” Sadece bir edebiyatçı değil Unamuno, bir akademisyen aynı zamanda.
1864’te Bilbao’da doğdu. 1891’de Salamanca Üniversitesi’ne profesör oldu. Yunan-Latin kültürü, İspanyol edebiyatı okuttu. 1901-1914 yılları arasında aynı üniversitede rektörlük yaptı. Diktatör Primo de Rivera’nın hükümet darbesi esnasında (1923) siyasi mücadeleye atılarak diktatöre karşı cephe aldığı için profesörlükten uzaklaştırılıp tevkif edildi (Yaman Adam, s. 15).
Eziyet Unamuno’nun yaşamının bir parçası olmuş. Faşizme, baskıya karşı çıktıkça başına gelmedik iş kalmamış. General Franco da onu rektörlükten uzaklaştırmış. Ev hapsindeyken, 1936’da ölmüş. Unamuno’nun kısa biyografisi böyle.
Oysa Unamuno’nun Necatigil’in çeviri hayatında da bir yeri var. Kızı Ayşe Sarısayın, Behçet Necatigil’in Almancadan ilk çevirisinin, Otto Spies’in Türk Halk Kitapları adlı çalışması olduğunu söylüyor. Necatigil bu kitabı 1941 yılında, Behçet Gönül adıyla dilimize kazandırmış. “İzleyen çevirilerin yayın tarihlerinin 1946 ve sonrası olduğu dikkate alındığında, Yaman Adam’daki öykü çevirilerinin, Necatigil’in bu alandaki ilk çalışma örneklerini oluşturduğu ve onun çeviri geçmişine dair belgesel bir niteliği olduğu söylenebilir.” (Yaman Adam, s. 13)
Yaman Adam kitabındaki bazı öyküler geçenlerde Can Yayınları tarafından yeniden basıldı – Ağustos 2020. Orijinal kitaptaki şekliyle, Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz diye çıkan bu kitabın çevirmeni ise İspanyolca çevirinin en önde gelen isimlerinden İnci Kut. Böylece Unamuno öyküleri hem Almancadan hem de orijinal dilinden Türkçeye kazandırılmış oldu.
“Vakit Nasıl Geçiyor” adlı öykü ise –elimdeki ciltte beş farklı öykü ile bir arada ayrı bir cilt olarak basılmış ve kitap bu öykünün adını taşıyor– Behçet Hoca’nın ölümünden sonra arşivinde, daktilo edilmiş halde bulunmuş.
"Ve seneler geçtikçe ve çocuklar doğdukça Juana, taze ve genç bir kadın olmaktan çıktı, sonbaharını bulmuş, adeta tıklım tıklım etli, şişman bir kadın oldu, biçimi yuvarlaklaştı. Gençlik tazeliği solmuştu. Hâlâ güzeldi ama artık zarif değildi. Ve güzelliği şimdi, gözlerden çok kalp için bir mana taşıyordu. Ümitlerin değil, hatıraların bir güzelliği olmuştu.
Ve Juana kocasının karakterinin seneden seneye değiştiğini ve evliliklerindeki samimiyetin soğumaya yüz tuttuğunu sezdi. Karı-kocalıklarının ilk yıllarında, şefkatin kıvılcımlı külü içinden vakit vakit yalazlayan o ihtiras alevleri gittikçe azaldı. Kala kala bir şefkat kaldı, işte o kadar." (Vakit Nasıl Geçiyor, çev.: Behçet Necatigil, s. 31.)
“İnsan ruhunun şaşılacak kıvrımları olduğu doğrudur” (Vakit Nasıl Geçiyor?, s. 40) diye biten “Nefretten Merhamete” ise, adından da anlaşılacağı üzere, Unamuno’nun insanı anlamaya dair müthiş çabasının bir verimi. Necatigil’in bu çevirisi ilkin 1 Mayıs 1943’te, Varlık dergisinde yayımlanmış. ”Susin’in Başına Gelenler” de önce Varlık’ta yayımlanmış, 15 Ekim 1941’de.
“İki Ana” öyküsünün daha iyi anlaşılabilmesi için “Ahd-i Atik’teki Hazreti Süleyman’ın kararını bildiren kıssayı hatırlamamız gerektiğini” söyler Necatigil. (Yaman Adam, s. 16)
“İki Ana” ile aynı kitapta yer alan “Lumbria Markisi”, “dilsiz, esrarlı, hatıralar dolabını” andıran bir malikânede geçer. Lumbria Markizi Don Rodrigo Suarez’in iki kızı vardır: Luisa ve ablası Carolina. “Eski bir soya mensup” olan Tristan Ibanez del Gamonal’in malikânenin önünden geçmesiyle işler karışır. Tristan ile Luisa evleneceklerdir ama bu mesut olmalarına yetmeyecektir. Carolina’nın Tristan’dan gayri meşru bir çocuk doğurmasıyla bu soylu aile adeta lanetlenir. Luisa ile Carolina arasındaki, Luisa’nın ölümüyle neticelenen mücadele, Pedrito ile Rodriguin’in arasında büyüyerek devam edecektir.
Unamuno’nun öyküleri içinde en sevdiklerimden biri bu oldu.
"Karısından genç yaşta dul kalmış, oğlu markiye ait önemli bir servetin sahibi ve güneş ışığının hiç girmediği bu kasvetli evin bir mahpusu Tristan ancak birkaç sene öncesine gittiği halde, kendisine sonsuz uzaklarda bulunduğu hissini veren hatıraların takibine uğradı." (Yaman Adam içinde, “Lumbría Markisi”, çev.: Behçet Necatigil, s. 48)
“Yaman Adam”, “İki Ana”,“Lumbría Markizi”, “Aşkın Hücumu” ve “Sessizlik Mağarası”