Yalnızlığın cinsellikle imtihanı

Yalnızlığın-Özel-Tarihi

Yalnızlığın Özel Tarihi

AHMET ALTAN

Everest Yayınları 2013 208 s.

Yalnızlığı anlatan bir türdür roman. İnsanın uçsuz bucaksız yalnızlığını, sayfalar arasına sığdırır ve yine insana seyrettirir. Romanın yalnızlığı anlatması, yalnızlığın insanın yaşadığı en önemli duygulardan biri olmasından kaynaklanır. Her insan, bir dereceye kadar yalnızdır ve yalnızlığını farklı etmenlerle ayrımsamaya başlar. Yalnızlığı anlatan bir tür olarak roman, henüz yalnız olduğunu fark edemeyen insanlara; nerede olurlarsa olsunlar, çevrelerinde ne kadar insan bulunursa bulunsun, hangi mülkiyet türlerine sahip olurlarsa olsunlar yalnız olduklarını duyumsatır.

KORHAN ALTUNYAY

Hayat mı daha gerçek, roman mı, hayattaki yalnızlık mı daha gerçek romandaki yalnızlık mı? Bu soruya verilen yanıt, bakış açılarına göre değişir. Kimileri, romanın karnavalesk atmosferini dikkate alarak hayatın daha yalnızlaştırıcı ve yalıtıcı olduğunu söyleyebilir. Birileri de çıkar der ki: Hayat, daha yoğun ve insan ilişkilerine açık; oysa romanlarda insanları daha tekil ve kendi hallerinde görüyoruz. Aslında, bu iki bakış açısı da net olarak insanın kendi varlığını bilme sürecinde giderek yalnızlaştığını ortaya koyar. İster roman ister hayat… İnsan, her yerde insandır ve yalnızlık onun bütünlüğü içerisinde özel bir yere sahiptir; hep vardır, var olmaya da devam edecektir.

Ahmet Altan’ın Yalnızlığın Özel Tarihi, yalnız üç bireyi, onların kendilerini giderek sosyal hayattan yalıtışlarını ve kendi içlerine çekilişlerini anlatır. Üç farklı karakter vardır ama aslında tek bir karakterin farklı yanlarıdır anlatılanlar. Hüsrev Bey; acımasız, cinsel hazlara çok önem veren, mağrur, çevresinde kimse yokmuş gibi yaşamını sürdüren biridir. Torunu Nermin; ihmal edilmiş, babasının aşırı sevgisine maruz kalmış, bedensel hazların tek var olma biçimi olduğunu düşünen ve yalnızlığını bu şekilde aşmaya çalışan bir kadındır. Nermin’in büyük teyzesi Müberranım; babası Cemal Paşa’dan muhafazakâr bir eğitim almış, Hüsrev Bey’i sevmiş ama onunla evlenememiş, eline erkek eli değmemiş ama erkeklere duyduğu hasreti kendisini dine adayarak, dinî cinsel öyküler anlatarak gidermeye çalışan yaşlı bir kadındır. Cinsellik, bu üç karakterde farklı şekillerde belirginlik kazanır ve bu yönüyle üçünün de yaşadığı hayatta cinsellik önemli bir olgu olarak öne çıkar. Hüsrev Bey hedonisttir; kadınları kendisi için cinsel tatmin aracı olarak görür. Nermin, kırk yaşına bastığı şu günlerde, farklı pek çok erkekle birlikte olmuş, onları bedeniyle kendine bağlamaya çalışan bir kadındır. Müberranım ise erkeğe hasrettir, bu duyguyu telafi edebilmek için abartılmış, içerisinde cinsellik bulunan dinsel anlatıları küçük erkek çocuklarına anlatarak kendini mutlu eder.

Bu üç insan, yalnızlığı farklı şekillerde deneyimler; her birinin yalnızlığı yaşama ve bunu ifade etme şekli birbirinden farklıdır. Aynı konakta yaşayan bu üç insanın, birlikte yaşamalarının verdiği avantajla yalnızlıklarını aşmaları mümkündür fakat hiçbirinin birbirini anlama ve birbirine yaklaşma niyeti olmadığı için yalnızlıklarını aşma gibi bir dertleri de bulunmaz. Müberranım ruh hastasıdır; bu haliyle yardıma muhtaç biridir. Çocukluğundan beri ipekli giysileri tercih eden bu kadın için ipek, bir bakıma muhafazakârlığı ve namusu da temsil eder. Zaten yazar, bir leitmotif olarak Müberranım’la ipekli giysiler arasındaki ilişkiye romanın farklı noktalarında değinerek onun namus, erkek ve bekaret konusundaki takıntılarına gönderme yapar. Nermin ise, Müberranım’ın tersine namus ve cinsellik konusunda hiçbir engele sahip olmadığı için bedeni hazlarını farklı erkeklerle, daha çok da Haluk ve Ertuğrul ile tatmin etmekte beis görmez. Bu iki karakter, birbirine zıt yaşam biçimlerine sahip olsalar da aynı ıstırapları hisseder. Biri yalnız olmayı bilerek istemiş, evlenmek istediği adamla evlenemeyince başka kimseyi tercih etmemiş; diğeri toplumun içinde olmasına, farklı erkek arkadaşları bulunmasına karşın içindeki boşluktan dolayı yalnızlaşmıştır. Her iki karakterde de yalnızlık, yaşamsal bir deneyimin cinsellik planına aktarılmasıyla tezahür eder.

Müberranım ve Nermin’in yalnızlığı deneyimleme şekliyle Hüsrev Bey’inki arasındaki fark, bir bakıma cinsiyetle yakından ilişkilidir. Kadınların yalnızlığı daha dışadönük bir hal almışken Hüsrev Bey, içedönük bir yalnızlığın pençesindedir. Yani erkek karakter, güçlü ve kendisi gibi görünmek uğruna yalnızlığını, bilincinin dışına atar ve görmezden gelir. İttihat ve Terakki’nin Ortadoğu’ya yolladığı casuslardan biri olan, sonunda bir gazeteciyi öldürme görevi verilen ancak bu görevi yerine getirdikten hemen sonra yine aynı teşkilat tarafından pusuya düşürülen, kendisini pusuya düşüreni gözünü kırpmadan öldüren Hüsrev Bey, toplumun erkeğe yüklediği misyonu aynıyla yaşar ve bundan dolayı yalnız olduğunu kabul etmez. Kendi kendine yetmektedir çünkü. Güçlüdür, kimseden korkmaz, gençlik döneminde babasını bile öldürmeye teşebbüs eden bu karakter, tekil var olma biçimini erkekliğin şanından gördüğü için yalnızlık konusunda erkeksi bir tepki geliştirir. O sadece toplumdaki erkekliği temsil etmez; aynı zamanda güçlü olmanın verdiği gururla çevresindekileri küçümser. Ki gelini kaçtığında oğlunu hiç teselli etmemiş, bir kadına sahip çıkamadığını düşünerek onu istiskal etmiştir.

Bu durum, bu üç karakterin toplumsal rolleri içselleştirme biçimiyle alakalı iken hakikatte her birinin gençlik evrelerinde yaşadığı deneyimlerle de yakından ilişkilidir. Az önce de değindiğim gibi, Hüsrev Bey; sert mizaçlı, güçlü görünmeye çalışan ve her haliyle bunu sergilemek isteyen bir Türk erkeğidir. Bunun nedenlerinden biri de kendi babasının, ona ve ailesine “töre gereği” mesafeli davranmasıdır. Kahvaltıda yaşanan bir olaydan sonra babası tarafından küçümsenmesi, bundan dolayı konakta çalışanlarla birlikte aile efradının acıyan bakışları ondaki eril öfkeyi artırmış, babasına karşı isyanı da varlığını tek başına ikame etmesini sağlamıştır. Buna mukabil, Müberranım ile Nermin de gençlik evresinde yaşadıkları ihmalin kurbanı iki kadındır; onların yalnızlıkları da bu ihmalden kaynaklanır. Evlenmeyen ve erkeklere hasret yaşayan Müberranım, kadınlığı dinî formlar içinde görme tepkisi geliştirmiş ve bu tepki de onun giderek yalnızlaşmasına neden olmuştur. Babasının baskısı ve muhafazakâr tutumu, bu baskıdan dolayı herhangi bir erkekle arkadaşlık ilişkisi kurmamış olması, Hüsrev Bey’e aşık olması ama onunla evlenememesi bu yaşlı kadını giderek yalnızlaştırmıştır. Cinsel tatmin yaşayamayan ve bundan dolayı huysuzlaşan Müberranım, yaşamının bu döneminde Nermin’in arkadaşlıklarını kıskanır. Bu da onun asabiyetini artırır. Müberranım yaşamak istediği ama bir türlü yaşayamadığı cinselliği istediği gibi ve kimseye hesap vermeden yaşayan Nermin’i ahlâksızlıkla, hayat kadını olmakla suçlar. Bu yüzden, kendince bir savunma geliştirerek bakire bir kadın olarak günahsız öleceğini ve cennete gideceğini tekrar eder durur. Bir yandan da mahalledeki erkek çocuklara, Hz. Muhammet ve Hz. Hamza öykülerini, yaşayamadığı ama arzu ettiği cinsellik formlarına uygun olarak anlatır. Erkek arkadaşı ya da eşi olmadığı için deneyimleyemediği cinselliği, dine kaçarak ve dini anlatıları cinselleştirerek giderir.  

Nermin, yalnız bir kadındır; onun yalnızlığının arkasında annesi ve ailenin diğer fertleri tarafından ihmal edilmiş olması yatar. Babası, gereğinden fazla ve ölçüsüz sevgiyi hem annesine hem de Nermin’e vermiştir. Ancak bu sevgi onun yalnızlık duygusunu atmasını sağlayamamıştır: Annesinin sevmediği ve ilgilenmediği Nermin liseyi yatılı okur, annesinin kaçtığını ve sonra öldüğünü sonradan öğrenir, annesi kaçtıktan sonra ailedeki kimse onunla ilgilenmez… Yalnızlığını gidermenin yolu olarak bedenini kullanan bu kadın, bir sosyalleşme aracı olarak birden fazla erkek partnerle cinsel ilişki kurmanın yalnızlığı aşmanın bir yolu olduğunu düşünür. Fakat içindeki büyük yalnızlık, bedeni hazlarla telafi edilecek çapta değildir. Ne Haluk’la ne de Ertuğrul’la evlilik ilişkisi kurabilecek durumdadır. Bu erkeklerle yalnızlığını belli bir ölçüde paylaşsa da onların yanındayken bile güvensiz ve emniyetsiz hisseder kendini. Annesi tarafından terk edilmiştir bir kere. Müberranım, ölen ya da intihar eden (burası açık değil) annesinin hayatını kaybetmesine Nermin’in sebep olduğunu düşünür, sonra babası ölmüştür, dedesi ve büyük teyzesi hiçbir zaman onunla ilgilenmemiştir. Bütün bunlar, Nermin’in kendini beğendirmek ve yalnızlığını gidermek için güzel vücudunu kullanmasına yol açmıştır. Ancak her ne olursa olsun, tıpkı Müberranım gibi yalnızlığını yok edememiştir.

Yalnızlık izleğini yoğun bir içsel tecrübe olarak işleyen romanın sonunda, başkarakter Nermin, yalnız değil yapayalnız kalmıştır. Dedesi Hüsrev Bey’le yakınlaşmaya başlayan, onun sevgisini kazanan Nermin, “gereğinden uzun” yaşayan dedesini kaybettikten sonra hayatta tek başına kalır. Öncesinde, Müberranım akıl hastanesine kapatılmıştır. Onlardan ne kadar mustarip de olsa, akrabalarının birer birer hayatından çıkması, Nermin’in çocukluktan kırklı yaşlarına dek yaşadığı yalnızlığın bir özel kader olduğunu gösterir.