Alevi-Bektaşi tarihinin dönemeçleri ve meseleleri

Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık

Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık

AYFER KARAKAYA-STUMP

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık, Alevi-Bektaşi tarihyazımını Balkanlar’dan Anadolu’ya ve Irak’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış bu toplulukların tarihini, Türkiye/Osmanlı, Ortadoğu ve Balkanlar tarihçiliğinin önemli ve tamamlayıcı bir unsuru olarak ele alan, çok değerli bir öncü eser.

NAZAN MAKSUDYAN

Ayfer Karakaya-Stump’un uzun yıllardır bu alanda yaptığı çok değerli çalışmalar Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık: Alevi Kaynaklarını, Tarihini ve Tarihyazımını Yeniden Düşünmek başlığı altında kitaplaştı. Yazarın 1995’ten beri sürdürdüğü araştırmalar birincil olarak dede/pir ailelerine ait belgelere dayanıyor. Daha önce değerlendirilmemiş yeni kaynaklar ışığında Anadolu, Mezopotamya ve Balkanlar’da Aleviliğin –ve öncülü olan Kızılbaş hareketinin- oluşumunu irdeleyen Karakaya-Stump, bugüne dek geçerli sayılan anlatının çok temel noktalarında yeni yaklaşımlar benimsemek gerektiğini vurguluyor.

Yazara göre kimi kavramsal önkabul ve düşünce kalıpları Alevi-Bektaşi tarihyazımını oldukça dar bir alana sıkıştırmıştır. Fuad Köprülü’nün 1920’lerde ortaya attığı, fakat ampirik ve kavramsal açıdan sınanmadan dolaşıma giren, Anadolu’nun dinsel ve kültürel tarihine dair varsayımlar Alevi-Bektaşi tarihyazımını (yanlış biçimde) şekillendirmeye devam etmektedir. “Sözlü kültür-yazılı kültür,” “yüksek İslam-halk İslamı,” “ortodoksi-heterodoksi” kutuplarını vurgulayan yaklaşımlar birbirleriyle de tamamlayıcı bir ilişki içindedirler. Karakaya-Stump, Alevi tarihine dair belli bir kurguyu destekleyen “sorunlu” varsayımları tek tek değerlendiriyor. Ardından, farklı kaynaklar ve yöntemler yoluyla her birini yetkinlikle eleştiriyor.

1- Alevi tarihinin yazılı kaynakları yoktur

Yazar öncelikle Aleviliğin inanç esaslarının ve erkânının “Buyruk” yazmaları ya da mecmuaları içinde toplanmış olduğunun ve her ocağın yazılı bir şeceresinin veya beratının olması gerektiğinin altını çiziyor. 1990’lardan itibaren keşfedilmeye başlanan Alevi dede ailelerine ait, 14. yüzyıla kadar uzanan şecere, icazetname, ziyaretname gibi yazılı belgeler, dini metinleri içeren yazmalar ve dedelerin/pirlerin şahsi not defterleri ise Alevi tarihinin yazılı kaynakları olmadığına dair iddiayı bütünüyle çürütmektedir. Öte yandan, Karakaya-Stump Alevi geleneğinde sözlü aktarımın muhakkak çok önemli olduğunun tekrar altını çiziyor ve yazılı olanın fetişleştirilmemesi konusunda uyarıyor.

2- Alevilik senkretik/heterodoks bir inançtır

Modern tarihçilik açısından tüm inanç sistemlerinin birbiri üzerine inşa edilmiş ve diğerleriyle iç içe geçmiş olduğu düşünüldüğünde, “senkretizm” kavramının münhasıran Alevilik için kullanılıyor olması, bazı inanç sistemlerinin daha “saf” olduğu yargısını içerir. Bu yönüyle köken odaklı ve zaman mekan bağlamlarından soyutlanmış, dolayısıyla sağlıksız bir değerlendirmeyi dayatmaktadır. “Doğru öğreti” (ortodoksi) -“yanlış öğreti” (heterodoksi) kavramları da senkretizm gibi bir inanç sistemini kendi bütünselliği içinde değil dışarıdan (norm kabul edilen başka bir inanca nispetle) değerlendirmektedir. Yazara göre Alevilik-Bektaşilik çalışmalarında ortodoksi-heterodoksi karşıtlığı yerine, şeriat merkezli İslam ile mistik/bâtıni İslam farklılaşması üzerinden düşünmek gerekir.

3- Alevilik göçebe Türkmenlere özgü bir halk İslamıdır

Köprülü’nün iddiasına göre yüksek İslam, yani Sünnilik, kitabi ve bu sebepten yerleşik ve şehirli bir inanış biçimidir. Göçebe Türkmenler, hem bu entelektüel derinliğe vâkıf olmakta sıkıntı çekmiş hem de inanç ve ananelerinden bir türlü kopamamıştır. Dolayısıyla Köprülü’nün yorumunda “halk İslamı” eksiktir, bu gruplar tam manasıyla İslamlaşamamışlardır. Ancak Alevilerin kahir ekseriyetinin tarihsel olarak göçebe olduğu iddiası ampirik temelde kanıtlanamaz. Karakaya-Stump’un çalışması Alevi topluluklarının varsayılandan çok daha karmaşık bir sosyo-dini yapılanmaya sahip olduğunu ortaya koyuyor. Ocaklar sistemi, talip-ocakzade ayrımına dayanmakta, her talip grubu, ocak adı verilen ve seyit olduğuna inanılan bir dede/pir sülalesine bağlanmaktadır. Ayrıca farklı yörelerdeki Alevi topluluklarının birbirlerinden kopuk yaşamadıkları, aralarında iletişim ve etkileşimi mümkün kılan çeşitli mekanizmalar (gezginci âşıklar, farklı yörelere göçmüş talip gruplarını düzenli olarak ziyaret eden dedeler/pirler, Kerbela ziyaretleri, paylaşılan metinler) olduğu görülmektedir.

Yazarın yeni verilere dayanan çalışması Kızılbaş hareketinin, Safevi önderliğinde bir araya gelmiş, ancak kendilerine ait bağımsız etki alanları bulunan Sufi ve gezginci derviş gruplarının bir koalisyonu olduğunu iddia ediyor. Bu grupları inançsal açıdan bütünleştiren ortak zemin de, Sünni İslam’a karşı paylaştıkları muhalif tutum ve mistik yönü ağır basan, Ali-merkezli din anlayışları olarak değerlendiriliyor. Alevi yazılı kaynakları sayesinde ortaya çıkan, Vefailiğin Rum Abdalları ile olan yakın ilişkisi, yazara göre, hem Vefailiğin hem de Rum Abdallarının zamanla Kızılbaşlık ve/veya Bektaşilik ile bütünleştiğine işaret etmektedir. Dolayısıyla Alevi yazılı kaynakları Kızılbaşlık ve Bektaşiliğin tarihsel ilişkisini yeni bir açıdan ele almamıza olanak sağlamaktadır.

Kitabın ilk dört bölümü (Kızılbaş, Bektaşi, Safevi İlişkilerine Dair 17. Yüzyıldan Yeni Bir Belge; Irak’taki Bektaşi Tekkeleri; Alevi Dede Ailelerine Ait Buyruk Mecmuaları; Yeni Kaynaklar Işığında Kızılbaş Hareketinin Oluşumu ve Anadolu’daki Kızılbaş/Alevi Topluluklarının Safevilerle İlişkileri) Kızılbaş hareketinin şekillenişini ve Alevi-Bektaşi topluluklarının Safevilerle olan ilişkilerini farklı yönlerden ele alıyor. Bunları izleyen üç bölüm (Sinemilliler: Bir Alevi Ocağı ve Aşireti; Bir Vefai/Alevi Dervişine Ait H.955/M. 1548 Tarihli Bir Ziyaretname; Vefailik, Bektaşilik ve Anadolu’da “Heterodoks” İslam’ın Kökenleri Meselesi: Köprülü Paradigmasını Yeniden Düşünmek) Alevi dede ocaklarının tarihsel olarak Vefailik ile olan bağlarını ve bu bağların Alevi-Bektaşi tarihyazımı açısından önemini inceliyor. Kitaptaki son makale, Alevi yazılı belgelerine dayanmayan tek eser (Alevilik Hakkındaki 19. Yüzyıl Misyoner Kayıtlarına Eleştirel Bir Bakış ve Ali Gako’nun Öyküsü). Tüm makaleler dede ocaklarına bağlı Alevi toplulukları ile Bektaşilik arasındaki ilişkilerin doğası ve evrimine dair önemli tespitlerde bulunuyor.

Kitapta yer alan sekiz makalenin yedisi daha önce Türkçe veya İngilizce olarak akademik dergilerde yayımlanmış. Kızılbaş hareketinin oluşumu ve Anadolu’daki Kızılbaş/Alevi topluluklarının Safevilerle ilişkilerini inceleyen beşinci bölüm, yazarın 2008 yılında Harvard Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezinden bir bölümü içermekle birlikte daha önce hiçbir yerde basılmamış. Ayrıca Kızılbaş/Alevi tarihi açısından büyük öneme sahip iki Safevi hilafetnamesi, çeviriyazılı metin, günümüz Türkçesine çeviri ve tıpkıbasım olarak kitaba dahil edilmiş. Bu açıdan kitap konuya ilgi duyanlar ve ilgisini araştırmaya yöneltmek isteyen okurlar açısından yol gösterici.

Ayfer Karakaya-Stump’un kitabı Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık, Alevi-Bektaşi tarihyazımını içinde bulunduğu gettolaş(tırıl)madan kurtaran ve Balkanlar’dan Anadolu’ya ve Irak’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış bu toplulukların tarihini, Türkiye/Osmanlı, Ortadoğu ve Balkanlar tarihçiliğinin önemli ve tamamlayıcı bir unsuru olarak ele alan, çok değerli bir öncü eser.